Bizde Sergen Var


-Bak bak… Ama çok güzel asist değil mi bu Sergen?
-Hangi asist?
-Şu gol pasına baksana Sergencim…
-Ne var abicim burda?
-Yapma Sergen iki adamın arasından nasıl bırakıyor öyle!
-Ya ne var abicim burda ya?
***
Çok tanıdık bir diyalog değil mi? Sergen’in yorumculuğuna biraz denk gelen herkes mutlaka bir benzerleriyle karşılaşmış, “hiçbir şeyi beğenmeyen” Sergen’le tanışmıştır. Aslında ne ukalalık ne de aykırı olma hevesinden ileri gelen bir şeydi bu. Sergen için bu oyunu oynamak çok kolaydı, imkânsız diye bir şey yoktu. Övgü, söz konusu futbolsa anlamsız bir araçtı. Ne vardı ki zaten bir ara pası atmakta, çatala topu vurmakta? O defalarca ve defalarca yapmıştı! Futbol hayatına tanık olanların gözüne de kolay göstermeye başlamıştı her şeyi. Muhteşem bir oyuncuydu, ama zoru hep kolay gösteriyordu. O yüzden belki de yeterince farkında değildik. Geçenlerde Lig TV ona özel bir program yaptı ve hatırladık, tekrar farkına vardık. Başkaydı, belki de bir ülkeye yüz senede bir denk gelecek şanstı…
Özellikle fark yarattığı bir nokta vardı, daha sonra onu Alex’te de görecektik. Ona pas atıldığında, topla buluşmadan hemen önce öyle bir karar alıyor ki, o kararı almak için normal bir insanın yarım dakika düşünmesi gerekiyordu. Ama Sergen için yarım saniye bile yetmişti her seferinde. Ne zaman görmüştü kalecinin bir iki adım açıldığını, ya da önündeki defansın oyundan düşmeye hazır olduğunu?

Serpil Hamdi Tüzün, ona alt yapı dönemlerinde bir ödev veriyordu; haftada 5 ya da 10 tane gol senaryosu yazacak ve finalini kendisi yapacaktı. Sergen, o kağıda yazdığı senaryoların birçoğunu sahada yaşadı. Zaten onun için tek gerekli şey kurguydu, oyunculuğu o senaryoyu hayata geçirmek için yeterince güçlüydü. İster ayak içi, ister ayak dışı, isterse oturarak(!) bir şekilde gol atabilirdi. İstediği adama gol attırabilir ve istediği adama “tekrardan kendisine asist yapılacak şekilde” pas atabilirdi! 100. yılın finalinde, Galatasaray’a o çok arzuladığı golü atarken Tümer’e yaptığı gibi…

“Hadi canım!” diyecek olursanız, sizlere sadece küçük bir an hatırlatayım. Bir Valencia maçıydı… İnönü’nün eski ama ihtişamlı günleri. Tribünlerde hep bir ağızdan, heybetli şekilde “Haydi bastır şanlı Beşiktaş” sesleri yükselirken, sahada da bir pas sızıyordu araya. Sanki uzaktan kumandalıydı, Şifo’nun önüne geldiğinde yavaşlamaya başlamıştı! Çünkü o pası atan Sergen Yalçın’dı… (Burayı tıklayarak izleyebilirsiniz)

Bu gol, en güzel “hayalet gollerden” biri… Yan hakem ofsayt diyerek iptal etmişti çünkü, alakası da yoktu. Zaten Sergen ofsayttaki adama pas atar mıydı? Oyun zekasına, sahayı helikopter kamerasından gören bir ekran da dahildi zaten. O yüzden bu ve benzeri paslar onun standardıydı. İkiye bir yakalamışken, doğru ve zamanında pas atamama gibi bir ihtimali yoktu.
Saha dışında biraz laubali görünebilirdi. Aslında Beşiktaş’taki daha ilk günlerinde o huyunu belli etmişti. Metin, Ali, Feyyazlı efsanevi kadronun son dönemleri… Üst üste şampiyonluklar, bir de üzerine Cumhurbaşkanlığı Kupası kazanılmış halde, takım seremonidedir. Mikrofon gele gele genç Sergen’e denk gelir.

-Sergen kupayı kazandınız, duyguların neler?
-Valla abi ne bileyim, bıktık zaten kupa almaktan!

