Mascherano Olmak



Aslında Dirk Kuyt’ın maç sonrasında dediği doğru; “Tipik bir yarı final maçı.” Anormal olan dün geceki, Almanya gol tekrarlarıyla yeni gollerinin birbirine karıştığı maçtı. Genellikle Dünya Kupalarının tüm güzelliği grup maçlarında sergilenir. Sonrasında takımlar hücum etmeye çekinirler. Adlarında Hollanda, Arjantin yazılsa bile. Çünkü bu, dört yılda hatta kimileri için 20 yılda bir gelen bir şans. İşin “şansa” bırakılmaması gereken bir şans… Hatta mümkün olduğunda az şansa, yani penaltılara.

1994 yılında Roberto Baggio o efsane penaltıyı kaçırırken atlanan bir şey vardı. Baggio o penaltıyı atsa bile hala Brezilya’nın tur şansı büyüktü, yani biraz iş işten geçmişti. Futboldaki en büyük mantık hatalarından biri, takımın en iyi penaltıcılarını sona saklamak. Ya o noktaya kadar gelinmezse? Örneğin Hollanda, açılışı damarlarında kan değil buz dolaşan Dirk Kuyt açılışı yapsaydı, moralli başlayan taraf onlar olmaz mıydı? Vlaar’ın penaltısı kaçırılmış bir penaltıydı, Sneijder’in ise daha çok “kurtarılmış”… Romero’nun hakkını teslim etmek gerek, orada köşeyi tahmin etmekten fazlasını yaptı.

Bir gerçek var ki, nihayet Lionel Messi finalde… Her futbolseverin içinde bir uhde olmuştu bu hiç şüphesiz. Ve bunu sağlayan şey, en başta da Javier Mascherano. Robben şut açısı bulduğunda görüntüde dahi yoktu. Sadece birkaç metrelik mesafede yetişti ve sadece topa değil bir ülkenin kaderine yatarak müdahale yaptı. Mascherano olmak diye bir şey vardı ve biz onu gördük. Eğer olur da Arjantin bu kupayı alırsa, memlekette heykeli yapılacak an, o an…

1990′ın rövanşı olacak. Brehme, o gün Maradona’yı ağlatmıştı. Bakalım Rodriguez’in penaltısı sonrası neredeyse ilk kez bir insani tepki veren Messi, final sahnesinde neler yapacak…

Hiç yorum yok: