Hollanda defansı, ilk yarıda kalesini yakın savunarak oynuyordu. Aslında turnuva boyu sadece 1 gol yerken, hep bu düzende oynadılar. Ancak, bu kez karşıda en "düz" adamlarının bile, 40 metreden "isabetli derin top" atabilecek oyunculardan kurulu bir takım olunca; bu defans anlayışı ciddi şekilde patlak veriyordu. Brezilya, attığı erken golden sonra da, çok ciddi pozisyonlar yakaladı. Robinho'nun getirdiği pozisyonda, Kaka'nın uzak direğe yolladığı plasesi ve Stekelenburg'un köşeden çıkartması; turnuvanın en güzel hareketlerinden biriydi... Hollanda'nın A planı, maçın başından beri işlemiyor ve ilk yarının bitiş düdüğü; basketbol tabiri ile "yerinde mola" oluyordu onlar adına...Kuyt'ın kanat savunması sebebiyle sıklıkla arkada kalması ve Van Persie'nin silik oyunu sebebiyle, bir tek Robben'in kanadına bakıyordu Hollanda... Robben ise, fizik olarak tam bir tempo yakalayamamış; "aklının istediğini, ayaklarının gerçekleştirememesi" sendromunu yaşıyordu...
Hollanda'nın ikinci yarıda yapacağı iki şey vardı; ya ilk planı değiştirecek hamleler yapmalıydı (Elia'nın oyuna girmesi gibi) ya da kurulu düzeni bozmadan, "golü tesadüflere" bırakacaklardı... Öyle de oldu; Sneijder'in ters ayağıyla yaptığı iyi orta, Melo'nun kendi kalesini görmesine sebep oluyordu. Hollanda, bu gol sonrası iyice momentumu yakalarken, bir de çaktırmadan "B planına" geçiyordu aslında... Artık kalelerini yakında değil, uzakta savunuyorlar; Kuyt, Sniejder gibi etkili ayakları da, topla daha tehlikeli bölgede buluşturuyolardı... Artık bambaşka bir maç izlemeye koyulmuştuk. Hollanda'nın baskısı sonucu kazanılan bir duran top da, yine "büyülü adam" Sniejder'in kafasıyla gol olunca da; Brezilyalı oyuncularda hemen bir güven kaybı başladı... Çözüm üretmek yerine, sert faullere yeltendiler. Melo, çok iyi götürdüğü maçta, hazımsızlık sorunu çekti ve insanlık dışı faulle kırmızıyı gördü... Melo böyledir... Çok iyi götürdüğü maçta bile, en ufak moral bozukluğu yaşasın, hemen "City of God" çocuğuna döner... Kırmızıdan sonra herşey Hollanda adına iyi gidiyordu; Van Persie'nin "ne oynuyorum be!" imajı yaratmak adına, "en azından duran toplara vurayım" düşüncesinin dışında...
Sonuç olarak; hem hikayesi hem de"taktik savaşı" açısından, harika bir maç izledik... Ben dahil bir çok futbolseverin favorisi Brezilya "hakederek" elendi. Hollanda, "acaba mı?" sorusunu, evete çevirdi... Açık olan final yolunda, bu kez onlar var... Sneijder ise; "paranız çok, ama beş kuruşluk aklınız yok" mesajlarını göndermeye devam ediyor Real Madrid'e... Geçirdiği harika sezondan sonra, şimdi de Dünya Kupası'ndaki muhteşem performansıyla...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder