Bir de şöyle garip bir huyum var, bazı şeyleri sadece
televizyondan denk gelince izlerim. Öyle dvd’dir, internetten indirmektir; aynı
tadı vermiyor. Bahsettiğim Yeşilçam filmleri öyle mesela… Ve bir de, Geleceğe
Dönüş serisi. Artık pek yayınlanmıyor, ya da ben görmüyorum. Ama ne zaman denk
gelsem izlerim, affetmem. Herhalde yaşarsam yıl 2045 olsa da bu geleneğim
değişmeyecek. Gerçi artık film adıyla anlamını yitirdi, çünkü artık bir gelecek
kalmadı. Filmde Marty McFly geleceğe uçarken, 2015 Ekim’ine gidiyordu. Yani
bugünlere…
Bazen düşüyorum, neden bu filmi bu kadar çok sevdim diye.
Zamanına göre inanılmaz bir bilim kurgu filmi; macera, merak uyandırması, konu
devamlılığı muhteşem. Eyvallah. Ama asıl büyüsü şuydu galiba; bir şeyleri
değiştirme gücüne sahip olmak nedir, onu görüyorduk. “Keşke” diye bir şey yok,
zaman makinesi var. Bugünlerde memnun olmadığın bir şey varsa, geçmişe git ve o
zamanda kırılma yaşat, geri dön. Her şey istediğin gibi… Elbette böyle bir
mucize olmadan bazı şeyler değiştirilmez. Değişebilmesi adına insanın kendi
elinde olan şeylerin önüne ise yine insana özgü olan başka şeyler çıkar. Ve
insanın o tabularını yıkması, zaman makinesini icat etmesinden bile daha
zordur. Oysaki bugünden daha güzel olan yarın, o tabuların arkasındadır çoğu zaman.
Görmeyi cesaret edebilene…