Sonuç olarak; Rıza Hoca’nın istediği gibi başlayan maç, Ertuğrul Hoca’nın ufak bir hamlesi ve takımına aşıladığı güvenle, Bursaspor’un 3 puanıyla son buldu… Galatasaray, Sivas ve son olarak Eskişehir’e karşı izlemiş bulundum Bursaspor’u. Her birinde farkı plan, farkı çözümler vardı. Hepsinde de tuttu… Bununla birlikte, “3 puanı isteyen, şampiyonluk kovalayan takım” hüvviyetini bırakmamışlar kesinlikle. Telâş yapmıyorlar, skor ne olursa olsun top dolaştırmaya devam ediyorlar maç içinde. Bugün de buldukları iki gol; sabırla beklenmiş, bilinçli atakla şekillenmiş pozisyonlarla geldi. Taktire şayan…
Rıza Hoca’nın Eskişehir’i ise, “kanat futboluyla” yoğrulmuş bir takım. Başka bir plan bir yere kadar tutuyor… Dediğim gibi; kalabalık ortasaha bir noktadan sonra kuru kalabalığa bırakıyor yerini. Jaycee bana göre önemli bir oyuncu, 3′lü forvetin kenarlarında veya ikinci forvet olarak oynayadığı vakit daha faydalı olacaktır. Bugün çok güzel pas denemeleri yaptı, başarılı da oldu… Kendini az biraz futbola vermiş Batuhan ve etrafında “gezgin ya da ikinci forvet” rolündeki Jaycee ile, oyunu kanatlara yığımaya endeksli bir Eskişehir, yeniden ortasıranın üstlerine çıkabilir… İyi bayramlar…
Geri Dönüş: Bursaspor 2 – 1 Eskişehirspor
Keyifli bir “futbol” maçı izledik… Her iki taraf teknik direktörün oyuna hamleleri, çözüm arayışları; oyuncuların bilinçli atak girişimleri; nadir ama yakalanması zor ve güzel gol pozisyonlarıyla tam bir futbol maçıydı… Rıza Hoca; Batuhan’ı kenarda tutup, daha hareketli bir forvet olan Jaycee ile maça başlamıştı. Bununla beraber, herkesin “bireysel görevi” de olan bir 5′li ortasaha vardı sahada Eskişehir adına. Bülent Ertuğrul; ön stoper, ya da sarkık ortasaha rolünde… Ortasahada seken topları almak, önde basan stoperinin boşluğunu doldurmakla mükellefti genelde. Pele; her zamanki gibi iki cezasahası arasında mekik dokuyan, ama çoğunlukla Jaycee’ye yakın oynayan bir görev içindeydi. Sezer, forvete destek veren iki ortasahadan biri, tıpkı Pele gibi… Doğa ise, defansif kanat rolünde. Çok fazla ataklara katılmıyor, sanki Tandoğan – Volkan kanadına panzehir olarak sahada tutuluyordu… Çünkü, Galatasaray maçında iyi bir görüntü çizen Burhan’ın kenarda oturması başka türlü anlatılamazdı. Kenarlardan biri, Bursa’nın en güçlü olduğu tarafı kapatmak için defansif ağırlı bir oyuncuyla kapatılmalıydı, bu da Doğa’ydı… Ofansif kenar oyuncusu olarak da, Tello’da karar kılınmış, Mustafa Denizli’nin Beşiktaş’ında bolca gördüğümüz “sağ kenar/forvet” konumuna getirilmişti..Rıza Hoca; Jaycee’nin de topsuz oyunda prese dahil olmasıyla 4-6-0 halini alan bir takım savunmasıyla, öncelikle Buraspor’u dudurmak, sonra da çok adamlı presle kapılan toplarda golü bulmayı hedefliyordu. Bu gol; ya Jaycee’nin çabukluğuyla, ya Tello, Pele, Sezer gibi oyuncuların uzun şutlarıyla, ya da duran toplardan gelecekti… Plan tuttu; Bursaspor, biraz kitlenmiş gözüküyor, Sercan ve Volkan’ın bireysel çabalarına bakıyordu maçın ilk anlarında. Maçın 19. dakikasında golü de buldu Es-Es… Ivankov’un topu Jaycee’ye düştü, Jaycee Tello’ya aktardı; Tello, ayağın dışıyla bilinçli olarak pası verdiyse güzel bir asist yaptı, şayet “dışa çalım” babında bir dürtmeyse o, eğrisi doğrusuna geldi; top Sezer’le buluştu… Sezer, topu sağ ayağına aldığı zaman açısını da bulmuşsa, izleyicide “gol geliyor” hissini her zaman uyandırmıştır. Nitekim yine öyle oldu; harika bir şut çıkarttı, top amaçladığı köşeye ip gibi gitti… 25-35 arası bir kaç Sercan “parlaması” yaşandı… Bir pozisyonda topu harika şekilde önüne çekti, bir anda karşı karşıya kaldı, fakat içeri atamadı… Bir kaç dakika sonra bu kez arka direkte kafa şutu attı, üst direkten döndü… Doğa’nın 37′de sakatlanıp, oyundan alınması dışında Eskişehir’in planladığı şekilde bitiyordu maçın ilk yarısı… İkinci yarıya başlanırken bu kez Sezer de fire verdi ve Rıza Hoca tamamen farklı bir seçeneğe yönelmek zorunda kaldı. Bu seçenek de; Tello ve Burhan’ın kanatları paylaştığı, Pele’nin iyice forvet arkasına geçtiği ve Alper-Bülent ikilisinin “defansif ortasaha” olarak kaldığı bir 4-2-3-1 sistemi.. Es-Es, ortasahasını iyice kalabalıklaştırmıştı… Fakat, ne Tello ne de Burhan gerekli “geri koşuları” yapamıyordu. Bununla beraber Pele kötü bir günündeydi, Alper – Bülent ikilisi “pozisyon alma” sıkıntıları yaşıyordu. Sonuç olarak, Es-Es’in ortasahasındaki kalabalık aslında “kuru kalabalıktı”… Bunun sancıları da yakın zamanda çekilecekti…Klasik 4-2-3-1 sisteminde, Ömer’i dinlendirme dışında bir değişiklik yapmadan maça başlayan Ertuğrul Sağlam’ın kritik hamlesi; 57. dakikadaki Nunez-Insua değişikliği ile geldi… Bu değişiklik; rakamlar değişmeden daha “esnek hücum” anlamını taşıyordu. Aslında, Nunez de forvet arkası gibi oynuyordu, ama durum elverdiği zaman “ikinci forvet” koşularını ihmal etmiyor, defansın dengesini bozuyordu. Belçika maçının ikinci yarısındaki Tuncay’ı bu duruma örnek verebiliriz… Volkan ve Ozan’ın; Sercan’a yaklaşma zorunluğundan ziyade, bir kanat oyuncusu gibi oynamaya devam etmeleri, hücum fonksiyonlarını kolaylıkla 4-2-4′e çevrilmesi anlamını taşıyordu… Zaten galibiyeti getiren iki golde böyle bulundu… 70. dakikada “ikinci forvet” koşuşu yapan Nunez’in kafasından geldi ilk gol.. Ama asıl mesele, o topun Nunez’in kafasına nasıl geldiğiydi… Cristiano Ronaldo’nun kendine has frikik tarzı vardır, bilirsiniz.. Hani; ayağının üstüyle topun dibine girer, top sağa-sola falso alır aynı anda ve havadan giderken birden yere ivme kazanır… Volkan’ın da ortası öyleydi… Sıfır denecek bir açıdan, iki stoperi ve kaleciyi geçip Nunez’le buluşması için, topa ancak öyle vurulması gerekirdi, öyle de vurdu. Resmen Nunez’in kafasına hedefi kitlemiş gibiydi… İkinci golde ise Nunez’in “pasör” tarafına ve Sercan’ın forvet zekâsına şahit olduk. Nunez, derin bir pas attı; hem Ozan hem Sercan hareketlendi. Sercan, topa güdümlü olsa o pozisyondan birşey çıkmazdı. Fakat, topu Ozan’a bıraktı ve hemen “gol vuruşu” açısı için içeriye hareketlendi, golü yaptı, Ozan’a da asist yazdırdı…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder