Beşiktaş’a Dönüş

Son şampiyonluğun üzerinden 2 yıldan fazla bir süre geçti. Artık o dönemde, tıpkı 100. yıl gibi örneklemeler arasında sunulacak, geçmiş bir başarı olarak duruyor bir yerlerde. Çok eskiye gitmeye gerek yok yani… O günün resmine bakarak, bugünkü durumun arasındaki farkları görebiliriz.

Öncelikle tribünle, takım arasındaki ilişki farklıydı. Taraftar, belli bir oyuncu kesimi için değil tamamen Beşiktaş’ı görmek için maça gidiyordu. Çünkü, “o yoksa bu maç izlenmez…” denilecek biri yoktu isim olarak. Yine isim olarak, kadronun insanı beklenti içine sokacak bir durumu yoktu. Takımı sürükleyen adamlar Yusuf’tu, Tello’ydu, Ekrem’di, Sivok’tu, Ernst’ti, Cisse’ydi, Holosko’ydu, Bobo’ydu vesaire… Bu durum, sanki taraftarı oyuna etki etmesi adına güdümlendirmişti. Tribün tarihinde en sevdiklerim arasında, “gel bu sene son verelim dertlere” diye biten tezahürat da o dönemde patlamıştı ve sadece sözde değil, samimi olarak da o duygu sahaya veriliyordu.

Aslında tüm zamanlar için de geçerli bir durumdu bu. Taraftarın, takımla bütünleştiği yılların ortak özelliği: beklenti içersine girilmeyen, Beşiktaş isminin, futbolcu isimlerinin önüne geçtiği dönemler olmasıdır…Aynı şekilde futbolcular için de geçerlidir bu durum. Beşiktaş’ta adı güzel hatırlanan yabancıların ortak özelliği, ya hiç fikir sahibi olunmayan ya da geldiğinde burun kıvrılan oyuncular olması. Adı hala inlenen Pascal Nouma mesela… 2000 yılının açılış maçında, PAF takıma attığı şahane kafa golü sonrası bile bu kadar adı geçmiyordu tribünde. Çünkü kimse bilmiyordu, internet yaygın değildi henüz… Zamanında Weah’a partner olmuş, Ginola’nın önünde top oynamış, Fransa’nın gelecek vadeden isimleri arasında yer almış, sinirlerini kontrol edemediği için Fransa 98’de kadroya girememiş, daha birkaç ay evvel UEFA yarı finalinde Arsenal’e kafayı indirmiş bir adamdı aslında, ama farkında değildik. Farkında olmamızı kendisi sağladı.

İşte, ikon olmuş tüm yabancı oyuncular da böyle yaptı Beşiktaş’ta zaten; iyi futbolcu olduklarını zamanla kendileri kanıtladı. Tırnaklarıyla kazıyarak… Sıfır kredileri varken, bunu kendileri 5000 seviyesine yükselterek… Mesela bana “en faydalı yabancı” dediklerinde aklıma halen Pancu düşer. Luce’nin yeğeni Pancu… Geldiğinde böyle söyleniyordu. Hala ortasaha dendiğinde “Guinti gibi adam” yaftası konur. “1.5 sene top oynamayan adam mı alanır?” geldiği zaman duyduğu şey buydu onunda. Bobo? Brezilyalı avukattan daha yeteneksiz, alındığı taktirde kulüp binasına yürüyüş yapılası çocuk. Keza Fabian Ernst’in de farkında olan insan çok azdı…

Bu sene de durum böyle aslında. Son maçta en az laf edeceğimiz yabancı Edu’dur. Kemkümler arasında gelen bir adamdı o da. Dün 5 savunmacı arasında tekti, 3 gollük şut attı yine de kendi çabasıyla. Hele Gürcü stoperin solundan atıp, sağından geçişi vardı ki; kağnı değimliydi bu adam? Yerlilerden ise Aurelio ve Egemen. Aurelio, hala 5 dakika kötü oynasa “gitsin artık” dedirten bir adam, Egemen ise Ersan’ın alınması sonrası peşinen ıskarta adayıydı. Ben de dahil, öyle gördük… Kısaca, bu yıldız işi bize uymadı… Zaten hiç uymamıştı, uymayacaktı. En başta güzeldi, fırtınalı günler geçirdik. Ama yavaş yavaş ayrılma, yeniden Beşiktaş’a dönüş vaktidir.Fotoğraf, yenilen ilk gol öncesi. 5 savunmacı Kayseri’ye direniyor, maç boyunca görüntü buydu. Toraman'ın kademesini alan adam Aurelio. Aslında sağ forvet orda kademe alaması lazım, o olmadı sağiç ortasahası. Ama ikisi de yok... Aurelio da 35 yaşında, bu adam şey mi? Neyse... Daha fenası, Edu da rakip kale önünde pres yaparken, şut atarken yalnızdı. Ortadaki 4 adam da, söylentilere göre sahadaymış… Beşiktaş, genelde vasat adamlara sahip olsa da; yenilecekse bile Beşiktaş gibi yenilen bir takımdı. Beni Kayserispor maçındaki görüntü, üzmekten beter etti, soğuttu her şeyden aslında. Leeds’ten 6 yiyip, “asıl bu maça gidilir” diyerek bir de Antep’ten 4 yiyen, ama yine de Beşiktaş’a küsmeyen bir adamdım ben. Ama şuan küsme noktasındayım, bir sonraki maçını iple çekmiyorum. Bir şeyler değişmezse, bu durum körüklenerek gidecek gibi…

Mevcut durum zamanla değişecek bir şeydir, bir kere bulaşıldı çünkü. Aslında hata, geçen sene hem Schuster’e “bize geleceğin, saldıran takımını kur” diyip, hem de toplanan isimli oyuncuları kullan talimatı verince başladı, olmadı... Kafayı örttük, alt açık kaldı; altı örttük, kafa açıkta kaldı… En sonunda ne istediğimizi kendimizin de bilmediğinin farkına vardı, o da bıraktı kafa yormayı takım üzerinde. Aslında iyi fırsattı değişim adına, ama yıldız manyaklığıyla birçok şey gibi o oluşum da yalan oldu.Carlos Carvalhal, bu durumu değiştirir mi bilemiyorum. Dinamo Kiev maçında, teknik direktörlük belgesi için mi yoksa Portekiz pasaportu için mi takımın başında göreceğiz. Son maçtan sonra, 1 değil 3 Portekizlinin birden kesilmemesi zayıflıktır çünkü. Guti’ye yapabildi ama zamanında, haksız da değildi… “Ama Avrupa’da iyi oynuyorlar” diye de kıvranmaya gerek yok. Kapalı kapılar ardında birbirini kesme noktasına gelmiş ama dışarına mutlu çift olarak gözüken evliliğe benziyor bu iş… Kiev’de “aha karakterli futbol” diyip, Mersin’de kaçıncı dakikada maçtan koparız diye bekleyeceğiz yine. Tecrübeyle sabittir. O yüzden, tüm yukarıda anlatılanlar ışığında “Beşiktaş” gibi bir 11 istiyorum Kiev’de, yenileceksek de öyle yenilelim. Şu sıralar bir şok gerekli takıma. Tigana’nın böyle bir durumda; Tottenham maçında Ricardinho’yu oturtup, Mehmet Sedef’i 11’e yazmasında olduğu gibi bir yüreğe ihtiyaç var. Hem isyan, hem de Dinamo Kiev öncesi maç yazısı birleşimi oldu. Değişen bir şeyler görmezsem, başka bir maç önü yazısı yazacağımı da sanmıyorum zaten.

46 yorum:

Adsız dedi ki...

Sevgili mustafa, bu kadronun çıkacağını hiç sanmıyorum. gene quaresma ve Simao'yu göreceğiz. Hilbert ve Ernst olacaktır. Ama Fernandes- Ernst ve Aurelio'lu bir orta saha bekliyorum ben.. Konumuz aslında teknik, taktik, fizik, mental vs vs değil.. Başkasının yıldız alma durumlarına yarı kıskanc yarı özenerek neden bizim de yok tatminsizliği yeterince giderilerek ( belki Anelka ve Hagi hariç) bu topraklara gelip gelebilecek en klas oyunculardan takım kurduk ama "TAKIM" kavramını sahadan uzaklaştırmak adına oldu bu. Dolayısıyla dün ya da önceki gün bir arkadasımız yazmıstı. Baskan bize: "3 sene şampiyonluk beklemeyin ama 4. senede taş gibi takım olacak" derse. Ben beklerim. Zira gene arkadasın dediği gibi eger her sene 3 adamı monte etsek mevkiilerine yetiyor da artıyor. Ama takımı YILDIZ yapacak adamlardan bahsediyorum. profesyonelce yönetilmek te tabi ki. ben bu günlerin milat olması gerektiğini ve eğer yeniden özümüze döneceksek Kiev'den gene fark yiyelim diyorum.. Ama gene günü kurtarma filmi vizyona girecekse alırım elime kazma küreği, o kulübü bu çakalalra yem etmem, BEN YIKARIM!!

Alper Sarıkaya

Adsız dedi ki...

Carlos Carvalhal, bu durumu değiştirir mi bilemiyorum? İşte işin kilit noktası burada. Ya da söyle soralım son on yılda gelen teknik direktör 10 dan fazladır herhalde, muhtemelen 100 den fazla oyuncuda transfer edilmiştir. O teknik direktörler bu durumu değiştirebildiler mi? Bu sorunun yanıtını verebilmen için hocana ve dolayısıyla futbolcularına sabredeceksin, büyük beklentiler yaratmadan onlara kendilerini ifade edebilecekleri ve geliştirebilecekleri bir ortam yaratacaksın. Yani bu sorunun yanıtını en az bir yıl sabretmeden, ama gerçekten samimi bir şekilde sabretmeden veremezsin. Maalesef biz camia olarak, taraftar olarak sebat etmekten, çok uzun yıllar önce, Seba’nın son yıllarında vaz geçtik. Aslında çarşambanın gelişi Perşembe’den belliydi yani.

