Maça değişik duygularla başladık, çünkü ilginç bir haber almıştık. Ferrari 11’de gözükmesine rağmen maç öncesinde sakatlanmıştı… Kırık, çıkık, çekme haberi almayalı uzun zaman olmuştu! Oysaki bir önceki yazıda “her ihtimale karşı kalmasında fayda var” demiştim Ferrari için. Rapid Wien karşısındaki performansına aldanıp, bir an için sorunun futbol dışında olduğunu unutmuştum… Bakkala giderken sakatlanan bir adama yıllık 2.5 milyon Euro ödendiğini bilmek, insana başka bir seçenek bıraktırmıyor.“Evet, Ferrari’den kurtulmalı Beşiktaş” derken bir hesap yaptım; bu durumda Tabata’nın “kalma tehlikesi” mevcut… “Acaba mı?” diye düşünmeme fırsat kalmadı, çünkü maç başlamış ve Tabata rakip stoperlere ara pası bırakma eylemini hayata geçirmişti… Quaresma kendisini bir gün saha ortasında dövmeden, onla da yolları ayırmak lazım. Holosko’yu dondurmaya bile gerek kalmıyor o halde. Ferrari, Fink, Tabata, Zapo; gelen 4’lü için yeterli kontenjanı açıyorlar. Bu oyuncuların yaratacağı “maaş boşluğu” bile, devre arası transferlerini karşılayabilir. Zaten aksi halde, içinden çıkılmaz bir maddi gider ortaya çıkacaktır.
Maça gelecek olursak. Bir değişiklik dışında, maç öncesinde bahsettiğimiz 11 ve oyun anlayışı sahadaydı. Fink ve Aurelio orta ikilide yer aldılar fakat tempoları belli bir mesafeyi kaldırıyordu. Hücumla bağlantı görevi yapan, ya da öyle ön görülen Tabata ise farklı bir performans ortaya koymadı. Bu durum üretkensizliği, kaleden uzak olunmasını sağladı. Beklerin hücuma katılımı zayıftı, nispeten daha sık çıkan İsmail ise özellikle hücum anlamında kötüydü. Hareketsiz, kaleye gitmeyi pek arzulamayan, Quaresma’ya rağmen “sürprizsiz” bir takım vardı ilk yarıda. Zaten şut atılmadan 45 dakika noktalandı…
Takımın bu yapısı her iki kenarı da kötü etkiledi. Ali Kuçik, bir şey yapabilmesi için öncelikle “çalım atmak” zorunda kalıyordu her zaman. Çünkü sahada birlikte hareket eden, yakın oynayan bir takım yoktu. Quaresma'nın yeterince "maçın içinde" olamaması da aynı nedenleydi. İkiye bir yapacak takım arkadaşı, rakibi eksilttiğinde kendini boşa çıkaran bir forvet bulamadı çoğunlukla. Arada bir kontra şansı yakaladı ama Tabata o tehlikeleri fazla büyümeden “uzaklaştırdı”!
“Atan kazanır” gibi giden maçta golü Antep buldu. Bu her şeyin sonu gibiydi Beşiktaş için ilk bakışta. Çünkü o dakikaya kadar pozisyon dahi yoktu… Daha sonra takım biraz daha önde oynamaya başladı, Aurelio ve Fink dönen topları daha sık aldı. Bu iki oyuncu hücumlarda da etkin gözükmeye başlamıştı ki; Aurelio ceza sahasında Quaresma’yı buldu ve sonrasında Ali Kuçik’in karambol golü geldi. Aslında zamanı da güzeldi, hala 25 dakika vardı… Beşiktaş özellikle Hilbert’in öne çıkması sonucu 3 net gol pozisyonu daha buldu. Onların dışında, pozisyon olamadan eriyen bir çok atak girişimi… Girmedi, şanssızlıktı falan da; artık ben ilk yarıları çöpe atılan maçlarda, son dakika golü gelmedi diye hayıflanamıyorum… İlk yarı “sıfır”, ikinci yarı 15 şut. Biraz garip değil mi?
Sezonun ikinci yarısı, başlı başına “yeni bir sezonmuş” gibi sanki… Takıma direkt etki edecek 4 yabancı değişimi, sene başında bile az rastlanır cinsten zira. Bunun yanında bazı genç oyuncular da kampa götürülecek, belki aralarında A Takım’da kalanlar olacak. Giden yerliler olacak vesaire… Evet, 14 puan cezalı olarak başladığı yeni bir sezona girecek Beşiktaş. Ama sıkıntı şu ki; 17 hafta sonra bitecek… Her şeyden öte, öncelikle bu sakatlık sebeplerini ortaya çıkarmak gerek. Cidden antrenman programında ya da kondisyonerde sıkıntı varsa; gelenlere “hoş geldin partisi” yaşatılmadan çözüm bulunsun. Sakatlık listesi, kamp kadrosu sayısından fazla olmasın sonra…
10 yorum:
http://eksibesiktas.blogspot.com/2010/12/teknik-taktik-hikaye.html
Burada sakatlık meselesi en kestirme en doğru yoldan anlatılmış bana göre .Sakatlık meselesi hakikaten kangren gibi takımın vücutuna etki yaptı .
