Umutluluk Özlemi

Bir gün uyanıyorsun; Çukurca’da şehit haberleri, üstelik rakam da korkunç. Artık “üzücü” kelimesi hafif, benim için umut kırıcı. Ve daha kötüsü de bu habere şaşırmamak, benim gibi askerliğini orada yapmış her insan için durum böyledir. Çünkü orada asker olmanın eş anlamı “ölümü beklemektir”, savunma sistemi budur. Biz de bekledik, ama durumlar bu kadar hararetli değildi. Gerçi 6-7 kez havan atışı yapıp, tutturamadılar… Ama geçen gün Çukurca’da basılan birliklerden biri de, iki yıl önce benim de orada olduğum üs bölgesiymiş.Belki de bıraktığım yatakta uyuyan, teslim ettiğim ve numarasını halen ezbere bildiğim G3’ümü taşıyan biri vardı şehitlerin arasında. Bu his berbat… Aramızdaki tek fark da, terör örgütünün bu planı 2009’da değil de 2011’in bu aylarında yapmış olmasıdır; işte bunu bilmek daha da berbat… Bunu detaylandıracak olan ben değilim, bana düşmez de zaten. O yüzden Osman Pamukoğlu’nun dün akşam CNNTürk’de yaptığı açıklamayı yazayım: “Ülkenin 4’de 1’i güvende değil, Çukurca zaten tamamen PKK’nın kontrolü altında.”

Sonrasında bakıyorsun, metropoldeki adam “sınır ötesi” istiyor. Ne olacak sonra? Daha dün “şafak olmuş coni moni” geyiklerini yaptığı arkadaşı, bugün toprağa verilmiş; morali sıfıra inmiş; birçoğu aldığı 100 küsür liralık sınır tazminatını, eve gönderdiği mektubun içine sıkıştıracak kadar gariban çocuk, sınırımızın içinde ve“güvenli” denilen yerde 8 ayrı noktayı vurmuş örgütün kucağına gidecek. Üstelik plan, program olmadan…

Hadi K.Irak’ı haritadan sildin diyelim; bu sıfır noktasında, askerin kendi taşıdığı taşlarla, kendi doldurulduğu kum torbalarıyla kurulmuş amatör mevziler içersinde yapılan savunma devam ettikçe, bu şehit haberlerinin sonu olacak mı? Ya da şöyle diyeyim, hiç böyle haber duydunuz mu: “200 terörist, karakola baskın yapacakken fark edildi ve 100’ü etkisiz hale getirildi…” ? Duymadınız, mümkün değil çünkü. Ki zaten, 90’ların sonuna doğru Kuzey Irak baya bir temizlenmişti söylenene göre, iş Apo’nun yakalanışa kadar gitmişti hatta. Hakikaten de o dönem sonrası baskınlar yok denecek kadar azaldı. Ama görüldü ki, bu iş diplomatik olarak çözülmedikçe yenileri çıkacak ortaya ve biz bu kısır döngü içersinde yine şehitler vereceğiz maalesef.Neyse, daha fazla canınızı sıkmadan Beşiktaş’a geçeyim. Pardon, “Beşiktaş’a geçip, canınızı biraz daha sıkayım” olacaktı o cümle. Neyse ki “bari Beşiktaş’la moral bulalım” diyecek iyimser safta değildim bu kez. Geçtiğimiz yaz Paris’te, gizlice, sadece yakınlarının katıldığı törenle futbolu bırakmış Simao’yu bir kez daha 11’de görmek, beni iyice hissizleştirdi. Kadro kağıda yazılırken, bazı isimler tükenmez, kalan kısım ise kurşun kalemle yazılıyor. Ama normal; yönetimin ayrı tuttuğu Portekizlileri, zaten takıma gelişinin birinci sebebi Portekiz vatandaşlığı olan bir hocanın da ayrı tutması doğal…

Maç da şöyle geçti işte; Sivok, Hilbert ve Aurelio savunmayı muazzam yaptı, Egemen, Ernst, Necip idare etti, İsmail bu sezonki çıkışına yakışmayacak derecede kötüydü. Önde ise Edu’nun şapkadan tavşan çıkarması beklendi, belli bir süre sonra Holosko’dan. Kenar ortalarda sadece bir kez cezasahasında 3 kişi vardı, orada da Ernst pozisyona girdi; onun haricinde Beşiktaş atacağı golü değil, yiyeceği golü bekledi ve 94 dakika sonra buldu…

Elinde iki oyuncu değiştirme hakkı varken, bu hakkı oyunu dinamikleştirmek adına kullanmayıp; sadece birini, onu da “zaman geçirmek için” kullanan bir güruh 1 puan da almamalı zaten, alamadı da. Üzüldüm, o ayrı. Özellikle de savunmacıların emeğine çok üzüldüm. Ancak, Beşiktaş’ın içersindeki çirkin yüzlere fondöten sürecek her türlü puana karşı olur hale geldim… Birkaç adamın oyuncağı olmuşuz, orasını Noat’tan okuyun.

Velhasıl, şimdi Beşiktaş adına çözüm için “Carvalhal hoca değil, gitsin” desem; sınır ötesi isteyen insanla aynı kefede, aynı manasızlıkta olurum. Bu kadar basit değil çözüm çünkü, bataklık kurumadıktan sonra… İşin acı tarafı da şu; aslında kadro manasında iyi bir takım olmak için çok fazla meşakkate gerek yok, çok yakında duruyor ama uzanıp alamıyoruz… Keza alt yapıda da, Beşiktaş tarihinde görülmemiş bir “yetenek birikimi” mevcut. Ama onlar da umutsuz, birçoğu halen amatör. Profesyonel olanlardan ise, 800 TL maaş alan ağabeyinin verdiği harçlıkla geçineni var… Bunun yanında da, ne olduğu halen belli olmayan ve bir gün önce değeri 500 bin gözüken Portekizli bir çocuğun yarısı 3.1 milyon Euro’ya alınıyor. Hepsi aynı neden, aynı ana soruna varıyor. Ben daha ne anlatayım ki?

4 yorum:

Fly like an eagle dedi ki...

7 senede 1 şampiyonluk, 5 senesinde şampiyonluktan hemen kopuş !! Yeteeer !!!! Başkan gitsin !!! Geleceği oluşturacak bir proje için camianın ileri gelenleri bir araya gelmelidir artık !!!

forma-aşkı dedi ki...

Cartalate,bende aynı dönemlerde kısa dönem de olsa askerliğimi Şırnak'ta yaptım ve anlattıklarını çok iyi anlıyorum,hatta orada durumun biraz daha vahim olduğunu da biliyorum.Bazen çok şey anlatmak istersin ama susarsın,konuşamazsın.Bu gerçekten çok büyük bir acı,tarifsiz.
Maça gelince,maçın hakkı 4 ya da 5-0 Kiev hanesineydi,3 tane yesek üzülmezdim bu kadar.Hem yönetim hem takım bazında,son yılların en kötü dönemi.
Hayatımda ilk defa bu sezon maça odaklanmadan,elimde nargile oyun oynarken sağ gözümün ucuyla izliyorum sevdiğimi..Sanırım,böyle daha az acıtıyordur içimi..
Geleceğin takımı buysa ben almayayım,geçmişimi verin bana.Nouma,İlhan,Münch,Zago,Ronaldo,Rıza,Metin,Ali,Feyyaz,Madida,Kuntz,Guinti şu adamların yarısı edecek tek bir adam yok ya şu takımda,yanarım yanarım ona yanarım.

Cartalete dedi ki...

Ben de kısa dönemdim, bizde kısa dönem de gayet nöbet tuttu yakın mevzilerde de olsa. Ben muhaberedeydim, sorumluluk ağırdı ama uzun dönem çocukların çektiği çilenin 10'da 1'ini görmedik tabi. Orada askerin ne halde olduğunu biliyorum en azından.

Beşiktaş için çözüm de geniş açılı; herkesin kafasını değiştirmesi gerekiyor önce. Bir alttaki "Beşiktaş'a dönüş" yazısında bahsettim çoğundan. Bu yol, Beşiktaş yolu değil. Başta hepimize güzel geldi, ama artık kabullenme ve eskiye dönüş zamanı. 3. sayfa takımı olmak istiyorum tekrar...

Bjk_KnightS dedi ki...

bu macın son dakkasında uzuntumu sinirim bastırdı. o kadar sinirlendim ki. yenilen gol üzemedi bile. bu şekilde maç kazanmak zaten yaranın üstüne tuz basmak gibi oluor. bursa ankaragücü maçları da öyle oldu. berbat bir oyun var. kafa golü bulmaya endeksliyiz. bulamazsak o mac direk kayıp. bu hafta deli fark yesekte fener derbisinden önce yeni bir zihniyete dönüşsek keşke.