İyi Günde ve İyi Günde…

Geçenlerde, her anlamda “4-4’lük” bir maç yaşanmıştı hatırlarsanız. Çarşamba günü bizleri “futbol komasına” sokan maçla Barcelona’yı deviren Arsenal; 4-0 öne geçtiği maçta Newcastle’la 4-4 berabere kalmıştı…

Bunu yaparken de 20 dakikalık bir zaman yetmişti Newcastle’a. Öyle bir baskı kuruldu ki bir anda; ceza sahasına gönderilen her top, “gol olacakmış” gibi bir his uyandırıyordu. Bunun açılımı kesinlikle teknik ve taktikten fazlasıydı. Newcastle’ın maça dönmesini sağlayan etmenlerin başını; St James’ Park’ı harika bir futbol atmosferine çeviren, Newcastle’ın gerçek taraftarı çekiyordu…Maç 4-0 olmuş, Arsenal’in bir atağı daha Newcastle kalecisi Harper’ın elinde sonlanıyordu; dakika 65 falan… Öyle bizim yaptığımız gibi “ironik” olmayan bir alkış tufanı koptu kaleciye, “iyi kurtarış” anlamındaydı tamamen. Birkaç dakika sonra Leon Best sağ kanattan bir akın gerçekleştirdi; sıfıra inip, zor pozisyonda topu Arsenal savunmasına çarptırdı ve korner oldu. Bir anda bütün stat hareketlendi, alkış ve gürültü ile ayağa kalkıp korneri beklemeye koyuldular… O atağın devamında penaltı oldu ve skor 1-4’ü. Yine tribünden yükselen sese baksanız; Newcastle 2-1 öne geçti sanabilirdiniz…

O “itici güç” tamamen Newcastle United’ın arkasındaydı. Bir anda Newcastle oyuncuları bu maçı çevireceğine inandılar; o top bir şekilde içeri girecekti, mecburdu! O baskı hakemi de, Arsenal’i de ciddi şekilde etkiledi ve maç 4-4’e geldi. Tamamen “gazla” atılmış gollerle… Hatta 5-4 de olabilirdi.

Dün 2. golden sonra “beyin ölümü” yaşayan Beşiktaş’ı ve tribünleri görünce bu maçı hatırladım. Üstelik takımlar arasındaki farka bakılırsa; bu maçın dönmesi daha olası bir şeydi… 3. golde kale alanına baksan, Dinamo Kiev savunma, Beşiktaş ise hücum yapıyor zannedersin… Bu tamamen maçtan kopmakla alakalı bir durumdu…

Takımın bu kadar kolay oyundan düşmesinde elbette oyuncular ve teknik direktör suçludur. Ancak daha sıkıcı olan gelişme; bu tribünlerin artık tamamen “iyi gün taraftarı” moduna geçmesidir herhalde. “Beğenmediğin oyuncuyu ıslıkla” furyası artık çok can sıkıcı olmaya başladı… Erhan da gider, Nobre de. Buradaki değişim zor bir şey değildir. Zira, geçen sene Ekrem’in 1. adam olduğu yerde bugün Quaresma ve Simao var…

Ancak taraftarın bu tutumunu değiştirmek artık zor olacak sanki. Spartacus: Blood And Sand’ı izlerken böyle bir izleyici kitlesinin M.Ö.’ye ait olduğunu sanıyordum. Hani “ölümsüz” biten gladyatör dövüşleri gibi; “istediği bir şeyi görmediği zaman” yuhalama, sahaya salya, sümük atma gibi durumlar… Bugün Beşiktaş tribünlerinin geldiği nokta böyledir. Erhan’ın girmesini beğenmemiştir ve ne yapacağını beklemeden yuhalamaya başlamıştır…