Bu sorun en kısa zamanda çözülmelidir.
o kadar maç eksiğine, takımla çıkacağı son maç olduğunu bilmesine rağmen canını dişine takarak oynayan fink'e ne kadar teşekkür etsek az. babamın en sevdiği futbolcumuz (sadece çabasını değil futbolunu da beğeniyor adam) olması bir yana emekçi futbolcuların bu kadar kolay harcanmasına içim elvermiyor.
maç üzerine yazılacak bir şey yok. keşke seyircili olsaydı...
ali'nin attığı gole schuster'in sevinci güzeldi. benim gördüğüm en abartılı sevinçlerinden biriydi. sanırım beraberlik golü yanında o golü atan isim de önemliydi schuster için.
ersan mental açıdan da sağlammış. onun yediği dirseği, tokadı ben yesem, hakem de maç boyu aval aval baksa direkt tolunay hoca'ya dalardım. dananın yaptığı anadan bilinir bizim oralarda.
seneye şampiyonlar ligi'nde yokuz. büyük ihtimalle stadımız da olmayacak. maçlar nerede oynanırsa oynansın bilet geliri azalacaktır. şu anda tek korkum, beşiktaş'ın iflas bayrağını çekmesi. bu ihtimal aklıma gelince çıldıracağım geliyor. hani iflas etmeyiz de, mülk satarak filan yırtabiliriz. işte o zaman işkence olur her şey.
tannhauser;
Fink'e ben de saygı duydum, son pozisyonda da koşu halindeyken biraz gerisine düştü kötü vurdu. Golle vedalaşsa çok yakışırdı. Ama "gideceğini bilmesine rağmen" skora isyan edenlerden biriydi son anlarda.
Hakemin "arkadan her dokunuşa faul" kararlarına takıldım ben daha çok. Trafik polisi gibiydi, arkadan gelen suçludur hesabı. Olcan'ın gol öncesinde oluşan frikik ucuzdu mesela. Keza Fink, Yalçın'a pres yapıp topu almıştı; karşı karşıya kalacakken yine faul çalındı ki alakası yoktu.
Bu hakem de "hakem değiller" listeme girdi. Diğerleri; Kuddusi Müftüoğlu ve Bülent Yıldırım.
ederlezi12;
Evet. Gerçekten teknik taktik hikaye kalıyor sakatlıkların yanında. Çünkü zaten taktiği de bu sakatlıklar belirliyor...
--
Devre arasında Furkan, Atınç, Oğuz, Cumali ve Kuçik kampa gidiyorlar. Hayırlısı olsun...
Kimisi A Takım'da kalır, kimisi kiralık gider. A2'ye dönmeyecekler sanırım.
yeni gelecek transferler olmasa dahi tabata fink zapo'nun takımdan ayrılması kadro kalitesini baya bir yükseltecektir :)
maç hakkında ne kadar zorlasamda söyleyecek bir şey bulamıyorum.
kuçik'in golüne sevindim tabi
gözümü diktim yeni sezonu pardon 2nci dönemi bekliyorum..
nedense 2nci dönemi yeni bir sezonmuş gibi görüyorum :)
bu arada umarım bobo kalır..
Maalesef takımda oyun zekası yüksek oyuncu sayısı az ve bu yüzden Guti ve Queresma'ya üzülüyor insan maç esnasında. Düşün adam 1 sene önce Ronaldo ile paslaşırken şimdi Erhan Güven Tabata ile paslaşıyor. Mustafa İsmail konusunda sende artık bir gerçeğin farkındasın oyun zekası İsmail'in çok düşük Bursa maçında adam boş iken korner direğine götürdü bu maçtada ilk yarı aynı pozisyona benzer bir şekilde topu kaptırdı.Tabata desen zaten evlere şenlik Queresma bir pas attı topu istop edim mi koşayım mı diye düşünürken top auta gitti kontra atak pozisyonunda sağında adam boş iken gitti orta sahaya topu dikti. Toraman ceza sahasında top önüne düşüyor 20 kişi var ceza sahasında beyfendi topu düzeltip vurmaya kalkıyor. Takımda tek bir adam var ve eğer bu tempoda devam ederse İbrahim Üzülmez'den sonra ikinci kaptan Ersan'dır. Bu kadar gönülden özveri ile oynayan ve oyun zekası yüksek bir defans oyuncusu görmedim. Takımda bazı isimler var kangren olmuş artık onların ne yapıp edilip gönderilmesi lazım Toraman kaç senedir Beşiktaş'ta oyunun da zerre ilerleme yok işin kötüsü yanındakini de yakıyor. Tabata desen 2 senede bizi kanser etti. Zapo Ferrari Fink Tabata Erhan Güven Yusuf Holosko gelecek sezon ise Toraman Nobre Hakan Arıkan. Nerden baksan 1 11 yapılacak kadar takıma katkısı çok az oyuncu var. Bazen Schuster'e kızıyorum ama sonra adama da hak veriyorum bu kadar verimsiz oyuncu ile bu kadar sakat ile yapabileceği birşey yok. Ayrıca kondüsyoner bozuntusunun da ilk başta gitmesi lazım sanırım bir takımda 15 tane sakat mı olur ?
Şahin Aygüneş Lazio ya gidiyormuş.Üstelik 750 bin avro gibi komik bir rakama.Türkiyeden bir takım isteseydi 5 milyondan açarlardı herhalde.Bence başarılı olabilir orda.Birde uzun süredir seri a ya türkiyeden bir oyuncu gidecek.
Birde erdem ulusun sitesinde Necipi ibb nin kiralık istediğine dair bir haber var.Fernandes gelecekse eğer bence gitmesi daha yararlı olur.Abdullah avcı genç oyunculara önem veren bir teknik direktör.
İBB, Beşiktaş'a sistem olarak en yakın olan takım aslında. Genelde önde basan bir 4-3-3 oynuyorlar. Necip, kesinlikle 17 maçta değişmez bir isim olur orada.
Ancak, bu durumda Beşiktaş sadece 4 ortasaha oyuncusu arasından seçim yapmak durumunda kalır. 3'lü ortasaha oynayan bir takımda bunun büyük handikap olacağını düşünüyorum. Necip 11'de çıkmadığı maçlarda dahi, sonradan dahil olan önemli bir taktik hamlesi oluyor.
Şahin Aygüneş için çok sevinirim. Umarım gerçekleşir. Biz de bir zaman sonra Serie A'da yerli bir forvet izlemiş oluruz.
Bence Necip'in IBB'ye gitmesi kendisi acisindan kesinlikle daha iyi olur. Burada yedek olacak hatta belki 18'e dahi giremeyecek, Avci onu gelistirebilir, zaten takimin bir iddiasi yok, en fazla ucunculuk icin yarisir, bu durumda acgozluluk yapmanin anlami yok. Necip'in kendini gelistirmesi bizim adimiza da uzun vadede hayirli bir is olur. Dedigim gibi takimin iddiasi olsa hadi neyse. Orta sahada yeterince oyuncu var, bir sikinti olmaz.
Doğru, Necip penceresinden baktığımızda aslında böyle bir kiralanma durumu daha hayırlı olur. Hem İstanbul'da kalır, ailesinden ve arkadaşlarından uzaklaşmaz; hem de lig değiştirmez, üstelik daha fazla oynar.
Abdullah Avcı u17 döneminden bu yana, genç oyunlara mutlaka yol kat ettirmiş bir isim.
Dediğim gibi, Beşiktaş'la aynı sistemi oynatıyor oluşu da bir avantaj. Necip, kendisini geliştirmesi gereken pozisyonda oynar, Holmen de tekrar sezon başında olduğu gibi ön stoper bölgesine geçer.
Necip Holmen G.Süzen
Bilsem ki Beşiktaş'taki forma şansı artık çok az olacak, onu İBB'de izlemeyi tercih ederim ben de. Hem bir maçı daha bekleme heyecanımız olurdu :)
Ligde ben nedense hala umut kesmedim, 2.'lik yine de bir hedef olarak gösterilebilir bana göre. Ama sık şans bulur mu o tartışır.
Zaten anlasmayi o sekilde yapacaklar. Necip'e sakat, cezali degilse 11 garantisi verecekler ya da belirli bir total dakika, onun uzerine transfer olacak, yoksa bir anlami yok. Dedigim gibi nasil olsa bu sene gecti...
Bence ligde hicbir hedef kalmadi, hatta umarim az puan aliriz da bazi seylerin onu ortulmaz, cunku yonetimin ve Schuster'in yerli yabanci kalite araligini "goruntude" bu kadar acarak ne yapmaya calistigini anlamiyorum. TR Ligi'nde uzun vadeli basari hep yerlilerle gelmistir, bu ulkede bir yabancinin ortalama kalma suresi nedir?
Eger dunku Buca-Fener macini seyrettiysen Simao ve Q7'li takim hakkinda da biraz fikir sahibi olmussundur :) Iki tane cizgiye cikmis acik, ortada yalniz bir forvet, geriden desten veren bitik Guti ya da her kimse (Ernst, Fernandes), kopuk bir takim. Kanatlara da topu tingir mingir dagitirlar, Guti iyi bir uzun pasor degil, uzun pas genelde ayak uzeri ile hizli bir sekilde atilir, Guti'de de o ozellik yok gibi. En iyisi Atletico Madrid gibi klasik 4.4.2'ye donmek. Deplasmanda da 4.3.3'e doner.
Yorum Gönder