Beşiktaş’ın 11’inde değişen bir şey yoktu maçın başında “anlayış” ve diziliş bakımından. Ancak iki bek de zorunlu olarak değişiyor; elindeki sorun nedeniyle hafta arası idmanlara katılamayan İsmail ve cezalı Hilbert’in yerinde, Ekrem ve Üzülmez oynuyordu.
Sürekli rakip yarı alanda pres yaparak ayakta durmaya çalışan bir sistem ve bu oyunda en enerjik kalması gereken bölgelerde iki yeni, uzun aradan sonra forma bulmuş isim vardı. Yani, ortasahaya bir takviyeye; her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuyordu Beşiktaş.
Ama maç öncesindeki Fernandes – Nobre değişimi “şişme haberden” ibaret kaldı, Nobre yine sahadaydı. Eldeki 11, beni geçmiş maçlara nazaran daha çok endişelendirmeye başlamıştı; zira rakip, daha önce böyle zaaflı kadrolara karşı hep iyi sonuçlar almıştı…
Nobre, kendisinden beklenenleri yerine getirdi yine de. Özellikle duran toplarda ortalığı karıştırdı; ilk yarıda yakalanan pozisyonların hemen hepsinde vardı. Ancak benim derdim, Nobre’nin performansı değil; Nobre tercihi ile beraber gelen ortasaha enerjisi düşük 4-2-4 sistemi…
Bu tercih takımı şu durumlara itiyor; Guti, hem baskı altında bir oyun kurucu olarak oynuyor ve maç boyunca faullere maruz kalan 1. adam oluyor. Bununla beraber; 70 metre enindeki saha içersinde, rakip ortasahasını karşılaması gereken iki isimden biri oluyor. Fiziki kavga içersinde yer alıyor, ortasahaya düşen hava toplarıyla karşılaşıyor vesaire…Bunlar hep adalesini zorlayan, ikinci yarıda kendisini oyundan düşüren etmenler. Keza Aurelio’nun da, bu hengame içersinde beynine kan gitmeyip, savruk hamlesiyle yediği kırmızı da; dolaylı yoldan 4-2-4’ün bir yan etkisi diye düşünüyorum. Daha sağlıklı bir ortasahada “sınırları” her zamanki gibi belli olur ve sakin oyununa devam edebilirdi. Ancak 34 yaş ortalamalı bu ortasahaya yükleniş; en nihayetinde kayıp verdirdi…
İyi senaryo, yani; Beşiktaş’ın gol yemeden öne geçme ve tıpkı Buca maçındaki gibi farkı açma ihtimali ortaya çıkabilir miydi? Çıkardı elbet… 10 kornerden biri içeri atılabilirdi. Ama olmadı, kötü senaryo gerçekleşti; rakibin ilk korneri kaleci hatasıyla gol oldu... Cenk, aslında beni uzun zamandır korkutuyordu yan toplarda. Kendine güveni sebebiyle, dengesiz çıkışlarında bile topu kontrol etmeye çalışıyor. Halbuki zor pozisyonlarda “yumruklaması” daha makul olacaktır…
Neyse, Cenk “unuttu ve iyileşti”, ikinci yarıda harika bir oyun oynadı “kaleci libero” rolünde… Ancak, bir adamından yoksun ve kalan oyunculardan birçoğu yorgun düşmüş takımın; 0-1’den maçı çevirmesi çok zor olacaktı. Kırmızı gören isim de; takımın en kritik adamlarından biriydi, bir de öyle bir terslik vardı…
Gönlümden geçen, iki ortasaha eklentisiyle 2. devreye başlamaktı; ancak sadece Fernandes girdi. Beşiktaş ikinci yarının hemen başında Quaresma’yla yakaladığı fırsat dışında; ayakta duramaz haldeydi ve açıkçası gole daha yakın olan taraf İBB idi. Benim “ikinci ortasaha” beklentim ise halen devam ediyordu. Guti, yorgunluk ve hafif sakatlık sebebiyle aldığı topu kaybediyor; hücumculardan Simao hariç geriye yanaşıp top alan olmuyor; Ekrem'in "sonuçsuz" top taşımaları dışında, beklerden de yeterli hücum katkısı alınamıyordu.