Bu bir adamı yuhalamak değildi aslında, takım olarak film koptu. Ayrıca alışkanlık haline gelebilecek bir şeydir. Bu seyirci sahada istediğini alamadığı zaman, sahada yuhalanacak birini her zaman arayacaktır. Sıra Necip’e de gelecektir, Quaresma’ya da… Hiç şüpheniz olmasın… Ben dün Quaresma’ya olduğu gibi “ulan tek başına oynadı adam bea!” edasıyla alkışlanıp, birkaç ay sonra yuhalanan bir dolu isim sayarım.Diyeceğim şudur ki; Beşiktaş teknik, taktiksel olarak elbet rayına oturur, zamanla oyuncu kalitesini yükseltir vesaire. Ama gidici olanlar değil, Beşiktaş’ta kalıcı olan yegane şey taraftardır ve taraftar da sorun olmaya başlarsa, o zaman işler daha çok sarpa sarar…

Beşiktaş Leeds’den 6 yedikten sonra İnönü’ye çıkmıştı bundan 10 yıl evvel. Tribünler bireysel olarak oyuncu çağırmadan önce, direkt olarak takıma hitaben “yenilsen de yensen de!” diye haykırmıştır. Takım ısınırken, bu tezahürat susmamıştır… Rakip de, o dönemler bu ligin sıkı takımlarından Antep’tir. Maç 2-1 giderken; Nouma 3 metre geriden gelip kafayla golünü atmış fakat ofsayt nedeniyle gol sayılmamıştır. Derken Münch saçma bir penaltı yaptırır skor 2-2 olur… 3’ü bulmayım derken, Beşiktaş kalesinde 2 gol daha görmüş ve maç 2-4 bitmiştir…

Beşiktaş 3 günde 10 gol yemiştir fakat yine tribünler bir günah keçisi aramamıştır. Üzüntüsünü içine atıp, ellerini cebine sokmuştur Beşiktaş taraftarı ve yürümüştür. Kimisi Taksim’e çıkmıştır, kimi vapura yönelmiştir. Ama kimse ne maç anında ne de maç sonrasında hedef belirlememiştir, Beşiktaş’a küsmemiştir… Bir dahaki İnönü maçında o Beşiktaş; birkaç ay evvel UEFA’yı, sonrasında Süper Kupa’yı almış Galatasaray’a 3 atmıştır…

Del Bosque döneminde bir de Antep maçı vardı tabii... Kocaeli'de oynanan maçta durum 0-4'ken, kapalıdan "Beşiktaş'ım benim!" tezahüratı patlamış ve maç neredeyse 4-4 olacak hale gelmişti...

“Övünmekte” diye başlayan tezahüratta da geçen, “iyi günde, kötü günde, sonuna kadar…” sıfatını hak eden bir taraftara sahipti Beşiktaş. Ve İnönü’de oynanacak bir derbide her zaman favoriydi… Bugünlerde aynı hissi bulamamam, yenen 4 golden daha çok acı veriyor…

Optik Başkan der ki; “Ben Beşiktaş’ı Ali, Veli için sevmiyorum. Onlar gidici ama ben kalıcıyım. Gerçek taraftar, kötü günde takımının yanında olanıdır.”

Bugün taraftar profilinin şifresi çözülmüştür. “Yetmez Demirören” operasyonuyla, Beşiktaş’a “Ali, Veli” için gelen taraftarlar yoğunluk kazanmıştır… Kötü gün diye bir şey artık söz konusu değildir, olmamalıdır… Hakkını helal et Optik Başkan…

13 yorum:

Ozan Kayadelen dedi ki...

gerrard biografisinde istanbuldaki finalde devre arasına girerken You'll Never Walk Alone soylendigini anlatır. soyunma odasına girmis ve "bizi hep desteklediler. ikinci yarında bu destege layık oldugumuzu gostermeliyiz." der... sonuç: 5. avrupa sampiyonlugu

Adsız dedi ki...

Tekniği taktiği bir kenara bırakalım. Dayı valla haklı, gelmesinler gitsinler evlerinde ağızlarından tükürük saçarak futbolculara sallasınlar sövsünler bolca, İnönü yerine televizyon ekranını falan kirletsinler.

