Bir Sonraki Dolmabahçe’ye


Coşku, tempo, zaman zaman önde baskı, herkesin son golü atma hevesinden midir bilinmez ama bol bol şut… Beşiktaş gibi bir veda oldu, ki aslında o şık sloganın dediği gibi bu bir veda değil. Yine bir gün Dolmabahçe’de olacak Beşiktaş, o Beşiktaş’a bugünden taşımak istediklerim var…

Mustafa Pektemek… Herkesin sahada bir mevkisi var, Pektemek’in ise birkaç tane… En uçtaki adam, oyunun ancak bu kadar içinde olabilir. Bazı atakların son pasında var, bazılarının en başında. Bir asist, bir asist öncesi pas, kaçan gollerde de mutlaka dokunduğu parmağı… Savunduğum bir şey vardır hep, Mustafa sınır ötesinin santrforudur. Avrupa’da parlama ihtimali, bu ligden çok daha fazladır aslında. Ama önce burada parlasın, adı ne olursa olsun, Dolmabahçe civarının bir sonraki stadında kendisiyle görüşmek üzere.


Necip’in önde karşıladığı top, Veli’nin şutladığı pozisyon… Carrick indirmiş de Scholes vurmuş gibi bir şey oldu, tipik bir İngiliz orta sahası golü. Aslında Veli Rapid Wien’de bolca atardı bu gollerden. Tam o yeteneğini aldırmış gibi düşünecektim ki bu gol imdada yetişti. Ayrıca rakip ceza sahası çevresinde ve içinde de çok fazla göründü bu ikili, Necip-Veli orta sahasının en iyi maçıydı. O orta saha temposunun Beşiktaş standardı olması dileğiyle, bir sonraki Dolmabahçe’ye kadar.



Escude – Sivok ikilisi de o orta sahanın dirençli kalışı ve takımın bütün halinde hareket etmesiyle, sadece taktik savunma zekâlarıyla bile güçlü bir görüntü verdi. En başından neden denenmediyse… Yola o tandem ve Emre Özkan ısrarıyla çıkılsa, Pektemek’in de dizi yerinde dursaydı, Beşiktaş en azından ikinciliği evvelden garantilemişti belki de. Şimdi de şansı düşük değil.

Beyaz tribünler, bir sonraki Dolmabahçe akşamlarına da çok yakışacak gibi duruyor. Keşke öyle bir gelenek olsa… Beyaz ama ciğerleri biber gazıyla dolmamış Beşiktaşlıların tek görüntü oluşturduğu bir  ortam, muhteşem olurdu.

O stat bazen küfre varan tepkilerle çoğu kez başına yıkıldı, ama o stadın yıkılmadan bir önceki golüne imza attı. Garip, hoş, anlamlı bir hikayedir Holosko’nunki. Bir sonraki Dolmabahçe stadında onunla da görüşür müyüz bilemem, ama keşke her Beşiktaşlı futbolcu onun gibi eteğindeki tüm yeteneklerini sahaya dökmek için çabalasa ve hiçbir zaman yılmasa…

14 yorum:

EC dedi ki...

Inonu ile iilgili ilk anim..1992-1993 sezonuna dair..

izmir de yasadigimdan, BJK ile bulusmam universite yillarindaki istanbul gunlerimdeydi ve ilk BJK macimda, Inonu de GS ye 48 maclik yenilmezlik unvanimizi yitirdigimiz mac ile olmustu.. Dusunmeden de edememistim, ilk macinda takiminin 48 yillik yenilmezligi elinden alinsin! Ne sansliymisim diye..
Kalede Kucuk Metin in GS nin uzun Alman Stoperi Stumpf karsisinda caresizlikleriyle 3-1 vermistik maci..
Son macimda inonu de Bulgaristan a geldigim is gezisinin Avrupa ya donusunu Istanbul uzerinden ayarlayip Subat gecesinde Inonu de Dinamo Kiev e 4-1 yenildigimiz macti.. Stad girisinde buldugum 3 kati pahali biletle girip Dinamonun BJK yi sahada dumduz ettigi ve son dakika da Q7 nin Kiev soguguna gitmemek icin gordugu kirmizi kart di hatirda kalan...
BJK hep yenilmedi gittigim maclar da :))
Ogullarimi ilk kez Bir BJK macina ise yaz tatilimizdeyken Cesme den gelip Buca Spor ile oynadigimiz sezonun ilk macina gitmistik. 1-0 aldigimiz macta 5 ve 9 yaslarindaki ogullarimin ustlerini cikarip Carsi tezahuratina ellerindeki gercek hakiki BJK formalarini sallayarak eslik etmeleriydi bir Baba yi duygulandiran..
Babam da BJK li ve henuz maca gidemedik daha, insallah torunlari ile beraber gideriz :))

ECO - Luksemburg

oguzk dedi ki...

Benim anım da bir o kadar tatsız. Geçen sene art arda gidevildiğim bütün maçlarda berabere kaldık ya da yenildik. En son dedim ki İnönü bana yaramıyor herhalde, kalktım Konya deplasmanına gittim. Quaresma'nın penaltı attığı maç olan Konya maçı. Orada da beraberlik. Fikret Orman bana stada giriş yasağı koymalıdır Beşiktaş'ın başındaki lanet galiba benim.

Övünç Şentürk dedi ki...

Hemen Aybaba bu kadarını hak etmedi haberleri başladı.

Şu takımı 3 hafta şöyle oynatsın gelsin başımın üstünde yeri var.

Mecburiyet olmadığı sürece bu kadroyu sahaya süremez.Sürse de aynı verimi alamadığı ilk günde ben bunlara çok gezmeyin diyorum dinlemiyorlar açıklamasını patlatır.

Beşiktaş çok konsantre olduğu bir günde yine motivasyonu düşük , eksik bir rakibi sürklase etti diye abartılıyor.

Ne Veli ne Necip dünkü oyunlarını totalde 5 maçta gösterebildiler.

Bir tek yanılacağımı düşündüğüm konu Olcay olabilir.Seneye bu kadar gol atamaz diyorum ama adam da muazzam bir gol vuruşu var.Yani Avrupa'nın top class forvetleri ayarında gol vuruşu yeteneği var.Ben şıwaynşıtaygere evrilebilir diyordum ama bu adam Agüero'ya filan da evrilebilirmiş.Baya baya güçlenmesi lazım ama diğer teknik yeterlilikleri zaten gol vuruşunun yarısı kadar iyi değil.

ozan dedi ki...

anılardan girdik, benim de ilk maçım 100. yıldaki lazio maçıydı, daha maçın başlarında öyle bir gol yedik ki sonradan o golü bir daha izlemedim lanetledim kendimce. kornerden gol ararken bir anda kalemizde golü gördük, öyle saçma sapan yedik ki acaba goller hep böyle oluyor da TV'den mi fark edilmiyor demiştim.

mustafa pektemek şu sakatlığı bir daha yaşamayacak ama sen kendi bağlarını çıkarıp vereceksin deseler bir dakika düşünmem arkadaş. ersan'la İsmail için yapmam bunu bak:))

Oğuzhan'ın son dakikalarda kornerden alıp vurduğu şut girecekti arkadaş, haketmişti o golü.

dün fernandes'i hiç aramadık da şu duran topa vurmayı Oğuzhan'a da öğretse ya, kornerlerde hiç tehlike yaratamadık. holosko'nun kafasına kesilen bir top vardı, onu kim kullandı hatırlayamadım.

Olcay'ı seviyorum, kolay gibi görünen bir gol attı ama burak yılmaz olsa kalecinin üstüne nişanlar, bacak arasından girerse girerdi.

seyirciye söylenecek bir şey yok zaten, bir sene boyunca acaba o eski coşku bir daha olmayacak mı diyordum, boşa endişeleniyormuşum.

cemekici dedi ki...

anılardan devam,

ilk maçım 3-0'lık quaresma'nın ilk golünü attığı plzen maçıydı.

ikinci ve son maçım da 3-0'lık gençlerbirliği maçı.

bence beni saha kenarından izletmeliler, 3-0 garanti skorum var.

planck dedi ki...

Evet dünkü maç belki bizim normalin üstünde istekli olduğumuz gb'nin de normalin altında istekli olduğu bir maç olduysa da bazı gerçekler sezonun sondan bir öncelik maçında ortaya çıktı. Sivok Escude tandemi tr liginde bence gayet iş yapar. Özellikle rakibin önde baskı kurduğu zamanlar başta Escude olmak üzere iki stoperde çok iyi oyun başlattılar. Escude'nin 20-30 metrelik çok isabetli havadan pasları (havadan ama kafaya değil, kontrol edilebilecek "paslar") ortasahayı birçok kez kolay geçmemize vesile oldu. Başarı/transfer harcaması açısından yüksek bir oran tutmak istiyorsak bu oyuncu profillerine göre yerini kaybetmeyen ve girdiği topu alan bir dmc alırsak ve diamond tarzı bir ortasaha ile takım bu senekinden daha iyi bir hale gelebilir diye düşünüyorum. Böyle bir adamla stoperler yerlerini daha az kaybederler zira karşıdan gelen rakibi alıcak birisi olmuş olur, hem de önde baskı yaparken veli ve necipin alanlarını kapatmış olur. Önlerine oğuzhanı, forvete de klose gibi birini koyarbilirsek şampiyon olamasak bile az bütçe ile rekabetin içinde kalabiliriz. Böyle olunca olcay dışarda kalıyor tabi, aslında dün çok güzel tek pas üçgenler kuruldu oğzuhan-mustafa-olcay arasında ve pozisyonlar da çıktı. Ahmed hassan problemimiz gibi bir olcay problemimiz de olabilir bu yüzden :) Ama tabi şu anda kadro mühendisliği için çok erken, daha ne yönetim belli ne direktör ne td..

beagle dedi ki...

Bu hafta süper tespitler var. Ben de ruhumuz gidiyor diye korkmuştum ama gene canlandık, ölmedik diyebildik.

Benim ayağım daha uğurluydu, Bakırköy'e 4 attığımız bir maçla başlamıştı İnönü hikayem.

Şöyle bir endişe taşıyorum, sakın ola galibiyet ve üstün futbol Samet Aybaba'nın başarısı sanılmasın. Sakatlar olmasa Oğuzhan, Escude ve Emre yerine Fernandez, toraman ve uğur boral ile çıkardı. yani 2 pas yapamayan, Fernandezin ayağına aldığı topla cebelleşen usulü Beşiktaş. Ayrıca Pektemek de Holosko ile değişmeli kanatta oynardı ya da Almeida yerine son 8-10 dakika.

Bu maçta dikkat edilmesi gereken bir nokta var; Pektemek Oğuzhan'a yardımcı olan 2. yetenekli adam olarak oyuna katılınca takım çok daha fazla pasla kollektif ve hızlı hücum etti. Yani Fernandez gerçekten göründüğü kadar çok işe yaramıyor. Mevzu şu, karşı takım bizden güçlüyse Ferno lazım ki top ayağımızda kalsın, karşı takım zayıf ise duran toplardaki ortaları (şutları iyi sayılmaz) dışında ayağımızda pranga.

Başka konu Gençlerbirliği'nin amaçsızlık yanı sıra, hocası kovulmuş, kadrosu da çok eksik olmasıdır. Aybaba sıkıntısı bu sene hep böyle anlamsız galibiyetlerden sonra gelen mesnetsiz övgü ve umutlarla kendini gösterdi. Aman diyorum!!!

Önder Özen ufaktan başladı galiba değil mi? Bilgisi olan var mı?

gundelikci dedi ki...

neci kaburgasından ve karın kasından sakatlanıp ara verinceye kadar böle oynamıştı, veli de 6 asist yapmıştı bu oyun tarzıyla zaten. sıkıntı o zaman da aynıydı rakibin kazandığı baskıya ani baskı yapıp topu geri alamayınca ya golü yiyorduk yadarakip bir şekilde sete yerleşince, topun arkasına geçen bizim takımın o savunma düzenine dair bir taktik anlayışı olmuyordu yine goller yiyorduk. ama yediğinden fazlasını atma ihtimali olan bir takımdık, dün de öyleydi, gençler ortasahası biraz direnç gösterebilse yine goller yiyip fazlasını atmış olabilirdik, yada fazlaca pozisyon verebilirdik. durum buyken yapılması gereken takıma savunma anlayışı yerleştirmek, yada ani baskılarda oyuncuların hızla alan değiştirdiği alternatif bir düzeni denemekken, aybaba bu düzeni bozdu. kaptırılan her toptan sonra topun arkasına geçtik, ani baskıyla golü bulamadığımız gibi, goller yemeye devam ettik. veli yerleşik savunmada sürekli alan boşalttı, bir şekilde yanındaki partnerini(bu düzende genelde çift önlibero oldu) bulamayan necip de bocalamaya başladı, yükselen ve kendisini milli takıma götüren grafiği düşüşe geçti. burda cartalete'nin de oğuzhan'dan beklediklerimi necip yaptı dediği maçları hatırlıyorum ve sonuna kadar da katılıyorum.

her oyuncu yıldız olmayabilir ama bu sebeple bazı hocalar kadro mühendisi diye anılıyor. hatta onu da geçtim sağlam bir savunmayı öne atan anlayışla hikaye farklı olabilirdi bu sezon. lucescu'nun gs ve beşiktaş dönemleri bu kadro mühendsiliği durumuna hem güzel hem de bilinen örnekler olarak duruyor önümüzde.

olcay'dan maksimum verimi ancak hızlı hücumlarda, tek topu iyi oynayan oyun görüşü ve bence gol vuruşundan daha çok golcü koşusu özelliği ortaya çıkacak pozisyonlarda alabiliyoruz. zaman zaman ortaya çıkan o güzel üçgenlerin kesişim kümesinde de genelde kendisi oluyor.
holosko'dan gol istiyorsak, rakibini driplingle değil topsuz koşuyla ekarte etmesine izin verdiğimiz zaman topla minimum münasebette başarılı oluyor.
veli için de durum bence örneklediğim gibi.
olanlar oldu, aybaba ne bir yerleşik savunma anlayışı verebildi takıma ne de bu tarz durumlarda taktik ve pozisyon bilgisini konuşturacak bir orta saha transferi yaptı. ve bence kendi egosuna yenilip ayağına sıktı.

eğer istediği tarz oyuncularla kadro kurabilceek iyi bir taktisyenimiz olursa hala umut verecek bir takım bekliyorum ben seneye.

Uğur B. dedi ki...

Beagle seninle aynı maça gitmişiz sanırım.
Bakırköy maçı 4-2 kazanmıştık. Kalede Engin vardı. Hatta şöyle bir anım vardır.
Maça babam, babamın arkadaşı ve onun oğluyla gitmiştik. Çocuk bana sordu "sence Engin hangi kaleyi alacak?" diye. Hiç tereddüt etmeden sağdakini demiştim. Takımlar çıktı, para atışı yapıldı ve Engin soldaki kaleye doğru ilerledi bilememiştim.
Ama aslında bilmişim. O aralar hangi maçı izlesem Engin hep sağdaki kaleye geçiyordu ilk yarı, deniz tarafındaki kaleye. Ama biz maçta kapalıda oturunca (malum kameralar numaralı açısından veriyor maçı) Engin yine deniz tarafına gitmişti ama bizim solumuzdaki kaleye geçmişti. Anca akşam eve gelip maçın özetini Tansu Polatkan'ın sunumuyla (veya Akın Göksu'nun :) ) izlediğimde anlamıştım olayı.
Biraz karışık oldu sanırım, umarım anlatabilmişimdir.

Unknown dedi ki...

Öncelikle böylesi nitelikli yazılar için bütün arkadaşlara ve admine teşekkürler. bu blogu uzun zamandır keyifle takip ediyordum bugünkü yorumlarda konu inönü ve nostalji olunca dayanamadım film şeridi gibi geçen anılarımı yazıya dökmek istedim. 1977 yılında henüz 9 yaşındayken 2-1 kazandığımız altay maçıyla başlamış inönü maceram, o güzelim mabed de yüzlerce maç seyretmiş gözlerim ama 2 tane maç var ki mezara kadar mümkün değil unutamam... 1987 yılında bitime 2 hafta kala şampiyonluğu gs ye verdiğimiz 1-1 lik denizli maçı maç bittikten sonra 1 saat kadar yerimden kalkamamıştım eve varana kadar göz yaşı döktüğüm yegane maçtır... ikinci olarak 2007 yılında 2-1 kazandığımız liverpol maçı da benim için unutulmazdır beşiktaş tribünlerinin coşkusu her zaman çok iyi olmuştur ama o gün tribünler bir başkaydı, sanki taraftar boyut değiştirmiş başka bir aleme geçmiş gibiydi gördüğüm en muhteşem taraftar topluluğu o günkü taraftarlardı desem herhalde abartmış olmam. Son gençlerbirliği maçını çok karmaşık duygularla seyrettim sanki yarimden koparılacakmışım gibi geliyor bir yanda çağın gerekleri, bir yanda binlerce hatıra, hakkımızda hayırlı olur inşallah. saygılar

beagle dedi ki...

:) aynı maç Uğur. O maçtan önce amigolar millete kağıtlarla tezahürat sözleri dağıtmıştı. "Ne F16lar, ne de füzeler"i tribüne soktukları maçtı. Ne organizeymiş bizim amigo işleri diye şaşırmıştım. Güncel bir olayı düşünmüşler, bestelemişler, masraf edip bastırmışlardı.

not: Jr kartallar için not, o dönem 1. körfez savaşı münasebeti ile Scud füzeleri çok popülerdi.

Övünç Şentürk dedi ki...

Walla Altınsay'ın Dalgakıran , Urgancılar , Cem Bilge gibi adamlarla seçime gireceği dedikodusu hızla yayılıyor !!

Uğur B. dedi ki...

@beagle
Ben o kadar hatırlamıyorum. Ama her gol sonrası arkada oturan amcanın beni baya bi yukarı fırlatmasını hatırlıyorum. :)

tearkan dedi ki...

o tribüne kağıtlarla tezahürat dağıtılan döneme ben de yetiştim. hatta anlatılan anılar kadar eski döneme ait olmasa da şöyle bir şey var gidilen maç biletleri sakladığım dosyanın içinde. yanlış hatırlamıyorsam nevio scala döneminde deplasmanda 5-1 kazandığımız ankaragücü maçından olması lazım.

http://r1305.hizliresim.com/19/g/n1wbp.jpg