Derken frikik oldu, Simao kendisinden beklediğim üzere; tam da gözümle çizdiğim noktaya topu yolladı… Tam bu sırada aklım Schuster’in yapacağı olası hamledeydi. Beşiktaş bu golle momentumu yakalayabilirdi artık, tek sorun düşen ortasahaya bir takviyeydi… Ama olmadı; Ernst – Necip hamlesi, 87. dakikada falan geldi… Ve o dakikaya kadar gelmemesi mucize olan İBB golü, bu değişikliklerden sonra ve çok daha zor bir pozisyonda geldi.
Gençlerbirliği ve Galatasaray maçlarında satranç hamlesi yapan Schuster, bu maçı hangi manada ayırdı; sahada bir alevlenme olmamasına rağmen neden hamle yapmamakta ısrar etti anlayamadım. Bununla beraber, tıpkı ilk İBB kaybında olduğu gibi, bu 3 puanı da Schuster’e yazdım…Devre arasında 2011/2011 sezonu dediğimiz bölümün, Süper Lig kısmı sona ermiştir artık bana göre. Kalan lig maçları, 2011/2012 sezonunun çalışmaları & denemeleri olacak. Ve umarım, bu 4-2-4 denemesinin artık bir “yanılma” olduğu anlaşılır. Görünen o ki; önümüzdeki sezonda da, Aurelio ve Guti önemli bir rol oynayacak. Bu ortasaha oyuncularıyla, bu planın tutmayacağı artık belli olmuştur. Yeniden 3’lü ortasaha denemeleriyle karşılaşmayı umduğum kalan lig maçlarını, yine aynı heyecanla bekleyeceğim. Sonu nereye varacak, merak edeceğim… "Olmak ya da olmamak" bir bakıma "rulete" benzeyen bu sistemi pek fazla görmek istemiyorum artık. Beşiktaş'ı, ilk 45 dakikada akibeti belli olan değil de; 90 dakika boyunca ayakta tutacak sistem arayışlarına davet ediyorum sevgili hocamızı. Gerçi bulunmuştu geçtiğimiz yaz, Plazen maçı sonrası. Yeni transferler mi kimya bozdu nedir?...
Bundan 3 yıl evvel Delgado'nun 45. dakikada Trabzon'a attığı frikik, bugüne kadar göreceğimiz en son "direkt frikikten atılan" gol olacaktı. Nihayet Simao, bugün büyüyü bozdu ve açılışı yaptı. Onunla avunayım bari... Bir de; Üzülmez'i seviyorum ama onu gördükçe, İsmail'i daha çok seviyorum...
18 yorum:
Ernst, Fernandes, Aurelio, Necip 4'lüsünden en az ikisinin ortasahada olduğu, Guti'nin bütün enerjisini yaratıcılığına harcadığı sağda Q7 solda Simao'nun Almeida'ya ve gole! daha yakın oynadığı, Nobre'nin Bobo'dan sonra Almeida'nın 2. alternatifi olduğu, beklerinde orta yapabilen oyuncuların oynadığı bir Beşiktaş düşlüyorum.
Toprak
Temel nokta sudur bana gore: zevk ve skor ayni anda olmaz mi? Zevk vermek veya sistemli oynamak forvetleri doldurup haldir haldir pres yapip 30 dakikada tukenmek midir? Futbolun temel prensipleri vardir, buyuk takim icin ileride basma, topa hukmetme, savunmayi cikartma, kanatlari kullanma vs tamam. Ama bizim oynadigimiz sey modern futbol degil, hucum futbolu degil, kaos futbolu.
Cekirge 1 sicradi, 2 sicradi, 3'te yakalandi.
Surekli ornek gosterilen Barcelona onde basiyor, ama yarim saatte enerjisini tuketmiyor. Ilk yarim saat yuksek tempoda oynayip tukenmiyor, maca yapip yerine gore 60'ta maci cozebiliyor. Barcelona asla 4 forvetle oynamiyor, orta alandaki 3'luyu bozmuyor, hatta macina gore ileride Iniesta'yi kullaniyor.
Birazcik daha kontrollu oynamak, rakibi analiz edip ortama ayak uydurmak, onlem almak ayip degil. Su macta biraz daha gosterissiz ve basit oynayip kazansak hangimiz uzulurduk? Simdi yenildik de cok mu zevk aldik?
Sezon basinda da Delgado'nun onlibero oldugu, Erhan Guven ve Hakan Arikan'in ilk 11 oyuncusu oldugu maclari cokca seyrettik, sonradan dogrulari bulduk. Yine bulacagiz, ama bu arada olan yine bize olacak, olan puan kayiplarinin ustune anca bir bardak soguk su iceriz. Sirf IBB macindaki sacmaliklardan dolayi 6 puan gitti, o 6 puani almis olsak su an en buyuk favoriyiz.
Affedilmez hata
Hata insana dairdir..bilgisizlikden, çaresizlikten, tecrübesizlikten, kimi zaman cahil cesaretinden hata yapar insan...Bu da anlaşılabilir, affedilebilir,unutulabilir ....ama göz göre göre, başkalarınının hukukunu hice sayarak adeta meydan okurcasına hata yapmak....işte bu affedilmez bir şeydir....Sorumlunun hatasını kabul edip ,sorumluluğunu düşünüp gereğini yapması gerekir.
Herhangi bir teknik direktör için hele hele çok güvendiğim Schuster için bunları yazacağımı rüyamda görsem inanmazdım...ne var ki öylesine kör gözün parmağına bir yıkıntıydı ki yaşadığımız...Ben demiştim demekten nefret ediyorum lakin cartalate nin manşeti beni zorladı...Hafta içi bu blogda şunları yazmıştım;"....yumuşak orta sahayla , 4-2-4 dizilişi, üstelik kanatların defansif yardımlarının sıfır olduğu bir düzenin günümüz futbolunda karşılığı Rus ruletidir." ve şöyle noktalamıştım yazıyı"..Schuster bu günkü düzende ısrar ederse hemen pazar günü belediye kabusu basabilir Beşiktaş'ı...Umarım yanılıyorumdur.."
Bunu görmek için öyle derin bir futbol kültürüne sahip olmak gerekmiyordu...Sıradan bir izleyicinin ilk bakışta süzebileği bir noktaydı bu...İşte bunun için zaten bu hata affedilmezdir bana göre....Yıllardır Beşiktaş ın yenildiği çok maç izledim ama bu kadar kahrolduğum, sacımı başımı yolduğum bir maç olmamıştı...Öyle şapiyonluk peşinde koşan, takım sevgisi başarılara endekslenmiş biri değilim ama bu yenilgiyi kabul edemedim...Binlerce taraftarı hiçe sayarak rus ruleti oynayıp kahramanlık taslayanlarla işim olmaz....Schuster benim için kötü bir teknik direktördür artık...Nokta....siyah beyaz ölüm yaşam
Ersan kaybedilmişken, Ekrem ve İbrahim Üzülmez bu kadar kötü olması üstüne birde, kaleye tek bir atak ya da şut çekememiş takım karşısında bariz bir kaleci faciasıyla, 1-0 yenik duruma düşmesi, bir teknik adamın öngörebileceği birşey değil.
Ayrıca bu bek kalitesiyle, orta sahayı nasıl 3'leyeceksiniz?
Hilbert-Sivok-Guti-Almedia-Q7-Simao. Aurelio yanına gelse gelse bir Necip gelir. Bu kadro ile oynama şansınız yok. Ya çok iyi bir yerli sağbek bulunacak ya da Necip'ten kendini aşması beklenecek. Bugün ilk golden sonra Fernandez oyuna girmişken Ernst oyuna girse maçı yine kazanamazdık. Zira takım 2 kanat bek oyuncusu inanılmaz kötüydü.
Kendi açımdan son 1-1,5 ayda ileriye dönük edindiğim umutların yerini tekrar endişe aldı.Schustere hala tam olarak güvenemiyorum.2 ay sonra ortasahayı Simao ve Guti den kurarak oynamaya çalışsa şaşırmam.87. dk ya kadar Guti'yi oyunda tutmayı bazıları gibi galibiyeti düşünmek olarak yorumlayamayacağım zira 2-1 yerine 4-1 de olabilirdi.
Dünya gözüyle iyi yönetildiğimiz bir İBB maçı istiyorum artık.