Gerekirse 3000-5000 "taraftara" oynayalım, en azından İnönü bize deplasman olmaktan çıkar. Tribün olması gerektiği gibi takıma itici güç olur.

Zaten, tesadüfe(!) bakın ki, son 2 senedir en sağlam tribünler hep havanın berbat olduğu zamanlarda yada "önemsiz" maçlarda oldu.Ayrıca, bu sezon geriye düşüp de çevirdiğimiz maçların hep deplasmanda olması da ayrı bir gerçek.

Kerem

stalker dedi ki...

aynı fikirdeyim, yalnız şunu ekleyeyim: bu profil birkaç sene evvel de vardı ve beşiktaş ertuğrul sağlam döneminde 0-2'lerden birçok maçı çevirdi. demem o ki schuster'in takımı o ışığı vermiyor kimseye. noat samisa'nın sürekli vurguladığı geriden gelememe sendromu takımın karakteri haline gelmiş. böyle bir etkileşim içinde takım ve tribün. bunun etkisini göz ardı etmemek lazım.

Cartalete dedi ki...

Yazıda da es geçmedim bu durumu; elbette takımın ve hocanın da suçu vardır. Ernst-Erhan değişikliği, olur iş değildi mesela...
ama "olur mu?" diye de beklemiyoruz, direk ıslığı basıyoruz.

Bunlar değişir şeyler de, tarafarın bu tutumu kalıcı gibi gözüküyor; can sıkıcı olan şey o.

Necip'le daha direnç koyardı bu takım sahada. Ama bir pozisyonda topu kaptırdı, Kiev hızlı hücuma çıktı. O hatadan bir adet daha yapsa, yuhalananların saflarına katılamaz mıydı Necip? Aksini kesin olarak iddia edebilir miyiz?

Sorunun cevabı, asıl mevzu işte maalesef.

Adsız dedi ki...

Futbolcu ve teknik adam işçidir günümüzde, emeğini kiralayarak geçimini sağlayan insandır...ister tuttuğun takımda ister rakip takımda oynasın özlediğin verimi vermiyor diye itilip kakılmayı ,küfür yemeyi hak etmez ..Öyle düşündüğüm için oyuncuları, evet ıslıkladığım olmuştur ama küfür etmem...Edeni de tavsip etmem...

Öte yandan, bir klup 10 yıllık çalışanını bir gecede sorgusuz sualsiz kapı dışarı ediyorsa , teknik patronu , bütün sene biriktirdiğini harçlıklarıyla hayalini kurduğu maça bin bir zorlukla gelen gencecik çocuklara "müşterilerin" bile hak ettiği saygıyı çok görüyor, küstahca onları hiçleştiriyorsa ;başkan, klübü kendi şirketi sanıp, mealen parayı ben veriyorum size ne oluyor ? diyebiliyorsa ;işte orada susup ,sessiz bendeler olarak oturmayı da taraftarlık saymam....

Sokakta, işyerinde, devlet kapısında her gün itilip kakılan insanların , o büyük arenada kendilerine 2 saat için yarattıkları yalandan hükümdarlığın berhava olduğunu görünce verdikleri tepkileri de, onaylamassam bile anlayabilirim...Açık biletini 100 tl yapan yönetimlerin, o insanlara dönüp, hani siz iyi günde kötü günde bizleydiniz ,taraftardınız demesini ise samimi bulmam.

İnsan geçmişi biraz seçmece hatırlayabiliyor...bu taraftar sırtını sahaya dönüp çığlığını görünür kılmayı denemiş, bir dönem galatasaryın hocası olan Luce yi başarısızlıklarda da bağrına basmış, iyi futbolcu olduğu için değil arkadaşları için kavga edebildiğinden paskal ı sembol yapmıştı..Sakın yanlış anlaşılmasın taraftar neyler ,neylerse güzel eyler popüplizmine batanlardan değilim...Aynı taraftar efsane başkan Seba ya küfür etmeyi içine sindirebilmiş, yer yer en pespaye, ırkçı ,en cinsiyetçi küfürleri savurmaktan imtina etmemişti...

