Maç öncesinde Ferguson'un, 7-1'lik Roma zaferi taktiğini ısıtıp-süreceği ön görülüyordu. Beklentiler doğru çıktı, taktikle birlikte maçın hikayesi de Roma maçına benziyordu...
Tıpkı 7-1'lik maçta olduğu gibi Ferguson, Carrick ve Fletcher gibi iki mücadeleci, fizik olarak dirençli oyuncularla ortasahasını tutup, önde de 4 oyuncuyla önde baskı, şok presle maçı en başından koparmak istedi. Bu kez önde baskıyı kuran ofansif oyuncular Nani, Rooney, Gibson ve Valencia oluyordu. İlk gol, presle kazanılan ve uzaktan şutla gelmesiyle yine Roma maçının açılış golüyle benzerlik gösterdi. Taktiğin "yok edici" kısmını bu kez Ronaldo yerine, bir başka Portekezli Nani üstleniyor, ve yine Manchester turu çok erken koparacak görüntüsü oluşuyordu.
Fakat bu kez büyüyü bozan iki etken gerçekleşti. Birincisi Olic'in "ayıltıcı" golü, diğeri ise bek tercihleri oluyordu... Roma maçında Heinze ve Brown gibi savunmacı ve fizik olarak güçlü oyuncular, önde baskıda önemli roller oynamıştı. Roma'nın çaresizce uzun toplarla çıktığı anlarda, top daha ortasahayı geçmeden havadan-yerden karşılıyorlardı. Bu kez beklerde Evra ve Rafael'i görüyorduk. Heinze-Evra karşılaştırmasında Evra'nın ağır bastığı bir gerçek. Fakat Brown-Rafael karşılaştırmasında biraz farklılık çıkıyor ortaya. Brown, stoper özellikli ve fiziğile rakibi her türlü yıldırabilen bir oyuncu. Önde basan bir takım için, daha doğru tercih diyebileceğimiz bir stili var. Rafael ise, o tip bir bekin öncelikle fizik olarak çok gerisinde. Ve gerçek bir savunmacı diyebilmemiz için daha süresi var. Brown'a nazaran tek artısı ofansif özellikleri gözüküyor. Fakat, bu özelliğiyle ağır basacağı bir pozisyon yakalayan Rafael, bomboş gittiği bir topu önce yanpiri-yanpiri sürerek açısını daratıp, sonra da Rooney'e pas yerine şut tercihini kullanarak heba etmiş oldu. Önce tecrübesizliğin, sonra da savunmacı olamamanın getirisi olarak çift sarıdan kırmızı gördü.
Kırmızı kart ve genç oluşundan çok, stili olarak karşı çıkacağım bir tercihti aslında bu. Brown sakat ama, en başından O'Shea tercihini kullanmak daha doğru olurdu diye düşünüyorum. Lakin, Ferguson'un "bir bilidiği vardır!" diyebileceğim teknik direktörler listesinde lider olduğu için, çok da eleştiremiyorum bu durumu.
Rafael bunu bir Türk takımında yapsaydı, artık genç yaşta giydiği formasını daha zor görürdü. Ama Rafael kırmızı kart gördüğü maçtan, ayakta alkışlanarak ayrıldı... Ve ayrıldığı o sahaya ilk fırsatta hemen döneceği, döndüğü zaman da O'na "hiç birşey olmamış" gibi yaklaşılacağı da bir gerçek... İşte bu yüzden genel olarak bizim "topçu değil" diyebileceğimiz oyunculardan kurulu bu takım, Şampiyonlar Ligi Finalleri'nin değişmez isimlerinden biri. İşte bu yüzden bu takımda, "sadece iyi çalım atıyor, şovmen" kisvesiyle kalabilecek bir oyuncu bugün Cristiano Ronaldo olabiliyor...
10 kişi kalan ve "Rooney'siz" Manchester kendini geriye atmak zorunda kaldı. Bu sezon stresli maçların altından bir şekilde kalkan Bayern, kendisine lazım olan golü Robben'in mükemmel vuruşuyla buldu. Bu gol, güzelliği ve de turla birlikte anlamlı olmasıyla, "Şampiyonlar Ligi" dendiğinde akıllara gelecek goller arasına da girmiş oldu. Manchester, bu durumun altından kalkamadı, ligteki Chelsea mağlubiyetinden sonra bir hayal kırıklığını da Şampiyonlar Ligi'nde yaşadı... Aslında Manchester United'ın, deplasman maçlarını heba etmesi bir gün başına iş açacağı belliydi. Aynı tehlikeyi San Siro'da da yaşadılar. Deplasman maçlarında kendini çok geriye atan, Old Trafford'daki oyununun tam zıttını oynayan Manchester karşısında, Chievo'lara bile kuramadığı baskıyı kurmuştu Milan. Biraz Bonera'nın hediyesi, biraz da Rooney'in "insanlıktan çıkmasıyla" o tur gelmişti...
Ev sahibi taraftarlarının hemen hepsindeki yeşil-sarı atkılarla, maçın iki tarafa gidip gelmesiyle, oyundan çıkan Bayern'li oyuncuların "amatör" sevinçleriyle, herşeyi yapan Nani'nin gözünün kararmasıyla, birbirinden güzel beş golüyle, "Dünya Kupası'nda bile oynayamaz" denen Rooney'in sahada görülmesiyle, genç bir oyuncunun uykularını kaçıracak hatasıyla ve daha bir çok anıyla maçtan çok "futbolla ilgili bir film" izler gibi olduk... Çok zevk aldığımı söyleyebilirim...
Şu da ortaya çıktı ki; Ya uzun zamandır uzak kalan Bayern'i; ya da yine çok uzun zamandır böyle bir başarı için yapılanan Lyon'u finalde göreceğiz. İki seçenek de, son yıllara nazaran bir farklılık taşıyacaktır Şampiyonlar Ligi Finali adına...
Manchester Unied: 3 Bayern Munich 2
7 Nisan 2010 / Şampiyonlar Ligi Çeyrek Finali
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder