Schuster Açılımı #2

Biraz “spor yazarı ağzı” yapayım; bu aralar karşılaştığım her insan “ne olacak bu Beşiktaş’ın hali” diye soruyor… Beşiktaşlı olan berberimin koltuğuna oturuyorum, adamın “nasıl bi’şey yapıyoruz?” demeden önce söylediği şey; “Schuster’i ne zaman kovuyoruz?”. Beşiktaş’ın hali böyle giderse, bir dahaki sefer “Puyol gibi yapıyoruz hafız…” diyip koltuktan kalkabilir, bir daha uğramaya bilirim…

Tabi bu sorular tanıdıklardan geliyor ve daha kısa, net cevaplar alabiliyorlar o anlık spontane laflarla… Ancak blogda ve twitterda gelen “Schuster kalsın mı, gitsin mi?” sorusu ciddi şekilde beni sıkıştırıyor diyebilirim. Çünkü içimdeki ses, net bir cevap veremiyor; olsa bile, mutlaka birkaç konuda kendimle çelişiyorum kafamda “neden” sorusunu sorarken…Derken; yine erken kalkmam gereken bir gün için erken uyumaya çalışma, başaramama ve sabahlama kararı almış durumdayım. Uyumaya çalışırken dönüp durdum, bir yandan da düşündüm tabi havadan sudan… Konu istemsiz bir şekilde Beşiktaş’a geldi ve “Schuster kalsın” sonucu çıktı… Nedenlerini açıklayayım.

Kendime ilk sorduğum soru şu oldu; “Schuster giderse, kalan bölümde daha iyi ‘skorlar’ alınması muhtemel. Ama gelecek sezon için daha iyi olacağı kesin mi?”

Şimdi burada durum tamamen yönetimsel… Ve konu yönetime gelince tamamen “sürpriz yumurta” durumu mevcuttur. Tarza göre mi, yine isme göre mi hoca aranacak? Öyle olursa Benitez gibi kendi futbol doğrusuna ağırlık veren bir hoca mı, yoksa elindeki kadroyu baz alıp, sistem belirleyen ve yönetimin “hücum futbolu” arzusunu geri çevirmeyecek bir hoca mı gelecek?

Şimdi Benitez geldi diyelim; ilk icraatı, topsuz oyunda alanına geri koşmayan Quaresma’yı çift kale maçlarında bile oynatmamak olurdu. “Başka kanat yok mu sizde?" derdi, “Eeaa ya Quaresma işte?!?” diye ter dökülür; oradan saçları Kuyt’a benzer bir çocuğu sorar, “Hasan Türk” derler, bakar ki çocuk cayır-cayır iki yönlü oynuyor, topsuz oyunda var, takım oyununda var, top sürmede var… Alır onu 11’e koyardı ve seyrederdik cümbüşü… Quaresma kesik yemişken, gelen kötü bir sonucu gözünüzün önüne getirin…Bir de öteki türlü seçim var tabi “Dünya bizi izliyor, şu adamları oynat” diye verilecek bazı isimli futbolcular ve aynı zamanda hücum futbolu. O zaman, o gelecek adamın yapacağı şeyler Schuster’den ne kadar farklı olurdu, “Değiştirmeye gerek var mıydı?” diye düşündürebilir bizleri…

Bir de “denenmişi denemek” adlı bir tehlike var her teknik direktör değişimi sonrası. Örneğin her gelen, bildiğin 2. forvet Delgado’yu “bir de ben ortasahada göreyim” dedi, sonunda adam Arabistan’a gitti… Bir de “kimsenin vazgeçemediği İbrahim Üzülmez” efsanesi var tabi. Bir sonraki yıl “vazgeçilmeyen” teknik direktörlerden, hangisi Üzülmez’le A Planı’nı yapmış bir bakmak gerekir derdim o zamanlar… 2. sezonuna başlayanlardan; Rıza Çalımbay döneminde zaten bek kavramı ortadan kalktı, 3-5-2'ye dönülürken Adem Dursun ilk planda tutuldu... Tigana, bağır çağır solbek istemiş fakat Ricardinho gelmişti. Tek muhalefeti Baki olan Üzülmez’in formayı alması kaçınılmaz oldu. Ertuğrul Sağlam ikinci döneminde Tello’yu beke çekerek sezona başladı, üzerine Seric’i aldı. 6 hafta sonra Denizli geldi ve yine her şey değişti…

Schuster’in takım adına koyduğu bazı normlar vardır artık ve bir dahaki sezonda “denenmiş, olmamış” hamleleri görme şansımız daha düşük sanki yeni bir teknik direktöre nazaran… Tamamen “his” olarak söyleyebilirim ki; bana Schuster’le gelecek 2. sezon, “olası bir değişim” sonrasındaki sezondan daha kötü olamaz gibi geliyor… En azından hangi yabancıyla, hangi gençlerle gelecek planlaması yapılabileceğini, olası yeni teknik direktörden daha iyi test etmiş, görmüş ve direkt yaşamıştır… Mesela Nobre'nin orta forvette olmadığını görmüş, oynatsa bile değişik roller vermiştir... Bir dahaki hoca "Nobre'yi bir de ben göreyim" derken, biz istediğimiz kadar buradan "biz çok gördük hoca!" diye bağıralım, sonuç değişmez... Hatta, geçenlerde 35 metreden yapıştıran Tabata'yı, muhtemelen o kalecilere daha bu tarz 10 gol attıktan sonra, 4 milyon euro satış opsiyonunu kullandırmayıp, takımında görmek isteyebilir mustakbel hoca...

Bir de tamamen futbol sınırları içersinde, “sevdiğim Schuster” ve “sevmediğim Schuster” tanımlamalarını yapıp, alt alta koyuyorum. Hangisi ağır basıyor diye düşünüyorum…Sevdiğim Schuster;

Gençlere bakış açısı, benim özlemimi çektiğim bir konuydu özellikle. Sene başında sadece Necip için bile kabul göreceğim “Fink’ten, Uğur İnceman’dan önce görme” tutumunu, Onur Bayramoğlu’na da gösterdi… Fatih Tekke’ye bir yanlışından dolayı kapıyı gösterip, en kritik dönemde Ali Kuçik’i oynattı. Cenk, Ersan, İsmail, Necip gibi genç yerliler, direk 11 oynayacak düzeye geldi…

Bir de oyun felsefesi var tabi; kaleden uzakta savunma, rakip kim olursa olsun planlarda mutlaka “gol atmayı” barındırma başlıca özellikleri bu felsefenin. Açıkçası, Kiev’den 4’er adet yerken sadece üzüldüm. Kaldı ki hiç biri oyun şablonun getirdiği yan etkilerin sonucu değildi. Belki 2. Kiev maçındaki 2. gol… Orada da direk olarak “set savunması” yapamama durumu vardı, moralsizlikten olabilir.

Ertuğrul Sağlam döneminde 2-0 kaybedilen Marsilya maçı sonrası üzerimden tren geçmiş gibiydi. Bakın Liverpool bile demiyorum… Sadece üzülmemiş, futboldan nefret etmiştim. Beşiktaş’ın tek planı “gol yememekti”, resmen rakibin golü ne zaman gelecek diye maçı seyretmiştik… Aynı düzen, seyircisiz Ali SamiYen deplasmanında da devam edince filmi koparmıştım.

Sevmediğim Schuster;

Devre arasından sonra kendi bulduğu doğruları yeniden yok sayması. 50 dakikalık ömrü olan ortasahayla, tamamen “koşu maçları” oynaması. Olmadığını görmesi ve buna rağmen hedeften tamamen kopana kadar devam etmesi… Dinamo Kiev maçlarında 4’er gollü yenilgilere rağmen en az hatalı Schuster’di belki de. Ancak bu maçı tek hedef, olmazsa olmaz haline getirip, oyuncuları fazlasıyla geren etken de ligdeki gereksiz puan kayıplarıydı…

Takımın skor olarak geriye düştüğü ve özellikle de 1 kişi eksik kaldığı anlardaki hamle yetersizliği, hatta bazen daha da çıldırtıcı olan “hamlesizliği”… Bir diğer sevmediğim Schuster özelliğidir. Bunlardan başka çok ön plana çıkan bir şey yok, ya da şuan aklıma gelmiyor…

Hem bu karşılaştırma; hem de “gelen gideni aratma” korkumdan dolayı şuanda “Schuster kalsın” diyorum. Fikir değiştirme hakkım saklıdır… Gelecek haftalarda göreceğiz, “denenmiş mi deneniyor?”, yoksa gelecek adına umut saçan takım yapısına geri mi dönülüyor bakalım… Aksini düşünene çok da karşı çıkamam, benim de kalbim bu aralar çokçana kırıldı Schuster tarafından... Ayrıca son derece başarısız olduğunu da kabul ediyorum.

Schuster Açılımı yazı dizisinin ilkini yazarken, tamamen Schsuter tarafındaydım. Ve 2. yazının böyle bir konu altında olacağı hiç aklıma gelmezdi… İlk yazıda, kadroyu “iyi kadro” yapan oyunculardan fazlasıyla yoksun kalındığını, aksi halde Guti, Quaresma, Bobo 3’lüsünden ikisiyle çıkılan maçlarda iyi sonuçlar alındığından bahsetmiştim…

İkinci yarıya girerken bu oyuncular iyileşti, üzerine 3 Portekizli geldi… Ama fazla şeker, çayı şerbet yaptı. “Herkes oynasın, Dünya izlesin” derken yine ana plandan kopuldu… Belki onların yerine daha az isimli, tamamen alternatif olması açısından alınmış, yaşı da geçmemiş oyuncular transfer edilse; hem beklentiler böyle büyütülmeyecekti, hem de belli planın üzerinden yoğrulmaya devam edilecekti…

Bana kalsa spor gazetelerinin 3. sayfasına geri dönelim derim… Çünkü dönüp dolaşıp “Necip Beşiktaş’tır”da, "Bobo çok babasın"da buluşuyoruz…

25 yorum:

Damla dedi ki...

Öncelikle sonda yapacağım çıkarımı, başta yapayım. Şahsi fikrime göre Schuster kalmalı.

Biz sezonu açalı, temmuz'dan beri maç yaptığımızı sayarsak, 8 ay oluyor. 8 ay içinde iyi futbolu da izledik, vay arkadaş bu adamların yaptığı defansı, sokaktan 4 kişi çevirsen onlarda yapar dediğimiz maçlarda. Oyun planının rakip takımın kucağına atıldığı, rakibin analiz edilmediğini çok net gördüğümüz maçlarda oldu, bireysel hatalardan verdiğimiz maçlarda oldu. Sakatlar yüzünden kadro çıkaramadığımız maçlarda oldu, Schuster'in hali hazırda bulunmasına rağmen neden kenarda oturttuğunu anlamadığımız adamlarda oldu.

Eninde soununda tabloya baktığımızda, ligde şampiyonluk umutları öyle ya da böyle gitti, avrupa'dan elenildi, elde kalan türkiye kupası. Ve tüm olumsuzluklara rağmen hali hazırda antep'i ekarte ettiğimizi düşünürsek, bu takımın diğer eşleşmeye kadar moral-motivasyon olarak ayağa kalkacağını ve çıkacak rakibi, hele ki galatasaray olursa, derbi atmosferi gazınıda alarak, eleyebileceğini ve finale yol alabileceğini düşünüyorum.

İyisiyle kötüsüyle, hoca 8 aydır takımın başında ve bu sezon zaten gitti elden. Sonuç olarak yeni bir hoca gelse, takımı gelecek sezona kadar tanır yalanına yine inanmak zorunda kalacağız. Denizli'nin gitmesi söz konusuyken, Schuster'in ismi anılırken, sosyal paylaşım sitelerinde Denizli'ye savaş açıp, Schuster diye bas bas bağıran adamlar bugün aynı taktiği Schuster'e yapıp, şımartılmış çocuk misali bu sefer Benitez, Lippi diyorlar.

Ama bu kafayla gidersek, seneye Benitez'de gider, ondan sonraki sene Lippi'de gider. İyisi veya kötüsü. Artık sabretmeyi öğrenmek zorundayız! Bu adam kilimcinin kör oğlu değil, bazı sebepler üzerine Schuster olmuş. Birşeyleri başarmışta, adını bugünlere getirmiş. Demek ki güvenebiliriz.

Kredisini biraz daha genişletebiliriz. Gordon dönemi benim ufaklığıma denk gelir, az çok arşivden takip ettiğim kadarıyla Gordon hakkındada zamanında denilmeyen kalmamış. Ne suratsızlığından girmişler ne de "şunu bunu" dedi diye taraftarın önüne atmışlar. Herşeyi eşelemişler.

FAKAT, Gordon'un en büyük fırsatı, o zamanki gibi internet teknolojisinin olmamasıydı. Şimdi bir kaybedilen maçtan sonra en basitinden 1-2 blog, twitter'da bir kaç tweet, facebook'ta bir kaç ileti incelesen, herkes Mourinho'nun amca oğlu vaziyetinde. Hepsi ama hepsi Schuster'den iyi biliyor ve çatır çatır linç politikası uyguluyor. O nedenle geçmişi yaad ederken, ah çekiyoruz. Çünkü o zaman şimdiki gibi psikolojik baskı oluşturulmuyordu.

Quaresma konusuna gelince. Schuster ile görüşülürken bile şartı koşulmuş bir adam Ricardo. Adalı'nın hocaya, hocam biz bu adamı alıyoruz, ne dersen de, diyerek aldığı bir adam. Atıyorum bir Benitez gelse, Ricardo'yu yedeğe çekse, bir kaç maçta kaybedilse, gör bakalım cümbüşü o zaman.

Uzun lafın kısası, Schuster'le belli bir geçmişimiz var artık. Hoca kimden ne olur, kimden ne olmaz, Holosko nasıl adamın içinden geçmeye çalışır, Tabata nasıl kendini çalımlar, Nobre nasıl kendini defans adamı sanır bunları biliyor. Kim ne yapar eder biliyor. Ve artık bir daha aynı şeyleri, aynı deneme sürecini yaşamaya ihtiyacımız yok.

O sebeple yıllardır dillendirilen ama bir türlü sadık kalınamayan "istikrar" kelimesini artık ciddiye alma ve bu konuda kararlı olma vaktidir.

Gelecek sezonun sonuna kadar, ne olur olsun, Schuster'e desteğim devam edecek. Gelecek sezon sonunda bakalım bize neler katmış olacak, işte o zaman daha sağlıklık konuşabiliriz ve tahminimde olumlu şeyler konuşabileceğimiz yönünde.

borasahin dedi ki...

Ben de acikcasi kararsizim. Schuster'in Turkiye'yi tanimis olmasi bir avantaj! Son 15 yilda bu ulkeyi hic tanimadan gelip sampiyon olmus insan sayisi 2. Gerets ve Zico. Luce bile ilk senesinde her ne kadar yarisin icinde kalsa da sampiyon olamamis.

Amma velakin Schuster'in ulkeyi, futbolunu vs. tanimasi birseyi degistirecek mi? Gelen veriler cok da olumlu sayilmaz. Gelen teknik adam gecen yilin butun mac kasetlerini seyretse Nobre'nin vs.'lerin ne oynayip ne oynayamayacagini anlamali gibime geliyor. Ayrica yabanci transferlerindeki planlama hatasina ne demeli?

Valla zor bir durum. Simdi herkes bu takimin yerli kalitesi arttirilmali diyor. Kendi adima bunu taa Luce doneminden beri ifade etmeye calisiyorum, hatta daha gerilere gitmek lazim. Neyse YD doneminden baslayalim, hicbir zaman iyi bir yerli kadro olusturulmadi zaten. Bugunun sorunu degil bu, dun de boyleydi. Hatta bugun 4 tane potansiyelli genc oyuncumuz oldugu icin sansliyiz ama yetmez. Kacan iki de balik var cunku.(Serdar ve orhan) Bu isi Schuster kotarabilir mi? Kulubun boyle bir organizasyonu var mi? Bence olumsuz anlamda supheli.

O yuzden Ersun Yenal gelse ben hayir demem, hatta daha da iyi olur ve sevinirim. Hem ulkeyi taniyor, hem takimin sorunlarini biliyor, butun yerli alt yas milli takimlarinin basinda, Turk futbolundaki taktisyen hocalarin basinda, atak futbol da oynatir. Yerlilerden Ersun Yenal bence en ideali olurdu. En azindan yerli havuzunu olustururdu.

BJK4EVER dedi ki...

Bu camiayi ve ligi tanimayan sirf isminden dolayi gelecek bir Benitez vs bizi daha da geriye goturur. Ama Turkiye ligini taniyan ve kendini kanitlamis versatile bir hoca gelirse basimin ustunde yeri var.

Bu arada gencler konusuna kesinlikle katilmiyorum. Genclerin oynamasinin tek nedeni sakatlardir. Necip oynarken Aurelio gelince Necip direkt kesik yedi, ustune Fernandes'i aldirdi. A.Kucik'i sakatliklardan dolayi oynatti, elinde Nobre bile varken Nobre'yi tercih etti, ki su an A.Kucik nerede? Buca'da. Ya Onur? 2 mac gorduk, bir daha goremedik, ki oynayabilecegi maclar da vardi.

Kaleden uzak oynama dusuncesini de dogru bulmuyorum. Bu dusunce an sich guzel bir dusunce, ama dogru sartlarda, dogru takimda. Bizim bu sistemde oynayacak kadro yapimiz yok, hem fiziksel hem teknik hem mental anlamda. Ki gorduk zaten hem ilk yarida hem ikinci yarida, bu tempoda ve anlayista 2 mac gidiyor, 3. mac ters bir sonuc, 4. mac daha da kotu ve 5. mac artik bu anlayis devam edemiyor. Besiktas'in kadro yapisi kontrollu oyuna musait. Kaldi ki her takim mecbur mu Barcelona, Arsenal olmaya? Bizden neden bir Porto, Inter, Manchester United, Liverpool, Borussia Dortmund cikmasin?

Cartalete dedi ki...

"Barcelona, Arsenal" olalım değil zaten oradaki kasıt. Ortasahaya yakın değil, "kaleden uzakta savunma"dan bahsediyorum. Epey kavram farkı var :)

Maçına göre, cezasahasına yığılmamak şartıyla esneklik kazanabilir. Ki kazandı Porto deplasmanında, Kiev maçında, GS maçında vesaire.

Gençler konusunda da hakkını yiyemem. Fazlası olabilirdi; ama Aurelio gelmişken Necip'le devam etmesi, Necip üstündeki baskıyı da arttırabilir, o Manisa maçındaki hataları daha çok göze batabilirdi. Dediğim gibi; bana sene başında "Necip'le Onur, Fink'le Uğur'un önüne geçecek" deseler, öpüp başıma koyardım.

Bence her genç oyuncu tadında, daha doğrusu vasatın üstünde süre aldı. Simao transferinden sonra Kuçik'in oynayacağı takıma kiralanmasında pek sıkıntı yoktu bana göre.
Ki Ali'nin bizzat kendisini de farkında fizik olarak tam hazır olmadığını ve hayalinden fazla süreyle bile karşılaştığını.

Oğuz Ceylan hariç (Erhan oynatılana kadar mutlaka şans bulmalıydı) gençlerden A Takım'a hazır olanları gördük bence, en azından bu konuda vasat üstü diyebiliriz.


Ben de Schuster'in hatalarından, başarısızlığından haberdarım. Zaten bu yazı onu savunma yazısı da değil, sadece gelecek tahminleriyle yaptığım "kalsın" çıkarımıdır.

borasahin dedi ki...

Bence de gencler konusunda hocaya cok haksizlik yapmamak lazim. 17 yasindaki oyuncuyu cikarip tak diye koymak babinda bi Samet Aybaba degil belki :) ama sartlara da iyi bakmak lazim. Fener kupa macinda Aybaba 16 yasindaki oyuncuyu koydu ama sonra ben bir daha ismine denk gelmedim.

Mesela Necip bence de sans bulmali ama henuz hazir olmadigi her halinden belli, her mac oynatip yipratmamakta lazim. Ornegin sene basinda Aurelio transferini ben kendi adima olumlu buldum ama gecen zaman gosterdi ki eski gucunde degil, bunu da ancak oyuncu oynadikca gorebiliyorsun. Mesela Necip savunma onunde ilk yarida soru isaretiydi, simdi biraz daha olumlu bakiyorsun, bence her zaman bu pozisyonda sans vermemeli, sikintili olabilir, hatta kimi zaman oynamamali ama kesinlikle daha cok sans bulmali. Schuster'in yerinde olsam bir mac Cumali'ye kesin sans verirdim ama ayni Cartalete'nin belirttigi gibi, ideal takimda ki savunma onu transferine ihtiyac var mi gorulsun.

Hocanin Onur ve sakatliklardan dolayi Ali Kucik'e sans vermesi guzel, en azindan Ali'nin fizik olarak hazir olmadigi ortaya cikti, kiralik gitmesi iyi oldu bence, burada kalsa ve oynasa daha cok yipranabilirdi. Onur'a mesela bu saatten sonra daha cok sans vermeli, su an oyuna etki etmekten cok uzak, sans bulmali ki seneye taktiksel olarak bir olur mu gorelim, su an kadrajin disinda.

Tek sans vermedigi ama aslinda sans verilmesinin beklendigi oyuncu Ridvan oldu, onun da bir sebebi var diyorlar.

Bence bu saatten sonra hocanin bazi oyunculari gormesi iyi olur. Mesela Antalya macinda Guti'yi 18 kisilik kadroya almaz, forvet arkasinda Simao'yu, sagda Q7'yi dusunurdum. Solda ise tip olarak bir uzak forvet lazim. Nobre yerine altyapidan biri varsa onu denerdim, mesela Hasan Turk gibi, forvet karakteri var mi bilmiyorum ama olmasa da direk dusunurdum.

Hilbert---Sivok---Tor---Ismail
-------------Necip---------------
----------------Fernandes------
--Q7--------Simao---Hasan_T
----------------Bobo------------

Ozetle genclere sans vermek konusunda super degil ama Denizli'den iyi, genc oyunculari gelistirmesi ise tamamen ayri bir konu ve o noktada net birsey soylemek zor, hocanin boyle bir gecmisi de var mi bilmiyorum.

turkkant dedi ki...

Bence de kalmalı, ama geleceğe yönelik de etkileri olacak büyük hatalar yaptı. Mesela,

- Birincisi, Türk futbolunu küçümsediğinden midir nedir, taktik dizilişti çok 'romantik' takıldı.

- 34'lük Guti'nin çift orta sahalı bir düzende, şu yüzyılda orta sahayı kotaramayacağını bir türlü kavrayamadı (aynı sezon başında Delgado'yu denediği gibi),

-Nobre'den forvet arkası yaratma lüzumsuzluğuna girişti,

-Quaresma gibi sezonda 3-4 gol atan bir kanat oyuncusu varken, ters kanada da 1.70'lik oyuncu transfer etti (ve sonucunda Nobre'ye mahkum kaldı),

-Elinde hali hazırda pivot santrafor özellikli iki oyuncu varken, ve bu iki oyuncu 'zorlama yapmazsan' sistemde ancak tek bir pozisyonda oynayabilirken, Bobo-Nobre karışımı Almeida'yı transfer etti. Halbuki sezon başında, uzun boylu değil, aralara kaçan tarzda bir forvet istiyorum demişti, yani kendini inkar etmiş oldu.

- Şu an Simao-Almedia yerine, bir tane Niang benzeri, Kewell'in dirisi, hem Bobo'ya alternatif, hem de kanatta oynayabilecek forvet alsaydık tüm sorunları çözecekti.

Ne oldu, senin dediğin gibi fazla şekerli şerbete döndü takım.

Bunların hepsi bence ciddi hatalar. Ama, yeni gelen takımı tanımakla uğraşacağına, Schuster'in öğreneceğini umarım daha iyi...

rivaldo dedi ki...

Ben Schesterin gitmesi gerektiğini düşünüyorum.Hatta bir hoca gelecekse hemen gelmeli ve kadoyu tanıma, gelecek sezon için eksikleri belirleme gibi süreçler bu sezonun kalanında halledilmeli.Eğer schuster şuan kalırsa önümüzdeki dönemde olası bir başarısızlık(mesela kupadan elenme ya da farklı bir yenilgi) schusterin yönetim tarafından gönderilmesine ve gelecek hocanın yeni sezona takımı tanımadan başlamasına sebep olur.Schusterin takımda kalması şuanki yönetim düşünüldüğünde önümüzdeki sezonu da riske atmak demektir.Tabi yönetim 10-0 yenilsekte schusterle devam etmeyi göze almış olabilir ama ben buna inanmıyorum.

Genç oyuncular konusunda ise bjk4ever a katılıyorum.Schusterin Necip ve Onuru Fink ve uğurun önüne geçirmesi kendisinden bağımsız bir durum bence.Fink zaten yabancı kontenjanına takılıyordu.Uğur içinse schuster değilde herhangi bir yabancı hoca gelse ve takımı objektif olarak incelese zaten kalite farkından dolayı necibe daha fazla şans verirdi.Necip genç olduğu için değil uğurdan daha iyi olduğu için oynadı bence ve bu da Schusterin bir artısı değilde olması gerekendir.

Aynı şekilde Ali oynadığında kadroda nobre dahil hiçbir hücum oyuncusu yoktu.Yani tamamen zorunluluktan oynadığı açık.Kampa giden oyuncularda zaten bir gelenektir ve her sene götürülür.Ben bu oyuncuları Schusterin değilde altyapı hocalarının belirlediğini tahmin ediyorum.Mesela bugün emir ve doğukan katılmış antremana.Peki bu oyuncular gerçekten schusterin görmesi içinmi katıldı yoksa ernst sakat üzülmezde gönderildiği ve çift kale maça 22 kişiyi tamamlamak içinmi?Tabi bunlar önümüzdeki süreçte daha net görülebilecek durumlar.Bu yüzden aslında bende bir çelişki yaşıyorum.Ama dediğim gibi yönetime güvenmiyorum ve zamansız bir hoca değişikliğinden korkuyorum.

Ama eğer biri gelcekse bence de bu ersun yanal olmalı.Yıldız oyuncuları izlemek elbette güzel ama dinamo kiev maçınd görüldüğü gibi zor durumlarda güvenebileciğimiz Beşiktaşı bilen yerli oyuncularımızın sizin dediğiniz gibi 3 ve 18 lerin sayısı arttırılmalı.Bu hem altyapı ile desteklenir hem de genç ve yerli transferlerle.Ersun Yanal şuanki görevi gereği yerli oyuncuları ve gurbetçi genç yetenekleri en iyi tanıyan oyunculardan biri.Zaten bu kouya önem veren bir hoca.(Ersan mesela).O yüzden yerli bir iskelet gerek ve ersun yanal bence bunu oluşturabilecek en uygun aday.

Adsız dedi ki...

Cenk, Ersan, İsmail, Necip gibi genç yerlilerein yanına Ferrari'nin yerine 4.stoper olarak 92'li Sezer Özmen'imizi, gönderilen İ.Üzülmez'in yerine Grenoble Foot 38'den 92'li Atila Turan'ı, hücum bölgesine sezon sonu sözleşmesi bitecek olan 90'lı Tunay Torun'u ve BİR DE SAĞBEKE ERHAN'IN YERİNE RIDVAN ŞİMŞEK'İMİZİ EKLESEK, mükemmel olurdu...

Toprak

rivaldo dedi ki...

Schusteri olumlu bulduğum tek konuysa oyuncuların mevkileriyle pek oynamaması ve herkesi uygun yerinde kullanmaya çalışması.Mesela bugün ismail sakat ya da cezalı olsa bence orda ekremi değilde doğukanı tercih eder Schuster.

JANiTSCHAR dedi ki...

Schuster hakkında ki düşüncenin siyah ve beyaz tarafını aynı anda betimleyen fevkalade güzel bir yazı olmuş.

BJK4EVER dedi ki...

@rivaldo

Evet, E.Yanal konusunda tamamen katiliyorum. Tabii su an milli takimda gorev almasi ne gibi zorluk cikarir bilmem, sonucta BJK icin bu projeyi birakir mi, ikisinin birden idare edebilir mi, federasyon izin verir mi vs baya sorun var. Ama gencler acisindan muthis olur, ki su anki Trabzon'un da temelinde Ersun Yanal yatiyor yine.

Tunay Torun'u bende isterim, ama bizde isler oyle yurumuyor. Bedavaya potansiyelli ve iyi bir altyapi egitimi almis oyuncu almak yerine giderler Antep, Eskisehir vb takimlardan karaktersizin birine 3-4 milyon euro verirler....

gökhan dedi ki...

bir teknik direktörü değerlendirirken iki şeye bakılır bana göre. geçmişte yaptıkları ve gelecekte verebilecekleri.

şimdi geçmişine bakıyoruz(tabi beşiktaş geçmişinden bahsediyorum) tamamen başarısız. düşünüyorum da olumsuzluklar o kadar fazla ki yaz yaz bitmez. özellikle hiçbir konuda hatayı kendinde görmemesi bu olumsuzlukların zirvesi.

geleceğe baktığımda ise ben bir umut besleyemiyorum. 8 aydır ne bireysel olarak ne de takım olarak gelişme yok. aksine takım sürekli geri gidiyor ki şu an iflas etmiş durumdayız. küçük bir ışık olsa devam edelim diyeceğim ama yok.

schuster'e teşekkür edebileceğimiz tek nokta kadroda yaptığı kısmi temizlik. hoş burada da başka bir arıza çıkıyor ki o da yapılan transferler. a planı 4-3-3 olan bir takımda quaresma varken simao neden alınır? daha öncelikli ihtiyaçlar varken fernandes tercihinin sebebi nedir? ben yapılan transferlerde de schuster'in etkili olduğunu, bir plan program çerçevesinde bu transferlere olumlu yanıt verdiğini sanmıyorum. zaten zamanında başkan sürpriz yaparsa seviniriz diyen bir adamdan bahsediyoruz.

schuster giderse yönetim herşeyi yüzüne gözüne bulaştıracak o yüzden schuster kalsın fikrini anlayabiliyorum. muhtemelen futbol anlayışına bakılmadan isimli bir teknik adamla anlaşılacak yada bir beşiktaş efsanesi daha harcanacak. ama schuster kalırsa da iyiye gidişat olmayacak bana kalırsa.

birde şöyle bakalım olaya, sezonu çok kötü bir yerde bitireceğimiz kesin gibi. böyle olunca önümüzdeki sezona başlarken schuster'in kredisi çok az olacak ve alınacak 2-3 kötü sonuçla direk yollanacak. yani düşeceğimiz durum gs'nin şu anki durumundan farklı olmayacak. yani bu sezon çöpe gitmişken büyük ihtimalle önümüzdeki sezon da çöpe gidecek.

sonuç olarak bana göre en mantıklı hareket yolların hemen ayrılması. takımın başına tayfur havutçu geçsin, 1 ay oturup düzgünce düşünülsün ve yeni bir teknik direktörle anlaşılsın. hatta beklemeye gerek yok ralf rangnick boşta!

kartalizm dedi ki...

Burada çok güzel teknik yorumlar okuyorum. yalnız düşünmeden edemiyor insan: teknik olarak herşeyi yüzde yüz doğru yapsanız da Türkiye'de başarıya ulaşmak için yeterli mi? Dış etkenlerin
(medya, federasyon, hakem kurulları, vs.) başarı üzerinde etkisi ne kadar?

Bağlantılı olarak şu soruya nasıl cevap verebilriz: Takımın lig ve avrupa yarışından düşmesinde İBB maçı ve devamında yaşanan "tekere çomak sokma" nın ne kadar etkisi var?

Adsız dedi ki...

Cartalete bjk tv se u-15 maçı var.İzleyebilirsen tayfun aydoğan diye bir çocuk var.Methini çok duydum.

Kakashev dedi ki...

Ben şu an için shuster'in kalması taraftarıyım. Son 6 hafta kalana kadar bir bakılmalı hala eski yanlışlarına dönerse gönderilmeli. Nobre'yi oynatması, Necip'i kesmesi, Bobo yerine Almeida'yı tercih etmesi bu hatalara dönmelere örnek sayılabilir. Onun haricinde D.Kiev maçında olduğu gibi çıkarılabilecek mantıklı kadroları çıkarır, oyuncularla da arası bozuk olmazsa 7. olsak bile kalmalı. Benim şöyle bir tespitim olacak nacizane. Beşiktaş taraftarı yenilgiye üzülmez BJK taraftarı çıkarılan yanlış kadroya ve kötü oyuna üzülür. Yeni gelen T.D ile Tabata, Holosko, Fink, Nobre ile bu takımın doğal sonucu olan kötü futbolu tekrar izlemektense 3. olalım ama mantıklı kadrolarla, iyi oyunlarla 3. olalım. Ki bu iki şey olduktan sonra şampiyonluk gelecektir

Adsız dedi ki...

Ellerine saglik abi. Her ne kadar bir cok konuya katilmasamda sabah yolda giderken gene keyifle okudum. Yazacagim cevabida aksama sakladim
Ilk bastan Shuster gitmeli diyerekten son diyecegimi ilk diyeyim. Neden gitmeli? Shuster buraya gelmeden once benim gibi Barcadan nefret edenler icin ayri bir yeri vardi. Nau campdeki son galibiyet,ve kendi shaamizdaki 4-1 lik galibiyet bir yana;o sene yatigi smapiyonluk ve muthis takim dizilisi mest etmisti. Oradan bir sekilde ayrildi bize geldi. Sene basinda hersey guzeldi ama daha 2.haftadan birseyin suphesi dogdu icimize. Buyuksehirin oynadigi still zerre incelenmeden cikilmis ve tarihi farktan Cenkin perfonmansi ile kurtulunmus bir mac. Ondan sonra bazi yanlislar ust uste gelmeye basladi. Hatali oyuncular ustunde durup puan kayiplari(Hakan Arikan bizi ligden erken koparan adamdir. Surekli oynamasi) Cok buyuk ego ve takintilari ile ilk sezon bir sekilde bitti. Bu sirada tabii rakibin futboluna srarmalar, oyuncularini silmeler ve hatalari kendinden baska yerlerde bulmaya kadar gitti. Hadi birinci devre bitti herkes ile oynadik. Az cok rakipler hakkinda bilgisi vardir. Bi de istedigi 3 tane adam birden geldi. Buca maci ve Trabzon macinin ilk yarisi iyi gecti ve gene bir buyuksehir macinda film koptu. Buyuksehir ile ligin ilk yarisinda nasil savunma anlayisi ile ciktiysa aynisi ile cikmis ve gene sonuc ibir sekilde maglubiyete dayanmis,.Bundan sonra Emenike felaketi ve diger kaybedilen fiyasko maclar.
Sorun su Schuster bizim onu umursadigimizin zerresi bize umursamadi.Yabanci kaynaklar tazminat icin kaliyor soylentileri bir yana, bu kadar desteklemis taraftara bile "gel ekime,gelmessen ......" bile dedi. 3 macta 12 gol rezilliginden hic bahsetmiyorum hep ayni gller yenildi.Hep arzusuz oynadi oyuncular.Hicbir hamle bize maci getirmedi ve sorun su.Sene basind ao dogru yaptigi seylerin hepsindne vazgecti.Artik bu saatten sonra kalsa da kalmasa bunlarin hicbiri degismeyecek cunku gecmisteki hatalardan ve oyunculardan zerre ders alma veya anlama yok.Nobreyi sene baisnda oynatiyordu kesti.Boboyu oynatti.Sornr ao nu kesti gene bobo oynuyor. Hakan hala bu kulupte sans bulabiliyor.Ernst vazgecilmeziydi ikinci yari yok gibi. Takimdan sildigi Ferrariye birden cansimidi muamelesi yapiyor vs

Sonuc olarak Schuster ir kisir dongu yaratti kendine oradan oraya gidip geliyor ve eminim 5 sene de kalsa o kisir dongude devam edecek.

Cartalete dedi ki...

Teşekkürler arkadaşlar.

Genel olarak bahsi geçen konulara değinecek olursam;

Ersun Yanal çok beğendiğim bir teknik direktördür. Bence de bugünün Trabzonspor'unda büyük emekleri vardır. Zaten çekirdek kadro, topsuz oyunu ve yakın mesafede oynamayı Yanal döneminde öğrenmeye başlamıştı.

Ancak Ersun Yanal'ın şuan iyi bir işi var. Bunu bir kulüp takım kariyeri için bırakırsa, milli takım kapıları ona artık kapanabilir. Şuan sakin bir hayat ve tam ona göre bir işe sahip.

Eğer yeniden teknik direktörlük heyecanı isterse bilemem tabi :) Ayrıca ben "çıtamızı yükselttik" diyen yönetimin, yeniden yabancı hocaya yöneleceğini tahmin ediyorum.

Ayrıca Ersun Yanal da kendi doğrusunu oynatan, uymayana kapıyı gösteren bir TD. Yani mevcut kadro biraz çarpık şekilde zenginleşti, sıkıntı olabilir... En baştan bu konuda düzelmemiz gerekiyor zaten.

Gençler meselesine gelecek olursak. Ali Kuçik'in eksiklerden dolayı oynaması kadar doğal birşey yoktu, yani Quaresma'yı falan kesecek hali yoktu pek :) He Nobre derseniz, aradaki fiziki açığı göz önünde bulundurursak, teknik olarak Ali'nin gerisinde olan Nobre'nin tercih edilmesine çok karşı çıkamam. Özellikle uzak forvet bölgesi adına...

Orta forvette Ali'nin, Nobre'den önce düşünülmesi gereken maçlar oldu. Ancak o dönemler Schuster, Nobre'nin bir "uç adam" olamayacağına dair kanı koymamıştı henüz. Bkz: Trabzon deplasmanı.

Bir de, Ali en azından bir forvet alternatifi gibi görüldü. Bursa maçında İsmail öne geçer, Ali yine oynamayabilirdi... En azından bir devşirme yapmadan, herhangi bölgede alternatif sorunu olunca gençlere yönelebiliyor hoca. Maçın önem derecesi ne olursa olsun...
Ali'ye 1 yıl önce "seneye Porto maçında son 15 dk oyuna gireceksin" deseler kendi bile inanmazdı sanıyorum...

Bir de "o mu bu oyuncuları seçiyor, yoksa öneriyorlar mı?" konusu var. Alt yapı hocalarının, Sinan Vardar'ın "üzerinde durulması gereken oyuncular" adı altında bazı önermeleri vardır. Genç oyuncu isteyen Schuster, ancak bazen sadece mevki veriyormuş. "Alttan stoper verin..." diyerek mesela. Onlar da Furkan'ı öneriyorlar diyelim, sistem böyle şimdilik. Zaten doğal olan da o, hoca bu çocuklarla 3-4 yıldır içli dışlı olan insanlara danışabilir.

Ayrıca Nevzat Demir'deki A2 maçlarının hepsini izlemiş. Kampa götürdüğü oyunculara "bireysel taktik" verecek kadar ilgilenmiş. Takip etmiyor değil yani... Ayrıca, son antrenmanda yer alan Emir Alagöz (ortasahadır kendisi) direkt olarak Schuster'in gözüne girmiştir diye tahmin ediyorum.
Hatırlanırsa, bu sayfalarda Emir'den bahsederken "Schuster'in sevebileceği tarzda bir ortasaha" tanımlamasını kullanmıştım... Zira şuana kadar Cumali, hatta Mertcan daha önde tutuluyordu. Sürpriz bir isim oldu.

Cartalete dedi ki...

Bir de Aurelio - Necip meselesi var.

Olayların gelişimi, Necip adına daha hayırlı oldu... Aurelio transferine rağmen Necip oynasa ve takım yine düşüşe geçseydi; Necip kötü bir ortamda yoğrulmuş, belki Serdar Özkan muamelesi görmeye başlanmış, "Aurelio varken neden Necip, nedir bu genç fetişizm mi?" eleştrileri kulağına kadar gidecekti...

Böyle bir durumda Necip'in kesik yemesi, tamamen özgüvenini yitirebilirdi tam çıkış yapacağı dönemde... Üzülmez'in yol verilmesinin ardından, üzerinde baskı hisseden "ilk Kiev maçındaki İsmail" durumuna düşebilirdi.

Şimdi ise, Aurelio'nun eski temposunda, hızında, güçünde olmadığı net bir şekilde görüldü. Ayrıca, kötü giden takıma yeniden dahil olup, bir şeyleri değiştirmeye başlayan Necip'in de; genç olduğu için değil, "iyi bir futbolcu" olduğu için bu takıma şart olduğu kanıksandı.

Kısacası; "Schuster öngördü de böyle oldu" anlamı yok bunda ama Necip'in şuanda eli çok güçlendi... Bilmiyorum belki de öngörmüştür. Sonuçta böyle şeyleri bizzat kendi yaşamış, yaşayanları defalarca izlemiş bir adam Schuster. Unutmayalım ama 30 senedir üst düzey futbolda var olan bir adamdır yani...

timucin dedi ki...

Benim forzada uzun zamandır gözlemlerim sonucu vardığım kanı şu: Schuster'i Beşiktaşa gelmeden önce kimse tanımıyormuş. Real Madrid'i çalıştırırken bile çok ilgilenmemiş kimse "nedir necidir bu adam" diye. Sarı Melek lakabını duyup "heralde melek gibi adam olduğunundan olsa gerek" diye düşününler vardır eminim.

Shuster'in umursamaz tavırlarından mı şikayet eden dersin, alaycı diyenler mi dersin, sallamıyor diyen mi...

Yahu bu adam hep böyleydi zaten. Basın toplantısını terkederdi. Alaycı cevaplar verirdi. Cevap vermezdi. Bu adam "Barcelona'yı yenmemiz imkansız" dedi. Ötesi var mı? Schuster melekti de sanki buraya gelince böyle davranmaya başladı. Schuster hep böyleydi zaten. Bunları burada yapması benim o kadar hoşuma gidiyor ki anlatamam. Ömer Güvenç'in aldığı cevap sonrası ambale olması hala gözümün önünde :). Doğal olarak medyanın da hedef tahtası. Çünkü, medyaya lafı koyuyor adam. Hareketin de alasını yapıyor. Helal olsun. Her gün bir kamyon küfür saydığımız, haber alıntılamayı bile yasakladığımız medyaya hareket yaptı diye "Beşiktaşlı duruşuna yakışmadı" diyenler var ya ben buna gülüyorum işte. Adam tam da içimizden geçeni yapıyor yahu. Helal olsun diyeceğimize, Beşiktaşlı duruşu diyoruz.

Neyse, bu durumun bizimle alakalı olan tarafı ise şu: Çok büyük yanılgı içerisindeyiz. Schuster'in bu tavırlarından onu "önemsemez, sallamaz" bir kişilik sanıyoruz. Büyük takım gibi oynatın diyoruz, Karabük'e niye önlem almadın diye kızıyoruz. Rakipleri incelemiyor diyoruz. O kadar yardımcısı armut topluyor zaten. Emenike'yi ilk maçtan bilmiyor mu Schuster! Ne yapsın? İki tane adam mı diksin Emenike'nin başına? Futbolcularla arası iyi değilmiş. Basına yansıyan fotolardan belli zaten! Üzülmez olayında kim Schuster'i suçlayabilir! Fatih Tekke gibi arıza adamı sildi diye kim suçlayabilir! Kafasına esince oynamayan Bobo mu haklı?

İspanyada basın mensupları, Schuster'in oyuncuların saygısını yitirdiğinden dolayı iplerin koptuğunu söylemişti. En güzel cevabı da Raul vermişti: http://hello.news352.lu/edito-1335-schuster-hasn-t-lost-real-s-dressing-room-says-captain-raul.html

Naçizane önerim, artık şu adamı "hal, hareket, tavır ve söylemlerindan" dolayı eleştirmeyi bırakın. Aslında hoşunuza gitmeyebilir, eleştirebilirsiniz, buna kimse bir şey diyemez. Ama bu durumdan çıkarım yapmaya çalışmayın, asıl mesele bu. Ters cevap verdi diye "kendini kovdurup tazminatını almaya çalışıyor" demeyin. Yapmayın bunu, gelmeyin basının ve renklilerin gazına.

borasahin dedi ki...

@Timucin,

Benim icin Schuster'in saha disinda ne yaptiginin hicbir onemi yok mesela. Medyaya ayar vermesi de umurumda degil! Konuyu aciklayacak en onemli soz bence sudur: Ayinesi istir kisinin... Kimlere ayar veriyorsa onu basarisi ile yapmali; cenesi ile yapmis, yapmamis bence bir anlami yok.

Sadece saha icine bakiyorum ve Schuster'in cok basarisiz oldugunu dusunuyorum. Transferler, genel strateji, mac taktikleri, macin yorumlanmasi ve mudahale edilmesi, personel secimi. Bunlarin hepsi sorun. Ayrica sahadaki bazi oyuncularin durusundan memnun olmadiklari gibi bir izlenim de ediniliyor. Bunu dusunen sadece ben de degilim.

Schuster'in gecmisinde bir takimda 2 seneden fazla calismisligi yok. Su ornek aslinda farkli bir bakis acisi veriyor: http://devrimderki.blogspot.com/2011/02/rafinha-magath-schalkenin-ruhunu-satt.html

Bugun dunyada her takim onlem aliyor hatta kimi zaman kendi sikletinde olmasa da Barca dahil.

Hadi diyelim onlem filan da almasin, niye o zaman bu kadar basarisiz?

Bu arada Trabzon Metin Tekin ile gurbetci futbolculari izlemesi icin anlasmis. Tebrikler. Eger sampiyon olmasalar dahi bu yonetim-Gunes birlikteligini surdurebilseler onumuzdeki yillar onlar icin acik...

rivaldo dedi ki...

Süper lig kulüpleri ciddi anlamda transfer yapmayı öğrenmeye başladı.Kayseri ve Antep belliki oyuncuları iyice inceleyerek transfer etmiş.Sivastaki grosickide buna eklenebilir.Zaten bu kulüpler gurbetçi oyuncu konusunda ciddi bir atılım içindeler.Trabzon bu konuda daha da önplana çıkabilir.Çünkü hem bütçesi daha fazla hem de oyuncuları değerlendirebileceği pilot kulüpleri var.Almanyadaki oyuncular ülkemizde 25-26 yaşında öğrenilebilen pozisyon bilgisine 18-19 yaşında ulaşıyorlar.Bunda 3-4 yaşında futbola başlamalarının etkiside vardır tabi.(Bizde seçmeler bile 10-11-12 yaş grubunda yapılıyor.)Haliyle gurbetçiler için ciddi bir yatırım gerekli büyük kulüpler içinde.

http://devrimderki.blogspot.com/2011/02/mirkan-aydn.html Mesela buorgesin burda bahsettiği oyncunun maçını izledim.Gayet net bir santrafor ve Türkiyede Cenk etkisi yapabilir.Almanya 3 ve 4. liginden gelen oyuncular bile bu ülkede fark yaratmaya yetiyor.

Gençler konusunda da kendi içimde Schustere son kredimi bu perşembe gbb maçında vericem.Eğer orada bir deneme yapmazsa sezonun kalanında şans vereceğini düşünmüyorum.Şuan genç oyuncuların oynamasını pozitif altyapı sevdalısı biri olduğum için değil de gerçekten önümüzdeki sezon planlamasına katkısı olacağından istiyorum.Mesela geçen sene Necip olmasaydı belkide yazın bir transfer daha yapılacaktı.Şuan için bu kadro planlaması açısından da gerekli bir durum.

Son olarak italyada belkide en sevdiğim iki kulübün maçının bu kadar acımasızca geçeceğini düşünmemiştim.Zamparini oyuncularına fiyat biçeceğine biraz motive etmeye çalışsın bence.

Melih dedi ki...

İbrahim Üzülmez konusu çok başka bir konudur. Doğrusu ben delimizin kötü bir oyuncu olduğunu düşünmedim asla. Onun sorunu modern olamamaktaydı. Günümüz futbolunda seçimler keskin çizgileri olan oyunculardan komple oyunculara doğru yönelmekte. "90 dakika koşan, savaşan" futbolcudansa gerektiğinde pas atabilen, topla ilerleyebilen oyuncu yeğ günümüzde. İsmail Köybaşı - İbrahim Üzülmez çekişmesinde bu ikilemi yaşadık aslında ve alakasız bir şekilde de olsa modern futbol anlayışı galip geldi. Bu konudaki tek endişem İsmail'in arkasında Üzülmez olmadan verdiği performansların pek iç açıcı olmaması. Umarım seneye İsmail'e iyi bir yedek kazandırılır takıma.

Adsız dedi ki...

Yine güzel bir analiz olmuş Cartalete..Schuster',in olumlu ve olumsuz taraflarını çok güzel özetlemişsin..Bende kalmasından yanayım..Yine 'keşke' dememek için..Bir de Delgada Katar'da değil de Birleşik Arap Emirlikleri'nin Al-Wasl takımda diye biliyorum..

Cartalete dedi ki...

İbrahim Üzülmez kötü bir futbolcu değildi ama bek de değildi işte... Zaten bu camiadaki en klas performanslarını, 5'li ortasahanın solunda veya soliçinde oynadığı dönemlerde vermiştir (Scala, Lucescu)

Çünkü o bölgeler tamamen enerji, koşma, mücadele işiydi. Bek pozisyonda ise oyun zekası, pozisyon bilgisi gibi; ya da senin kısaca dediğin "modern futbol" devreye giriyor.


Delgado Katar'da değilmiş evet, yalnız hem Al-Wasl olduğunu yazıp hem de Katar diyen haber ajansı hiç de az değil :) Onlar da benim gibi "Al" ile başlayan kulüp görünce direk Katar demiş bilinç altından.


Teşekkürler.

Adsız dedi ki...

Su takima bu sene gelen yabancilara bi bakalim, Quaresma, Guti, Simao, Almeida, Fernandez, Hilbert. Bu 6 oyuncunun en az 4u hatta 5i ilk 11 oynuyor. Yerli gelenler var ustune Cenk gibi Ersan gibi Aurelio gibi banko oynayabilecek. Bu oyuncular ne kadar yetenekli olsalar da birlikte oynamaya ihtiyaclari var gercek bir takim olabilmemiz icin. E Schuster de bize tamamen yabanci olarak geldi. Bu senenin boyle gecme olasiligi tabii ki kuvvetliydi. Oyle oldu. Hoca hatasiz mi tabi ki degil ozellikle ortasaha konusunda herhalde hepimizin ortak fikri cok buyuk cuvalladigi. Toramani stoperde oynatma israri sorun diyecem ama ilk devre Sivok bu devre Ersandan dolayi ona da mecbur kaldi. Adaptasyon, ideal 11 kurgusunda sakatliklarin cok buyuk engeli oldu. Sonucta ulkeyi rakipleri yeni taniyor, egosu yuksek adamlardan ilk sene Luce performansi beklemek biraz hayalcilikti. Hatalarinin da mutlaka farkina varacagini dusunuyorum. Dediginiz gibi istikrar biraz da denenmis ve olmamislari gormeyle geliyor. Kadromuz zor bir kadro, herkesin kariyerine saygi duyacagi bir hoca elzem bu takimin basina. Seneye mutlaka cok daha iyi olacaktir, yeter ki su kupayi alip avrupaya gidebilelim.

Takim icinse benim gonlumde de iclerin Necip ve Fernandez olacagi bir ortasaha uclusu var. Arkalarinda Ernst (sag bek Hilbert olacaksa Aurelio) ile hucuma da yeterli destegi vereceklerdir. Ileri uclude de artik Simao, Guti, Quaresma, Almeida, Bobo dan ucunun oynayacagi bir duzen kurulur elbet. Almeida – Guti – Simao olur, Quaresma – Almeida(Bobo) – Simao olur, macina gore sekil alir. Benim istegim sag bekte Toramani gormek, hem savunmayi dengelemek, hem boy ortalamasini yukseltmek hem de yerli olmasi sebebiyle. Sampiyon oldugumuz sene ciddi katki vermisti sag bekte. Seneye ideal 11im Cenk – Ismail, Ersan, Sivok, I.Toraman – Necip, Ernst, M.Fernandez – Quaresma (Guti), Almeida(Bobo), Simao. Bir iki genc yerli alternatifiyle cok iyi bir sezon gecirecegimizi dusunuyorum seneye.

Ulas