Maç öncesi yazısında ;
(Nobre'nin yerine Fernandes'li kadroya katılmamak elde değil aksi taktirde ilk yarıdaki maçın reenkarnasyonunu izleyebiliriz)
demiştik..
Cenk'in hatasına kadar olan sürede kazanılmış kornerlerimiz var fakat ben kornerlerin haricinde herhangi bir hücum varyasyonu veya önde baskı yapılıp riboundların toplanması gibi atraksiyonları göremedim.
Top rakipteyken ön 5'li ile arka 5'li o kadar kopuktu ki 3 İBB'li adam ile bir Aurelio başa çıkmaya çalıştı nitekim çıkamadı ve kanımca 10 kişi kalmamızın nedeni biraz ağır karar olduğunu düşünsem de budur.
Bu maç Schuster'e olan güvenimi fazlasıyla sarsmıştır.87. dakikaya kadar yediği golü çıkarmaya çalışan ve geri dönüşlerde sorun yaşayan 10 kişi oynayan takımı izlemekle yetinmiştir.
Ekrem'in kanadının koridor oluşuna, Guti'nin bitkinliğine hiçbir önlem almadı.
Takım 10 kişiyle elinden geleni yapmış,beni mutlu etmiştir.Özellikle Fernandes'in dikine oyunu, geniş oyun görüşü beni çok etkiledi.
Rüya erken bitti sanırsam.Bu takımın önüne hedef koyması gerekir.Bu hedef UEFA olur Ziraat kupası olur yahut CL bileti olur.
Tercihim CL vizesi ve kupa=para dır.
Ps: oraya stad yapanın...
Beşiktaş Tarik Camdal ile ilgileneceğine önce şu takıma kaliteli bir yerli (gerçek)sağbek bulsun. Rıdvan'dan iyisini bulabileceklerine pek sanmam ama neyse...
Bence ŞL'ye kalmamız çok zor. Kupayı kesin kazanıp UEFA'ya gitmeliyiz. Ligde de schuster efendi gençlere de şans vererek bir dahaki senenin kadrosunu oluşturmaya başlamalı.
Sağbekte Rıdvan, stoperde de Sezer/Furkan/Atınç'tan en az biri kesinlikle takıma kazandırılmalı...
Toprak
Toprak;
Her musibetten sonra, dirençli oynayacak en az 2 ortasahalı sisteme geçiliyor zaten. Sene başında da öyle olmuştu ama biraz çabuk unutuldu.
BJK4EVER;
Katılıyorum. Futbolsevere zevk verdiği bir gerçek… Dünkü maç panayır gibiydi; hele son 20 dakika, diğer maçların 200 dakikasına falan bedeldi yaşanan olaylara bakılırsa. Ama Beşiktaşlıya zevkten çok, “telaş” verir gibi duruyor bu oyun anlayışı. Yani 10 kişi kaldığında, geri dönüşünün zor olacağını bildiğim bir takımdan neden zevk alayım? Bursaspor karşısındaki Beşiktaş’tan daha zevk almıştım örneğin. Atacağı adımı bilen, sahaya direncini koyan, ortada pozisyon olmasa dahi “elbet atar” hissi uyandıran modern bir takımdı. Şimdi iyi oyuncular geldi ve yine hem görsel olarak zevk veren, hem de daha dengeli bir takıma dönebilir Beşiktaş. İyi hücumcular var diye; ya herro ya merro demeye gerek yok sanıyorum.
Siyah beyaz ölüm yaşam;
Mustafa Denizli’nin de kalp kırdığı bir maç vardır bende; tonla denemede olmadığı görülen Sivok – Ernst – Delgado ortasahasıyla çıktığı İnönü’deki Fenerbahçe maçı. Onarılmaz bir düş ve kalp kırıklığı yaşamıştım. Dün, aynı duyguları hatırladım diyebilirim…
Adsız;
Yazıda da belirttiğim gibi; ilk yarı şanssızlıktı eyvallah. Hatta bu maç da kazanılabilirdi… Ama bu sistem, takıma 2. bir hamle şansı tanımıyor. Ve futbolda her zaman “2. hamlelere” gereksinim duyma ihtimali doğuyor. Takım ayakta kaldıktan sonra bu maç 0-1’den ve 10 kişi ile dönebilirdi. Keza; bizim maçtan sonra Inter, Serie A’nın klas takımlarından Palermo’u 0-2’en dönüp yendi.
