Daum’un “Nihat’ı satan, şampiyonluğu da satar!” sözünün
üzerinden 13 yıl geçmiş. Hakikaten öyle de olmuştu ama… Beşiktaş devre arasına
kadar ligin en iyi hücum eden takımlarından biri olmasına rağmen, Nihat’ın
gidişiyle birlikte Stavrum’un ayağına bakan bir takıma dönüşmüştü. Her zaman
İlhan, Tümer’le yürümüyordu tabi işler… Bir önceki yıl saçılan paralar, Nihat’a
mal olmuştu. 5 milyon Dolar pek de hayat kurtaran bir para değildi zira…
Ne kadar da benziyor bu senenin Beşiktaş’ına... Takım da
benziyordu. Bir Kocaelispor maçı vardı mesela, 4-2 kazanmıştı Beşiktaş. Kjaer
alıyordu, forvetler bir fazlasını atmaya çalışıyordu. İbrahim Üzülmez hayatının
ortasını yapmıştı İlhan Mansız’a. Acayip bir maçtı… 2-0 öndeyken Ronaldo’nun
boş kaleye kaçırıp, 2-2’ye gelen Galatasaray derbisi de o yıldaydı. O huydan da benzerlikler söz konusu…
O günkü Nihat, bugünün tabiriyle tam bir kenar forvetti. Holosko’ydu
yani… Zaten bir takım santraforu dışında başka oyunculardan da gol katkısı
alıyorsa; kendiliğinden şampiyonluğa oynar bu ligde. Olcay ve Holosko, Beşiktaş’ı
zirvede tutan etkenler. Ama yetmez… O gün Nihat’ın varlığı diğer devre için ne
kadar önemliyse; bugün de bir kenar forvet alternatifi bulmak Beşiktaş için o
kadar değerli
Adres vereyim; yabancı istenmiyorsa Ahmet İlhan Özek ve Ömer
Şişmanoğlu; tam da Beşiktaş sistemi için üretilmiş kenar forvet modelleri…
Yabancı olacaksa da, blogda profil yazıları bulunan
Erik Huseklepp ve
Riccardo Saponara… Özellikle Saponara, Beşiktaş için “parlamamış genç yıldızı kap, daha
fazlasına sat!” fırsatı olabilecek bir yetenek…
Uzun zamandır o tip bir transfere atılmıyor
Beşiktaş. En son 2006’nın Ocak’ında gelmişti genç bir yetenek, 13 numarayı
sırtına geçirmişti. Tutmuştu da… Güzel çocuktu: Bobo!
“Yıl olmuş 2013, hala sol bekte Uğur Boral!” dememek için az
biraz taktik savunma bilen, ayağı düzgün yerli bir bek bulmak gerek. Gökhan
Süzen’i sol iç halindeyken çok beğenmiştim, sanki her şeye rağmen bek bölgesini
de kaldırır gibi. Son günlerde adı geçen Erciyesli Emre Öztürk; fizik olarak
tam bir full-back görüntüsüne sahip. Gözümün önüne Atalantalı Federico Peluso’yu
getirdi, forma renginin de etkisi vardır elbet…
Bir de Hasan Türk’ün bekte denenme ihtimali doğmuş. Hafif
Alex Ferguson esintileri bunlar… O da defansif orta sahalarını beklerde
gezdirmeyi sever. Fena fikir değil, oturacağına oynasın. Madem “net oynar”
denilecek yerli bir bek bulunamıyor. Sağda Hilbert, solda Hasan; ortada da
savunma arasına giren Toraman… Sistem ister istemez 4-1-4-1'den, İtalyan 3-6-1’ine döneceğe
benzer…
Madem öyle, o en uçtaki 1 de İtalyan olsun. Hugo Almeida’yı
bu sezon hiç olmadığı kadar seviyorum. Çok katkısı var, ekstra işler de yapıyor…
Ama asli görevinden uzakta, ki bu durum onun oyun karakterinden ileri geliyor.
Öyle bir oyuncu yani… Şöyle ki; savunma arasına koşu yapmayı pek sevmez. Ön
direk yakınlarında mayın olduğunu sanır, vesaire… Bu kadar ceza sahası içini
zorlayan, Oğuzhan – Fernandes gibi orta sahalara sahip, kalabalık şekilde
içeriye giren takımın net bir golcüsü olsa; çok şey değişir. Sergio Floccari
var mesela, Klose’nin arkasında kaldı. Net golcü tarifi, sırtı dönük de oynar,
yüzü dönük de…
Beşiktaş ikinci yarıda da bol bol koşu maçları oynayacaksa -ki öyle görünüyor- orta sahaya da derinlik katacak birileri bulunsa fena olmaz. Sene sonu sözleşmesi bitecek olan Samuel Holmen için orta yol bulunabilir sanki. Holmen, ceza sahası koşularını da çok seven bir oyuncu olmasıyla; tam da Beşiktaş 4-1-4-1'ine yatkın bir isim.
Ne zaman 2000 oldu da, ne zaman üzerine 13 yıl daha eklendi.
Şimdi gidip gelecekten bahseden bir bilim-kurgu filmi izlesem, altta “2013”
yazsa; yadırgamam. Çok saçma yıllara adım attık, hakkımızda hayırlısı. 2013 he… Neyse, iyi seneler! Bu yıl da bol bol Beşiktaş ve futbol konuşmak
dileğiyle.