Diyeceğim o ki mesele tribüne gelenlerin ne yaptığı değil o sonuç...Düşünülmesi gereken o insanlara(bizlere) nasıl ,hangi gözle bakıldığı.müşteri mi? para makinesi mi? üzerine basılıp zaferler kazanılacak, emre ittaten başka bir şey beklenmeyen askerler mi?Kuru kalabalık mı?Şimdilik katlanılması gerekilen, daha lüks localarla dolu bir stad yapılınca zaten içeri giremeyecek avam mı?Yoksa klubün kendisi, can yoldaşı, ruhu mu?

schuster'in benim için büyük bir umutken, kustah bir sefilliğe geçişi de öyle yaptığı tercihler, beceriksizlikler,teknik hatalardan kaynaklanmıyor zaten;bunlar son tahlilde oyunun içinde olan şeyler...Ama kustah bir oryantalizmle beğenmiyorsanız çekin gidin diyorsa/diyebiliyorsa , vakur bir sportmen gibi kabaati başkalarına atmadan yenilmeyi bilmiyorsa, sıfırı çoktan tüketmiştir...Morinyo olsa ne yazar....siyah beyaz ölüm yaşam

raison dedi ki...

Yazı için teşekkürler

Sahadaki 11 bir yana 12. adam olmanın gerekliliğini güzel özetlemişsin.

Adsız ;

Arkadaşım bence yazıyı ve Schusterin maç sonu açıklamasını tamamen oku. Schuster zaten sonucun sorumlusu benim diyor ve sahipleniyor ama sen kendini müşteri olarak görüyorsan patron benim defol diyor :) Bunu başkası söylese şaşırırdım ama kendisine aynı şekilde davranan basına hareketini çeken, o zaman taraftarın alkışladığı adam, biz de basından farklı olmayan saldırganlık sergilediğimizde farklı birşey yapmayacak. Oryantalizimle ne alaka

Cartalete bunun Schuster meselesi olmadığını, sahadaki 11 dışında tribünlerin sürü psikolojisi içinde kendi kültürünü kaybedip linç kültürü haline getirdiği vandalizmi vurgulamış ve bunun takıma faydasından çok Schuster değil X kişisi bile olsa takıma zarar verdiğini söylemiş.

Tartışılan Schuster değil almanca da dahil 100 farklı dilde formanda ter olmaya geldik diyen 12. adam...

Adsız dedi ki...

Perşembe gecesi bana Kiev'den 4 yemek koymadı.Taraftarın ruhsuz oluşu,destek olan değil köstek olan durumu içimi acıttı.Asi Ruh'da bir abimiz ''Optik gitti,düzen değişir'' diyordu.Yok be abi demiştim içimden ama haklıymış.Sene başında Mersin İdmanyurdu maçındaki taraftar daha harbiydi.Normal süre berabere bitmesine rağmen.Beşiktaşlılık tükeniyor ve buna şahit olmak çok acı.

Abi yazı oldukça isabetli ve güzel.Emeğine sağlık.
İhsan.

Massaro dedi ki...

Cartalete cok guzel yazmissin.

Benim aklima bir Genclerbirligi maci geldi. Besiktas taraftarinin farkli oldugunu o macta anlamistim.

Galiba yil olarak 1999-2001 arasiydi, Inonu'de 50. dakikada 3-0 yeniktik. Taraftarlar tam 40 dakika hic susmadan, azalmadan Besiktas'im benim, biricik sevgilim'i soylediler. Maci 3-0 kaybettik, atagimiz bile yoktu. Yildizimiz yoktu, umudumuz yoktu, ama takima bir sevgi, saygi vardi.

Tabii dedigin gibi, Newcastle'in maci izleyip, anlik tepki veren taraftari gibi davranabilsek daha guzel olur.

Bu taraftari en guzel yillar once bir yazar yazmisti, maca sadece kendilerini iyi hissetmek ve ego tatmini icin geliyorlar.

Kiev macinda kotu mu oynadik? Bobo ve Quaresma kaleciyle karsi karsiya kacirdi, Almeida bos kaleye atabilirdi, Guti'nin volesini kaleci celdi. Kiev'in pozisyonu var miydi gollerden baska? Golleri bile bizim pozisyonlar kadar degil.

Yenilgi tumuyle taraftarimizin takima hissettirdigi guvensizliktir.

JimmyLue dedi ki...

Golsüzeşitlik Blog'da yeni taraftar profili ile ilgili bir yazı vardı kısa zaman evvel.

Orada bahsetttiğim gibi insanlar sürü psikilojisinin gereklerini yapmaktalar;hiçbirşeyi sorgulamadan,tartmadan sövüyorlar,ıslıklıyorlar yahut seviyorlar.

Yanılmıyorsam Kasımpaşa maçındaydı hep bir ağızdan -kapalı dahil 'siktir git Holosko' bağırıldığı vakit.
Ben de bulunduğum yerde alkolün de verdiği güvenle siz 'siktirin gidin' diye bağırmıştım.
Sonrasında bazıları hatalarını anladılar,bazıları çatladı-patladı,bağırdı vs.

Bir oyuncu yetersizse ve teknik direktör ısrarla onu tercih ediyorsa burada kızılacak kişi teknik direktördür.

*Bir oyuncu yetersizse ve ondan maximum verim alınamıyor ise burada suçlanacak kişi teknik direktördür.

Biz kötü İbrahim'den,vasat Tayfur'dan,Dobrowski'den,Cihan Haspolatlı'dan,Victoria-Perez'den nasıl verim alındığını geçmiş zamanlarda gördük.

Karabükspor maçının henüz 14. dakikasında 4 defa Ekrem Dağ'ın annesine söven elemana yeter yahu! diye bağırdığımda sanane karşılığını alıyorsam burada sorun var demektir.
Mevzuunun kötü tarafı civardaki insanların eskisi gibi tepki göstermemesi bu durumlar karşısında.

Hakan Arıkan'ın çapı budur,Nobre'nin,Aurelio'nun,Erhan'ın..
Asıl ıslıklanması gerekenler bunları takımda tutanlar,takım içi dengeleri bozmak uğruna ekstra paralar verenlerdir.

Utandım izlerken..Büyük Beşiktaş taraftarı..

Saygılar.

Kakashev dedi ki...

Bence de maçın kaybedilmesinin en büyük nedenlerinden biri seyirciydi. 3.golden sonraki tepkiler oyuncuların özgüvenini kaybetmesine neden oldu. Aman hata yapmayayım ıslıklanmayayım ne olursa olsun deyip sorumluluk almaktan çekindiler. Newccastle-Arsenal maçında da seyirci golün hemen sonrası lanet olsun der gibi ellerini salladılar ama tepki o anda kaldı ve oyuncularını ıslıklamadılar aksine destek oldular. Ve inanılmaz şekilde beraberlik geldi. Newcastle örneği isabet olmuş. Erman Toroğlu Beşiktaş seyircisi iyi bir seyirci değil derken acaba bazı noktalarda haklı mı! Bu mantaliteyi değiştirmemiz lazım. Yoksa daha çok canımız yanacak.

Cartalete dedi ki...

Ben teşekkür ederim arkadaşlar, özellikle bu konuda yalnız olmadığımı görünce oldukça mutlu oluyorum.

siyahbeyazölümyaşam; Aslında daha sonra Raison da belirtmiş. Burada bahsettiğim şey tamamen Schuster'den, takımdan bağımsız şeyler.

Ayrıca taraftar hiç bir zaman tepki göstermemelidir de demiyorum; ama tepkinin kime gideceğini ve tutarlılığını ele almak gerek.

İnönü'de geriye düştüğümüz vakit; bir kaç adamın oyundan ıslıklar sebebiyle düşeceğini ve takımın genel olarak bir reaksiyon gösteremeyeceğini hissediyorsak burada bir yanlışlık vardır...

Bu profilin değişiminde zorlayıcı etmenler de oldu tabi, 10 yıldır süre gelen kanser gibi büyüyen bir şey.

Ben bilet fiyatıyla da orantılı bulmuyorum. 4 yıl evvel, geçen günün Kiev maçındaki açık biletiyle; eski açık "kombinesi" verilmişi, rekor falan kırılmıştı.. O sezon Baki'nin, Burak'ın başta olmak üzere, bir dolu oyuncunun ırzına geçildi gayet.

Bugünlerde ise son haddine çıkmış durumda bu guruh. Ve önüne geçilmezse, gerçek taraftar gittikçe tribünden uzaklaşacak. Benim gibi 4 golden ziyade taraftarın tutumuna bozulup, Fener maçına gitmeme kararı alan Beşiktaşlı sayısı hiç de az değil.

Mersin maçı örnek verilmiş. Son taraftar topluluğu o maçta olsayı ve yine 90 dakika 0-0 bitseydi, o takım maçı 3'e getirir miydi, kimse yuhalanmadan maçı bitirir miydi? Muamma...

Massaro; Burada örnek verdiğim Galatasaray maçından sonra 5 maçlık galibiyet serisi yaşandı. Sonra Gençlerbirliği maçı ile son buldu İnönü'de, o dediğin maç. Babangida hat-trick mi yapmıştı ne? :)

O maçtaki tek tepki : "bu takıma transfer isteriz" tezahuratıydı. O kadar... Kimse numunelik seçilip, çimlere gömülmemişti sahada.

Adsız dedi ki...

Acik "deli ibrahim" diye bagirmaya basladiginda benim de bulundugum numarali vip ten bayagi bir katilan oldu. Islikla filan bastirilinca bu bagirti, "10 sene boyunca cok bi boka yaradi da simdi kurtaracak sizi deli ibo" yu yapistirdim ben de ulu orta. 10 sn once "deli ibo" diye bagiran adamlar "haklisin birader, helal olsun" filan deyip sirtimi sivazladilar. "Ulan mallar niye bagiriyorsunuz o zaman" diyesim geldi ama 2 kisi oldugumuz icin dotum yemedi :) Suru psikolojisi ile yapiyor bunu pek cok insan.
En uyuz oldugum seyirci ayda yilda bir maca gelip daha ilk dudukle kimin ayagina top gelirse ona soven embesiller. Adam ismaile kufur ediyor ama koca sol koridorda tek basina kaldigini ve rakibin hucumda oraya 3 kisi ile yuklendigini anlamadigi icin surekli ana avrat duz gidiyor.
Bir de "guti senin ayagini skyim" diyenleri duydum ki, vay be dedim bize bak guti nin bile ayagina kaydirabiliyoruz, guti yi de begenmiyorsak kimi begenecegiz bilemedim.

tannhauser dedi ki...

@cartalete: katılmayacağım yazılar yaz da ne çirkef bir tartışmacı olduğumu göstereyim :)

@ıslıkçı embesiller: beşiktaş vizitesini verdiğiniz bir fahişe değildi. parasını verdim, en kral muameleyi yapacak demeye hakkınız yok. bir "insan" beşiktaş forması altında elinden geleni yapıyorsa, alkışlanır. yapmıyorsa protesto etmenin asil yolları vardır. protesto etmek meram anlatmaktır. var olan bir durumdan şikayeti dile getirmektir. eğer protesto edilen olay protestodan sonra daha da beter duruma geliyorsa protestocunun salaklığından başka bir şey kalmaz geriye.

en büyük beşiktaşlıyı yıldırım demirören yapmamak adına, şu paranızdan bahsedip durmayın artık.