Yetiş ya Sivok!

“Beşiktaş’ta, Sivok’un haricinde taktik futbolu bilen yok.” Bu söz, Sir Alex Ferguson’un gözlemci kardeşi Martin Ferguson tarafından söylenmişti. Hakikaten de Sivok, dünyanın her takımında oynayabilecek kapasitesi olan yegane Beşiktaşlı futbolcuydu. Geçtiğimiz yıllarda, kendini arkalara atan savunmayı öne çıkartmak için bitap düşürüyordu, bireysel taktikle rakibe önde basıp, savunma çizgisini öne çekmeye çalışan bir oyuncuydu.Bu sezon, nihayet kendi oyun tarzına uygun bir teknik direktör gelmiş, sezona da formda ve moralli başlıyordu. Moralin sebebi, yeniden Çek Milli Takım formasına kavuşması, Amerika kampına götürülmesi ve orada çok iyi performans göstermesiydi… Bir 5’e 2 çalışması her şeyi berbat etti. Hem Sivok çıkış noktasındayken duraklama dönemine girmek zorunda kaldı, hem de Beşiktaş tek tartışılmayan stoperini kaybetti sene başında…

Fotoğraf dünden, Sivokcan koşulara başlamış. Asker ocağından ağabeyim dönmüşçesine sevindim bu resmi görünce. Tesislerde çalışan biri olsam; hemen ters şeritten koşar, boynuna atlardım herhalde…

Neyse, asıl konuya gelelim… Hatırlanacağı üzere Beşiktaş, Sivas maçının son dakikalarında ipten dönmüştü. Elbette takıma ve Schuster’e desteğimiz sürecekti. Ancak, Cihan’ın pozisyonu gol olsaydı, böylesine bir maçta oluşacak puan kaybı moralleri sıfır noktasına düşürür, piyasalar alt-üst eder, buna Merkez Bankası bile müdahale edemezdi… Orada genel olarak takılan nokta Hilbert’in kaptırdığı toptu. Ancak, Hilbert topu karşı yarı sahada kaybetmişti ve gelişecek kontra kesinlikle “gollük” bir pozisyon değildi. Çünkü, takım olarak yerleşik savunma çok fazla bozulmamıştı.Burada görüleceği üzere, Beşiktaş savunması Hilbert haricinde yerinde. Topu birazdan alıp, karşı karşıya kalacak Cihan ise Toraman’ın kontrolü altında görünüyor. Topa sahip oyuncuya (Keita) ise, Necip ve Ernst basmak için hazır kıtalar. Yani burada Toraman’ın topa güdümlü olmayıp, adamını kontrol etmesi gerekiyordu. Yılmaz Vural’ın da en dertli olduğu konu… Onu bir programda dinlerken bir hayli yakınır vaziyette görmüştüm; “Yahu oyuncularımız hep topa bakıyor, kaç kere uyardım adama bakın diye!” Haklıydı, “Peki hocam, 10 maçta 28 gol yemişsin hepsinde de mi topa bakıyordu bu adamlar?” gibi bir “Ofsayt Osman” serzenişinde de bulunabilirsiniz tabii… Ama bu topa güdümlü olma konusunda haklıydı. Beşiktaş’ın başını yakan çoğu goller de bu sebeple geliyor, neredeyse bir yenisi daha ekleniyordu… Toraman burada topa güdümlü olmasa, pası verecek olan Keita; en iyi ihtimalle topu “sol kanada” yani Hilbert’in boşalttığı alana açar, pozisyon etkili olsa da “gollük” olmaktan çıkardı…Ama Toraman topa güdümlüydü. Zaten Necip ve Ernst’in kapattığı oyuncuya “bir de ben basayım!” gibi bir telaşa kapıldı, kontrol etmesi gereken Cihan’ın önüne koridor açtı… Yerleşik sayılacak bir savunmanın bu şekilde pozisyon vermesine hakkı yoktu, takımı kaosa sokabilecek bir gol olabilirdi bu… 6 yıldır Beşiktaş’ta oynayan bir oyuncuya yakışmayan pozisyon hatalarından sadece biriydi.

Bir de, bu sezon Bank Asya’dan gelmiş Ersan’ın, aynı pozisyonda neler yaptığına bakalım;Görüleceği üzere, Ersan hem Suarez’i kontrol ediyor hem de alan savunmasıyla Mehmet Yıldız’ı ofsaytta bırakıyor… Aldığı pozisyonla, iki işi birden görüyor. Keita ola ki “Guti’ye bağlar da”, Suarez’e topu aktarırsa, Ersan’ın müdahale şansı var. Mehmet Yıldız’a aktarırsa ofsayt…İlk resimde görüleceği üzere, Suarez pozisyonun devamı için Ersan’dan avantajlıydı. Ancak Ersan, yine “adamını” kontrol ederek, Cihan’ın topu Suarez’e aktarmasını önlüyordu. Ersan burada çabucak Suarez’in pozisyonunu bozmasaydı, Cihan topu direğe vurmak yerine daha kolayını yapıp, Suarez’e aktarırdı ve boş kaleye atılan bir gol olurdu…Bu da baklavanın üstüne fıstık misali… Buraya kadar çok başarılı işler yapan Ersan, pozisyonun sonunda da; kaleyi bulsa bile yakın direğe vurmaktan başka şansı kalmayan Mehmet Nas’ın şutunu önlemek adına, kaledeki yerini alıyor hemen… Skorda durum 2-1, maç kritik ve uzatmalar oynanıyor. Ersan; hem oyun zekâsını hem de çabukluğunu konuşturarak, telaş yapmadan; bu kritik pozisyondan alnının akıyla çıkıyor. Toraman ise neden bunca yıldır stoper olarak güvenilmez bir oyuncu olduğunu kanıtlıyor… Toraman candır, asla hedef gösterme gibi bir amaç yok. Ama “stoper” değildir… Sağbek veya ihtiyaç durumunda defansif ortasaha olarak, en son ihtimalle de stoperde değerlendirilebilecek iyi bir kadro oyuncusudur. Ersan ise net stoperdir, benim için bu maçta yaptıkları bile yeterdir… Biri bulundu, diğeri yolda… Sivok – Ersan ikilisi için şafak saymaktayım, yetiş ya Sivok!

23 yorum:

borasahin dedi ki...

Onemli bir konuya deginmissin. Ferrari'nin 1 oynayip 3 oynamama sendromu devam ederken, devre arasi transfer mevsiminde iyi bir stoper bulmanin zorlugunu filan da hesaba katarsak, Sivok'un ikinci yarinin ilk macinda oynayabilecegi haberi, Ersan'in performansiyla birlesince durum umut verici gorunuyor. Umarim o noktaya kadar herhangi bir sikinti yasamayiz fakat bence Ersan hakkinda gorus bildirmek icin henuz erken, biraz daha seyretmek lazim. Hilbert ornegini dusun. Mevcutlar icinde butun ozelliklerin ortalamasi baglaminda su an itibariyle en ondeki gibi duruyor ama A kalite bir bekte diyemeyiz. Mesela Tor'un ya da Ekrem'in ozellikleri itibariyle goreceli olarak daha faydali olabilecegi kimi maclar olabilir.

Aslinda su noktayi biraz irdelersek fena olmaz :) Defans cizgisini ne kadar ileri cikarabiliriz, takimin defans ve orta saha oyunculari buna ne kadar uygun, pres organizasyonun kalitesi nedir? TR ligindeki dominant oyun oynama zorunlulugu ile Av. kupalarindaki ilerlemek icin gerekli oyun anlayisi ne kadar birbiri ile cakismaktadir? Nasil bir yol bulmali ki ikisine birden uysun? Bir ornek, zonalmarking'den aldim:

Deeper line?

First, the obvious. Inter could have played a much deeper defensive line, to prevent Bale’s pace being such a threat. Last season they won the Champions League by playing notoriously deep – and this suited their backline, who are more comfortable dealing with crosses into the box than dealing with pace and trickery. There would have been downsides to playing a deep line – Crouch won a lot of headers, for example, and it’s better to keep a player like that high up the pitch. But since the primary threat was Bale, defending deep seems like an obvious tactic.

Ismail de Gareth Bale'e baglayabilecek bir karakter var aslinda :)

Noat Samisa dedi ki...

Bora'nın alıntısına ben de bir şey ekleyeyim.

Dakika 90 olmuş, Beşiktaş savunması neden bu kadar önde?

Tamam, basında bir zenofobikler var, light faşizm yapıp Schuster'e saldırıyorlar hatta. Bunlara karşı bi dokunulmazlık koymak lazım hocaya, eyvallah; lakin oyun bizim de keyif aldığımız bir şey olduğundan birkaç şerh koyalım.

Avrupa'dan her hafta o kadar maç izliyoruz, şu ''high defensive line'' dedikleri, bizim eğreti çekilde önde kurulu savunma hattı diye çevirdiğimiz meret, başta büyük bütçeli kulüpler olmak üzere kimsenin mutlak, vazgeçilmez, dokunulmaz düsturu değil. Herkes bunu maç-maç, gün-gün, maç içinde revize ediyor. Dünkü Man Utd mesela, çok derinde oynadılar maçı. İç sahada ise bambaşkadır.

Dakika 90 olmuş, ileride top tutulamıyor. At savunma hattını ceza sahasu önüne, orta sahayı da önüne; nasılsa Tekke, Yusuf ve Nihat'la ön pres imkansızdan da öte.

Bu esneklik olmak zorunda.

Ersan konusunda ben biraz daha şüpheciyim, ama çok güzel yazı ve değerlendirme olmuş abi.

Cartalete dedi ki...

Haklısınız; iyi bir takım, iki türdeki savunmayı da bilmek zorunda. Nasıl ki, Beşiktaş'ın geçmiş senelerde hep gömülü kalmasını eleştiriyorsak, bugünlerde de hep "fazla önde" kaldığını eleştirebiliriz. Maç içinde esneklik kazanabilir bu durum.

Ancak, Sivas maçında çizgi nispeten arkaya atılmış, Yıldız'ın volesi dışındaki o da taçtan geldi, başka bir pozisyon yoktu, taa ki bu ana kadar.

Burada da, takım topla çıkarken yakalandığı için çizgi biraz öne çıkmış olabilir. Ama doğrudur, iyi bir takım topu önde tutamıyorsa, arkada tutmalı ve alan vermemelidir.

Ersan konusuna geleceksek, yerli olması ve henüz ilk maçlarını oynamasına rağmen böylesine dikkat çekmesi değerli. Yaşı da 23... Böyle bir kazanımdan dolayı çok mutlu oldum.
Tüm sezon boyunca güvenilir mi derseniz; Ferrari'nin iki depar atınca benzin akıtmayan modeli bulunursa daha faideli olur tabii. Ama, kısa vadede Sivok - Ersan modelinden de oldukça umutluyum.

gwaihir dedi ki...

teşekkürler çok güzel bir yazım olmuş,tespitler çok yerinde ancak son 2 maçtır görüyoruz ki schuster sanki sistemi melezleştirmeye başladı ilk haftalardaki önde baskıyı daha az uyguluyor takım daha geride bu beni endişelendiriyor çünkü eğer felsefesinden vazgeçerse buraya geliş amacı boşa gidecek bence, başkan ve taraftarda destek veriyor yeterince ersana ve onura daha fazla şans verip sistemine adapte edebilir, ben kendisine inanıyorum çünkü beşiktaşı uzun yıllardır iyi futbol oynarken ilk defa görüyorum, biraz daha sabırla taşlar yerine oturacaktır

borasahin dedi ki...

Noat -> Sonunda kendime Cartalete harici bir destekci buldugum icin sevincliyim :)

Besiktas forumlarina bakiyorum, bazilarinin dilinde onde kurulu savunma diye birsey var, baska birsey demiyorlar. Karpin'den alinti yapmistim bir ara:

http://www.guardian.co.uk/football/blog/2010/oct/19/valery-karpin-spartak-moscow ->
"Sometimes you just have to give the ball away and wait for your chance to score, just like we did in Marseille. And I think that we should try it with Chelsea as well. It would be very strange to play like Barcelona against Chelsea, and strange is really a polite word for it."

Surekli yapmak gerekiyor galiba :) Tabii illa boyle olacak diye birsey yok, yiyorsa Valencia gibi de oynayabilirsiniz...

Ferguson Bursa SL 4. macindan sonra konusuyor:
"The important thing when you come away from home is to keep control and I think we did that for most of the game," Ferguson said.

Bunlar bosuna soylenmis laflar degil...

Turkiye, Ispanya gibi 20 senedir altyapiya buyuk yatirim yapan, butun takimlarinin pasa dayali bir oyun oynadigi butunluklu bir futbol tarzi olan bir ulke degil. Schuster butun bunlari goz onune alarak bir kazanma yolu bulmak zorunda. Once basari istenir, ondan sonra yavas yavas kendi futbol gorusune gore takima rotuslar yapabilir.

Kopenhag - Barca macini seyredemedim ama spikerin dedigine gore Kopenhag son yarim saat tek kale oynamis :)

Anladigim kadariyla Noat Sivas macinin direkten donen pozisyonunda ilkesel olarak savunma o kadar ileri cikmayabilirdi diyor, pozisyonun kendisini yorumlamaktan ziyade. Hilbert'in kaptirdigi topun goruntusu su an zihminde degil ama direk gitmek yerine yerine daha risksiz bir tercih yapabilirdi mesela...

Noat Samisa dedi ki...

''Önemli olan topa sahip olduğun süre değil. Top sendeyken ne yaptığın ve ne yapmadığın, top rakipteyken ne yaptığın ve ne yapmadığındır. Biz 1976-77’de Beşiktaş genç takımlarındayken oyun içinde iki üç taktik denerdik. Karşı takım atak oynarken oyunu onların yönlendirmesine izin verirdik mesela. Ama topu kaptığımızda da karşı atağa bir okun yaydan fırlaması gibi inanılmaz bir süratle çıkardık. Top rakipte bizden daha fazla kalırdı. Ama biz kazanırdık. Biz istediğimiz için top rakipte daha fazla kalırdı. Oyuncularıma; ‘gazeteler, ‘şansa kazandılar’ şeklinde yazacak. Sakın buna aldırış etmeyin. Biz böyle istediğimiz için oyun böyle oynandı’ derdim.”

Bu cümleleri sarfeden kişi Serpil Hamdi Tüzün.

Ben futbolu oynama biçiminde iki kutup olduğunu düşünmüyorum. Biri illa ki proaktif, diğeri reaktif olacaktır; fakat bunun net bir ayrımını koymak mümkün değil. Beşiktaş'a ne Mourinho'nun Inter'i, ne de Benitez'in Inter'i gibi olsun demiyorum. Elimizdeki oyunculara uygun olan olsun, zira yaş ortalaması dayanmış 30'a. Mağlubiyetlerden hiçbir şey kazanmıyoruz, bu sene feda edilince bu kadronun seneye nasıl çıkacağı şüpheli.

Mircea Lucescu: ''I prefer working with younger players because it's very difficult to change the mind of those who are 30 years old.''

Mesele bu.

Evet, ben ilkesel bir şeyden bahsediyorum. Aslında Bora'yla aynı şey neredeyse. Kontrol, gerçekçilik, yarınlar için bugünden güç almak ve kazanmak.

Cartalete dedi ki...

İşte Serpil Hamdi Tüzün'ün bahsettiği gibi "oyun içinde taktik denemek" için, çeşitli yapılara uygun olmak lazımdır. Beşiktaş, maçı domine etmesi gereken bazı maçlarda ön baskıyı iyi yapamıyor, yapsa dahi savunmasıyla arasındaki mesafe uzak oluyordu.
O nedenle Beşiktaş'ın çizgi savunma oynamaya çalışması değerli, tabiki bu tek plan olmamalı.

Ben aslında Schuster'in de "ille de, savunma öne çıkmalı!" gibi bir düşünce içersinde olduğunu sanmıyorum. Bu takım Rapid Wien'e karşı yaptığı gibi, ortasahaya kadar ön baskı yapmayarak, Ferrari ile savunmayı biraz arkaya atarak istediğini aldı.
Ama bunu her zaman yapabilecek savunma oyuncuları mevcut değil. Hatırlanırsa, cezasahası içinde iki adet içe çalım yedi Toraman...

Yine aynı konuya geliyoruz; eldeki savunma oyuncuları kaleye yaklaştıkça sıkıntılı olmaya başlıyor. Belki de Schuster'in savunmayı önde tutma çabası bundan ileri geliyor olabilir.

