Sevinci Golünden Güzel... : Beşiktaş 2 - Helsinki 0

Sahada varoluşuyla insanlara ve takımına verdiği pozitif etki; oluşturduğu tehditle rakiplere verdiği korku; hiç birşey yapmasa bile aldığı fauller, gösterdiği kartlarıyla bile bir takımı alıp götürecek bir oyuncudur Quaresma... Ama bununla sınırlı kalmamaya devam ediyor. Bugün yine önce "trivelasını" konuşturdu, sonra da harika bir gol attı. Golünden çok fazla bahsetmeye gerek yok sanırım, youtubeun Quaresma kliplerine dahil olacak bir görüntüydü... Ama asıl şahanesi, benim için golünden de güzel hareketi; Süreyya Ağabey'le yaşadığı gol sevinciydi...

Yaratıcı oyuncu açlığının ortasına düştüğünde, Beşiktaşlılar'ı doyuracağından; çok çabuk etkisini göstermeye başlayacağından; bireysel olarak bir çok maçı döndüreceğinden emindim. Ama böylesine mütevazi bir insan çıkacağını, sadece yeteneklerini değil "özverisini de" Beşiktaş'a vereceğini hiç düşünmemiştim... "Beşiktaş'tır!" dediğim Necip ne kadar kendini bu takıma veriyorsa, Quaresma da hemen o kadar veriyor resmen... 3. bir yıldız deniliyor; lazım mıdır bilemem ama her kim gelirse gelsin, benim 1. yıldızım Quaresma kalacaktır böyle giderse...
Schuster, artık 4-1-4-1'inden tamamen vazgeçmişe benziyor... Bugün yine, "Plazen maçı ve Necip devrimi" ile başlayan düzen devam etti: 4-3-3... Ancak bu sistemin yine "oyuncu seçimlerinden" dolayı (özellikle de Necip'in yerine sağiçte Tabata'nın oluşu ve iki bekte de ofansif tercihler yapılması) biraz "karmaşa" yaşatması muhtemeldi. Ancak öyle birşey olmadı... Bunun nedenleri var elbet; en başta Guti'nin topsuz oyun konusunda Delgado'dan "daha bir ortasaha" olması; Quaresma'nın ters kanadında, geri koşuylarıyla müthiş bir tempo yakalayan Hilbert'in varlığı; ve en önemlisi, önde basan savunma anlayışının git gide daha da oturması...

Quaresma'sı, Guti'si ağza bal çalıp, bir gün bu diyardan gidecekler; bu kaçınılmazdır... Ama bu önde basan savunma olgusu, Beşiktaş'ı her zaman iyi bir takım olarak bırakacaktır. Tabii bunun bir "ekol" olması için, Schuster'den sonra yine aynı mentalitede "kalbür üstü" bir hocayla devam edilmesi de gerekecek... İsim olarak kalbür üstü olmasa bile, futbol görüşü açısından modern seviyede olmalıdır. Zapo, her geçen gün Shuster'i haklı çıkartıyor. Bu savunmaya en çabuk uyum sağlayan stoper oldu sanırım... Ferrari ile çok dengeli bir tandem olacakları aşikar... Avrupa Ligi'nde bu ikili bozulmayacaktır, ama lig maçlarında kontenjan açısından Toraman veya Ersan girebilir... Zaten ileriki dönemlerde bu mentalite daha da oturduğu zaman, araya bir yerli stoper girse dahi; özellikle de İnönü'ye çıkacak Anadolu takımlarının istatistiği, bugünkü Helsinki'den çok fazla olmayacaktır: 1 gol girişimi, 0 korner...

İsmail konusuna girmeden önce, genel bir rahatsızlığımı oraya koyayım... Sadece bizim taraftarda değil, aslında Türk futbolsever yapısında şöyle bir güdü var; "geriye veya yana oynuyorsan korkaksın!". Elvette, önünde boşa çıkan adam varken, kalkıp geriye oynamak basiretsizliktir. Ama bazen "riskten kaçınıp", garanti pasa yönelmenin adı "hazırlık pasıdır"... Barcelona, Liverpool'a karşı 74 pas yapınca "vay be!!" diyoruz, ama bunun hepsinin dikine pas olduğunu düşünürsek, o top okyanusa giderdi... Onların 73'ü hazırlık pasıydı, 74. pasın sahibi Xavi; Overmans'ın önüne bu kez "dikine" kullandı pası ve golle sonuçlandı... O nedenle, bugün İsmail'in kapalı tribünler önünden, riske girmeyip topu Ferrari'ye aktardığında, yükselen "homurdanmalar" hiç hoşuma gitmedi... Böyle bir durum, an gelir takımı "şişirmelere" iter... Nitekim, İsmail'in o garanti pasıyla devam eden atak daha da "olgunlaştı" ve en nihayetinde Quaresma'nın önünde devam etti.. Sonuç: trivela, Tabata uçan kafa, Hilbert'ten "uzak forvet" örneği ve gol...
Hep düşünmüşümdür; geçen sezon Barcelona, Inter karşısında dakikalar 90+lara gelmişken ve gol gerekiyorken, devam eden o "hazırlık paslarını" bir Türk takımı formasıyla yapsalar ne olurdu? Heralde sahaya girerdik... Ama Barcelona formasıyla yapılınca, o inatla devam edilen paslar golle sonuçlanıyordu, sonuçlandı.. Bojan attı ama sayılmadı...
Tabii, bireysel oyuncu tezahuratlarına "Necip'le başlanılması" bir o kadar da hoşuma gitti, onu da söyleyeyim...
İsmail değerlendirmesine girecek olursak; beklentileri hızlı bir şekilde karşılayamıyor olabilir. Ancak şu haliyle bile benim için birinci solbekidir Beşiktaş'ın... Sonuçta 30 yaşında alınan bir yabancı oyuncu değildir ki, 5-10 maç oynatılmadan direkt olarak etki etmesi beklensin... Kaldı ki, sezonun son maçı olan Bursa deplasmanında, tek başına yarattığı "itici güçle", kalitesi konusunda hiç bir soru işareti bırakmamış olsa gerek... Bugün yaptığı bir kaç "pas arası" muazzamdı. Ters kademelerde sıkıntısı olabilir, ama önde basan bir savunmada, yaptığı bu önsezi işi pas aralarıyla çok büyük katkılar sağlayacaktır. Başarısız olduğu zaman faul yapıyor. Ama bu fauller de genelde; faule uğrayan oyuncunun sarı kart isteyemeyeceği, ancak 4-5 faulün üst üste gelmesiyle karta dönüşebilecek "ince" faullerdir...
Hilbert'i bu güne kadar 4-1-4-1 fantazisinde "kuyuya atılmış" bir şekilde izledik... Bugün, daha adam akıllı bir takım organizasyonu içinde, "kenar forvet" bölgesinde oynadı, maçın en iyilerindendi... Mevcut kadroda, yabancı kontenjanı gözetilmeyecek Avrupa maçlarında ideal 3'lü belli oluyor gibi: Hilbert Bobo Quaresma... Bobo demişken, bugün ara ara "Quaresmacılık" yapayım dedi, pazubandıyla birlikte o varyeteler de çok yakıştı... Bugün 2. dakikadaki kafası girseydi, o moralle Oktay'ın rekorunu bile egale edebilirdi... Bir de, alt siyah - üst beyaz kombinasyonu da harikaydı tabi... Bu forma altında çekilmiş bir Beşiktaş posteri, yarın her hangi bir gazetede sunulacak olsa, sabahın köründe kaldırdım sanırım... Yalnız, İnönü'de de Guti'yi tarlanın içine atacaksak işimiz var... O sahanın hali neydi ki?
Şu havalar da serinlese artık.. Nasıl olsa başka türlü "güneşli günler" geliyor, ısınırız...

18 yorum:

Adsız dedi ki...

Sevgili Mustafa abi, Bobo konusunda ki görüşlerine saygı duymakla beraber katılmadığımı söylemek isterim.Bobo bence gerçektende bu takımın en azından as oyuncusu değildir(yedeği olabilir).Ha bu takımın oyuncusu olduguna ne zaman inandırır seni dersen, 51. dk da tabatanın şutundan gelen topu ustalıkla tamamlayıp boş kaleye yolladığı zaman diyeceğim.Zira topu gidip ağrı dağından getirmek, top toplayıcı arkadaşlarıda sanırım oldukça zorlamaktadır.
Deniz ATAY

Cartalete dedi ki...