Ama saha içinde başka bir Sergen vardı her zaman. “Koşmazdı” denilen günlerde bile eli belinde gezmezdi hiçbir zaman. Yatarak müdahale yaptığında çoğunlukla topu kazanırdı. Gereksiz çalımlara girmezdi, tribünlere sevimli görünmek için aynı adamı iki kere çalımlamazdı. Topuğunu artistik olsun diye değil, “asist olsun” diye kullanırdı. Etrafını yönlendirirdi, işini hep ciddiye alırdı. Onu durduran şeyler, saha dışındaydı…

Bugünlerde teknik direktörlüğe adım atıyor Sergen. Aslında küçük bir denemeye yapmıştı Beşiktaş A2 takımında. O günlerde öğrencisi olan Cumali Bişi’yle röportaj imkânı olduğunda, hemen Sergen’in nasıl bir teknik direktör olduğunu sormuştum. “Müthiş bir hocaydı, bize de çok sahip çıkıyordu. Mesela A takım binasına girip yemek yiyemiyorduk, dışarıdan söylüyorduk hep. Bir gün gördü ‘Bu ne rezalet!’ dedi, bir iki telefon etti… O günden sonra artık yemekten bıkmıştık. Zaten onun varlığıyla sahada da kendiliğinden motive oluyorduk. Kenara bakıyorsun, Sergen’i görüyorsun abi!”

Aslında oyunculuk döneminde de formasını giydiği takımın taraftarına da bunu yaşatmıyor muydu Sergen? Mesela Beşiktaşlı için, derbiler başta olmak üzere büyük maçlara en özgüvenli bakışını attığı günler “Bizde Sergen var!” dediği günler değil miydi? Çok yetenek vardır, baskı altında ezilen. Ama Sergen’in yetenekleri o baskıyla daha da güçleniyordu. Çünkü o, aslında yıldızın da ötesinde galiba çok “başka” bir oyuncuydu…

Mustafa Demirtaş

16 yorum:

Unknown dedi ki...

ben inaniyorum o istedikten sonra basarili olacak ve üstune insallah Muhammet Demir, Orhan Gülle, Cenk Tosunu Turk futboluna kazandirir ve belki birtek onlari degil !

Unknown dedi ki...

Bu yazı beni geçmişe götürdü ve geçmişten bugüne nasıl gelindiğinin analizini paylaşmak istedim:

BÜYÜK BEŞİKTAŞ DOSYASI, linki:

http://cemsezgin.com/2013/09/24/buyuk-besiktas-dosyasi-bolum-1/

Övünç Şentürk dedi ki...

muazzam tespit.

gerçekten çok özel bir adamdan bahsettiğimizin çoğu zaman farkında değildik bence.

yani bakıyorsun Zidane'a çok mu koşuyordu abi ? dünyanın en iyisi denilen Messi'nin 1 sezonda attığı 80 golün maç başı 9 km koşuyor olmasını kompanse edip etmediği bile tartışılıyor bugünlerde.

Bu adamları özel yapan şeyler koşmak değildi ki , koşuyor olsa beynine o kararı verecek oksijen gitmez zaten ...

tannhauser dedi ki...

ben kendi adıma sergen'in teknik direktör olarak başarılı olabileceğini zannetmiyorum. bir takımı saha içerisinde yönetmek konusunda yanına sayabileceğimiz tek bir türk futbolcu olmadığına inanıyorum. ancak iş uzun vadeli plan program yapıp, disiplinli bir şekilde bunun uygulanmasına gelince sergen yalçın da o istikrarın olacağını zannetmiyorum. felsefesinin uygunluğu konusunda da çekincelerim var. ancak anlık olarak oyunu okumakta, maç içerisindeki oyuncu ve strateji değişimlerinde başarılı olacaktır. görelim bakalım zaman ne gösterecek.

planck dedi ki...

tam da tr için biçilmiş kaftanı tarif ettin be abi :))

tannhauser dedi ki...

yazdıktan sonra farketmedim değil :)

nuri mu dedi ki...

Keşke sergeni kayseri yönetimi gibi yönetimi olan ve kurumsallaşmasını tamamlamış bir takımın başında izleme fırsatımız olsaydı. Hem yönetim hem kurumsallaşma hemde puan durumu ve kadro açısından karışık bir ortamda ilk hacalık deneyimiyle nasıl başa çıkacak göreceğiz..

cochise dedi ki...

ne yazık ki sergenin hocalığı konusunda sizin kadar iyimser değilim. Oyunculuğuna sizler kadar hayrandım ama yorumculuğuna baktığınızda hiç emek vermeyen, ezbere konuşan, maçları doğru dürüst tahlil etmeyen, yanındaki ne diyorsa farklı cümlelerle tekrar eden, telegolvari bir adam gördük. Eğer başarılı olursa gerçekten çok şaşırırım. Bence Sergen'in hoca olarak başarılı olmasının tek yolu daha önceki arkadaşın yazdığı her şeyi (antrenör, sistem, kurumsal yapı vs.) tam olan bir takımda bulunması. O zaman işte "kenarda Sergen var abi nasıl etkilenmezsin" durumu ortaya çıkabilir...

cochise dedi ki...

iki küçük ekleme yapayım. Sergen'in önemli bir artısı çok dürüst olması, muhtemelen futbolcular onu sevecek. Diğer taraftan ilk konuşmasında "bizim de bildiğimiz şeyler var" gibi birinci çoğul şahıs cümleleri itici geldi bana...

Unknown dedi ki...

Batalla diyorum...

Basar dedi ki...

Her hafta Beşiktaş şöyle kötü, böyle eksik, forvet, bek, orta saha diye yazışıp yazışıp duruyoruz ama fenerin şu +8 puanınını çıkartırsan neredeyse aynı seviyedeyiz...

Aptal bir çıkarım ama gerçekten de durum bundan ibaret!

Övünç Şentürk dedi ki...

@Başar

Bence yanlış bir çıkarım.Şöyle ki oturup etraflıca düşündüğünde şimdi işaret edeceğim çıkarımları da yapabiliyorsun :

Kötüleyip durmamıza rağmen o takım Avrupa'da finali biraz şansız şekilde kaçırdı.

Evet Fenerbahçe çok iyi oynamıyor olabilir , Uefa'da saçma sapan yerlere gelebilme olasılığı büyük takımların motivasyonunun düşük olması sebebiyle olası ama ülke futbolunda yaşanma sıklığı düşünüldüğünde muazzam başarı.

Bence Beşiktaş olası standartlarına çok yakın oynuyor.Daha iyisini yapabilir mi , neye göre kime göre veya hangi koşullar altında ? Bu soruların cevapları çok çok göreceli bence.

Bugün net bir şekilde Olcay Şahan , Atııf Şeşu'dan iyi , Serdar Cicinho'dan iyi , Sivok MAnuel Da Costa'dan iyi , Motta Ziya'dan iyi diyemiyorsak bence beklentilerimizle ilgili de bir sıkıntı var.Hele ki sezon başından beri söylediğim "Yıldız" kavramının biz de boş kümeye takabül ettiğini düşünürsek.

Beşiktaş'ın ilk 11'inin %50'si Sivasspor'dan net bir şekilde iyi denemez ? Bu oranın Bırakın 50'yi 10 olması bile BJK için bence çok kötü bir işaret olurdu.Aynı sorun kısım kısım Galatasaray için de bizimki kadar olmasa da mevcut.

İşin kötüsü Beşiktaş'ın bu durumu yakın zamanda lehine düzeltebilecek durumu yok.Finansal tablolar dev sponsorluklara rağmen hala çok iyi değil.Stad gelecek seneye yetişmezse durumun vahameti daha ağır olacak.Fikret Orman'da son derece farkında bu durumun.

beagle dedi ki...

Dk 50 küsür, 3-1, spiker Biliç çok endişeli diyor. Sivok'un güvenle savunabileceği tek yerin yedek kulubesi olduğunu hoca ne zaman anlar, o zaman kulubede gülerek pişpirik atabilir.

Yanından herkesin elini kolunu sallayıp geçmesi ve kaleci törpüsü geri pasları dışında yenilen golde topu indiren adamı tutuyordu. Tabi her zamanki gibi topa vurulduğunda adamı unuttu bizimle beraber golü izledi. Bu klasik Sivok korner golünün derbiden bir maç önceye rastlamasından umutluyum. Belki derbide yedirmez.

planck dedi ki...

"Bizde Oğuzhan var abi."
"Oğuzhan gibi vur"

:))

Cartalete dedi ki...

:)

Çocuk maillere toplu cevap verdi.

planck dedi ki...

Cevabı daim olsun :)