Başa dönecek olursak; Sivok ve Ersan, hem rakibi önde karşıyalan hem de gerekli pozisyon bilgileriyle, derinde bekleyen savunma içersinde aman vermeyecek bir tandem olabilir. Her ikisi de bulundukları yerden iyi sıçrayan oyuncular mesela... Bu özellik Toraman'da hiç yok, Zapo'da az var.

Mevcut stoper seçenekleri içersinde, Schuster'e neden çeşitli savunma taktikleri denemiyorsun demek biraz haksızlık gibi geliyor :)

borasahin dedi ki...

Jonathan Wilson'in Lucescu ile ilgili yazisini okudum, gercekten cok guzel tespitler var. Ben de konu disi bir iki tanesine degineyim:

"A propensity to capitulate has always been a problem with Lucescu sides; he insists on such a high-risk approach that when things go wrong and confidence drops, they can go spectacularly wrong."

03/04 ikinci yarisindaki BJK'nin hali?

"The two meet tonight for the second time in a fortnight, with Lucescu, who sees conspiracy at every turn, still complaining that Shakhtar Donetsk's 5-1 defeat to Arsenal at the Emirates was down to the referee, Svein Oddvar Moen, on the dubious logic that Scandinavians always favour English sides."

Bu da hakemlerle ilgili dusuncesi. Romanya'da da sanirim ayni TR'deki gibi adeletin terazisi iyi calismadigindan hakemlere karsi bir guvensiklik var.

Noat bunlari senin blog'unun yorum sayfalarinda yazmistim:

Ben her zaman futbolda dengeye inanmis biriyim. Dengeye savunmadan da gelebilirsin, hucumdan da fark etmez. Dunyada zaman zaman dengenin bir ucunu radikal bir sekilde uygulayan takimlar cikar, mevcut futbola yeni bir anlayis getirirler ve bir sure sonra da merkezdeki gucler tarafindan absorbe edilirler. Ornegin Cruyff Barca'si, Sacchi'nin Avrupa'da rakipleri fena yapan Milan'i (Real'i gol yagmuruna tuttugu donemler), Capello'nun defansif Milan'i, Van Gaal'in Ajax'i vs.

Sen daha otantik / yeni kelimelerle kendine has olarak ifade etmissin diye tahmin ediyorum :)

Noat Samisa dedi ki...

Yalnızca savunma hattı ve savunma oyuncularından bahsetmiyorum. Fenerbahçe'de mesela bu durum bambaşka bir sorun. Oyun merkezi önde ama savunma çok derinde kalıyor. Bu da kopukluk oluşturuyor, hem hücumda hem de savunmada zaaf üretiyor.

Schuster'le ilgili en geniş eleştiri, takımın savunma organizasyonu üzerine neredeyse hiçbir ek yapılmaması, savunmanın sadece hücumun parçası olması ve kadro zayıf olduğunda (4 maçlık mağlubiyet serisi) hücumların doğaçlama olması. Savunma hattının önde ya da geride olması yalnızca bir parça, takımın oyunu nerede oynadığı, daha da önemlisi ''nerede oynayabildiğiyle'' alakalı.

Savunma taktiği ya da savunma odaklı oynansın demek değil bu, ben yalnızca ''yeterince esnek olunamıyor, neden?'' diye soruyorum. Haydi esnek olunmuyor (herkesin dilindeki Arsenal örneği gibi) idealist bir şey yapılıyorsa bunun bir açılımı yok, diyorum. Kadronun kalitesi, yaş ortalaması vs... bu sebepten bu takım kaybedince sadece ama sadece kaybediyor, hiçbir şey kazanmıyor.

Oyuncu kalitesine küfretmektense rakipleri izleyip, gününe göre rötuşlar yapan bir hocayı tercih ederim şahsen, bu sebepten Schuster mükemmel bir tercih değildi bizim için. Ama elbette ki takımı başarıya götürebilecek biri, şüphe yok. En azından Murat Erdoğan'ı Manisa maçının ilk yarısında tanımasın, biraz daha fazla ayrıntı bilinsin istiyorum; zira çok abartılı şeyler yapmadan özveriyle bu ligde yükselmek mümkün.

julian-kerem dedi ki...

Ben de bu tartismada Cartalete gibi dusunuyorum. Takimin defans cizgisini biraz geriye cekmesi arkaya atilan top tehlikesini azaltiyor ama gol tehlikesini arttiriyor. Bizim Lugano hatta Omer Erdogan kadar saglam bir stoperimiz yok. Toraman hem calim yiyor, hem alan bilgisi zayif, hem de oyun icinde uykuya daliyor. Gecen sene Ibrahim Kas bunun bir kotu modeliydi. Kasimpasa macinda geriye yaslandik, iki tane evlere senlik gol yedik. Schuster muhtemelen bu savunmacilarla en uygun boyle oynanir diye dusunuyor. Tabii ki bir sekilde Besiktas oyunu tutmayi, tempoyu kontrol etmeyi ogrenmeli. Dun aksamki Manchester kadar olmasa da Zico donemindeki Fenerbahce kadar olsun yeter bana.
Su anda defansta yasadigimiz ikinci problemse iki ofansif bek kullanmamiz ve derin orta sahada Aurelio'yu kaybetmis olmamiz bence. Kaptirilan bir topta Besiktas defansi iki kisi yakalanabilir her an. Uzulmez surekli rakip yari sahada, Hilbert sag kanattaki tek hucum opsiyonu. Aurelio yok. Fink yok gibi. Ersnt sezona basladigi pozisyonda degil, hucuma daha yakin oynuyor. Geride eksik kaliyoruz bu yuzden. Cozumler mevcut:
Bir tane defansif bek kullanabiliriz. Toraman sagbeke gecer. Hilbert Tabata'nin yerine.
Veya tekrar defansif orta saha kullanabiliriz. Toraman orada Busquets gibi oynayabilir. Ayagi da defans oynadigindaki kadar titrek/kekeme olmayacaktir. Burada risk, Toraman'in alan kapatma bilgisi eksikligi ve defansif refleksleri sebebiyle rakipler kanattan gelirken stoperlerin icine girmesi ve bizim standart Alex golu yememiz. Neyse, Aurelio geri geliyor galiba.
Ucuncu cozum de Necip'e guvenip Ernst'i tekrar geriye cekmek. Bu da maalesef Guti'ye cok yuk bindirebilir, ozellikle sagonde kullandigimiz oyuncu takimin pas alisverisine katkida bulunmamaya devam ederse. Simdilik oradan hic verim alamadik.
Isler benim kafamda kurguladigim gibi gelisirse ikinci yari soyle bir takim olusabilir:
1. Cenk (Hakan)
2. Ridvan (Hilbert)
5. Sivok (Toraman)
4. Ersan (Ferrari)
3. Ismail (Uzulmez)
6. Ernst (Toraman / Aurelio)
7. Necip (Ernst)
8. Guti (Onur)
9. Bobo (Fatih)
10. Hilbert (Holosko/Nihat/Tabata)
11. Quaresma (Holosko/Onur)

Adsız dedi ki...

Dün bale i izledimde ağzımın suyu aktıNe yaptıysa aynısını İsmail de yapmalı.Bence İsmaille yapı olarak benziyorlar.Anlamıyorum bizimkiler farklı bir antremanmı yapıyor yada farklı imkanlarlamı çalışıyor.Beşiktaşın şöyle Manu,Chelsea gibi takımları görmüş genç takım antrenörü ve a takım kondüsyonerine ihtiyacı var.
Sivok bence gerçekten çok iyi bir stoper.Zeten intere gidebilirmiş galiba Beşiktaştan önce.Sivok-Ersan ikilisi ile her türlü defans sistemi denenebilir, hiçbirinde de sırıtmazlar bence.

Cartalete dedi ki...

Noat Samisa; "kötü kadrolu" dönemdeki genel taktik seyri konusunda haklısın. O dönemde sahaya çıkılan 11'lerden, en az 6'şar adam; çok büyük ihtimalle "gelişen Beşiktaş'ta" yer almayacaklardı. Yaşları da ortalama 30 olmuş o oyunculara yeni felsefeyi aşılamak yerine, günü kurtarıcı hamleler yapılabilirdi. Mesela Kayseri'yi etüt etmiş bir teknik direktör, her iki bekinin önüne kanat oyuncusu koyar, asla baklavalı düzenle takımını oynatmazdı.

Burada haklısın. Ancak, bu stoperlerle savunma esnekliği konusundaydı benim itirazım daha sonra julian-kerem'in de üzerinde durduğu gibi...

--

julian-kerem; verdiğin 11 ideallerden biri, hatta bek sıkıntısı yaşanmasaydı Hilbert "sağ uzak forvet" bölgesinde 1. adam görülüyordu. Devre arasında stoper ve sağforvet konusunda çözüm bulunması taraftarıyım. Ersan piyango oldu, Sivok - Ersan'la devam kararına saygı duyarım. Ancak, sağforvet bölgesinde bir yenileme gerekiyor sanki. Böyle bir durumda Hilbert tekrar sağbekte devam edebilir..

--

Bale'i izledim ben de daha yeni. O performansla nevri dönen futbolseverlerin saflarında dahil oldum hemen :)
İsmail de buna benzer performansı Mersin karşısında gösterdi. Inter'e karşı da gösterebilecek seviyeye gelir mi bilemem :)
Ama gelemez de diyemem açıkçası...

Bukan dedi ki...

Aslında mesele şu gözden kaçan. Bizim takım ofansta topu tutamıyor takımda önde olunca pozisyon bilgisi zayıf veya ağır oyuncular yüzünden ya ofsaytı bozuyorlar ya da adamı kaçırıyorlar.Önde basan defans adamı ne kadar hızlı olursa olsun geri geri gittiği için karşındakinin ters hareketinde çalım yemesi kolaydır. Önde basan takımın orta sahası ve ofansı şu şekilde olmalı. Türkiye'de asla Barcelona modeli bir takım çıkmıycağına göre 2000li yıllardaki Galatasaray modeli olmalı. O da rakibi döndürmeyecek boğacak bunaltacak orta saha ve ofans olmalı ya da ayağında topu tutacak top çevirip rakibi bunaltacak takım sistemi olmalı. Bunun içinde Guti Queresma Bobo hiç sakatlanmaması bunların yanına da çok iyi bir oyuncu daha lazım Bu da bizde yok şu an için o yüzden daha fizik gücü yüksek bir orta saha kurmalıyız gerekirse Aurelio Necip Ernst'li bir orta saha veya kanat oyuncularından biri Hilbert Ekrem'den biri olmalı ki orta saha da baskı gücü artsın rakip dönemesin.

borasahin dedi ki...

Aslinda Noat'in soylemek istedigi daha genel bazda diye dusunuyorum yani mac mac bakip oyle veya boyle olmasindan ziyade o zaman ki tercihlerin yapilmasini saglayan fikirler, dusunceler. Bence Schuster kafasinda direk olarak bir fikirle geldi ve oyuncularin yapisina bakmadan empoze etmeye calisti. Serdar Adali'nin bu konudaki soylediklerini hatirlayin. Nasil futbol istersiniz muhabbeti(!)

Ulkeler ve onlarin ligleri arasinda ciddi farkliliklar var. Su sorunun cevabini iyi vermek lazim: Schuster burada bir duzen yaratsin diye mi geldi yoksa hemen basari elde etmek icin mi?

http://www.guardian.co.uk/football/blog/2010/nov/03/mircea-lucescu-shakhtar-wenger-arsenal ->
It is in that that he is most like Wenger. When the usual hubbub strikes up about Arsenal's supposed need to buy big, it is often overlooked that established players cannot simply be dropped into a line-up, particularly one as idiosyncratic and as predicated on passing and inter-movement as Arsenal's. It is much easier if they have been schooled in those principles from a young age. If they have, then the unit can be stronger than the sum of its parts, as was the case with, say, the Ajax Champions League winners of 1995.

Under Bill Shankly and Bob Paisley, Liverpool would commonly sign a player and give him several months in the reserves to become accustomed to "the Liverpool way". Modern football, with its demand for instant impact, cannot accept such a thing. Worse, examples like that of Ajax's struggle to establish themselves because the economics of the game dictate that young players are whisked away to wealthier leagues as soon as they demonstrate a sniff of talent. The result is that, with the exception of Barcelona, who are economic giants in their own right, and perhaps Arsenal, although even they have struggled in the recent past to match the wages on offer elsewhere, it is almost impossible for a generation of talent to mature together. That is the main reason Arrigo Sacchi laments modern football's cult of the individual and believes tactics haven't progressed since his Milan side defended the European Cup in 1990.

Yukaridakinden ve TR'deki ortamdan cikan sonuc, hemen basari istendigi, oyle degil mi? Eger hemen basari isteniyorsa o zaman Noat'in da belirttigi gibi bazi konularda daha fazla calismak gerekiyor, ZM'nin deyisiyle tactical chameleon olmak lazim! :)

Daha somuta galirsek, en basitinden bir iki ornek vereyim. Eger Schuster Tor ile savunmayi geri cekemeyecegini gorduyse Nobre'nin uc forvet olamayacagini da gormus olmasi lazim ya da Ferrari'nin genis alanda oynayamayacagi asikarken onu boyle bir oyunun icine yerlestirmemek gibi ya da Tor oldugu halde bu takimin niye 3 tane yabanci stoper transfer ettigini sormak gibi.

Mesela Ferrari niye sakatlandi? Fazla sprint atmak zorunda kaldigi icin? Niye fazla sprint atti? Arkasinda genis alan oldugu icin? Boyle bir oyunu oynayabiliyor mu? Hayir. O zaman Ferrari kendisine uygun bir ortamda tercih edilseydi belki bugun sakat olmayacak ve yapisina uygun bir ortamda kullanilmasi mumkun olacakti.

julian-kerem dedi ki...

Bora,

Noat ve sana bir noktaya kadar katiliyorum. Bir takim mac icinde skor ve gelisen olaylara bagli olarak (mesela Tabata'nin kirmizi karti gibi) reaksiyon gosterebilmeli - ve sahaya koydugu birden fazla taktik anlayis olmali. Ayrica rakibin ozel olarak kuvvetli oldugu taraflari varsa - Kayseri'nin cift kanat oyuncusu kullanmasi, Fenerbahce'nin orta saha ve defans arasina Alex'i sokmasi, Bursa'nin duran toplari gibi - takimini bu tip hedef maclardan once uyarmali ve hazirlamali, gerekirse de kadrosunu degistirmeli.

Fakat bu noktada bir nefes alip bir dusunmek lazim. Cunku yukardaki yola girdikten sonra birden kendini Riza Calimbay gibi Alex'e adam markaji verirken bulmak mumkun. Ya da Ertugrul Saglam gibi Sampiyonlar Ligi'nde Svensson'u oynatip takimin defansini 20 metre geriye cekince defansif olarak daha iyi olacagini dusunmek mumkun. Ya da Denizli gibi her maci kafanda oynayip, ona uygun 11lerle surekli sapkadan tavsan cikarmaya calismak. Bana kalirsa yukardaki uc ornekte fiyaskodur. Bu yuzden de Ertugrul Saglam'a taktisyen olarak inanmiyorum, guvenmiyorum.

Schuster, Turkiye'ye gelen her prensipli teknik adam gibi inatci. Bir veya birkac musibet olmadan da inadindan vazgecmiyor. Ama cahil de degil. Once tek savasci orta saha modelinden vazgecti. Sonra Erhan Guven'den vazgecti, deneyerek ve sakatliklar derken Hilbert'i buldu. Hakan'dan vazgecti. Hatta burada Cartalete yazdi, Quaresma'nin yoklugunda iyi kotu baklavali bir B planina bile yaklasti. Bu arada takimin yasadigi sakatliklar ideal denemeleri zorlastirdi, arada birkac gereksiz israr, Noat'in da soyledigi gereksiz, bir ilerleme kaydetmedigimiz yenilgileri getirdi.

Defansa geri donersek - Ferrari'nin acik alan stoperi olmadigindan herkes emin gibi. Ben ayni dusuncede degilim. Ferrari hiziyla degil, alan bilgisiyle ve stoper refleksleriyle oynayan bir defans oyuncusu. Adamini iceri dondurmemek, pas arasi yapmak, dogru hamle zamanlamasi ve stoper normali bir kafa hakimiyeti var. Ihtiyaci olan, mecazi anlamda ona ihanet etmeyecek bir sag stoper. Bu da Sivok. Yabanci sayisi sorunu olmasa, bizim ideal tandemimiz yine Sivok-Ferrari olur. Fakat kas yapisinda ayni Baros gibi bir sorun var saniyorum. Ikisinin de biraz zorlayinca bir tarafi atiyor.

Bu arada Schuster Nihat ve Nobre'yi de ufak ufak siliyor olabilir. Sirada Tabata ve Holosko var - ozellikle de devre arasinda sagone transfer gelirse.

Cartalete dedi ki...

julian-kerem; İşte, Schuster'i getiriyorsanız 1 yıllık plan yapamayacağınız gibi, "maç maç düşün hoca" deme hakkınız da pek kalmıyor. O zaman "takıma felsefe aşılama" inandırıcılığını kaybedebilir.
Ama Noat olsun, Bora olsun şurada haklı; Noat üzerine basa basa "kötü kadro" diye eklemiş, yani geleceği olmayan kadroyla maçı kazanmak adına farklı esneklikler gösterilebilir.
Ama tutar mı, orası da kesin değil tabii... Belki Tekke'nin Kayseri'deki kafası girecek, Schuster kendi planıyla maçı alacaktı.

Ferrari konusunda da haklısın. Aslında bu resimlerde Ferrari hakkında da bir ipucu var. Savunmada mesele iyi pozisyon almaktır, ister gömülü olsun, isterse önde... Önde oynuyorsan ve topu karşılayamıyorsan, "ofsayt" taktiğine yönelirsin ya da aldığın pozisyonla pas arası yaparsın. Bunların hepsi mental özellikler. Toraman, şekillerde görüleceği üzere 1 adımlık bir hata yapıyor ve pozisyonun devamında tamamen yalan oluyor. Ortada hız faktörü falan kalmıyor...
Zaten, yüzü kaleye dönük bir forveti arkaya kaçırırsanız, sonrasında Usain Bolt olmakta çok fayda etmez.

Ferrari'de asıl sıkıntı, koşu maçına dönen oyunlarda sakatlık problemi yaşaması. "2 deparda benzin akıtma"dan bahsederken, bu duruma dem vurmuştum... Hakikaten fizik olarak o savunmayı kaldıramayacak düzeydeyse, 20. dakikada takımın hem erken oyuncu belki de plan değişikliğine itecekse, çok işimiz var demektir...

Adsız dedi ki...

arkadaşlar tartışmayı ilgiyle okudum... bu blogunu da bunun için severek takip ediyorum...Benim bakış açımsa söyle..
Ben, başarının- ki bence günümüzde başarının kriteri uluslararası başarıdır-ancak uzun vadeli bir planlama , çalışma ve istikrarla yakalanabileceğini düşünüyorum..(.aksi tesadüfi, günlük ,köksüz parlamalar olarak kalır)..Bu da bir futbol anlayışının inatla takip edilmesinden geçer ve altyapıda oyuncu yetiştirilmesinden, takım planlamısına bir bütünü kapsamalıdır...Schuster'i de böyle bir hevesi olduğunu düşündüğüm için sevmiştim..Tıpki çok farklı futbol anlayışına sahip olan Luce yi sevdiğim gibi...Şimdi biz yarım sezonda adamdan pragmatik adımlar bekler olduk...Sık sık alıntı yaplan Sir Alex in takımının başında bir ömür geçirdiğini hatırlamak gerekir...

Beni asıl korkutan Schuster'in de kimi yabancı hocalar gibi, "bon pour l'orient " deyip kısa vadeli/yerel hedefler doğrultusunda hareket etmeye başlaması olur...Evet zor,uzun,zahmetli ama bu gün başlamassak hiç başaramayacağız...Siyah beyaz ölüm yaşam

borasahin dedi ki...

Bence Schuster'den "acik ve net" olarak sampiyonluk bekleniyor. Q7, Guti, Aurelio ve Tekke transferleri bunu dogruluyor. Cizgi savunmaymis, 90 dakika baskiymis, oymus, buymus bence onemli degil. Taraftar simdi alkisliyor ama GS ornegi onumuzde, futbolcular oyuna olan inancini kaybederse ki Sivas maci bunu guzel ornekledi, oyuncularin mucadele etmedigini gorunce seyirci de Schuster'e sirtini donebilir, burasi Turkiye, sampiyon olmadigi halde burada kalabilmesi icin "bu is bu sene olmadi ama seneye olacak" izlenimini net bir sekilde vermesi lazim. Dikkat kalabilmesi diyorum, yani bir olasilik, garantisi yok. Yanlis anlamayin kendi fikrimi soylemiyorum icinde bulundugumuz ortama gore konusuyorum. Keske eger bir basari elde edemese dahi kalsa ve yapilanmayi devam ettirebilse, tabii bu is icin dogru bir isimse! Devre arasi neler olacak gorecegiz. Bakalim Bobo'yla imzalayacak mi mesela? Hersey sadece sahanin icinde degil, bir de transferler var...

