Ronaldo’yu Almak Yok!

Bir forvet düşünün ki; çalım atmak onun için hiçbir zaman dert olmasın. Birileri formasına asılınca, düşmek yerine ayakta kalmayı tercih etsin; güçlü olsun. Hatta formasından çekilirken, aynı zamanda topu da ayağıyla götürüldüğü yere kaydırsın; zaruri sebeplerde bile topa yapışsın; teknik olsun. Biraz şut açısı bulduğunda kasmasın bizi; golünü yapsın. Ama tek ayakla değil, iki ayağıyla da yapabilsin bunu. Sadece plaseci olasın, sert şut da atmayı becersin; arada sırada aşırtma göndersin, kaleciyi geçsin falan… Yani gol atarken de çeşitlilik sunsun, kuru kuru istatistik yapmasın.

Premier Manager 97 ile “bunlar oturup, maç mı izliyor oynamak varken?” eleştirilerini bırakmış ve biz de birer menajerlik oyunu hastası olmuştuk; o zamanlar 7-8 şimdilerde 20 senelik “çocukluk arkadaşımla” birlikte. Birer takım alıp, oyunu başladığımızda; henüz daha sezon açılmamışken “galip” belli oluyordu. Ronaldo’yu alabilen, oyunu bitirmişti zaten… Ronaldo varken her zaman 1 fazlasını atacağınız kesindi nitekim; ortalama olarak 80 golle sezonu bitiriyordu. En sonunda baktık ki; bu iş böyle zevkli olmayacak bir karar aldık: “Ronaldo’yu almak yok birader!”…

6 ay sonra sahalara dönecek Ronaldo’yu bekliyorduk bir Lazio maçıyla. Girdi, birkaç dakika sonra o lanet sakatlık yeniden gerçekleşti… Karşısındaki Laziolu savunmacı bile maçtan sonra “Ronaldo’nun dizinden çıkan sesi duydum…” demişti; o derece kötü kopmuştu… Rakip Laziolu oyuncular da dahil olmak üzere, sahada herkes samimi bir üzüntü içersindeydi. Yeni bir efsaneyi yaşamaya çok yaklaşmışken, kaybedilmişti… Dizini tutmuş, yerde ağlayarak yatan çocuk; 15 yaşından itibaren hangi takıma, hangi lige, hangi seviyeye giderse gitsin “damgasını vuran” bir mucize adamın hikayesini devam ettiremeyecekti, bunun herkes farkındaydı. Üstelik dünya futbolu da “duraklama” dönemine girmişti; tam da Ronaldo’ya ihtiyaç vardı… Aslında oyun için bahsettiğim “haksız rekabet”, gerçek hayat için de geçerliydi. Kim bilir; belki de o yüzden yeteneklerinin bir kısmı geri alınmıştı en büyük güç tarafından…

Ronaldo, yine sahalara dönecekti; Dünya Kupası’nı alacaktı; rekorlar kıracaktı; Real Madrid’de yeniden “en iyi” ilan edilecekti… Ama bunları sadece geriye kalan; son vuruş, topsuz koşu, golü koklama yetenekleriyle elde edecekti. “O Ronaldo” bir daha gelmeyecekti..96-99 yılları arası, ilk paragrafta bahsedilen “modifiye edilmiş” insandan bir adet vardı ve biz O’nu yaşadık. Dizi yerinden çıkmasaydı, gelmiş geçmiş “en iyisi” olur muydu tartışılır elbet; o biraz afakîdir. Ancak şu tartışılmaz ki; çok genç yaşta, modern zamanının dünya futboluna direkt damga vurmaya başlayan; en net şekilde “ben geliyorum” diyen bir futbolcuydu Ronaldo.

Futbol onu hep geri almak istedi, bir şekilde geri döndü ve yine gollerini attı. Geçtiğimiz günlerde ise, bu kez Ronaldo kendini futboldan alma kararı almış ve artık “kaldıramıyorum” demişti… Bir çocukluk & gençlik kahramanı daha sahneden çekilmişti böylece. Kendi dünyamızın eskidiğini hatırlatan, aslında bizim için üzücü olan bir haber daha almıştık sanki… Tıpkı Kemal Sunal'ın, Michael Jackson'ın ölümlerinde olduğu gibi. Neredeyse "başka bir varlık" olarak kabul göreceğimiz kahramanların, idollerin birer insan olduğunu hatırlatan hayat, bize ne yapmazdı ki?


9 yorum:

Adsız dedi ki...

Cartalete,

Eline sağlık bizi eski günlere götürdün..Bu arada Delinyonun sözleşmesi feshedilmiş. Artık oynamasın derken dileğimiz gerçek oldu ama keşke bu şekilde olmasaydı bu deli emekçinin vedası.. Artık sol bek alternatifleri için(genç arkadaşlar) senden bir bilgilendirme yazısı gelir diye düşünüyorum. (MTG)

JimmyLue dedi ki...

Hadi.. Bir Deliİbrahim Postu aç lütfen.

Konuşmak gerek..

Adsız dedi ki...

Blogunu uzun süredir takip ediyorum ama ilk kez yazmak nasip oldu.Öncelikle iyi işler çıkardığınızı ve 70 milyon teknik direktörü olan ülkede herkes gibi sadece eleştireceğinize mantıklı çözümler de ürettiğiniz için teşekkür ederim.

Benim için 90'ların futbolunda 3 kişi vardı.Ne yazik ki 2 tanesi 14 şubat sevgililer gününde sevgilisiyle ayrılmak zorunda kaldı.O yüzden ne söylenir bilmiyorum.Aslında İbrahim Üzülmez konusunda çok şey var söylenecek ama aile içinde olan şeyleri bu kadar gözönüne çıkarıp,bir kalemde 12 yıllık bir emeği yok sayan yönetimi kınıyorum.En azından kadro dışı bırakılıp sezon sonu adına ve şanımıza yakışır şekilde veda edilmeliydi.Bir anlık öfke ve yönetimin bu konudaki tecrübesizliği durumu buralara kadar getirdi.

Sizden İbrahim Üzülmez hakkında adına ve geçirdiğimiz o 12 yıla yakışır bir yazı bekliyoruz.Son olarakta İ19 gitti, o bölgede sadece İsmail kaldı ve İsmailin ayağında sorun olduğunu uyuşturularak oynadığını duymuştum.Altyapıda ise tek seçenek Caner Turp mu yoksa daha farklı alternatifler var mı?.Bu isimlerden A takıma katılması gündem de olan birileri olabilir mi?

Son olarak 90'ların 3.futbolcusu Alessandro Del Pierro 1-2 sezon daha oynasın da en azından o günler bir anda son bulmasa keşke.

Adsız dedi ki...

Solbekte İsmail Köybaşı olmadığında Ekrem Dağ oynar. Doğukan Pala solbeke ancak 3. alternatif olur yani şans bulamaz. (bence)

Toprak

Adsız dedi ki...

Doğukanı şuan bjk tv de izleyebilirsiniz.Maçın ikinci yarısı yeni gördüm:(

Kakashev dedi ki...

Doğukan'ı da Caner'i de hiç izlemedim ama eğer gerçekten potansiyelleri varsa lig maçlarında oynatılabilir dönem dönem. Yok eğer Serdar Özkan gibi yetersizlerse sırf gençler diye oynatıp takımı daha da batırmaya gerek yok. Bir an önce yerli sol bek araştırmaları yapılmalı. Dün Hasan Ali'yi izledim çok beğenmedim. Gerçi iyi olsa da almak isteyince İsmail+6 milyon euro ister Kayseri.başka alternatif de çok aklıma gelmiyor ama önümüzdeki sezon için iyi bir yerli sol bek alınmalı. Araştırıp bulsunlar artık.

Adsız dedi ki...

Solbek için yapılabilecek en iyi takviye kesinlikle Hasan Ali Kaldırım olurdu tabi ki..

Faka solbek için Çanakkale Dardanelspor'dan Sakıb Aytaç da düşünülebilir bence. 19 yaşında 1,87 boyunda ve aktif olarak Ümit milli takımımızda oynuyor. Son U21 maçında da oynadı. Bence fizik ve tip olarak italyan savunmacıları andıran benim açımdan ümit vaadeden bir kardeşimiz.

transfermarkt sitesinde profilini de bizzat kendim düzenledim. İnceleyebilirsiniz:

http://www.transfermarkt.de/de/sakib-aytac/profil/spieler_114491.html

Fotoğrafı:

http://i.milliyet.com.tr/YeniAnaResim/2010/12/01/fenerbahce-nin-son-gozdesi-sakip-996268.Jpeg

CARTALETE'den ricam ise mümkünse ve müsait olduğunda bu oyuncu hakkında bir yazı hazırlaması.

Toprak

Cartalete dedi ki...

Çanakkale'den futbolla ciddi alakalı bir dostumdan, Sakıp'ın Galatasaray'la anlaştığını duymuştum. Hatta 1 milyon dolara sene sonu için el sıkışmışlardı... Yattıysa o iş bilemem tabi.


Üzülmez konusunda ise olay aydınlandı. Tabi 90'lı yıllardan kalma bir şey oldu artık bir futbolcunun takımında 10 seneden fazla kalıyor olması. Üzülmez o nedenle farklı biriydi, böyle ayrılması üzücü.
Ama ben yönetimi haklı buldum, Üzülmez ciddi hatalı burada. Bir anlık sinir de değil, ilk golden sorna olay yaşanıyor; sonra gelip herkesin içinde adam yumrukluyor.

Basın toplantısında da; Beşiktaş'tan ayrılmanın üzüntüsü mü daha fazlaydı, yoksa Toraman'ın da kovulmamış olmasına üzüntüsü mü? Çözemedim.

Bu konu hakkında da pek fazla konuşmak istemiyorum daha fazla, ilerleyen zamanlarda tamamen futbolculuk ve Beşiktaş geçmişiyle alakalı bir veda yazısı yazabiliriz.

rivaldo dedi ki...

Dün ikinci yarısına yetişebildim a2 maçının.O da tamamen tesadüf oldu tabi.BJK tv bir yayın akışı koymuş olsa çok daha rahat izleyebilirdik.Futbolcularla aynı hizadan çekmişlerdi görüntüyü.O nedenle takımı analiz etmek çok zordu.Daha önce izlemediğim oyncuları biraz daha fazla gözlemledim.Diğerlerini birçok kişi biliyor zaten inönüdeki maçlardan falan.
Doğukan, hem topla hem de topsuz olarak çok hızlı.Kanattaki oyuncuyla girdiği birkaç verkaç sonucunda cezasahasında etkili oldu.Genelde sıfıra inmeyi tercih ediyor.Ama defansif olarak biraz zayıf göründü bana.Genelde rakibin önündeki topu direk taca vurarak savunma yapıyor.Tarz olarak marcelo gibi demiştiniz.Bana birazda maxvelli anımsattı.
Ömer Faruk vardı ilerde.Top saklama stili bobo ya çok benziyor.Topu ayağında iyi tutuyor ve kanatlara açıyor.Ama golcülük becerisiyle ilgili birşey diyemem.
Cumali benim gözüme en iyi görünen oyuncuydu.Kaptan olarak çıkmıştı ve gerçekten heryerdeydi.Hem hızlı hem de hızlanma süresi çok kısa.Yani patlayıcı kuvveti var.(Bursa maçında rakibine sarı kart göstertmişti bu sayede)Ayrıca çift ortasaha olmasına rağmen iki bekinde kademesinde cumali vardı.Hasan türkde oyundaydı ama duran topları Cumali kullanıyordu.Hatta bir frikiğini kaleci çıkardı.Orta açma konusunda fena değilmiş.Sağ bek içinde değerledirilebilir bence.
Güvende hızlı ve tekniği iyi bir oyuncuya benziyor.Golü o atmış ama ben göremedim.Tarz olarak geçen yıl izlediğim ömer karancıya benziyor.
Oğuz defansif olarak oldukça iyi ama hücuma pek çıkmadı maçta.Kaptığı topları bazen gereksiz şekilde şişiriyor.Halbuki hem cumali hem de emir pas opsiyonu oluşturyorlardı anında.Atınç hatasız oynadı yanındaki 4 numaraya da pek iş düşmedi zaten.Mertcan oyundan çabuk çıktı o yüzden pek izleyemedim.Onur oyuna girdi ama herzamanki gibi sadece top alıp vererek oynadı.Bence maç içerisinde biraz daha aktif olması gerekiyor.Volkan Ekicide fena bir oyuncuya benzemiyor.Ama Oğuz çok bindirme yapmayınca sağ kanatda yalnız kaldı biraz.Umutcan vardı ama pek bişey anlayamadım oyunundan.
Kısacası 45 dakikalık gözlemimde en çok cumaliyi beğendim.93 lü olmasına rağmen A takıma en yakın oyunculardan olması sebepsiz değilmiş.En etkili atağımızda doğukan üzerinden geldi.
Bu arada u-17 milli takımıda belarusu 3-1 yenmiş.Bu takımın solbekindeki cenk şahinde oldukça iyi.Golleri kadir arı, erkut şentürk ve recep niyaz atmış.Bu çocuklar gelene kadar defans sistemini oturtabilsek bari.İbrahim Üzülmez 11 yıldır bu kulüpteydi.Ancak altyapıdan çıkan her oyuncuda neredeyse üzülmez kadar Beşiktaş forması giyerek geliyor A takıma.