Kleberson diye bir Brezilya vatandaşı vardı hatırlarsanız. Sadece vatandaşı değil, aynı zamanda milli sporcuydu orada kendisi. Hatta son Dünya Kupası’nda kadroya adını yazdırmıştı… Ama asıl olayı bundan 9 yıl evvelki turnuvaydı, hani Hakan Şükür’ün rekor hızla gol attığı dönem. Sevinci, attığı golden daha uzun sürmüştü gerçi. Gol olmuş 9 saniyede, “Emre gel, ayağımda sallıyayım, öyle eksantrik bir şeyler yapalım” tadındaki sevinci 29 saniye… Juninho yerini Kleberson’a bıraktığında; Ronaldo – Rivaldo – Ronaldinho üçlüsü daha bir anlam kazandı, çünkü forvetle ortasaha arasındaki kopukluk giderilmişti. Brezilya’nın Dünya Kupası’nı kazanmasında rolü büyüktü, bunu en çok kabullenen de o dönemin teknik direktörü Scolari’ydi…Her neyse, o arkadaş bir gün Beşiktaş yolunu tuttu. Çok sevindim… Ama yine bir gün “Allah Allah… Ben topçu değilmişim meğer? Gidip anneme sorayım” dercesine bavulunu aldı ve gitti. Çok üzüldüm… Ki hakikaten de adama öyle bir yüklenildi ki, kötü futbolcu olduğuna kendisi de inanacaktı neredeyse. O zamanlar Koray Avcı efsanesi vardı tabi. Sahaya konmuş bir martı görse çift dalacak yapıda bir ortasaha… Herkes çok sevdi, ben de severdim tabi güzel hatıraları yok değil... Ancak insanlara “ortasaha dediğin böyle olmalı, uçmalı, kaymalı, deterjan reklamına çıkacak kadar forma kirlenmeli!” mantığını yerleştirmişti sanki… Ama Kleberson öyle değildi, gerek olmadıkça adama kaymazdı ama çok iyi pozisyon alır, top ayağına gelirdi. Topa kendisi sahip olduğunda ise, ya müthiş uzun toplar atar; ya da -kısa pas, boşa hareketlen, kısa pas, boşa hareketlen- evresini gerçekleştirirdi.
Hani tıpkı, bugünkü ikinci yarıda oyunu tutması adına lazım olan ortasaha modeliydi. Ama ondan bir tane daha gelmedi, Fernandes bile mental olarak çok daha geride bir oyuncu aslında Kleberson’a nazaran… Her taraftarın, tuttuğu camiada hoşuna gitmediği durumlar vardır. Bu kişiye göre değişir… Benim için Beşiktaş’ın en büyük sorunlarından biri; eldekini kolayca değersizleştirmektir… Kleberson, böyle bir liste oluşturulsa kesinlikle başı çekerdi.
Bir de Burak Yılmaz vardı, hatırlamanız kolay çünkü şu sıralar gayet yardırıyor. Aslında bugün yaptığı koşuları o zamanlar da gerçekleştiriyordu. Ama türlü nedenlerle bir anda taraftarla arası açıldı, onun için her İnönü maçı gerilim filmine dönüştü… Sonrası malum, bir oyuncuyu alma karşılığında; 5 milyon Euro’yu taşıyan çantanın içine, “çay alana bardak bedava” misali Manisa’ya gönderildi… Tüm bu maliyetin karşılığı ise Filip Holosko’ydu.Şimdi 5 milyon Euro lafı kulağa çok gelmeyebilir, ancak henüz 4 yıl öncesine kadar durum böyle değildi… Tepki büyüktü ve bu transfere kısaca “fiyasko” denmişti. Ancak Holosko, çok kısa zamanda gösterdiği performansla “Fiyasko değil, Holosko!” mottosunu ortaya çıkarttı. Köşe yazılarına, forumlara, hatta pankartlara konu oldu bu durum… Ama zamanla sakatlık, güvensizlik, taraftarla ara açılması gibi durumlar; onu da “futbolcu değil” noktasına getirdi. Bir değersizleştirme daha kapıdaydı…
Bir oyuncunun belli yeteneği vardır, eğer emin olduğun yeteneği performansa yansıtamıyorsa sorun başka yerdedir… Yani Holosko, 4 yıl önce çok iyi futbolcu taklidi yapmamıştı, aslında hep öyleydi. Ama bunu ortaya koyamıyordu bazı etkenlerle… Güçlü değildi eskisi kadar, taraftar tarafından da artık pek sevilmiyordu… Bir performansı belirleyen etkenlerin %80’ini moral, kalanını sağlık belirler bence. Moralsizlik, sağlıklı insanı da bozar nihayetinde…
Holosko bu 4 gün içersinde bu savı kanıtlamıştır. Bursa deplasmanında attığı gol, ona güveni, taraftara yeniden sevgiyi getirmişti… Bu maçta topla giderken, insanlar “kaptırsa da küfretsem” diye beklemiyor, tıpkı 4 yıl önceki gibi “yürü bea!” diyordu… Sonuç ortada. Gol veya asist yapmamış olması önemli değil. 1 metre top götüremeyecek haldeki adam, marseille roulette yapmaya başladı maçta… Tıpkı “Fiyasko değil, Holosko!” dönemlerini andıran driplinglere kalktı….