Bence ligdeki 3 maclik yenilgi surecinde de sonrasinda da esnek olunmali. Illa her mac oyunu onde oynayacaksiniz diye bir kaide yok. Bence gitmek istediginiz yoldan eminseniz ara yollara sapmanizda sakinca yoktur; cunku ana yola donme iradesini tasiyorsunuzdur. Bugun dunyada ben isime bakarim, rakip kim olursa olsun onde oynarim diyen takim sayisi bir elin parmaklarini gecmiyor. Schuster'in bunu yapabilmek icin basaridan beslenmesi lazim. Luce son 6 yilda 4 sampiyonluk almis. Terim GS'si basaridan beslendi. Alex Ferguson 24 yildir orada, cunku gecmis basarisindan besleniyor, onunda zamaninda kritik maclari, ipten dondugu zamanlar var. Wenger 5 yildir birsey kazanamadi ama yine gecmiste elde ettigi basarilar var. Kimse bunlara kara kasi kara gozu icin sabretmedi. Schuster'in teknik direktorluk gecmisi hakkinda bir bilgim yok ama hayatinda boyle bir projenin icinde yer almis mi? Bir takim insa etmis mi? Acikcasi ben de biraz yerel bir teknik direktormus havasi var...

borasahin dedi ki...

Ferrari konusuna gelirsek aslinda biraz yanlis ifade etmisim. Sezon basinda Ferrari'nin gonderilmesi gundeme geldiginde cok bariz bir hata diye dusunmustum fakat tabii o zaman daha oynadigimiz futbol bile belli degildi. Zaman icerisinde bunun maddi sebepleri oldugu ortaya cikti. Soyle ifade etsem daha iyi olurmus: "Bizim takimin icinde bulundugu kosullar altinda" Ferrari'nin genis alanda oynayamayacagi asikarken, demeliymisim...

Dediklerinize aynen katiliyorum, bir oyuncunun illa cok cabuk olmasina gerek yok, Ferrari de o kadar agir degil zaten, ki bunlari ben de zamaninda kendimce dile getirmistim, hatta Cartalete'nin verdigi Usain Bolt ornegini verdigimi hatirliyorum :) Haa keza Popescu ornegi var onumuzde, cok mu cabuktu! Ferrari Terim GS'sinde oynar miydi, oynayamaz miydi? Oynarsa kimin yerine oynardi? Ferrari'nin Popescu gibi ustun bir top kullanma becerisi yok, mucadele gucuyle on plana cikiyor, yani Bulent profiline daha uygun bir oyuncu. Mesela orada bizdekinden daha az siritirdi diye dusunuyorum. Su anda bizim takimin pres organizasyonu yetersiz durumda. Dolayisiyla bir kosturmaca var. Normalde bir takimin defans oyuncularinin bu kadar kosmamasi lazim, tabii genis alanda oynayinca isler biraz degisiyor olsa da. Ferrari'yi tarz olarak ManU'dan Rio Ferdinand'a benzetiyorum biraz, yani cok kosma, sahada hareket etme yanlisi degil, dogru yerde durarak mudahale yapmayi seviyor, fakat bizim su andaki oyunumuz daha hareketli bir yapi istiyor, bu da Ferrari'nin duragan oyun tarzina uymuyor, bir de ustune sakatliklar ortaya cikinca, bu kadar para verdigin adamin sahada ikide bir olmamasi adamin canini sikiyor, yoksa gomulu savunmada mesela net bir stoper olarak Sivok dahil butun oyuncularimizdan onde, Ersan'i pek tanimadigimiz icin devre disi biraktim.

Bence hocanin kimi silip, kimi silmedigini, Hilbert'in bek mi yoksa on oyuncusu mu oldugu hakkinda karar vermek icin erken, bence devre arasina kadar beklemek en iyisi, cunku su anda ne soylesek yalan olabilir...

borasahin dedi ki...

http://www.milliyet.com.tr/schuster-in-gozu-onlarda-/spor/sondakika/04.11.2010/1310209/default.htm

That's a very good news! :)

Cartalete dedi ki...

Very good da, bir o kadar da sıkma bir haber :)

Takibe aldığı iddia edilen oyuncuların 2'si zaten kirada ve doğru dürüst oynamıyorlar, nasıl takipmiş bu.
Ömer Karancı da bonservisiyle verildi. Daha doğrusu prof yapılmadı, Adanaspor aldı. Bütün haklar Adanaspor'da artık yani.

borasahin dedi ki...

Hadi yaa...

Karanci bonservisiyle verildi yani...

Sezer surekli milli takimlarda oldugu icin oynamiyor diye dusunuyordum, bu hafta 90 dakika oynamis. Erkan da sanirim son zamanlarda surekli 18'de, son dakikalara dogru oyuna giriyor.

Sonucta sezon bitmis degil, daha yarisina bile gelmedik hatta.

Haber sikma olabilir de en azindan Denizli'den iyi :)

Cartalete dedi ki...

Tabii canım, ben habere sıkma dedim zaten, Schuster'in gençlerle olan ilgisine değil.
Belki haber de sıkma değildir; duyulmuştur Schuster'in gençlerle ilgilendiğini fakat bir iki isim ekleyelim demişlerdir. Arada da, artık Beşiktaş'ın futbolcusu olmayan Ömer Karancı ismi geçmiş işte :)

Zaten gerek Oğuz'un Ağabeyi olsun, gerekse Cumali, oldukça umutlu görünüyorlardı. Demek ki bir ilgi var ki; onlar da umutla bekleyebiliyorlar.
Mesela Porto maçındaki eksiklik Kuçik ile doldurulması ve hatta oynatılması!
Denizli ile eksik kadroyla gidiyorduk deplasmanlarda, üstelik lig maçlarına. Öyle durumlarda Orhan Gülle falan prof yapılıp götürülse, o çocuk kaçmayacaktı belki de...

Sezer ve Erkan ufak ufak şans buluyorlar evet. Ama Schuster "getir kasetleri bakim ne yapmışlar" der mi bilmem :)
Demesin, sene sonu gelsin götürsün kampa. Baksın ne değişmiş, o da birşeydir.