McFly Olmak

Biraz cool görünmek için ‘ben televizyon izlemem’ demek isterdim, ama izlerim. Sık olmasa da… Ne bileyim, ses olsun diye bile açılırdı bizim evde. Hatta bir misafirliğe gittiğimizde, insanlar onca ay birbirini görmediği halde yüzlere bakmak yerine televizyona bakardı. Neyse, kültürümüzde var yani. Ben en çok akşam yemeği ya da hafta sonunda evde kahvaltıda ve sonrasında açmayı severim. “Keşke bir Kemal Sunal filmine denk gelsem” umuduyla basarım tuşa. Münir Özkul’un aile babası olduğu filmlerden biri de olur tabi. Aile Şerefi’ndeki cibilliyetsiz Oktay’ın yüzünü görmeye bile razıyım yani.
Bir de şöyle garip bir huyum var, bazı şeyleri sadece televizyondan denk gelince izlerim. Öyle dvd’dir, internetten indirmektir; aynı tadı vermiyor. Bahsettiğim Yeşilçam filmleri öyle mesela… Ve bir de, Geleceğe Dönüş serisi. Artık pek yayınlanmıyor, ya da ben görmüyorum. Ama ne zaman denk gelsem izlerim, affetmem. Herhalde yaşarsam yıl 2045 olsa da bu geleneğim değişmeyecek. Gerçi artık film adıyla anlamını yitirdi, çünkü artık bir gelecek kalmadı. Filmde Marty McFly geleceğe uçarken, 2015 Ekim’ine gidiyordu. Yani bugünlere…

Bazen düşüyorum, neden bu filmi bu kadar çok sevdim diye. Zamanına göre inanılmaz bir bilim kurgu filmi; macera, merak uyandırması, konu devamlılığı muhteşem. Eyvallah. Ama asıl büyüsü şuydu galiba; bir şeyleri değiştirme gücüne sahip olmak nedir, onu görüyorduk. “Keşke” diye bir şey yok, zaman makinesi var. Bugünlerde memnun olmadığın bir şey varsa, geçmişe git ve o zamanda kırılma yaşat, geri dön. Her şey istediğin gibi… Elbette böyle bir mucize olmadan bazı şeyler değiştirilmez. Değişebilmesi adına insanın kendi elinde olan şeylerin önüne ise yine insana özgü olan başka şeyler çıkar. Ve insanın o tabularını yıkması, zaman makinesini icat etmesinden bile daha zordur. Oysaki bugünden daha güzel olan yarın, o tabuların arkasındadır çoğu zaman. Görmeyi cesaret edebilene…