Maç başladı, hatta 5 dakika geçti... Trabzonspor kalesinden uzakta savunuyor, top Liverpoollu stoperlerin ayağındayken, rakip yarı alanında 6 Bordo-Mavili adam pres yaparken görülüyor; topu kazanan Trabzonlu, mutlaka etrafında "pas opsiyonu" oluşturan arkadaşını bulabiliyor, toptan çekinen, sorumluluk almayan yok gibi... Ve bunlar Anfield'da gerçekleşiyor. 10 dakika oldu, durum aynı. 15, 30 ve en sonunda dakikalar 40'ı gösteriyorken hala aynı görüntünün bozulmamış olması; "Trabzonspor iyi takım" ve "Şenol Güneş bu ülkenin en modern teknik direktörü" laflarını kullanmam için yeterli referanstı...
Kullandım da. Skor bir anda 3-0'a dönse de, fikrim değişmeyecekti. Benim için takımın göstermiş olduğu "anlayış" önemliydi. Bir Türk takımının, Anfield'da "Avrupai futbol" oynamasını görmek güzeldi... Nitekim; golle soyunma odasına girmiş, Torres'le çıkmış Liverpool'un; 15 dakika süren müthiş baskısını, bir müddet sonra "az hissedilir" hale getirmek de birşeydi... O baskı anında, Serkan'dan acemice bir penaltı hamlesi geldi. Ama, bu durum bir süre sonra "Onur'un daha da güven kazanması" ve hafızalarında yer edecek bir anısı olmasını sağlıyacaktı... Olaki rövanşta bu turu geçerlerse, Onur'un kurtardığı penaltı "Köroğlu Masalı" misali dillere pelesenk olacaktır uzun yıllar...
Trabzon'un yediği gol; "kalesinden uzak şekilde" savunma yapan bir takımın, bir anlık hatayla yiyebileceği bir goldü. Glowacki, maç boyunca yaptığı "önde karşılama" hamlesini yaptı kafa topunda, top Ceyhun'un ayağından sekti, biraz sonra asisti yapacak olan Joe Cole'un önüne düştü... Biraz Egemen'in "bassam mı? kademe mi alsam?" ikileminde kalması biraz da Ryan Babel'in usta plasesi golü getirdi... Böyle bir savunma, az pozisyon verir ama "pir" verir.. Şanssız, basit gol gibi tanımlamalarla karşılaşabilir, "yazık oldu" denip kalp kırabilir... Ama aksi bir savunma (gömülü), direk olarak "kalp krizi" yaşatır... Bunun örnekleri, yine aynı maçta verildi: Trabzon'un Liverpool baskısıyla "zoraki olarak" geri çekildiği, 2. yarının ilk dakikaları...
Liverpool'la, Trabzon arasında bu maça "bakış açısı" farkı vardı. Bu fark da, aradaki kadro kalitesini dengeledi tabi ki... Biraz Avrupa Ligi'ni, Şampiyonlar Ligi kadar önemsememe; biraz Trabzon'u "her halukarda eleme" güdüsü; biraz da Man City maçı düşünülerek başta Gerrard olmak üzere, hafif rotasyon sebepleriyle, klasik ısıran Liverpool yoktu sahada. Torres'in "silkelenme" çabası, Liverpool'u Liverpool yaptı ikinci yarının başında sadece...
Liverpool adına görünen, ya da gözükmeye çalışan önemli bir gelişme vardı; iyi bir Torres ve Jovanovic, birbirlerine yakın oynadıkları taktirde ciddi bir baş ağrısı sebebi olacaklar...
Trabzonspor'un genel görüntüsü, bana fena halde Paraguay'ı hatırlattı... Didinen, savaşan, sahanın her yerinde kalabalık olan, gole daha yakın ama bir o kadar da uzak olan taraf... Gole yakın olmalarının sebebi; sık paslı ve takım boyunun kısa olmasıydı başlıca. Uzak olmalarının sebepleri ise; tıpkı Paraguay'ın Valdez-Cruz-Barrios üçlüsünde çekilen "yaratıcılık" eksikliği, kenar forvetlerin istekli, hareketli ama "ters iş" yapamaz ve sürprizsiz karakterde olmaları; Teofilo'nun alan savunması içinde kaybolası... Jaja'nın santrafora, Alanzinho'nun her hangi bir "kenar forvete" dahil olmasıyla bu sorun halledilebilir...
Son olarak Ceyhun Gülselam: Boyu, fiziği "ah biraz top yapsa, direkt ortasaha yaparım" diyen futbol insanlarının iştahını kabartacak cinsten. Ve evet, bu maçta görüldü ki top da yapıyor... Sakinliğinin yanında, oyunun her anında olması, top alması, sorumluluk arzulaması güzeldi... Burada göremedik ama, her iki ayağıyla muazzam şutları da var. Hiddink, Kolodin'i sırf şutları için bile sarkık ortasahada oynatıyordu. Ceyhun'u görmesi uzun sürmeyecektir... Zaten, bu maçta eminim ki bir çok scoutun da listesine dahil olmuştur...
2 yorum:
İnşallah Trabzon'da Liverpool'u geçebilirler.
Liverpool'un genel deplasman seyrine bakarsak, hiç de süpriz olmaz aslında..
Yorum Gönder