Karşındaki insanı, insanları ikna etmek için iki yolun
vardır. Birisi sözle, diğeri ise sevgiyle.
Sözle ikna etmek bir yetenektir, hatta “retorik” diye bilimsel bir de
adı vardır. Ama diğeri için bir yeteneğe ihtiyaç yok. Çünkü zaten ikna
ettiğinin de farkına varmaz bunu başaran. Karşısında her şeyi kabullenmiş
birini bulur. ‘Yine de’siz sevmek diye bir şey var mesela, en çok ailene karşı hissedersin.
Ben babamı yine de’siz severdim. Aklına
estiği zaman kazak alırdı bana, güzel olup olmadığını sorgulayamazdım. Ama
yalandan da olsa göz gezdirirdim, o da her seferinde mahcup bir ses tonuyla “Bak
beğenmezsen söyle ha, geri verelim” derdi. Benim cevabım da hiç değişmezdi: “Ya
baba manyak mısın? Senden geldi bu kazak, dünyanın en güzel elbisesi oldu şimdi
bu.” Ama hep içimden… Keşke sesli söyleseydim.
Beşiktaş’ı da yine de’siz sevdiğimiz zamanlar oldu. Artık
tam olarak öyle değil, kabul edelim. Çünkü o zamanlar ben Ohen’i de sevmiştim.
Beşiktaş’ın forvetindeydi artık, dünyanın en güzel golcüsü olmuştu. İtiraf
etmem gerekirse o sevginin bir nedeni de TSYD Kupası’nda Fenerbahçe’ye attığı
goldü. Top önce üst direğe vurmuştu, sonra yere, sonra üst ağlara… İlk kez o
zaman âşık oldum bu gol şekline, topun üst direğe vurduğu andaki çıkarttığı
sese. Halil için (Cüneyt Arkın) duyduğu anda gerdek gecesinde tribünleri erken terk
ettirecek alageyik sesi neyse, benim için direkten çıkan o “çat!” sesi de oydu.
“Ölmeden önce yapılacaklar” listesine öyle bir gol atacağımı da yazdım. Hala
başaramadım, demek ki hala yaşayacak ömrüm var.
Demba Ba’nın geçen günlerde ortada fol yok, yumurta yok,
ışık yok, umut yokken attığı gol Ohen’i aklıma getirdi. Ama onun yine de’siz
sevgiye ihtiyacı yok. Beşiktaş’ın, dar zamanda kaleye 130 km hızla giden bir
şey gönderen golcüsü var artık. Sadece bu bile, gündelik hayatınız için mutlu
olma sebebi. “Elhamdülillah!”