North

Cartalete dedi ki...

North

Ben de aynı düşüncedeyim. Zaten kafa yapısı değişmeden, teknik direktör değiştirmenin pek manası yok. Denizli falan deniyor mesela, o da çözüm değil. Çünkü kafa yapısı bozukken, o olsa da saçma transfer hataları oluyordu. Eldeki oyunculara motivasyon adına artısı olur, kısa vadede çözüm olsa da uzun vadeye yansımaz yine de.

Ancak Carvalhal'deki negatif düşüncem, teknik - taktik konular değil farkındaysan. Düşünüp, doğruyu tahmin etmesine rağmen gerekli değişimi yapamayacak olması korkutuyor, ki şuana kadar öyle birşey seziyorum. Bu durum da sabırla halledilir mi bilemiyorum.

isaac newton dedi ki...

şapkalı kaleci aumann'ın oynadığı yılları hatırlarım. biraz küçüktük tabi maçı radyodan dinlerdik bi izmirli olarak. o yaşımda bile iyi beşiktaşlıymışım ki ailede onca beşiktaşlı olmasına rağmen bi ben vardım radyonun başında. takım 2-0 yeniliyor. bende 2 gol yemiş gibi hissediyorum kendimi hayattan o yaşımda. neyse ki takım ikinci yarı isyan edip maçı 2-2 bitirdi...
geçenlerde de 2-0 geriye düştük. ama ne eski beşiktaş vardı artık isyan eden ne de eski ben vardım kendini de 2 gol yemiş sayan..
nerelerden nereye geldi bu takım. içi acıyor insanın

Adsız dedi ki...

Evet gerçekten de o eski takımın herkesin hastası olduğu o azmin onda biri yok bu takımda ama denek değilki olmasın.
Sadece biraz değişim yeterli our bence.İyi oynayamayanın bir maç kenara oturması ve kenarda bekleyenlerin de kendilerine şans gelebileceğini düşünmesi yeterli


Yoksa bu tempoda gidersek maalesef Q7'de ıslıklanır bu taraftar tarafından.Ve bu bence en büyük yıkım olur.

Kiev maçı özelinde ise Simao evet beklesin ama Fernandes ve Q7 olsun bence.

Holosho ve Pektemek ilede çok sağlam çıkamayabiliriz o sahadan.İlerde sürpriz bir isim olsun evet ama sadece bir isim (Akyüz yada Burak)fazlası macera olur ve yıkımı ağır olur.


Serdar

Abidin Şorombil dedi ki...

Edu konusunda bende çok şaşırdım. bu maca kadar gereksiz bir transferdi gözümde fakat topla her buluştuğunda harika işler yaptı. vuramasa yeridir dediğimiz paslarda bile harika vuruşlar yaptı. Holosko gibi günah keçisi kategorisine sokulmamalı.

Ben 35yıllık hayatımda hiç dışardan alma hazır yıldızlarla bir başarı yakaladığımızı görmedim. Başarıyı hep kendi yıldızlarımızı yarattığımızda yakaladık. 1990ların feneri gibi olmaya çalısma çabasından vazgecelim artık. hepsi iyi güzel topçular ama bu kadar asortik adama kimse hükmedemez...

Cartalete dedi ki...

Serdar,

Bu maçta Fernandes ve Quaresma'yla devam etmek, "Avrupa'da oynayın gerisine karışmayın" demekle eş değer olur bence, kabullenmek olur. Ciddi anlamda maç seçiliyor çünkü. Ayrıca, Guti'ye yapılan muamele de samimiyetsiz olur bu tarz bir şok yaşatılmazsa. Evet, benim amacım oyunculara şok yaşatmak kadro seçimiyle. Sonuç önemli değil. Ama sonrası için ciddi mesaj olur.

Abidin Şorombil,

Keşke herkes sizin gibi olsa. Edu ve benzeri oyuncuların transferini tutmayabilir, başta burun bükebilirsiniz bu normaldir. Ama bunu takıntı haline getirmek sakıncalı, ki Beşiktaş'ın yeni nesil profili böyle maalesef.

Dün Edu, tek başına pres yaptı. Kaleciye bastı, kaleci stopere verdi, Edu stopere bastı... Stoper diğer stopere verdi, Edu diğer stopere bastı, başka gelen giden yok. Prese katkı veren yok. 5 adam arasında kendi başına pozisyonlar yarattı. Ama sonuç: o da ıslıklandı. Çünkü maçta yaptıkları umrunda değil genel kesimin, mimli.

Ama siz, sonradan hakkını verebiliyorsunuz. Keza ben de Egemen'e karşıydım, şuan adama helal olsun diyorum. Bunu yapabildikten sonra sorun yok.

Adsız dedi ki...

Mustafa ,
Tamam senin anlatmak isediğini ben anladım ama tepki koyalım derken diğer futbolcuları da ateşe atmak olur.

Pektemek'e bu kondüsyonuyle Kiev'de top göstermezler.Holskonun ilk 11 çıkıp iyi oynadığı bir maçı 2 senedir hatırlamıyorum bile.

Bu kadro maalesef o sahadan çıkamaz sonrası daha kötü olur biz olmadan bu kadar oluraa gelir iş.

Senin söylediğin şeyin yapılması gereken maç bu değil.Bir sonraki süper lig maçı rakip kim olursa olsun farketmez yapsın hoca kabul.

Ben hala Avrupa umudu taşıyorum ve Avrupadan elenirsek maalesf bu senede çöp olur.

Serdar

aquila dedi ki...

bu gözler ertuğrul sağlam zamanındaki diattalı higuainli schildenfeldli kadroya, hakem hatalarına rağmen 0-1'den 0-2'den maçı çeviren ya da çeviremese de kazanmak için çabalayan oyuncuları gördü. aynı gözler kayseri maçında yıldız(!) yaftası adı altındaki oyuncuların sorumluluk alması ya da oynanan oyuna isyan etmesi yerine ıslıklar başladıktan sonra fernandesin sinirden boş hava kütlesini tekmelemesini, simaonun top ayağına her geldiğinde kendini yere bırakmasını, q7 nin topu ayağına (çok enteresandır) hiç istememesini de gördü...

carvalhal ise dün iyi bir gözlemci ya da tv yorumcusu olabilir izlenimi uyandırdı bende. takım sorunları ile türk futbolunu iyi analiz etmesine ve tüm yetki kendinde olmasına rağmen çözüm üretme cerasetini gösterememesi bu kanaate sevk etti beni.

neyse beşiktaş kulübü özelinde söyenecek çok şey var da... a2 takımı bugün oyuncu tercihlerine bakarsak epey hücumu düşünen bi kadroyla çıkmış, kazanamamış ama olsundur...

Adsız dedi ki...

bu maçda olmaz şu maçta olmaz arkadaş ne zaman olacak? yıllardır hep aynı hikaye gençler böyle maçları kaldıramaz kolay maçlarda oynasın felan.Bu adamlar zoru görmeden pişer mi?

BJK4EVER dedi ki...

Su Avrupa muhabbeti bitiriyor beni arkadas. Bu turu gecsek me olur gecmesek ne olur? O zaman sonraki turda elenecegiz. Zaten gorecegimiz yer maksimum olarak ceyrek final, oraya gitsek ne olur gitmesek ne olur. Besiktas icin onemli olan ligtir, cunku sampiyon olmak demek hayvani gelirleri goturmek demek ve CL sayesinde o gelirlerin artmasi demek, rakiplerine fark atmak demek, bu bir kisir dongu. Ustelik CL'den inanilmaz puan topluyorsun her halukarda. Besiktas icin lig sarttir, Avrupa'da 1-2 tur fazla gitmissin ne seyime yarayacak ki.....

Adsız dedi ki...

Oyuncuları bu şekilde kazanabilecezmi sanki.Hem yuhalayıp hem genç oynasın demek çok anlamsız.

Genç futbolcular iyi oturmuş sağlam bir takımda yavaş yavaş atılmalı kadroya.Şu pozisyonda yıldızları kesip yedek oyuncularla oynamak şans vermek değil ateşe atmak bence

Serdar

Cartalete dedi ki...

Bu konu nasıl sonuç olarak "gençler oynasın" olarak algılandı ve o şekilde tartışma yönelindi anlamadım. Sanırım kadroda olsa gerek, orada da Pektemek var sadece genç. Kaldı ki, o da şu anda sadece fizik güçle eksik görülebilir ama Simao da daha farksız değil, hatta kötü durumda.

Pektemek güçsüz olsa da koşar, önemli olan bu. Ve o bölgede de daha az fiziki keşmekele girer, kaleyi daha sık zorlar. Simao'nun sezon boyunca kaleyi tutan şutunu hatırlamıyorum, penaltı dışında. Ama Pektemek, ilk Alania maçında kenar forvette farklılık yaratacağını gösterdi.

Aslında konumuz Dinamo Kiev maçında kim oynasın da değil, gençlere yönelelim de değil. "Beşiktaş artık çiftlik görülmesin" odak noktası bu. Yenileceksek, kendisini Beşiktaş futbolcusu olarak görenlerle yenilelim, genç veya 35 yaşında, farketmez.

Adsız dedi ki...

son yıllarda en heyecanlandığım maç geçen sene kupada g.belediye ile oynadığımız maçtı, gençler oynasın arkadaş aslarla biz yeri geldik 8 de yedik onlar ateşe düşmedi de gençler mi düşecek?

Aykut Özman dedi ki...

Kesinlikle katılıyorum, genç veya 35 yaşında ama Beşiktaş'ın futbolcusu oynasın, tatile, otel yaptırmaya, para biriktirmeye veya hepsini yapmaya gelen topçular değil, mağlubiyet sonrası akşam kafayı yastığa koyduğu zaman kolay kolay uyuyamayan, içi sızlayan, canı yanan adamlar giysin bu formayı, bir sonraki maçı oynarken kaybettiği maçların da acısını çıkarsın, varsın galip gelmesin..

JimmyLue dedi ki...

Cikardigin takim tam manasiyla 'Be$ikta$' olmus.Cikip yenilebilirler de; fakat (u)mutsuz etmezler.Calim atamaz,rabona-trivela yapamazlar ama uzak forvet ko$usu yaparlar,kademe yaparlar,yardimlasirlar mucadele ederler..
Bana Briegel'in 12 maclik seri yapan takmini animsatti bu kadro.
Insanlarin artik beklentilerini isimlere gore degil,sistemlere gore olusturmalari gerek.Aksi taktirde daha cok hayal kirikligi kapida beklemekte.

emocan10 dedi ki...

gerçekten doğru düzgün giden hiçbir şey yok gibi takımda. hem saha içinde hem saha dışında. yıllardır gece yarılarında heyecanla maç izlemek için beklerim yurt dışında yaşadığımdan. ilk defa geçen hafta en ufak bir umut göremedim takımda. inanılmaz bir hüsranla döndüm yatağa. bi şekilde içimi dökmem lazım.

saha dışında hiçbir şey istediğimiz gibi gitmiyor. ancak bu günü şartlarında bunun çözümü olduğunu da düşünmüyorum. demirören tamamen riskli yatırımcı havasında borçlanarak kulüp yapısını elit düzeyde tutmaya çalışıyor. tabi ki yanlış. tabi ki demirören beşiktaş taraftarının ruhundan uzak ve tüm değerlere sırt çeviriyor. yolda para bulmuş oligark gibi büyütüyor takımı. maaşları cebinden ödüyor. chelsea bugün sistemli büyümeye çalışsaydı, borçlanmasaydı, ne kadar düzgün yönetilirse yönetilsin, yine chelsea seviyesinde kalırdı mesela. dünyada byük kulüperden kendi kendine yetebilenler, zaten geçmişi büyük kulüp ve doğru yönetim olanlardır. mesela bayern münich veya manchester united seviyesi buna örnek. ve paralı başkan olmadan hiçbir kulüp bu seviyeye ulaşamaz. chelsea, manchester united seviyesine oldukça yaklaştı. türkiye'de de üç büyüklerin taraftarları kendimizi bu seviyede hissediyoruz. takımın yılda 60 milyon euro maaş bütçesinin olmasını bekliyor çoğu beşiktaş taraftarı. anadoludan gelen rotasyon oyuncularına, mesela koray avcı, burun kıvırılıyor. ki haklı bir duruş bu da, kulübün büyüklüğünü bu yönden de belli etmesi lazım. ancak bu düzenin dönmesinin yolu ya paralı başkan olması ya da oyuncu satımı. porto olma yolunda ilerlememiz de mümkün değil. hatırlayın ilhan mansız'ın, nihat kahveci satışının getirdiği tepkileri. oyuncu satmayan kulüp olma baskısı ve beklentisi var. bugün necip satılsa nasıl tepki olur bir düşünelim. biz almanya'da bayern münih'in alıştığı tipte bir büyüklüğe alışkınız. altyapıdan iyi oyuncu çıkartmak, türkiye'nin en iyilerini toplamak, yurt dışından da en iyisini getirmek beklentisi var. ancka kulübün ekonomik düzen geçmişi, bir ekonomisi yok. bu düzenin de türkiye şartlarında kurulması mümkün değil. adnan polat'tan ünal aysal'a geçişte de galatasaray bunu yaşadı. artık takım paralı başkana mahkum, geri dönüşü yok. gideri gelirinden kat kat fazla olan premier ligi takımları gibi olacağız. umarım yıldırım demirören yerine de ingiliz tipi takımı gerçekten temsil edecek ve doğru kararlar verecek bir başkan gelir.
demirören naısl iner bilmiyorum; ama ardındna gelenin de en az demirören kadar mali yükümlülük alacak biri olması lazım.

saha içine dönelim bir de. saha dışında ne olursa olsun, saha içinde umut varsa unutuyoruz. ki unutalım, hakkımızdır. saha içindeki olumlu olaylarla herkesin üstündeki baskı da azalır, demirören daha az hata yapar, tahammül edilebilir hale gelir, değerler tekrar yükselir. her şey saha içinde başlar.

ruh, metin-ali-feyyaz, necip, mendes, vs. gazete sütunlarını, blog köşelerini, futbol muhabbetlerini süsleyecekler şeyler. saha içindeki çözümle bbaşlar bizim çözümümüz. saha içindeki olay da, kafamız ermediği için burun kıvırdığımız 3-5-2, 4-4-2, 6-7-1 rakalarına, yani taktiğe bakar.

emocan10 dedi ki...

şu 4-2-3-1 takıntılı, 4-4-2 mantığıyla bunu oynamaya çalışan takımlar dünya futbol tarihinde büyük zaman kaybedenler olarak yerlerini alacaklar. bugün hikmet karaman gelse takımın başına, carvalhal'dan farklı bir oyun oynatmaz. manisaspor ile sakatlıklardna şansa doğru kadroyu kurmuştu 4-2-3-1 için bir ara. sonra yine 4-4-2 mantığıyla girdi düzene ve dağıttı ortamı. arsene wenger gelse bize bugün bu kadroyla bunu oynatır, hiçbir şey değişmez. 1998'de zidane fırtınası ile başladı 4-2-3-1 takıntısı. sahaya dengeli yayılarak rakibin zayıf noktalarının üstüne gitme ve 10 numaraya özgürlük sağlıyor bu sistem. ve aynı 10 numaranın oyununa paralel olarak göze hoş gelen bir seyir sunuyor. başarılı örnekleri, zidanelı fransa, mesutlu almanya, mesutlu real madrid, sneijderli hollanda, sneijderli inter, juninholu lyon, ta geçmişte valeronlu deportivo, geçen sezon götzeli dortmund, alexli fenerbahçe. son 10 yıla baktığımızda 4-2-3-1 ile kadro kalitesinin üzerine çıkabilmiş tüm takımlar bunlar. ve en büyük özellikleri 10 numaralarının tanrısal oyunu. "mesut ile götze zidane ayarında mı yaeee" derseniz, evet zidane ayarındalar. zamanla görülecek. fabregas bu seviyey çıkamadığından 5 yılı heba oldu arsenal'in. zidane sonrası boşlukta, barcelona'nın fersah fersah gerisine düştü real madrid, lyon da bir daha oraya dönemedi. 4-2-3-1 size sadece rakibin zayıflıklarını değerlendirme şansı verir doğru oynanırsa. hibrid yapısıyla 4-4-2'ye hem orta sahada hem de forvette bir ekstra adma koyma lansı verir kanatların oyunu sayesinde. 4-2-3-1 kanadında, 4-4-2 kanadında oynayan adam oynamaz, ikinci forvet tipli oyuncu oynar. müller-podolski, kuyt-van persie, wiltord-henry, etoo-pandev, lewandowski-groskreutz, luque-makaay, hatta simpson-isaac oynar. milli takımda kanat oynayan van persie, wenger'in 4-4-2 mantığıyla tek forvet oynatılıp nasri kanada geçerse kupaların ancak sapını alır o takım. 4-4-2'nin kanadı değil 2 forveti geçer bu düzende kanada. simao-quaresma olmaz bunlar. yine aynı takımlardna gidersek forvette de klose, huntelaar, trezeguet, milito, barrios, tristan, hatta burak yılmaz oynar. 4-4-2 forveti gibi kendine değil etrafına yararı dokunmaya çalışan, götünü kaldıramayan, sırtı devamlı kendi kalesine dönük forvet oynamaz. edu-almeida-nobre oynamaz. bu bölgelere doğru düzgün adam buldun diyelim. 10 numaran allah gibi oyuncu olmadığı sürece de hiçbir şey yapamazsın. öyle bir oyuncuyu da ya alex gibi es kaza bulursun ya da ricardinho, delgado, tabata, guti diye zaman harcarsın. şu kadroyu tigana gittiğinden beri 4-2-3-1 düzenine göre kurmaya çalışıyorlar, ancak alışıldık 4-4-2 mantığıyla gidiliyor. oysa ki bu kadronun oynayacağı son düzen 4-2-3-1 olur şu anda.

asla kötü kadro yok elimizde. ancak oyuncuları sisteme uydurmak adına saçma sapan işler yapıyorlar. 2 sene önceki inter'i getirin aklınıza. mourinho takımda kanat yok diye mi oynatıyordu etooyu kanatta? devre arası gidip bi de pandev alıp diğer kanada koydu hatta. biz de 4-4-2 kanatlarını getirip koyduk. sonra yont ki quaresma'yı 4-2-3-1'e uygun kanat olsun. analize gelince; simao da ruhsuz futbolcu, quaresma da bencil futbolcu, guti de oynamak istemiyor. bu analizi yapmak için 45 iq yeterli. ama sorun şu ki herkes bu analizi yapıyor. bakmıyor ki sahda ne dönüyor.

emocan10 dedi ki...

ne mi oynar bu kadro? false 9 ile nefis bir 4-3-3 oynar. ilerden geriye saymaya başlayayım. bu takımın en ucunda quaresma false nine rolünde oynar. çok yetenekli futbolcu; ancak top quaresma'ya geldiği an bilin ki bizim atağımız sonu yaklaşıyor. quaresma direk golü veya asisti düşünen futbolcu. kanada koyup isteniyor ki 2 ön libero, bir bek, iki de stoper geçip bişi yapsın. quaresma'yı çizgi halinde 2 stoperin önünde buluşturacaksın topla. ya direk yardırsın gole gitsin, ya da driplingle savunmanın düzenini bozsun alan yaratsın. forvetten geriye geldiğinde rakip savunma da onunla birlikte öne çıksın. messi'nin bugün oynadığı gibi bir rol ile quaresma tüm verimini koyar ortaya. bu takımın sağ kanadı hugo almeida olur. çapraz koşu yapar, verkaç yapar ve sol ayağıyla kaleye şut çeker. aynı şekilde solda da mustafa pektemek oynar. onlaırn kanatta boşalttığı alana da rahatça geriden ismail ve hilbert çıkar. böylece kanatta ekrem-quaresma'dan ikili oyun bekleme faslımız sona erer. bekler için bu kadar alan yaratınca, arkada iki stoperin arasına ayağında top tutabilecek bir ön liberonun girmesi şart olur. bu adam da manuel fernandes'tir. dinamiklikten tamamen uzak oyunuyla buraya yakışır. onun önünde de pas yapma amaçlanıyorsa guti, sertlik gerekiyorsa ernst'ten biri oynar. yanında da necip her türlü oynar. dinamo kiev karşısına şu kadro çıksa mesela.