Başlığın amacı Holosko’yu yüceltmek değil, bu geri dönüşe şahit olmak aslında. Ve bundan yeterince insanın farkında olmasını sağlamak… Benim için maçın kayda değer en önemli tarafı, Holosko’nun yeniden kazanılmasıdır. O yüzden maç yazısı yerine, buna vurgu yapmak istedim. Eldeki değeri, değersizleştirmekle borç batağından çıkılmaz. 2-3 sene bile istikrarlı gidecek bir kadro oluşturulmaz… Vesaire vesaire…Maç için de kısa kısa değinmeden olmaz tabi… Öğretmenlerin, efendi çocukları geçirmek için “kanaat notu” uygulaması vardır. Dün sahaya çıkan 11, kanaat notuyla geçilecek oyunculardı… Hepsi mücadele edecek, topun arkasına geçecek, mümkün olduğunca hareketli olacaktı. Öyle de oldu… İlk yarım saat, harika bir tempo, hareketlilik, canlılık yaşandı.
O yarım saatten sonra, aslında Ali Turan’ın Ali Sami Yen deplasmana benzer bir kıyak daha yaptığı ortaya çıktı… Antalya çok çok iyi bir takım, bunun sinyallerini maçın başından beri verdi; sonlara doğru o sinyaller radyasyona dönüştü Beşiktaşlı için. 4-3-3 uzun zamandır oynadıkları sistem, ancak Djehoua, Mjehoua gibi saçmalıkları bırakıp, daha sisteme uygun hücumcularla oynuyorlar bu kez. Hazard görünümlü Emrah mesela, yolu açık olsun ne diyelim… O yüzden böyle bir rakibe karşı, 3 puanı cebine koymak ne olursa olsun güzeldir… Play-off hedefleyen (şampiyonluk diyemiyoruz, ne acı) takımların hepsine dert açacak Antalyaspor…
Beşiktaş adına, özellikle ikinci yarıda oyundan düşme nedenleri de vardı tabi. Birincisi, bir türlü gelmeyen 2. gol… Takımı rahatlatan bir gol bulunsa, bu tempoyla fazlası gelirdi. Ancak olmadı, oyuncular kendini biraz geriye attı… İkinci neden ise, hem Ernst’in hem de Necip’in iyi bir maç çıkaramaması. Sonradan giren Fernandes de bu duruma pek çare olmadı…
Defans yine komple çok iyiydi. Egemen’in Nesta hamleleri gözden kaçmadı… Toraman kritik ters kademeler alırken, Sidnei ise Lucio vari çıkışlarıyla beni benden aldı… Ama İsmail’e de ayrı dikkat çekmek isterim. Hani sanki hiç gelişmiyormuş gibi gözüküyor, her maç ayrı performans veriyor sanılıyor da; bana göre hemen her özellikte ileriye gidiş var. Pozisyon savunmasını çok geliştirmiş mesela. Solbek nerede durması gerekiyorsa, dün hep oradaydı İsmail… Ayrıca, derinlemesine pasları da iyi yapmaya başladı. Holosko’ya orta yaparken de, gayet derinden yapmıştı; bugün de penaltıyı kazandıracak Veli’ye, epey derinden iyi bir pas attı… Zaten bu penaltıyı Simao’nun gole çevirme ihtimal %100’dü istatistik olarak, 99 bile değil.
Edu’yu da her geçen gün daha çok seviyorum. Son vuruş eksik gibi gözüküyor, aslında kötü değil. Çok önceden belli ediyor vuracağı yeri sanki… Ama o eksiği de olmasa, oynayacağı lig en aşağı Serie A. Kuvvetli, fiziğine rağmen gayet süratli ve teknik… Yukarıdaki konuya Edu’yu da dahil edebiliriz mesela… Gariban şekilde geldi, ama bence çok değerli oyuncu.
Carvalhal’in yüzünü gördükçe, akrabamla karşılaşmışım gibi hissetmeye başladım... Sıcak kanlı, sevecen, pozitif bir insan olduğu belli. Zaten bu aralar şansı da yaver gidiyor… Karakter olarak değil sadece, taktiksel açıdan da umut vaat ediyor bana. Çıkaracağı kadroları merak ediyorum, ezberci değil en azından. Perşembe'ye az kaldı, ne yapacak bakalım? Bu mevzuya da artık Stoke maçı öncesi yazısında gireriz. Zaten yazı yeterince uzun, saat de geç oldu... Hem, ben üşüyomuyum nedir bu ya? Vay arkadaş, kış geldi sen hala Hilbert'i beke koyacaksın hocam. Neyse iyi haftalar.
39 yorum:
Valla hocam su takim hakkinda pozitifligin beni benden aliyor :)
Holosko'nun ilk geldigi sezonu hatirlayalim, devre arasinda gelmisti, baya bir topcuydu, topu aldigi zaman top ayagina yakisiyor yakismakla kalmiyor miknatis gibi yapisiyordu, hele o driblingleri, adanada oynanan bi mac vardi, sanirim sezonun son maciydi, orada herkes agzi acik Holosko'yu izlemisti.. O zamanlar daha suratliydi sanki.. Premiere lig seviyesinde bir adamdi, sonra ne oldu kimse anlayamadi..
Burak hikayesi bambaska, keske kalsaydi, o donem takimin en iyisiydi, elle topu duzeltmeleri, kendini yere kolay birakmasi oldu taraftarla arasini acan.. Yoksa iyi bir Besiktaslidir aileden.. Umarim yollar kisa bir sure sonra tekrar kesisir.. Trabzon ona dar gelmeye basladi :D
Aman hocam gelmesin. Sonra Nihat, Holosko gibi ondan tekrardan sag acik yaratmaya calisiriz, sonra bocalayinca kufur edip gondeririz, aman kalsin.
Stoke macinda Holosko oynamazsa, yerine Quaresma vs oynarsa harbiden yaziklar olsun.
Beşiktaş'ın en büyük sıkıntısı orta sahadaki pas trafiğini düzenleyecek ve oyunun temposu ayarlayacak bir oyuncu eksikliği. Fernandes ile Guti'nin karması bir adam... Orijinal bir sağbekten bile elzem bence. Diğer sıkıntıları az çok çözmeye başladık; özellikle savunma ve duran top konularında büyük mesafe katettik.
Dünkü maça gelince. Maçtan önce ilk 11'i görünce direkt 4-3-3 sistemi canlandı aklımda. Fakat yine son maçlardaki gibi 4-2-3-1 dizlişinde yine Simao forvet arkası olarak oynayınca acaba Tayfur Hoca, Carlos reise sistem konusunda bir mesaj mı gönderdi acaba diye aklıma gelmedi değil doğrusu.
Sağaçıkta Holosko'yu santrforda Pektemek'i görünce keyfim yerine geldi. Holosko'yu uzun zamandır bu kadar diri ve istekli görmemiştim. Pektemek de çok canlıydı ve hücuma hareket getirdi. İstenen fizik seviyeye geldiğinde çok yararlı olacağından şüphem yok.
V.Kavlak da alıştıkça (heyecanını yenince) daha yararlı olacaktır. Dikkat ederseniz V.Kavlak varsa tempo artıyor. Henüz 22 yaşında ve Türkiye'deki kültüre bile henüz tam olarak alışmış değil.
Ernst ile Necip'i ilk kez bu kadar kötü gördüm. Savunma dörtlüsünde herbiri gayet iyiydi yine. Ama maçın adamı Egemen'di. Cenk'in de kısa sürede kendini toparlamasına çok sevindim.
Yine vasat futbola rağmen 3 puana sevinmekten başka çare yok sonuç olarak.
balticman
Holosko tespitlerin muhteşem.Burak’ın bizde olmamasının sebebi bence tamamen yanlış yerde oynatılması.Türkiye’debiraz hızlıysan diğer gerekli özelliklere bakılmadan yüzde 90 kanatta kullanılıyorsun.Burak da o dönem sağ kanatta kullanıyor adam geçmeye çalışıyor geçemedikçe zorluyor Holosko gibi içlerinden geçmeyi deniyordu.Tribünle arası gitgide açıldı ve malum süreç gelişti.Fenerde de bildiğim kadarıyla o bölgede kullanıldı.
Haftasonu Stoke-ManUtd maçına biraz bakabildim Stoke baya zorladı ve gayet iyi durumdalar.Şu anki takım savunmamızla vay halimize diyorum maalesef.Rakipler çok kolay kalemize geliyor topuda tutamadığımız için savunmamız devamlı mücadele halinde. Şu an itibariyle daha iyi olmasını beklediğim Ernst,Necip defansif açıdan Aurelio’dan daha geride gibi görünüyor. Topu biraz tutabilsek hem savunma rahatlar hem de orta saha oyuncularına güven gelir.Dün 2. Yarıda “beyler biraz sakin olun verin bakim şu topu 2 pas yapalım” diyecek birisi lazımdı bu isimde bana göre Guti. Bu yüzden Guti’nin bu takıma bir şekilde girmesi gerekiyor.
Mehmet
bu değersizleştirme toraman ve ismail için de yapılıyor.Dün 2side iyiydi toraman kademeleri dışında yaptığı bindirmeleriyle de iyiydi.sağdan içeri girdiği pozisyonda forvetler hızlı olsa asist yazdırabilirdi kendine.Bir de Veliyi herkes kötülüyor şutlarından sonra ama ben beğendim. İsmaile solda çok yardım etti her atakta defansta kademe aldı. tek eksiği şutlar gerçi rapidte güzel isabetli şutları golleri vardı ama mu maçlık diyelim artık kazmalığı:) egemen şahaneydi sidnei de iyiydi özellikle topla çıkışlarda ama son analrda ağır kalmaya başladı yanından geçiyorlardı antalyalılar.stoke maçında egemen-sivok daha iyi olur sanki bilemedim.Holosko için de çok sevindim 3 kişiyi çalımladığı anda mest oldum umaırm devamı gelir de taraftar da kendine gelir artık. ona buna küfrederek yuhlayarak bi yere varılmayacağını anlar
beşiktaş antalya karşısında bu kadar geride bekleyip kontraya yattıysa stoke city maçında durumumuz vahim demektir.
holosko konusunda geçen sene, ıslıklayınca hiçbir şyin iyiye gitmediği konusunda bu blog okurları ve yazarı mutabık kalmıştı sanırım. forza'da, orada burada; yağmurda, çamurda takımımızın peşindeyiz diye atıp tutanlar, boğazları biraz ağrısa kombinelerini kaptırıp cebe üç beş kuruş indirmenin hevesine giriyorlar. aynı adamlar, ayağıdan tekke mıhı gibi çiviyle oynadığını bile bile, holosko'ya sövdüler. ben kendi adıma q7'yi hala çok seviyor ve beğeniyorum ama holosko kesinlikle daha amatör bir beşiktaşlı. sırf bu yüzden bile kredisi daha fazla olmalı.
toraman'ın sağ bek performansı hala soru işareti bende. dünkü maç için bir şey diyemem. ilk yarıda karşısında kendisini zorlayacak bir oyuncu yoktu. ikinci yarı önce emrah isimli pazartesi masamda görmek istediğim cengaver, ardından da tita toraman'ı bayağı zorladılar. tabi bunun da bir ama'sı var. takım ikinci yarı baştan ayağa dağılmıştı.
necip ve ernst dün cidden tel tel döküldülerse de bunun sebebini bu maçtaki orta sahanın şekillenişi bize gösterebilir. ilk yarı simao ortaya daha yakın oynuyordu ve bence bu seneki en iyi performanslarından birini sregiliyordu. ne var ki ikinci yarı yoruldu. veli'nin de dönüşü olmayınca teorik dizilişte orta sahada üç oyuncu olsa da (ki simao varsa simao yoksa veli gelecekti o bölgeye) pratikte 4-2-4 oynandı. antalya'nın savunma ve hücumdan birer adamın her zaman desteklediği orta sahası iki savaşçıya boyun eğdirdiler. belki biraz daha maç yapabilmiş olsalar, ernst ortalama performanslarından birini gösterse yine de oyun böyle olmazdı.
orada burada edu hakkında söylenenlere inanamıyorum. sadece bu blogun yazarı edu hakkındaki düşüncelerime tercüman oluyor. adam almeida'nın harika yedeği. 4-4-2'de pektemek'in süper yancısı. beşiktaş tipinde bir oyuncu. beşiktaş beklediğinden fazlasını veren isimsiz oyuncuları baş tacı ederdi eskiden.
carvalhal'ı ilkokulda beden hocam ve basketbol koçum cemalettin hoca'ya (mimikleri ve heyecanıyla) benzettiğim için iyiden iyiye sempatik buluyorum. ama @cartelete sen feyyaz'ı nasıl seviyorsan ben de şifo'yu öyle seviyorum. sergen'e bile yeterince hayran olamadım şifo'nun formasını aldığı için. bu yüzden inönü'de ev sahibi takım tedek kulübesinde şifo'yu göreceğim günleri iple çekiyorum.
Abi pek söyleyecek söz bırakmamışsın, ama yine de birşeyler diyelim :)
Maçtan önce 4-2-3-1 çıkacağımızı tahmin etmiştim. ( Ortayı Necip-Ernst-Veli yapıp 4-3-3 de çıkabilirdi çünkü ) Ortadaki ikilinin 4-2-3-1 i kaldırabilecek bir ikili olduğunu biliyoruz, ama dediğin gibi bu maç kötü bir performans sergilediler.
Bu ikilinin önündeki Holosko Simao Veli / Pektemek dörtlüsü ise çok hareketliydi. İlk yarıda yaptığımız her hücumda ceza sahasında ve çevresinde 3-4 oyuncuyla çoğaldık ve net pozisyonlar bulduk. Zaten bekelenen birşeydi bu ama yine de çok sevindirdi. İlk yarıda maçı kopartabilirdik, sadece gol gelmedi ama takım doğru futbol oynadı.
İkinci yarı ise, orta saha tamamen oyundan düştü. Çok ağır maç temposu etkisini gösterdi. Ama bundan daha büyük bir faktör bence sezon açılışının ertelenmesi. Kamptaki fizik yüklemeleri ilk açılış tarihine göre yapıldı, erteleme ile bütün çalışma planı bozuldu. Kısacası böyle fiziksel düşüşler normal. Mesela Gaziantepspor'un ne hallere düştüğünü görüyoruz.
Ağır maç temposu, Ernst'in yeni sakatlıktan çıkmış olması ve yukarıda bahsettiğim durum eklenince, rotasyona rağmen orta sahamız düştü ve ligin kalburüstü takımlarından Antalyaspor da bunu değerlendirdi.
Öyle yada böyle, arada gayet kaliteli futbol pasajları sergileyerek ilk 4 maç üst üste kazandık. Sezona moral düzeyi yerlerde başlayan bir takım için böyle kazanma alışkanlığı sağlanması çok değerlidir.
Kerem
holosko daha iyiye gidecektir çünkü sistem onun oyun stiline daha yakın bir hal aldı. takım, defansı ortasahaya çekip al gülüm ver gülüm oynamaktan ziyade rakibin topla oynamasına izin verip geride bekleyip hızlı kontralarla pozisyon kovaladıkça holosko hep iyi oynar. böyle maçlarda bir kanatta holosko bir kanatta bebe olsa arkada da araya sallayacak bir guti ile dağıtırız gibi geliyor bana.
blog olarak aradığımız "uzak forvet" çok yakındaki Holosko olmasın sakın. Dün maçı izlerken bu blog ve bu soru geldi aklıma, şimdi bu yazıyı görünce vay be dedim hakikatten... teşekkürler yazı ve blog için..
Acik ara en keyifli okudum yazi budur .
Size sorum Necipin bu hali nedir ? Niye böyle kötü performans gösteriyor Sistemle problemi mi var yoksa fizik olarak hazir mi degil.
Ismailin iyi performansindan dolayi seviniyorum ama Necipi böyle görüncede üzülmemek elde degil
Necip'in bu maçta formsuz olduğu, kötü oynadığı bir gerçek. Ama bu ortamı oluşturan etkenlere de bakmak gerek.
Bana göre elde, 2'li ortasahayı hakkıyla oynayacak bir malzeme yok. Fernandes riski seven yapısı ve çok iyi olmayan pozisyon savunması eksikliğiyle, bu sistemde çok zorlanıyor. Guti ve Aurelio enerji açısından sıkıntı yaşarlar, yaşadılar. Ernst ve Necip, bu oyunculara rağmen 2'li ortasahaya daha yatkın. Ancak birbirini tamamlayan cinste oyuncu değiller. İkisinin de artısı, eksisi hemen hemen aynı...
Yanlarında Scholes, Emre Bölezoğlu tadında bir oyuncu olduğunda, Ernst ya da Necip 2. ortasaha olarak oynarlar. Bu durumda, topu defanstan alamalarına, oyunu yönlendirmelerine, risk almalarına gerek kalmaz. Enerjileriyle ortasahayı doldurmaları yeterli olur...
Ernst ve Necip, Beşiktaş ikili ortasaha oynayacaksa yine de ilk tercih olmalıdır. Ama bir süre sonra, oyunu tutma sorunu yaşarlar... tannhauser'in dikkat çektiği üzere, ilk yarıda Simao bu pas oyununa çok yardımcıydı, takım ayakta kaldı. O düşünce, takım da düştü...
Ernst aslında daha formsuzdu, pek bulaşmadı etliye sütlüye. Necip daha fazla top almak istedi ve çok hata yaptı, o yüzden kötü gözüktü.
Necip'in sallandığı maçları hatırlayın, yine üzerine ofansif anlamda fazla yük binen maçlardı... İyi oynadığı maçları hatırlayın, sahada iyi bir Guti'nin var olduğu maçlardı...
Fernandes tam potansiyelini koysa, biraz daha özverili, top almada istekli olursa Necip'le iyi bir ikili olabilirler mesela, Necip de bu kadar sırıtmaz. Ama Necip'in kısa yoldan iyi oynaması için, 4-3-3 model bir sistemde iç ortasaha rolünü üstlenmesi lazım.
Sadet: Necip kötüydü, ama Beşiktaş'ın herhangi bir ortasahası 2'li ortasahada neden kötüyse, o da o yüzden kötüydü. Çok fazla bireysel algılamamak lazım...
Mesela "planck" rumuzlu arkadaşımız güzel bir tespitte bulunmuş: "Takım Holosko'ya göre oynuyor."
Evet, sahiden takımın kendini geriye atması, Holosko'nun sivrilmesini sağladı. En önemli özelliği olan dripling yeteneğini kullanması adına ortam hazırlandı...
Ama o penaltı olmasaydı da, 70'de halen gol arayan bir Beşiktaş olsaydı, muhtemelen Holosko daha kalabalık ve sıkı bir defansın önünde oynayacak, belki de yeniden küfür yiyecekti... O zaman da, gömülen rakibin uzaklaştırdığı topları alan, ortasahada baskılı oynayan Necip, Ernst gibi oyuncular iyi gözükecekti.
Buzdağının görünmeyen yüzünde durum böyle yani.
Sidnei Vincent Kompanyye (http://www.transfermarkt.de/de/vincent-kompany/profil/spieler_9594.html) baya benziyor oyun stili olarak katiliyormusunuz ?
Dribbling yapmasi, teknigi, oyuncu acmasi öne dogru cikmasi gercekten Kompany gibi sanki.
Sag bek olarak denemek lazim.
Sidnei sizce böyle devam oynarsa alinmasi lazim midir?
Egemen ilk 11 de oynar ama Sivok Ersan gibi 2 baska üst düzey Stoperimiz var.
Sizce fit bir Ersan mi yoksa Sidnei mi yoksa Sivok mi Egemenin partneri olmasi lazimdir?
14mio gibi bir satin alma opsiyonu var ve benfica gibi takimlarla öyle kolay kolay pazarlik yapamasin.
Röportaj gibi sorular oldudu kusura bakmayin ama merak etigim seyler .
Iyi günler.
Evet röportaj gibi olmuş, neyse ki tüm sorular aynı konunun içersinde :) Sorun değil.
Kompany'e benziyor evet, Pepe'ye de benziyor aslında kasap olmaması dışında. O yüzden, onun da ben yeri geldi mi Pepe ya da Kompany gibi savunma önünde, süpürücü ortasaha olarak oynayabileceğini düşünüyorum.
Böyle giderse bonservisi kesinlikle alınmalı, 14 milyon gibi uçuk rakamlar olmadıkça... Beşiktaş tarzı kulüplerin, bir stopere 14 milyon verme lüksü yok, kalitesi ne olursa olsun.
Ancak o miktar bana ütopik geldi. Fernandes'e de 8 diyorlardı, 2 küsüre bitti... Onun da satın alma opisyonundaki fiyat borsaya bildirilmemişti, Sidei'in de bildirilmedi. Bence bu bir taktik olabilir... Hani "kaç milyonluk adamı, şu karada bitirdik!" demek için sanki rakam büyütülüyor.
Tercih meselesi de, takımın stratejisine göre değişir. Herkesin fit olduğunu düşünürsek;
Takım önde basıyor, topa sahip olmayı amaçlıyorsa: Sidnei - Ersan
Yok eğer derinde bekliyor, alan savunması yapıp uzun toplarla çıkmak istiyorsa: Sivok - Egemen
Ben ilk seçeneği daha makul görürüm Beşiktaş'ta, o yüzden cevabım Sidei - Ersan. Tabi, Sidnei'in bu performansla devam ettiğini, Ersan'ın da çok sağlıklı döndüdüğünü varsayarsak...
Burak'da zamaninda taraftarin yuhaladigi oyunculardan biri idi. Cok güzel kosular yapip, kaleci ile karsi karsi kaliyordu fakat buldugu firsatlari degerlendiremiyordu.-Altyapidaki Kadir Ari misali.-Buda hem son vuruslarindaki etkisizliginden fakat daha cok üzerindeki baskidan kaynaklaniyordu.-Serdar Özkan misali var.-
Fakat Manisada baski olmayinca parlamaya basladi.Trabzondada son vuruslarindaki etkisizligini gelistirince bir evrim yasadi. Ve sizinde dediginiz gibi yetenekli/formda oyuncudan cikip gercekten iyi bir oyuncu halini aldi.
Bu arada Burak için "kanat oynadı, o yüzden böyle oldu" gibi bir kanı var da, aslında kanattan da zor bir bölgede oynadı çoğunlukla. Direk sağiçti.
Toraman Gökhan Koray Baki
Burak Kleberson Üzülmez
........Delgado
.....Nobre ... Bobo
Sezon böyle başladı, bu bölgeye rağmen Burak kaleyi en çok zorlayan oyuncuydu. Rico gelince; ortasahaya Serdar Kurtuluş girdi, 4-2-2-2'ye dönüldü, Burak tamamen taca çıktı. Bu sistemde çok az sayıda forvet oynama şansı buldu, hemen hemen hepsinde etkiliydi diye hatırlıyorum.
Ara ara, 4-2-3-1 gibi sistemde sağda oldu belli bir dönemde. Ama yine de, belki de sezon genelinde en iyi koşu yapan, pozisyona giren oyuncuydu. Hatta Kezman'ın golüyle 0-1 biten maçta da, Burak olmasa kale önünde pozisyonu olmayacaktı Beşiktaş'ın. Ki o maçta da yine sağiçteydi, tam olarak sağ kanat/forvet bile değil...
Burak - Serdar - Üzülmez
.....Delgado..Rico
.........Nobre
Böyledi o maçtaki diziliş...
Tigana'ya da birşey diyemem, o zamanın çözümü buydu aslında. Çok eksik olmasına rağmen, 10 numaraların fazla olmasıyla kaliteli kadro var sanılıyordu.
Carvarhalin Alt yapi icin geldigni biliyormudunuz?
Yani Tayfur Hoca suan Takimin basinda olsaydi Carvarhal Alt Yapi koordinatörü olucakti.
http://www.sporprogramlari.com/kucuk-mansetler/her-sey-futbol-25-09-2011.html/2
suan izliyorum baya güzel seyler diyor kendiside 2 forvet oynatmayi seviyormus ama simao ve quaresma gibi kanat oyuncularla olmazmis.
Spor Programlari artik izlemiyorsunuz biliyorum ama belki bu ilginizi ceker .
Burak ne zaman ileri uçta oynadı, o zaman çok iyi performans sergiledi hep. Manisa'da da Trabzon'da da böyle oldu. Bizdeyken çok az maçta ileride oynadı, birisi de Trabzon maçıydı, yenilmiştik ama iyi oynamıştı gol falan atmıştı. Fenerbahçe'de hep sağda oynadı sanırım.
Şimdiki performansına bakınca bir ah çekiyor insan. Hiçbir zaman futbolcu yuhlayan söven biri olmadığımdan vicdanım rahat. Bu sıralar "keşke geri alsak" tarzında yazılar görüyorum. Aklı varsa gelmez Beşiktaş'a. Trabzon'da çok başarılı, umarım ileride Avrupa'da baş altı bir takıma gider ve başarılı olur.
Aslında bizim taraftarın değersizleştirdiği oyuncuların bizden gidip başarılı olduklarını görünce çok seviniyorum. "Küçük takımın büyük topçusu" geyikleri de konuşmuş olmak için konuşanların ezbere yapmış olduğu boş yorumlar.
Beşiktaş'ın en büyük problemi YD, ikinci büyük problemi de bu futbolcu yiyen taraftar. Bu iki problem Beşiktaş'ı büyük takım olmaktan çıkardı son yıllarda. Sayelerinde burnumuza kadar borca batmış durumdayız, transfer üzerinden tüketici bir yapıya büründük, ne yazık.
Neyse, yapıcı olalım. Elimizdekinden maksimumu almaya bakalım. Manuel Fernandes gibi bir adama sahipken, halâ "orta sahadaki pas trafiğini düzenleyecek ve oyunun temposu ayarlayacak bir oyuncu" arayışına girmeyelim. Senelerdir aynı mantık, aynı yanlış yol. Lüks tüketimin bizi bitirmesine izin vermeyelim.
Cartalete
Benim: "Fernandes ile Guti'nin karması bir adam...", sizin "Scholes, Emre Bölezoğlu tadında bir oyuncu" dediğimiz adam Lucho Gonzalez'dir bence. Ortada Gonzalez-Fernandes olsa uçurur takımı. Komutan edasına bittiğim adamdır kendisi. :)
balticman
Lucho'yu severim ben de.
Dünya Kupası öncesi, onu 11'de görmek istemişliğim de vardır.
http://cartalete.blogspot.com/2010/04/maradonann-arjantini-ve-messi.html
"Lucho, oyunun iki yönünü oynayan, Porto gibi 4-3-3 müdavimi bir takımda bu sistemin her türlü "puştluğunu" öğrenmiş komple bir ortasahadır."
hehe! Aynen öyle. Tam bizlik işte!.. Adam nasıl bir karizma yaratmışsa gördüğümde saygı duyasım geliyor ya size de öyle oluyor mu? :D
balticman
Arjantinli sonuçta. Genelde İtalyan ve Arjantinli oyuncular, futbolculuğu yakıştırıyorlar kendilerine.
Neyse ana konuya dönecek olursak; Kerem'in dikkat çektiği bir husus var, aslında maç temposundan daha önemli bir sıkıntı. Sezon başı kampı, 9 Eylül'de açılacak bir lig için değildi. Fizik antrenmanlarına yüklenildi, sonra mola verildi. Bu insan vucudunu afallatan bir etken aslında.
Avrupa Kupaları için erken mesai yapan Antep ve Trabzon'un aldığı puanlar tesadüf değil, keza Beşiktaş'ın da oyundan düşmesi... O yüzden bu dönemden (milli maç ertesine kadar) mümkün mertebe kazanarak ve doğru rotasyonla sakat vermeden gitmek önemli.
Önceki yorumu biraz aceleyle yazdım, şimdi tekrar okuduktan sonra yapmak istediğim birkaç ekleme/ değişiklik var.
Necip-Ernst ikilisi 4-2-3-1 i kaldırır derken, tempo yönünden kaldırır demek istiyordum. Buna örnek olarak geçen sezon İnönü'deki Kayseri maçını verebiliriz. Fit olduklarında dönen topları toplama ve pres anlamında fazlasıyla yeterli bir ikili. Topu aldıklarında da çoğu zaman basit oynuyorlar. Zaman zaman da Necipten ceza saha koşular geliyor, bu maçta da ilk yarı öyle bir koşuyla gol pozisyonuna girdi. Ama geriden oyunu yönlendirme, hücum hattıyla bağlantıyı sağlama konusunda zayıf oldukları aşikar. Oraya bir "deep lying playmaker" gerekli gibi. Bu tipte bir adam 4-3-3 için de çok yararlı olur. (Mesela Lucho denmiş, Lucho-Necip-Fernandes gibi.) Bütün oyun kurma yükü de Fernandese binmez böylece. Guti reyis fizik olarak toparladığında maçına göre o rolde kullanılabilir halen.
Bu maça gelecek olursak, ikinci yarıdaki fizik düşüşten sonra iyi yaptıkları şeyleri de yapamamaya başladılar. Önde basamadıktan sonra doğal olarak geriye çekilmemizle beraber savunmanın önünde büyük bir boşluk oluştu. Oraya yapılması gereken hamle Fernandes'ten önce Aurelio olmalıydı diye düşünüyorum. Aurelio ile o boşluğu kapattıktan sonra Fernandes hamlesi gelmeliydi. Zaten düşmüş olan bir orta sahaya Fernandes hamlesi anlamsızdı, dün de gördük. Veli-Aurelio, Ernst-Fernandes değişiklikleri ile 4-3-3 e dönüp, çıkan oyunculara nazaran daha taze oyuncular ile orayı tutmuş olurduk, hemde Fernandes hamlesiyle daha rahat top yapardık. Pektemek-Edu değişikliği de buna katkı verirdi, topu daha iyi ileride tutardık.
Kısacası, olay Fernandes'in kötü oynamasından öte, zaten komple düşmüş bir orta sahanın içine girmiş olmasıydı. Orada hamle hatası olduğunu düşünüyorum. Ama muhtemelen Aurelio'yu Stoke deplasmanına saklamayı düşündü Carvalhal reyis. O da başka bir yazının konusu.
Kerem
Katılır mısınız bilmiyorum ama Beşiktaş'ın pas trafiğinin bu denli kötü oluşunun nedenlerinden birini de hücumlardaki aceleci tavır olarak gözlemledim. Hücuma çıkarken rakip sahaya yerleşmek için yeterli pas yapılmıyor, ayağına alan derinlemesine pas veya çalıma gitmeyi deniyor. Tabi ki bu durum genellikle top kayıplarını da beraberinde getiriyor. Top kayıpları nedeniyle pozisyon alınamayan orta sahadan top hızlı geçiyor. Pozisyon görüyoruz sonuç olarak. Necip-Ernst 2lisinin kötü görünen performansının nedenlerinden biri bu bence. Pas aralarından daha çok rakip oyuncularla 2li mücadeleye girerek top kapan bu 2 oyuncu, orta saha çabuk geçilince etkisiz görünüp, daha geride rakibe basabiliyor.
Bu nedenle seken topları süpürebilecek, pas araları ile rakip takımı dengesiz halde yakalayabilecek Aurello o bölgede daha iyi bir seçenek olabilirdi görüşümce.
Alves bir Lucho etkisi yaratamazmı acaba?
Alves'i daha görmedik ki, biraz süre alsa fikrimiz oluşur geleceğiyle ilgili en azından.
Yukarıdaki pas trafiği sorunu ve Aurelio çözümüne katılıyorum, kesinlikle takımın en büyük dertlerinden biri. Guti yoksa, takım frene basamıyor.
Aslında halen kadroda olan, Guti'den sonra "baskı altında iken doğru pas tercihi yapma ve uygulama" konusunda bana göre en iyilerden bir isim var: Onur Bayramoğlu.
Geçen sezon bir kaç maçta sonradan girmişti hatırlarsanız. %100 olumlu pas ortalamasıyla oynamış, takımını ileriye itmişti yeniden. Fizik olarak eksik olabilir, ama bu takımda bazen mücadele & fizik sorunundan ziyada, pas problemi yaşanıyor. Böyle anlarda Onur, kanallar arasına girerek takımın pas trafiğini rahatlatabilir.
Ben Carvalhal'in onu silmemesini umut ediyorum, zaten o gelmeden A Takım'la çalıştırılmamaya başlanmıştı. Belki de hiç haberi yoktur böyle bir oyuncudan?
ben tv8 röportajını izledikten sonra onur'dan haberi olmamasına ihtimal vermiyorum. adam cin gibi :) daha önceki takımlarını görmek lazım aslında. guti ve onur'un oyun stilleri birbirine benziyor. belki de bu tarz oyuncuları sevmiyordur. mesela q7 için, üstü kapalı olarak, hatasını eksiğini biliyorum ama her an oyunun gidişatını değiştirebilecek bu tarz bir oyuncudan vazgeçemem minvalinde laflar etti. guti için de benzer şeyler söylenebilse de hoca usta manevralar yaptı ve quantum fiziği konuşan gülben ergen pozlarına girdi.
bu kesindir demiyorum ama ihtimal dahilindedir.
Hocanın gayet action, tempo insanı olduğu Veli'yi tutmasından belli zaten :) Anladığım kadarıyla onun futbol mentalitesinde tempoyu düşürmek, topa basmak diye birşey yok. Guti ve Onur gibi oyuncuları ıskartaya koyması böyle açıklanabilir gerçekten...
Miri Alex Ferguson olabilir Carvalhal'in. Ortasaha ve defans, fizikli, endamlı, omzu koydumu taca atan cengaverler; hücum ise hızlı, çabuk sonuca giden akıncılar...
O zaman gerçekten leblebici lazımmış ama, çünkü böyle bir takımın en iyi savunması ancak 2.'yi hatta 3.'yü bulmakla olur. Manchester United'ın yaptığı gibi...
Yeri gelmişken, gelenekten ziyade gerçekten içimden gelerek her maç yorumları sonunda olduğu gibi, herkese değerli katkılarından dolayı teşekkür ediyorum.
Bir maçı daha açıkta bir nokta kalmadan, derinlemesine analiz ettik hem taktik, hem geçmişten örnekler, hem de neofutbol durumlarıyla.
Onur antremanlara çıkıyor galiba.Fotoğraflarda var.
Çıkmış gerçekten, Quaresma'nın doğum günü fotolarında var antrenmana çıkmış haliyle.
Daha önce yoktu sanki. Yine hocayla aynı şeyi mi düşündük yoksa? :)
Bir Hilbert konusunda anlaşamıyoruz...
http://www.bjk.com.tr/images/news/albums/131590841_4BBF7FFBAA-450x300207182.jpg
Daha öncedende oynamaya baslamisti Onur (: .
Bu ara Vagner Love tam Almeida arkasinda baya is yapar
http://www.transfermarkt.de/de/vagner-love/profil/spieler_18829.html
konuyla tamamen alakasız ama bir zamanlar a2 ligi vardı noldu ona? ticari kaygılar sebebiyle -play-off falan- ligin benim için hiçbir heyecanı kalmamısken; (öncelikle tabiki siyah-beyaz formalı 11 adamı takip etmek) geleneğimiz, geleceğimiz(!) bir organizasyonun akıbetini merak etmekteyim. geçen seneki savunma hattı büyük ölçüde kiraya verilmişken ve an itibariyle kadroya girememeleri sebebiyle hayal kırıklığına uğrasamda bu konu hakkında bilgisi olan varsa ve paylaşırsa sevinirim.
Ben de merakla bekliyorum ancak hiç bir bilgi bulamadım ne zamandır.
Hatta sorayım twitterda fedarasyon çalışanı bir ağabeyimiz vardı.
stoke city maçı ile ilgili maç öncesi yazısını beklyoruz cartelete
Çok doğru tespitler ve doyurucu bir yazı.
A2!ler bir yana kiralık giden gençlerimizde takip edebildiğim kadarıyla hiç forma şansı bulamadılar.Cumali ve Sezer hiç oynamıyorlar Erkan 2.yarılarda girebiliyor kadroya.Furkan,volqan hep aynı Oğuz Siirtte ne yapıyor tam bir muamma oynatmayacaklarsa kiralamayalım bizde kalsın antrenmanlara çıksın bu çocuklar daha iyi
Yorum Gönder