Buca maçında yakaladığı ilk fırsatı ustalıkla değerlendirdi ama Denizcim... Her ne kadar zeminle alakalı olduğunu da düşünsem de, o topu Şairler Parkı'na doğru dikmektense, tavana takabilirdi evet...
Zaten, Bobo profesyonelliğine sahip, onun kadar taktik santrafor görevlerini yerine getirmenin yanında, büyük oranda yakaladığı pozisyonları da değerlendiren bir 9 numaraya hayır diyip, Bobo oynasın diyecek halimiz yok.
Ama her sezon başında Bobo yetersizliğinin dile pelesenk olmasını anlamam. Ve bence acilen değiştirilmesi gerekilen bir bölge değildir, Bobo'ya güzel bir alternatif bulmak (sakatlanmadan önce Pektemek olabilirdi) yeterlidir diye düşünüyorum.
O parayı başka bölgeye harcamak daha mantıklıdır.

Adsız dedi ki...

peki cartalete ya schusterin maçtan sonraki şu açıklamasına ne demeli "Ben açık açık golcü istiyorum. Beşiktaş`a yakışır bir golcü istiyorum. Bana lazım olacak işimize yarayacak bir isim istiyorum. Bobo ve Nobre gibi yapılı güçlü bir santrafor istemiyoruz. Daha ufak tefek bir golcü istiyoruz. Robinho biraz zor Barcelona`ya gitme ihtimali var" ne yani bu adam merkezde mi oynatmayı düşünüyor eğer robinho gelirse? ben bişey anlamadım bu işten,iki stoperin kucağında robinho mu?

Cartalete dedi ki...

Öyle mi demiş? İlginç... Ben de acaba Robinho'yu orta forvet için mi istiyor diye düşünüyordum...

Real Madrid'de de, Nistelrooy yerine Raul'u orta forvet oynatıyordu, 4-3-3 düzeninde.
Örneğin Bielsa da, Şili'nin tat veren futbolunda Valdivia gibi, normalde forvet bile olmayan, ofansif ortasaha oynayan ve fizik olarak düşük, teknik olarak yüksek dereceli bir oyuncuyu oynatıyordu "en uçta"...

Bu mantık, topu yerden kaldırmayan, cezasahası çevresinde sık sık top dolaştıran, orta forvetin statik oynamasından çok, ortasahaya bile yaklaşmasını sağlayan "modern" bir total futbol normu. Real'de tutmuştu, aynısını burada deneyecek belli ki...
Böyle durumda santraforda fizikten, sırtı dönük oyundan çok; teknik ve bitiricilik bekleniyor...

Görmek lazım, bakalım. Cesaret işi, tutarsa inanılmaz bir şey olur. İzlemeden birşey diyemem...

Gökhan dedi ki...

hilbert'i ben de gayet beğendim, ama ismail için o kadar da iyi düşünmüyorum bu maçtan sonra. daha g.antep'teyken kesin almamız lazım bu çocuğu diyordum ama maalesef bence hala üzülmez'i kesecek gibi değil. acaba çok mu şey bekiyorum ismail'den diyorum ama, beklediğim patlamayı yapamadı bir türlü. gerçi dediğin gibi 5-6 maç üst üste oynamadı hiç ama bence daha iyi olabilmeliydi şu ana kadar.

quaresma için gelmeden önce endişelerim vardı, acaba ne kadar takımla birlikte olur, kaprisi olur mu gibilerinden ama şu ana kadar kendisinden en umutlu olanların beklentisini bile geçmiştir heralde, aman nazar değmesin.

zapo da beklediğimden daha iyi oynuyor, sivok sakatken böyle oynaması cidden önemli.

ne robinho gibi bir açık oyuncusu, ne de adebayor gibi bir santrafor bence şart değil, ya da robinho'nun santrafor oynaması değil. elimizde en azından sayısal olarak fazlalık bile var denebilir bence, gelirlerse hayır denmez tabi ama gelmeseler de olur, takım iyi giderken bozulur diye de tırsıyorum.

ayrıca senin fink'le ilgili düşünceni de merak ediyorum. bence kesinlikle kalması lazım +2'lerden biri olarak fink'in. ernst geldi 31 yaşına. sakatlığı, yorgunluğu,cezası var bu işin, ernst olmazsa bence orada ancak fink oynayabilir. necip'i o kadar geriye çekmemek lazım bence.

schuster'in dediği gibi bence de 6 maç içinde en iyi maçımız buydu, oradaki maçta da hiç bir tehlike yaşamayacağımızı bilmenin verdiği güven çok güzel. schuster'in rotasyonlarını falan da baya beğeniyorum.

bir de bugün delgado sanırım yedeklerde de yoktu, cezalı diye bir şey duymuştum, ona da şaşırdım. kırmızı kart gördüğü gs maçı hariç sarı kart gördüğünü bile pek hatırlamam delgado'nun. ne ara cezalı oldu diye de epey şaşırdım.

Cartalete dedi ki...

Yok yahu geldi yorumun :) İyiki de silinmemiş...
Bir diğer solbekin İbrahim Üzülmez olduğunu düşünürsek, ben kötü oyununda bile arada çok bariz farkın olmayacağından , İsmail'de ısrarcıyım...

Fink'le alakalı olarak, her postun sonuna otomatikman eklenecek bir cümleyi kurmak istiyorum. "Tabata gitsin, Fink kalsın" :)

Böyle bir hamleden sonra, hiç transfer yapılmasa bile gayet rotasyonlu bir takıma sahip olduğumuzu düşünüyorum...

Bu arada Fink'i ille de göndermek istiyorsa, alternatifi olarak Cumali'yi düşünüyor gibi...

Adsız dedi ki...

yorumun için teşekkürler,ben doğrusu ileri üçlünün sol kenar forveti olarak düşündüğünü sanıyordum,hatta sevinmiştim bile quaresma yı sağ tarafa alacak diye,bugün gol atsada ,q7 nin sağ ayağının dışını içinden daha iyi kullandığı için sağda oynamasını daha ççok isterim,belkide bencilce daha fazla trivela görme isteği..bide sanırım villareal maçında da orta sahayı guti ve fink e emanet etmişti,yani bi nefes alsa schuster yine 4-1-4-1 istiyo sanki ama kaybedermiyim diye de korkuyor bence..teşekkürler... Hidayet

Cartalete dedi ki...

Hidayet;
Bugünkü gibi bir görüntü olursa, orta forvet-kenar forvet ayrımı olmayabilir artık Beşiktaş'ta..
Misal, bugün Hilbert Bobo golü attı, yani Bobo'nun normalde olması gereken yerde. Bobo, Hilbert'in olması gerektiği yerde verkaça girdi vesaire..
Manu Roma2yı 7'lerken, buna benzer "değişmeli" bir hücum hattı vardı ve orta forvet gibi oynayan kimdi biliyor musunuz? Ryan Giggs... :)

O yüzden ben saygı duyar ve beklerim bu düşünce karşısında.
Durum gerektirirse; Ernst-Bobo değişikliği olur;
Quaresma Necip Guti Robinho
Nihat Bobo
gibi bir düzene dönülür ki, bu duruma karşı koyacak Anadolu takımı olacağını da sanmıyorum. Bu hücum hattına da çözüm üretirlerse helal olsun zaten, gitsin Avrupa Ligi'nde çeyrek final oynasınlar.
Ama normal şartlarda bence artık 3'lü ortasahayı bozmayacaktır.

Hele bir işler netleşsin, detaylı olarak değiniriz bu konulara, bol bol fikir paylaşımı yaparız.

Adsız dedi ki...

ağzmın suları akarak bekliyorumm :)Hidayet..

anilton dedi ki...

Tabata'yı yazmıyosun abi.Tsubasa gibi heryere yetişti bugün:) Delgado'nun 5 dklık oyununa satırlarca methiyeler düzüyorsun,sonra pozitif ayrımcılık yapmıyorum diyorsun :D

Cartalete dedi ki...

