"2-1-4-3" Şili 1 - Honduras 0

Sonunda kendime "sempati" duyacağım bir takım buldum... Şili, ilk kez bana "maç bitmesin" hissiyatını uyandırdı, hem de yep yeni bir tezle... Suazo'nun yokluğundaki "santraforsuzluk" sorununu, 4-6-0'la çözme yoluna gitmişti Bielsa. Ancak, oyuncularına öylesine bireysel taktikler vermişti ki, bu sistem daha çok 2-1-4-3 gibiydi... Savunmalarında Ponce dışında, özünde savunmacı olan kimse yoktu. Medel, Boca Juniors'un istikrarlı ortasahalarından biri olmasına rağmen, bugün sol stoperde oynadı. Solbekte gördüğümüz isim ise, Leverkusen'in "ortasaha" oyuncularından Arturo Vidal oluyordu... Şili, kendi solundan hem Medel, hem de iki ayağını iyi kullanabilen Vidal ile "sağlıklı atak girişimlerine" başlıyor, sağbek Isla ise, gizliden gizliye "sağ açık" gibi geliyordu ters kanattan. Zaten Isla da, Udinese'de ortasahanın sağında oynayan bir oyuncu olmasıyla, ortalama bir kanat oyuncusunun çok üzerinde katkılar sağladı, bir de asist yaptı...
Vidal ve Isla'nın "ileriye hamleli" oyunu sebebiyle, geride kalan 2 savunmacının önünde oynayacak bir sigorta gereksinimi duyuluyordu. Bu rolü üstlenen de Carmona oluyor, ve bu enterasan ve bir o kadar "lezzetli" oyun tarzının işlemesinde çok büyük katkılar yapıyordu. Böylelikle Şilli, takımını komple "futbolu bilen adamlardan" kuruyor ve şahane pas yapmaya başlıyordu. Böylelikle ileri uçtaki Alexis Sanchez, Valdivia ve Beausejour'un ayağına bolca top gelmeye ve "santraforsuz" takımda, her an herkesin pozisyona girme olanağı ortaya çıkmış oldu. Hatta, Vidal'in indirdiği topta, takımın tek savunmacası Ponce, topu 1 metre yakınlıktan ağlara gönderebilse durum tam "manidar" olacaktı...
Şu maçta ortaya çıkmıştır ki; Alexis Sanchez yakın zamanda Dünya'nın en aranan "kenar forvetleri" arasına girecektir... Ayağına aldığı her topta tehlikeli oldu. Ancak, biraz daha basit oynaması gerekiyor. Topla buluştuğunda "illa bir iki dribling yapıcam" hevesi olmasa da, bazen basit kısa paslara kaçsa, hem enerjisini daha iyi kullanır, hem de skorun değişmesinde daha etkili olur...
Bugün Matias Fernandez de, Villareal'i pişman edecek bir oyun ortaya koymuştur bana göre... Şili'nin takım olarak gerçekleştirdiği "sık pasların", öldürücü noktalara yöneltilmesinde baş etkendi. Ayrıca, topsuz oyunda da gayet mücadele etti. Hatta, son dakikalarda "bir Yeni Zelanda tavşanı çıkartır mı?" diye telaş ettiren Honduras'ın, kullanabileceği son atak şansını da ellerinden aldı, yaptığı kritik presiyle...

Şili'de, tek sorguladığım nokta, "kısmete" gol atan, ancak bir kenar forvet için yetersiz tekniğe sahip olan Beausejour'un yerine, "Mark Gonzalez oynamaz mı?" sorusuydu... Ancak, oyuna girdiğinden itibaren "Tello vari" fantazi şutlara yönelip, "takım oyununa" aykırı işler yapan Gonzalez'in yerine, hiç olmazsa fizik olarak rakibi tehdit eden ve "takım oyunu oynayan" Beausejour'un hakikaten de daha uygun olduğunu gördüm... Böylelikle Bielsa için hiç bir eleştri noktamız kalmadı. Hatta, "memleketinin" başında olsa, Dünya Şampiyonu yapardı diyebilecek kadar da etkilendim...
Ayrıca, Şili'nin bu oyun tarzında Tello'ya yer yok gibi.. En fazla, Vidal'in Jara girene kadar üstlendiği, solbek-soliç karışımı bölgede oynayabilir...
Honduras ise topsuz oyunda kötü değildi bana göre. Hatta, Şili'nin oyununu "güzel" gösterecek kadar vasatüstüydü... Bari'de 37 maça çıkıp, insanlık dışı istikrara sahip olmuş Alvarez, takımının tek "itici gücüydü"... Zaten yaptığı bir atak girişiminde neredeyse penaltı yaptırıyor, Şili'yi 10 kişi bırakıyordu. Şili gibi "sürpriz bir değerin" bu maçtan 3 puanla ayrılması iyi oldu... Şimdiden tiyoyu vereyim: İspanya - Şili maçı "Afrika 2010" denince akla gelecek şeyler sunabilir... Son not: Şili taraftarları sağolsun, ara-ara bizlere "vuvuzela zırıltıları" arasından tezahurat sesleri duyurdular...

3 yorum:

Serkan İncekara dedi ki...

Mustafa abi, senden Schuster hakkında da bir yazı yazmanı istiyorum.Quaresma hakkındaki yazıları okuduk bir de teknik direktörümüzü değerlendir.

Cartalete dedi ki...

Serkan,
Schuster ile alakalı bir ön yazı sunmuştum, fakat Dünya Kupası yazılarıyla arkaya gitmiş durumda;
http://cartalete.blogspot.com/2010/06/hos-geldin-sar-melek.html

İlerleyen zamanlarda, ek yazılar yazarız. Zaten 2-3 haftaya kalmaz hazırlık maçları, sonrasında Avrupa Ligi başlar, daha bir üzerine konuşulacak şeyler olur...

Ama Schuster'in Beşiktaş'ın başında olmasıyla çok mutluyum, onu söyleyeyim.

Unknown dedi ki...

Merhaba.. Benim bu dünya kupasında en çok merak ettiğim hatta süpriz beklediğim takım Şiliydi.. Bu beklentinin de birkaç sebebi vardı..
Öncelikle takımın grup elemelerindeki dizilişi tabi rakiplere göre değişmekle birlikte 3-3-1-3 veya 3-1-3-3 şeklindeydi.. Honduras karşısında gördük ki dünya kupası için Bielsa bu dizilişi daha efektif bir düzene dönüştürmeyi başarmış . Sizin de bahsettiğiniz gibi defans 2'li gibi görünüyor ama Vidal ve Isla sürekli kayarak oynuyor.
Şiliyi öne çıkaran diğer bir özellik ise beklerin oyunu rahatlıkla kuracak teknik kapasiteye sahip olmaları. Sürekli 25-30 metrelik çapraz toplarla çıkıyorlar ve isabet oranları çok yüksek..
Size Beausejour konusunda kesinlikle katılıyorum. Galibiyet golünü atmasına rağmen takımın en aksayan adamıydı. Vidalin önünde daha etkili biri olsa sonuç çok farklı olabilirdi.
Umarım Suazo'nun sakatlığı sona ermiştir de bu takımı dünya kupasında mümkün olduğu kadar fazla maçta izleme şansımız olur..teşekkürler..