Ben Delgado'yu Özledim

Uefa kupasında gol kralı olmuş ama n'aber?.. 5 milyon denince akla hemen bu geliyordu. Merak bu ya, ben de yaslandım google'la, youtube'a biraz bakındım. Hakkaten fena topçu değil gibi gözüküyodun. Yoldayken "bu nasıl şut lan?" denecek topların ağları buluyordu yerde seke seke... Ama beni en çok Roma deplasmanındaki çataldan dönen şutun etkiliyordu. Hani Sergen'in 90'lı yıllarından bu yana, ayak içi uzun şutlara muhtaç bir taraftar olaraktan... Hakkaten atıyor, attırıyordun. İyi futbolcu olduğun, böyle alım-satımlara alışmış Basel taraftarlarını üzmesinden de belliydi zaten... İsviçre Ligi maçlarının hafta-hafta özetlerini tutan bir sitede ise asıl olayını yakaladım. Meğer, sağbek Degen'in meşur olma sebebiymişsin... Bindirme yaptığı her pozisyonda önüne saldığın ara topların, güzel bir sesi değerlendirmeye alan gazino patronunun kartviziti gibiymiş...
Belki de burada başladı senin görünmeyen yüzünü görmem, anlamam... İlk geldiğin sene, iyi başlayıp kötü giden performansın, Brezilya'dan gelen kulak üstleri ağarmış bir amcanın etkisiydi mesela... Forvet arkasındayken Süper Kupa ve ardındaki lig maçlarına damga vururken, Tigana'nın solbek-soliç arzusu "Brezilya ortasahasına" dönüşünce, solbeke bir Degen beklerken, kendi yerinden oldun... 4-2-2-2 gibi bir zoraki sistemin, zoraki sağaçığı kaldın çıktın...Daha sonra Ertuğrul Sağlam, bugünlerde Batalla'ya tanıdığı genişliği sana tanımıyor, bir tek Cisse'nin olduğu ortasahada sıkışıp kalıyordun. Kimi zaman yama bir forvet, kimi zaman yama bir ortasaha görüyorduk sende... Arada bir çift ortasaha önünde oynuyordun da, "büyük maçların kayıp adamı" lafına gönderme yapıyordun...

Kaptanlıkla beraber, mevkini de geri alıyordun 2008 yazında. Ertuğrul Sağlam duyduğuna değil, bildiğine inanmaya başlıyor, 4-2-3-1'e dönüyordu. Yine asist, gol istatistiklerinde boy göstermeye başlamışken, Metalist maçının ardından yine bir geriye dönüş yaşıyorduk Sağlam sisteminde...
Denizli gelip, bir kaç ay sonra dillendireceği 10.5 numaraya geçiriyordu seni. 4-3-3 oynadığı ancak bir kaç hafta sonra anlaşılan karmaşık sistemin, pek çok şeyi bir arada yapmaya çalışan adamı olarak sahada duruyordun. Hızlı, dikine ve tek paslı oyun mentaline karşıt olarak, rakip önliberoların göbeğindeyken, hücumda çoğalamayan takımın içinde ve de kaleden uzak bir pozisyonda olunca, yapmaya çalıştığın pek çok şey,"hiç bir şey" olarak gözüküyordu... Yusuf kaleye yakın sol forvet bölgesine geçip "şampiyonluğu getiren adam" damgasını yerken, hep o Sivok-Ernst zigzaglı ortasahasında kaybolup, pozisyon icabı bir kaç dakika gözüktüğün sol forvet bölgesinde, Yusuf'tan daha çok gol, gol pası vermene rağmen "sakatlandı şampiyonluk geldi" damgasını yiyen de sen oluyordun.

Form tuttun sakatlandın... Döndün... Hocanın Sivok - Ernst tavşanı başladı, önlerinde yok oldun... İnönü'deki Fener maçıyla bu tavşandan vazgeçildi, birazdan gelecek şampiyonluğun habericisi olan Cisse-Ernst ortasahasında dönüldü, ama sen sakatlandın... Solbek Tello, senden daha iyi forvet arkası oldu... Eminim Tello da bu işe espriyle bakıp, takılıyordur sana "ispanyolca"... Çünkü Türkçe'de iş futbol olunca rastlantı, şanssızlık yoktur. "Klişe" vardır. Delgado, yetersiz denmişse yetersizdir... Sivok ortasahada olunca "bu adam stoper!"dir, Toraman için de öyle... Bobo'yu sol kanada geçiren "eşolleşşek!"tir, ama Delgado gibileri nerede oynatılsa oynasın gol-asist yapmak zorundadır...

Neyse...

Heh neyse işte, artık seneye derken, solbeke "Degen misali" bağlasan durmaz İsmail gelmişken, ortasahaya harbi bir Alaman ortasahası daha gelmişken "tamam" dedik, "bu sefer dönücen adam akıllı yerde oynayacaksın" dedik... Ama yine sakatlandın. "Senin şansını ...." diye giderken bir kaç akşam sonra da yedek subay sınav sonuçları açıklanıp, Çukurca'ya postalandığımı öğrenince aynı cümleye ben muhattap oldum... Belki de bu bağdır aramızdaki "anlama" uyumu ha?... Vazgeçmek yok! Ben teskereyi, sen formanı alacaksın 5 ay sonra dedim içimden... Taa ki; bir sabah içtimasında "oluum Tabata'yı almışık 8 milyona!" haberini duyana kadar bunu tekrarlamıştım... Nizamettin'le, Sezer'le bu 10.5 boşluğunu bir kaç aylığına doldurmak yerine gereken yapılmıştı. "Delgado Beşiktaş'ın 10 numarası değil" klişesi, Beşiktaş'ı 10 milyon Euro içeri atmıştı...

Bugünlerde "Bobo Beşiktaş'ın forveti değil" klişesinde aynı belayı bulmak adına tırsarken diyorum ki; topun ayağına yakışmasını; duruşunun Beşiktaş'a yakışmasını; haliyle hepten taşıdığı numaraya yakışmasını; vole paslarını; paslaşarak kullanılan kornerden sonra orta yerine uzak direği düşünmesini; cezasahasındaki birleşik hareketlerinden sonra dokunduğu sağ dışını; Holosko'yla girdiği verkaçlarını; Bobo'ya saldığı zehirlerini; bana sevdirdiğin ispanyol aksanını; tezahuratındaki melodiyi ya da kısaca tüm amatör duygularımla;

Ben Delgado'yu özledim yaa... Vallaha...
Seni andım bu gece, kulakların çınlasın...

3 yorum:

Unknown dedi ki...

harbiden bende özLedim be mustafa. geçen derbi denen reziLLik öncesi son maçLarı izLerken deLgado'nun enfes çaLım ve pasLarını görünce, ona ettiğim küfürLer geLdi akLıma ve "uLan sana haksızLık etmişiz be matias" dedim kendi kendime. beLki bu sene yarım da oLsa o oynasa şampiyon oLacaktık. yazık !

Hakan Artar dedi ki...

umarim insanlar senin bu guzel yazini okurlar. biraz da akillanirlar

Unknown dedi ki...

Sol caprazdan attigi birkac gol ve C. Cakirdan yedigi kirmizi haricinde bende pek yok Delgado. Neden ozlenir anlamam.