Ama bende hiç de öyle “bu maçı çevireceği” havası olamadı. Zaten 2. yarıda skor rezalete de gidebilirdi. Ortada bir sorun var demektir bu da…
Yine savunma öne çıksın; takım hücumda çoğalsın; ön pres yapılsın; bekler rakip cezasahası çevresinde cirit atsın vesaire… Bunlara lafımız yok zaten. Ama bunu yaparken, takımın ayakta kalma süresini de uzatmak gerekiyor. Çok zor değil; ortasahada bir düzenleme yapılması yeterli…
Ze1903;
Şuana kadar İBB karşısında bir kez “içimi rahatlatan” kadro ile çıktık; neredeyse pozisyon vermeden kazanıldı. Geçen sene İnönü’de 2-0 kazanılan maç… Diğer kadrolar hep fantezi kokuyordu, İBB de sürekli cezayı kesti. Dün de öyle oldu.
JimmyLue;
Her satırına katılıyorum. Genelde yukarıda bahsettiğim ve iştirak ettiğim konular…
Teşekkürler arkadaşlar. Ne diyelim, Beşiktaş’ın bizleri yeniden iştahlı yazı & yorum yazdırmaya başlaması dileğiyle….
Schuster'in saha ici genel strateji, taktik ve oyuna mudahale konusunda simdiye kadar fiyasko olarak adlandirabilecek bir yonetim sergiledigini dusunuyorum. Saha disinda ise ozellikle yabanci kalitesini arttirmaya yonelik bir cabada ciddi katkilarinin oldugu yadsinamaz bir gerceklik. Peki yabanci kalitesinin arttirilmasi bir sonuc verdi mi dersek henuz cevabini almadik. Surec devam ediyor. Bekleyip gorecegiz.
Transferler konusundaki genel gorusumu daha once burada acik etmistim. Yabanci sinirlamasinin oldugu bir yerde sadece yabanci kalitesini arttirmaya calismanin yeterli olmadigi asikar. Yerli hamlesinin de gelmesi gerekiyor. O yuzden en azindan onumuzdeki transfer doneminin sonucunu beklemek gerekecek. Burada Schuster'in ne katkisi olacak onu da merak etmiyor degilim, yonetim mi bir surpriz mi yapacak yoksa kendisi mi!
Schuster doneminde transfer edilen yabancilar kimler: Q7, Guti, Simao, Fernandes ve Almeida. Simao fiziksel ve teknik olarak tamam denebilir, ihtiyac miydi? Tartisilir, bir uzak forvet lazimdi, kanat adami geldi ama geldigi de iyi oldu hem Ismail acisindan hem de Q7'yi allayip pullayip en kisa zamanda gondermek acisindan. Q7 onunde olsa idi Ismail yemin billah bu cikisi gosteremezdi. Simao'nun arkasina bir de yetistirmesi icin yerli yedek verilmelidir, su an oyle bir genc kadroda yok. Altyapidan biri mi olur (Erkan Kas, Hasan Turk, Kadir Ari ya da Erkut?) yoksa yeni bir transfer mi onu bilemem ama en kisa zamanda lazim. Q7 ve Guti'nin bazi defolari var. O defolari bilerek onlardan faydalanmak lazim. Simdiye kadar bunlari goz ardi ettik. Fernandes ve Almeida ise Besiktas'in hali hazirda mevcut en onemli yabancilarinin pozisyonlarina getirildi. Ne olduklarini henuz tam anlayamadim (deger mi degmez mi meselesi) Gecen sezonun en onemli oyuncularindan Ferrari ise captan dustu / dusuruldu. Enisonu hamlelerin devamini bekliyoruz, henuz hesap kapanmadi, o yuzden muhasebesi zor.
Bir de rotasyon ve genc oyunculara yer verme meselesi var ki bunlar hakkinda ki bir izlenimim olustu ama yine de net bir sonuca varmak icin beklemeyi uygun goruyorum.
Schuster yaptiklari ile Van Gaal, Arsene Wenger vs. (hucuma donelik bir anlayisi benimsemesi dolayisiyla ornek verdim) tarzinda bir teknik direktor olmadigi izlenimi veriyor. Daha oncelerde de dile getirmistim, sahada yaptiklari ile sistem kuracak birine benzemiyor, yine de kesin konusmak icin su transfer hikayesinin sonunu bekliyorum. Gorusum bu yonde netlesirse cok sert girecegim :)
Simdiye kadar bir bilanco hesabi yaparsak; saha icinde sinifta kaldigini soyleyebilirim, saha disinda kapanisi bekliyoruz, cogu kisinin iddia ettigi gibi yabanci kalitesinin artisinin somut bir faydasini gormus degiliz, ne getirip ne goturecek henuz netlesmis degil.
Bir de sahadaki yabancilarin kimler olacagi meselesi var. Daha bu transferler ilk duyuldugunda on taraf Mercedes arka taraf Tofas Sahin demistim. Bugun bakiyorum herkes Hilbert diyor. Evet bu takimin savunmasinin en onemli adamlarini siralasak;
1. Sivok
2. Hilbert
3. Ferrari (Duruma gore 1 ya da 2 numaraya gecebilir)
4. Ersan ve Ismail
5. Toraman
derim.
Bence Sivok, Hilbert ve Simao bu takimin degisilmez yabancilaridir. Bir sakatlik, ceza ya da dinlendirme yoksa mutlak olarak oynamalilar hatta bir sikinti yoksa oyundan bile cikarilmamali. Merkez santrafor da Bobo ya da Almeida formalardan birini alir, 4 etti. Q7'yi de yedek birakamazsin, 5 oldu. Eee digeri de orta saha oyuncusu olur. Bu forma icin de tam 3 tane aday var: Guti, Fernandes ve Ernst. Bir de ustune yerli bir orta saha / forvet oyuncusu daha bulman lazim. Simdi cik isin icinden! Ernst'i yeterli gormuyorsan, ne diye 32 yasindaki adamla seneligi 1.7 - 1.8 milyon Euro'ya gelen 3 senelik sozlesme yaparsin? Fernandes'i transfer ettiysen bir izle, ondan sonra karar ver. Fernandes tutmuyorsa bile Ernst arada gitmek isterse gitsin, ne yapalim, bu riski bastan hesap edecektin.
Sivok, Hilbert, Simao, Almeida, Q7, Guti, Bobo, Ernst ya da Fernandes. 8 ediyor. 2 tane 18 disi kalacak adama cok para vermenin anlami yok, hatta istihdma etmenin tek anlami 19 yas ya da alti genc oyuncu transferidir, o kadar. Keske federasyon o +2'yi iptal etse de bizim gibi bu denklemi cozemeyen takimlara cozum bulsa. Ferrari ve Ernst ya da Fernandes'den biri bu takima fazla. Ernst / Fernandes'den ikisinin birden kalabilmesi icin digerlerinin bir tanesinin yerini bir Turk oyuncu ile ikame etmek gerekiyor.
Schuster'in Hilbert ya da Sivok'u ayni anda sahaya surup suremeyecegini gorecegiz.
Su yabanci transfer olayina pek katilmiyorum ben. Quaresma yillik 4 milyon euro aliyor nerdeyse, Simao yarim senede 2.5 milyon euro alacak, cok astronomik paralar oduyoruz, bu dediginiz belki Guti icin gecerlidir o kadar. Evet, belki tanidiklari bir antrenor etkendir, ama paran varsa getirirsin abicim. FB Niang'i getirmek icin yabanci bir antrenor almadi, takimin basinda A.Kocaman vardi. Bize Ailton ve Kleberson gelirken takimin basinda R.Calimbay vardi. Ferrari ve Ernst gelirken M.Denizli vardi. GS'ye zamaninda Popescu, Taffarel, Hagi gelirken sadece F.Terim vardi.
Kaldi ki diyelim Schuster'in boyle bir rolu var. Sahaya bunu yansitamadiktan sonra ben ne yapayim yildizlari? Schuster antrenor mu yoksa transferden sorumlu sportif direktor/yonetici mi?
Uslubun fazlasiyla negatif ve provake edici. Benim yazdiklarimi bir daha ama bu sefer mumkunse daha dikkatlice okumani umuyorum.
Schuster'in bu transferlerde ne kadar etkisi oldugunu bilemeyiz. Sen de net olarak bilemezsin, ben de net olarak bilemem. Yoneticiler etkili oldugu soyluyorlar. Hersey para degil. Cevre, baglantilar pek cok sey var. Bir projeksiyon konmustur ortaya, begenebilirsin ya da begenmezsin. Kendi adima bilancoyu degerlendirdigimde ortada henuz birsey goremiyorum.
Bora;
Aslında bu yabancı analizin, ülkemizdeki yabancı kısıtlamasının ne kadar manasız olduğunu ortaya koyuyor.
Şimdi; Ernst, Fernandes falan yedek kalınca Türk futbolu kurtulmuş mu olacak?
Görüldüğü gibi bir zaman sonra yine Necip falan yine oynamıyor. Ancak yabancıları rotasyonda kızağa çekmek ve sakatlık durumlarında yer bulabiliyorlar.
Bu kısıtlama, vasat yerli oyuncuların cebini ihya etmek; onları yurt dışına çıkmak konusunda "üstüne ağırlık çöktürmekten" başka bir işe yaramıyor.
Bence sene başında 23 kişilik kadro verilmeli federasyona tıpkı UEFA listesinde olduğu gibi. Bu 23 kişilik listede atıyorum; 5'i 20 yaş altı olmak üzere, 13 Türk bulundurmalı. Ancak 11'de kimin oynadığına karışılmamalı.
bu gibi durumda, o listeye yazılan Türk oyuncular elbet şans bulacak. Sezer Öztürk'e falan "10 milyon veren alır" denmeyecek. Sezer ve benzerleri; artık yurt dışına yönelecek.
Neyse, bunlar afaki durumlar. Şuan yabancı sınırlamasının olduğu bir gerçek.
Aslında yerli bir kenar forvet bu işi çözerdi...
Bu arada ben de, önemli transferlerin buraya gelmelerinde Schuster'in bir nebze de olsa etkisinin olduğunu düşünüyorum.
Mesela Rıza Çalımbay'dan sonra, Carew'in burada kalmak istemediğini duymuştum. Bunlar normal, Simao ve Guti neyse de (ki onlar da halen, Beşiktaş'tan daha iyi bir seçenek bulabilirlerdi) Quaresma, Almeida, Fernandes gibi oyuncular, son durak niyetiyle buraya gelmediler. Kariyerlerine yeni bir paragraf açmak istiyorlar ve bunu yaparken teknik direktör faktörünü görmezden gelemezler...
Cenk de yok 2 ay.11. dkdan maç sonuna kırık parmakla oynamış.O topu nasıl kaçırır diye soruyordum.Belki bir cevap olur.Cevapsız sorular ise;Hakanla gider bu düzen.Sıkıntılar bir anda geliyor hep bu takımın başına.
İhsan
Maşallah dediğimiz 3 gün yaşamıyor diye laf vardı galiba. 3 yerli var dedik; genç, yetenekli ve 11'de olması gereken.
Bir de İsmail kaldı yarı sağlam. Allah ona zeval vermesin dileyelim bari...
Bu arada yorum & sertlik konusuna değinecek olursam;
Ben de Necip konusunda buna benzer bişey yaşamıştım. Bir arkadaşımız Necip'e oldukça sert çıkışmıştı. Şimdi Necip, bu bloga bakmaz acaba bana ne yazmışlar diye. Ancak, o ana kadar Necip ile ilgili olumlu yazan insanlar (başta ben) bakar. Yani o sert laflar, bir anlamda bana gelmiş gibi hissetmiştim. Bu normaldi.
Keza burada da; aslında ben BJK4EVER'in Schuster'e kızgınlığından dolayı, Bora'nın yorumunun üzerine sert çıkıştığını tahmin ediyorum. Ancak dediğim gibi; Schuster buraya ne yazılıyor diye bakmaz... Ama o konuyu ortaya atmış insan bakar ve sonrasındaki kırıcı laflar ona dokunur, Schuster'e değil.
Bunu düşünerek hareket etmemiz daha doğru olur diye düşünüyorum.
Hocam sertlik yorumun neresinde anlamadim, ama haklisin. Benim kizginligim bir Besiktas'li olarak Schuster'e, burada yorum yazanlari tanimam etmem.....
Yorum Gönder