Yazdık ya, "Tabata uçan kafa" diye, yeter.. :)
Zaten o koşmalarının hatrına, Quaresman'nın önünden top almalarına falan ses etmedim, onunla idare etsin.

Şaka bir tarafa, Tabata söz konusu olunca işin "mantık" kısmında tıkanıyorum. Ben halen Fink'in daha bir alternatif gerektiren bölgeyi kotaracağı için, Tabata'nın yerine Fink kalmalıdır diyorum. Ama bu düşüncem Tabata'nın kötü oyuncu oluşundan değil. Her ne kadar Manchester maçını askerde olduğumdan yarım yamalak izlesem de, Tabata o maçta da ortasahada sırıtmamış, insan üstü bir eneji sarfetmişti. Bugün yine çok koşması ve ilk golde yaptığı katkı ile gayet olumluydu.
Sanıyorum ki Schuster, Fink'in açığını daha kapatılabilir görüyor. Ve "en kötü Cumali'yi koyarım" gibi bir düşüncede sanki.. Tabata'yı ise bir çok yerde altertafi görüyor ve muhtemelen kalmasını isteyecek, biz de saygı duyacağız.. Belki de adam böyle bir karar sonrası rahatlayacak, bugün olduğu gibi "kendini gösterme çabasında" olmayacak ve daha faydalı olacaktır... Çünkü her zaman baskı altında, bir an önce kendini göster beklentileri altında oynattık kendisini...

Kubilayy dedi ki...

mustafa abi
beklerin bindirmelerinin yetersiz olduğunu düşünüyor musun? yani bindirmeler ya geç oluyor ya da hiç olmuyor atağı yapacak olan hücum oyuncusu bir türlü rahatlayamıyor.
bugün birçok bindirmeyi ismail düzgün yapabilseydi quaresma nın önü açılacak ve belki de gole gidecekti.. haksız mıyım abi?

Cartalete dedi ki...

Evet, malesef bir Gökhan Gönül kadar "atakların içinde" değiller. İsmail güven kazandıkça, hücumlara katılma oranının artacağını düşünüyorum.
Taktik icabı beklerden biri sigorta olarak kalıyor, bir diğeri hücumlara katılıyor. Üzülmez-Erhan varken, katılan Erhan oluyordu, dün İsmail'di...
Bu uğurda İsmail'de inat etmek gerekiyor.

ederlezi12 dedi ki...

Savunmayı önde kurma işinin ofsayt taktiği olarak lanse etmeye başlayan kişilerden birinin Uğur Meleke olması beni de şaşırttı Mustafa ABi senin gibi. Schuster geldiğinden beri defansı önde kuracağını söylüyordu zaten .Bunu da yavaş yavaş yapmaya başlıyoruz. Bu sistem de ben her maçta verilebilecek 2-3 pozisyon olabileceğini düşünüyorum ama rahat olmalıyız yine de. İlk hamleler konusunda başarılı bir tandem ve harika 3 kaleciye sahibiz.
Bizim için önemli olan önde ne yaptığımızdır. Geçen sene bıkmadık mı sanki hep gerilerde kalmaktan ?
İ.Köybaşı bu takımın sol bekidir. Bobo ile derhal sözleşme uzatılmalıdır transferinden iyi para kazanabilecek bir oyuncmuz var
kaçırmayalım.Quaresma'nın Süreyya abi'ye sarılması güzel görüntülerdi.Q7 bu takıma herşeyini verebileceğini , burayı sahiplendiğini herkese gösterdi.

Bi daha sakın bi maçta izleyip adam göndermeye kalkmayalım taraftar olarak , lütfen.

turkkant dedi ki...

Yorumlarının çoğuna katılıyorum da sanki biraz iyimsersin bazı konularda.

Ferrari-Zapo ikilisi konusunda ben şüpheliyim. En azından stoperlerin biri daha çabuk olmalı. E. Sağlam bile Ömer'in yanına daha atletik stoper tercih etmişti.

Arka dörtlü önde fazla pres gelmediği için sırıtmadı, ama yarın iyi bir takım defansa pres yaptığında oyun kurmada çok zorlanacağız, gibi gözüküyor.

İsmail en azından bugün daha çok mücadele etti, ikili mücadeleye girdi. Ama henüz beklentilerin altında.

Guti'yi canlı seyredince fizik olarak pek iyi görmedim. Zamanla toparlar umarım.

Bu sistemde Hilbert'in ideal olduğu bence şüpheli. Bence Hilbert daha çok dörtlü orta sahanın sağ açığı; 4-3-3'ün forveti olacak kadar ofans kalitesi olduğunu düşünmüyorum.

Hoca Holosko'ya şu ana kadar çok şans vermedi; ama Hilbert'ten bir gömlek üstün bir oyuncu bence. Holosko'da daha fazla ısrar edilmeli. Geçen sezonu kötü geçirmiş olabilir, ama temposu, fiziği, adam eksiltme becerisi, şutu ile çok "potansiyelli" bir oyuncu. Kendini çok daha fazla geliştirebilecek yetenekleri olduğunu düşünüyorum.

Bu arada, sen yazmıştın geçen postta. Robinho'nun mevkisini Nihat, Holosko, Tabata vb. ile idare ederken, sağ beke Srna'yı alsak çok daha iyi olmaz mı? Seneye de sözleşmesi bitiyormuş!

Cartalete dedi ki...

turkkant ;
En sondan başlayayım; şahsi fikrim, sponsor firmayı farklı şekilde yönlendirip, Robinho'nun maliyetiyle Gökhan İnler + Srna + Sercan transferlerinin yapılmasıdır.
Belki Robinho kadar sükse yaratmaz bu transferler, ama Beşiktaş'ı uzun yolda daha büyük başarılara götürür, sponsor firma da katkılarıyla adını daha da duyurur...

Holosko "normal şartlarda" takımdaki en uygun uzak forvet. Geri dönüşleri de Hilbert kadar vardır. Eski formunu "bekleyelim" denmesine de, Sercan'la takas kararına da itiraz edemem, çekimserim...
Ayrıca Hilbert, 433 forveti olarak da fena olmadığını gösterdi bence. Bir çok düşen topta o vardı; gol, attığı vole vesaire..

İyimserlik konusunda da; direkt maç performansıyla alakalı değil aslında, "görmek istediklerimi görmem" beni iyimserliğe iten etkenler...
Aksi taktirde savunma yine gömülü oynasa, Schuster 4141'de ısrar etse ve maç 7-2 falan bitseydi, daha donuk ifadelerle bir maç yazısı yazabilirdim...

Savunmadaki ağırlık konusu zoraki oldu aslında, normal tandemi Toraman-Sivok'tu.
Toraman her ne kadar Zapo ve Ferrari kadar bir "stoper" olmasa da, çabukluğuyla önde basan savunmaya daha yatkın sanki. Zaten dönüşünde onu direkt olarak koyacaktır 11'e.

ederlezi;
Uğur Meleke öyle böyle bir hayal kırıklığı yaratmadı...
İlerleyen dönemler bu savunma pozisyon verebilir, gol de yer. Ama "büyük takım" golü yer; öyle santraforun tek bir dönüşle kaleyi gördüğü, basiretsiz savunmanın getirisi "karambollerle" falan değil yani..

Massaro dedi ki...

hocam ben bu kisisel oyuncu tezahuratlarina tamamen karsiyim.

6-7 oyuncuya tezahurat edip gerisine tezahurat etmemek futbolcu uzerinde kotu etki birakir.

Bana kalirsa hic edilmesin, sadece bi adam cok iyi hareket yaptiginda, gol attiginda, cok buyuk efor sarfedip topa yetistiginde falan 1-2 dakika yapilabilir.

onun disinda gerek yok.

Cartalete dedi ki...

Massaro;
Haklısın. Aslında güzel birşey, olumlu tezahuratın hiç bir ziyanı yok.
Ama bir taraftan; 1 metreye geri pas attı diye 21 yaşındaki bir çocuğa homurdanıp özgüven kaybı yaşattırıken, bir taraftan başka oyunculara bireysel tezahurat olmuyor...