Hepimiz Mehmet'tik...

Sıkıcı bir tadilat günüydü... Sağa sola saçılan eşyalar, ortalık toz duman, komşulardan "kafamızı şişirdiniz!!" bakışları altında "kolay gelsin" dilekleri... Her şey sıradan gidiyorken, artık "inşaatla birlikte buraya konuldu heralde..." düşünmeye başladığım vitrin de, nihayet yerinden kalkıyordu. Uzun zaman sonra salonun o bölümünü boş görüyordum, zaten duvar kağıdını yenilerken tembellik edip, arkasını eksik bıraktığımız da ortaya çıkıyordu. "Eskiden böylemiydi ya?" diye düşündüm, duvar kağıdının asımsanamayan desenlerine bakarak... Derken, alta kırmızı tükenmezle yazılmış bir şey gördüm, not gibi bir şeydi... Okudum elbette, en başta telefon numarası gibi gözüktü gözüme ama yanılmıştım...

"Dk. 15 gol Feyyaz. 22 Mayıs 1993". Duvarda aynen bu yazıyordu, kendimi çok garip hissetmiş ve küçük bir flash-back yaşamıştım... Beşiktaş üste üste 4. kez şampiyonluğa gidiyorken, ben 10 yaşımdaydım. Şampiyonluğun rengini belli edecek bir maç oynanıyordu Ali Samiyen'de. Beşiktaş, aynı puana sahip Galatasaray ile karşılaşıyordu. Maç, o dönemler Beşiktaş'a abone olan, ilk devrede de iki gol atıp, namağlupluğun yitirilmesini sağlayan Hakan Şükür'ün golüyle başlıyor, fakat moral bozukluğu fazla yükselmeden, Beşiktaş bir penaltı kazanıyordu. Topun başına Kral Feyyaz gelmişti, her zaman ki "kaçırır mı lan..." tedirginliğiyle vuruşu beklemiştim... Feyyaz yine krallığını yapmış, Hayrettin'i kıpırdatmayan bir vuruşla golü getirmişti... O zaman nasıl bir ruh halimde olduğumu tam hatırlayamasam da, o sevinçle ne yapacağımı bilemez şekilde bunu duvara kazıma gereğini duymuş ve sanki büyümüş Mustafa'ya bir not bırakmıştım... Beşiktaş gol atmıştı, hem de Kral Feyyaz atmıştı... "Olaki ilerde unutma, senin için en büyük mutluluktur Beşiktaş" diye seslenmiştim o Mustafa'ya...

Antalya'da bir Baba Beşiktaşlı, Feyyaz'ı çocuğunun ismine yazdıranlardandı ... Sonrakine Ertuğrul, en sonuncusuna Mehmet adını koymuştu... Ertuğrul'unu kaybeden baba, Şifo Mehmet'in de acı raporunu almıştı... Yarım milyonda bir, ama herkesin başına gelebilecek bir ihtimal O'nu buluyor ve artık ölümün soğuk nefesiyle birlikte uyuyordu... Hastalığı sebebiyle hafızasını "annesini, babasını unuturcasına" kaybeden Şifo'nun asıl farkı başkaydı, hatırladığı üç şey; Beşiktaş, İbrahim Toraman ve Delgado oluyordu... Bünyesi kaldıramasa da, Beşiktaş sevgisi, "aklımda bir tek sen!" felsefesi tıbba bile meydan okuyordu...

Bu üzüntülü haberi almamla, bahsi geçen anımı hatırlamam bir oluyordu geçtiğimiz aylarda... Çocukken başkaydı Beşiktaş'ı sevmek... O'nun için İbrahim Toraman neyse, benim için Feyyaz oydu... O'nun için Delgado neyse, benim için Mrkela oydu... Hepimiz platonik aşkı Beşiktaş'la öğrendik, aslında hepimiz bir aralar Mehmet'dik...

Hani çok sevdiğin büyüklerini yaşlansalar da "ölümsüz" sanarsın ya... Sanki hiç ölüm yokmuş gibi hissedersin, öyle odaklarsın kendini... Mehmet gibi bir çok "ölümle-yaşam çizgisi" arasında duran çocukların haberini alırsın ama "yok yahu, düzelir..." dersin kendine kendine, ölümü o ufacık yüzlere yakıştıramazsın... Ama öyle olmadı, acı gerçek yine tam karşımızdaydı, Şifo Mehmet artık melek olmuştu...

Mekanın cennet olsun güzel kardeşim...

Hiç yorum yok: