Yine Böyle Kar Yağıyordu, Adrian Ilie Gol Atmıştı



2004’ün kışı, Beşiktaş’ın 101. yılının ikinci yarısıydı. Neredeyse ocak ayında ilan edilmesi gereken şampiyonluk gitmek üzereydi. Yine de hala umut vardı. Bir Denizlispor maçı, İnönü Stadı’nın yeni açığındayım. Yine böyle kar yağıyordu o günlerde. Ama o havaya rağmen yeni, eski açık full çekmişti. Gerçi, maç esnasında havanın açık olacağı tahminini yapan meteorolojinin de katkısı vardı bunda. Sonra lapa lapa kar yağmaya başlayınca, o dönemde ilk kez küfürler hakemlerin, federasyonun üzerinden çekilmiş yanlış tahmin yapan meteorolojiye yönelmişti. Ben ise üşüyordum. Kapıda eldiven satın almış, ama elimi hissetmediğim için parayı cebimden bir türlü çıkaramamıştım. Öyle bir soğuktu. Ama halimden memnundum, çünkü sahada Adrian Ilie olacaktı. Eğer bir hayalin peşindeysen, karın, soğuğun önemi yoktur.

Evet, Adrian Ilie önemliydi benim için. 90’lı yılların ortalarında Galatasaraylıları kıskanma sebebimdi. Çünkü güzel gol atıyordu. Evet, sebebimi açıklayacak süslü cümlelerim yok. Güzel gol atıyordu işte… Kalecinin iki metre dibine gelmişken bile üzerinden aşırtma vuruş falan yapabiliyordu. Uzunca bir süre La Liga yaptı, sakatlandı, hastalandı, futbola ara verdi, öyle gelmişti Beşiktaş’a. Ama yine de sevindirmişti gelişi. Bir hayaldi ve o gerçekleşmişti nihayetinde, hayal hiç eskir mi? O Denizlispor maçında da güzel bir gol attı. Sol ayağıyla köşeyi bulmuş, filenin dibinde biriken karlar etrafa saçılmıştı.

Yine böyle kar yağıyordu, 90’lı yılların ortaları, orta okuldayım, Adrian Ilie’yi kıskanıyorum. O zamanlar şimdiki çocuklar gibi ballı değildik, valilik meteoroloji tahmine göre tatil ilan etmiyordu. Yollar bembeyaz olursa, belki o zaman. Haliyle okulun tatil olduğunu kapısında öğreniyorduk çoğu zaman. Yine öyle olmuştu. Sabahın köründe kalkmış, hışır hışır karların üstüne okula boşuna yürümüştüm. Yine de sevinmiştim tabii. Kendimi ödüllendirmek için, okulun yakınlarındaki atari salonuna gittim. Yemek parasını jetona yatırdım. Çek Cumhuriyeti’nde Kuhn diye bir forvet vardı, adı hoşuma gitmişti. O yüzden hep Çek Cumhuriyeti’ni alır, Kuhn’un attığı gollerle yanımda bana rakip olan diğer okul kaçkınlarının jetonlarını yerdim. Meğerse o Kuhn, bildiğiniz Pavel Kuka’ymış. Oyun isim haklarını satın alamayınca öyle yapmış. İtalya’nın forvetinde Roberto Berto’yu görünce bir tuhaflık olduğunu anlamalıydım.

Her kar yağdığında hatırlanacak anılarım mı oluyordu, yoksa yağan kar o anıların altını çizdiği için mi hatırlanır olmuşlardı bilemiyorum. Şimdi yine kar yağıyor. Perdeyi açtım, Birsen Tezer’den Di Gel Yanıma’yı dinliyor, bu yazıyı yazıyorum, biraz da geçen kışı hatırlıyorum. Yine böyle kar yağıyordu... Neyse, biraz da Beşiktaş konuşayım.

101. yıla epey benzeyen bir ilk devre oldu. Güzel olan pek çok şey var. Yakaladığını atan, kaleciyle birebir kaldığında sadece “acaba sol köşeden mi, sağ köşeden mi gol yapacak?” diye düşündüren bir santrfor; topu ayağına aldığında sürprizli aksiyona girişmesi çok muhtemel, lezzetli bir Arjantinli 10 numara; az önce oynanan salon futbolunda bile eksikliği hissedilen Atiba; savunmada aklıyla oynayan, sert oynamayı da bilen bir stoper ve en önemlisi, kısaca Oğuzhan Özyakup. Geçen yıllara nazaran en büyük fark, Oğuzhan’ın oynatılıyor olması. Büyük takımın orta sahasında iki savaşçı orta saha birden varsa, “Beşiktaş mücadeledir”den öteye geçilemiyor. Onlardan biri Oğuzhan olursa, iş “Beşiktaş kalitedir”e dönüşüyor işte. Sahada oynanan şeye, net şekilde kalite katılıyor. Topla dövünen değil, hedefe giden bir takım olunuyor.

O yüzden yeni yılda herkese sevgi, sağlık, kazanç, biriktireceğiniz güzel anılar ve bolca Oğuzhan Özyakup diliyorum.

6 yorum:

Erdal dedi ki...

Hoşgeldin Mustafa kardeşim. Bu kadar keyifli bir ilk devre için kısa, aylar süren sessizliğini dikkat alacaksak uzun bir yazı olmuş. Hayalin neydi bilmiyorum, inşallah gerçekleştirmişsindir. Yazılarını tekrar görmeye başlamak sevindirici. Daha uzun ve daha sık yaz.

Cartalete dedi ki...

Hoşbuldum Erdal, teşekkürler.

Basar dedi ki...

Mustafa selam,

Yazılar yine her çeyrekte bir mi gelecek, yoksa her hafta beklemeli miyiz? :)

babilazizi dedi ki...

aga, nerdesin ya... sevmiyorum karamsar adamların iç karartıcı yazılarını, ligden düşmemeye bile oynasak, karanlıktan küçük bir ışık bulup anlatan adamları seviyorum.

Cartalete dedi ki...

Eyvallah arkadaşlar, daha sık yazmaya çalışırım ama elde olmayan nedenlerden dolayı analiz topuna pek giremiyorum.

Atakanus dedi ki...

Pavel Kuka'yı da almak istemiştik ama alamamıştık diye hatılıyorum. Eskiden Çek oyuncular elit oyunculardı. Şimdi çok da kaliteli oyuncular yetiştiremiyorlar. Petr Kouba vardı kaleci, onu da alamamıştık.