--------quaresma-------
--pektemek----almeida--
-----ernst---necip-----
ismail--manuel--hilbert
----egemen---sidnei----

quaresma ilerde takılır, "rakip stopere baskı" adlı dünyada benzeri bulunmayan, ülkemizde nobre'yi övmek amaçlı yaratılmış olan kavram yok. öyle bir futbol yok arkadaşım. quaresma 2 stoper önünde ileri geri takılır. hırs yapıp kaptırdıktan sonra top yapmaya niyetlenirse de stoperden kapar, gider gol atar. pektemek ve almeida rakip bekleri yarı sahaya kadar kovalar. sonrasında ismail'e ernst-egemen, hilbert'e sidnei-necip yardımcı olur. ortada zaten 3 tane adamımız var. savunma yönünden bir sıkıntımız olmaz. hücum kanatlarda verkaç, ortada kalabalık paslaşma ve savunma arkasına quaresmayı yollama üzerine kurulu. bu sistem takıma uymaz diyen var mı?

bu arada tebrikler cartalete. çok düzenli ve beşiktaş'ın asıl taraftar ruhunu yansıtan yazılar yazıyorsun.yazmaktan nefret eden bir insanım. ilk yorumumda seni tebrik etmeden geçmek istemedim.

enorton dedi ki...

Mustafa Denizli ismi iyice konuşulmaya başlandı. İnşallah doğrudur. Kendisine karşı pozitif anlamda önyargılıyım. Denizli sadece futbol adam değil futbol dışı faktörleri de kullanmayı çok becerir, bu kariyeri oluşturmasında bunun etkisi de büyüktür.

Çok kısa bir şey anlatmak istiyorum. Geçtiğimiz hafta her kanalda Almanya -Türkiye maçı konuşulurken yok orda oynar mı yok bu burda oynar mı, efendim 4-3-3, 4-2-3-1 sabriden orta saha olur mu muhabbetleri dinledik. Maraton da ise Denizli neden kaybettik sorusuna cevap olarak, öncelikle bu maçı neden istanbulda oynadık dedi? Bunun açıklaması nedir? Şansal Arena güzel stad dedi. Peki Almanya güzel stad, güzel zeminde mi yenersiniz, yoksa kötü stadda mı? Ben de Almanya ve hollanda maçlarını bursaya aldım ikisini de kazandık. Çünkü orda atmosfer daha etkili, istanbl seyircisi milli maçlarda bir bütünlük oluşturamıyor. Şansal ve Markus ağzı açık dinliyorlar, ben de dahil. Daha tahtada kadro yok, sistem kişiler yok, adam neler düşünüyor ve haklı da.

Bir seferinde de Hakan Şükür milli takım kamplarında perdeleri değiştirdiğini söylemişti Denizli için, aşırı koyu renkli perdeler futbolcuların ruh halini kötü etkiliyor diye oteldeki tüm odaların perdelerini değiştirmiş. Denizli böyle bir adam. Futbol sadece taktik diziliş oyuncu seçimi değil... Bugün zaten Beşiktaş'ın sorunları da saha dışı faktörler. Sah içersinde zaten 3 aşağı 5 yukarı ne yapacağınız belli.

Carvahal'den umutluydum, işine özen gösteriyor, emek harcıyor diyordum ama anladım ki olayların farkında olsa da değişiklik yapacak cesareti yok.

Bu açıdan 1,5 sene dinlenmiş ve olaya dışardan bakmış bir Denizli Beşiktaş için şans olur diyorum. Tabiki kendisi tavşanlarıyla ünlüdür, transfer hataları vardır, oyuncu seçimleri yanlıştır onlara girmiyorum ama şu zengin kadroda Denizli bir şansı hakediyor. Kaybedecek birşeyimiz yok diye düşünüyorum.

Bu hafta karşılacağımız Dinemo Kiev 1,5 yıllık ayrılıktan sonra tekrar eski hocaları Yuri Semin ile çalışıyor ve geçen yıl gayet de başarılı oldular. Bizde de neden olmasın diyorum.

Cartalete dedi ki...

emocan10;

Detaylı bir Beşiktaş analizi olmuş her açıdan, teşekkürler.

Öncelikle başkan konusuna gelirsek. Benim mantığıma göre, bir insanın Beşiktaş başkanı olması için paralı olmasına gerek yok. Beşiktaş'ın parasını doğru yönetmesi yeterlidir. Manchester United gibi bir seviyeye ulaşmak için, kısa yoldan paralı bir çözüm üretmek makuldur ancak Türkiye'de öyle bir uçurum yok. 2 yıl önce Bursa şampiyon oldu, iki senedir kadro yapısı gayet maliyetsiz olmasına rağmen Trabzon yarışın içinde.

Beşiktaş için ise, örneklemelerle de sunduğum üzere; geçmişte başarı hep vasat diye tabir edilen kadrolarla yakalanmıştır. İlk şampiyonlar ligine girişimiz Ohen sayesinde mesela... Sonrası Brigel'in takımı. Keza 100. yıl, o dönemde transfere ayrılan bütçe şimdilerde Orduspor için bile hafif kalır.

Yani bu kaliteli kadro olayı bize oturmadı hiç bir zaman, yine başarı gelmiyor. Üstelik maddi olarak da devamlı bir insana bağlı kalıyoruz, maaş ortalaması yükseliyor. Cristiano Ronaldo gibi isimleri bir kenara bıraksak, maaş dağarcığımız Real Madrid seviyesinde neredeyse. Higuain 2.5 milyon alıyor mesela. Ki çoğu vergiye gidiyor.

Sahadaki durum ne peki? Haklısın, o ruhsuz, bu adam değille geçiştirmek çok sınırlı futbolbilgisi için bile yeterli bir sonuç olabilir. Ama sürekli bir tarafını taktiksel nedenlere bağlayan ben bile, kendimi keriz gibi hissetmeye başladım. Çünkü takım daha temel kavramları yerine getirmiyor.

Beşiktaş son maçta 90 dakika bir kez bile ortasahanın önünde "topluca" pres yapmadı. Nasıl dönecek maç? Her atak sıfırdan başlıyor. Kayseri gelecek, ya stoperler savuşturacak ya aut olacak; Beşiktaş da atağa oradan başlayacak... Onun dışında topa kendini gösteren yok, pas veren adamın boşa hareketlendiği yok. Bu durumda, hiç bir taktiksel hamle işe yaramaz, kağıt üstünde kalır.

Doğru bir takımdaki Quaresma rolüne katılıyorum. Quaresma topsuz koşularına sahip değil zaten, geriye hamleli uç oyuncusu olmak ona en uygunu. Geçen sene Gençlerbirliği maçında öyle oynamıştı ve en iyi performansıydı Beşiktaş'taki.

enorton dedi ki...

emocan10 yorumlarını büyük zevkle okudum, teşekkürler. 4-2-3-1 için bu kadar karamsar ve eleştirel bakan bir yazı okumamıştım daha önce. Son dünya kupasında da takımların %70 i 4-2-3-1 oynadı yanılmıyorsam. Neyse konu o değil, Q7 nin en uçta olduğu bir maçımıza vardı yanılmıyorsam Schuster dönemindeki deplasmandaki Gençlerbirliği maçıydı yanlış hatırlamıyorsum, o maçı bulup inceleyeceğim. ancak orda diziliş, kurgu ve oyuncu yapısı senin bahsettiğin gibi değildi tabiki.

Yine küçük bir ekleme yapmak istiyorum, bu hafta Baros oyuna girer girmez gol atınca; Denizli onun için "futboldan önce golü dşünüyor" demişti. Aynı şekilde Q7 de futbol ve golden önce çalımı düşünüyor. Onun derdi bence çalım atmak, kazanmak kaybetmek ya da gol umrunda değil, derdi rakibi geçmek. Ve bunu yapmak için de rakibi karşısına alıyor bekliyor hamlesini görüyor ve ona göre karşı hamlesini yapıp geniş alanda rakibini geçiyor. Barça daki Messi gibi ver kaç yapan, araya kaçan ya da kısa mesafede ve kısa zamanda hareketlenen bir oyuncu değil ya da öyle bir izlenim veriyor. En uçta Q7 nin olduğu bir işleyişin bugünkünden pozitif anlamda fark yaratacağını düşünmüyorum. Tabiki sahada görmek lazım. Bir de şu var bizim savunma oyuncaları ve kaleci alışmış her sıkıştıklarında topu ileri vurmaya bu yüzden en uçta oynayan oyuncunun hava hakimiyeti olan birisi olması isteniyor sanırım.

Sonuç olarak tekrar teşekkürler, çok farklı bakış açınla kısırlaşan gündeme yenilik getirdin benim açımdan.

Cartalete dedi ki...

Buralarda sıklıkla adı geçen bir Bursaspor maçı var geçen sene, "en iyi oyunumuzdu" diye bahsedilen. O maçtaki en büyük fark bana göre şuydu: Holosko ve Ali Kuçik, topsuz oyunda ortasahayı 6'layan, topu oyunda ise cezasahası içini zorlayan kenar forvetlerdi.

Holosko o dönem vidalıydı, taraftarla da arası bozuktu. Ali ise çok güçsüzdü, buna rağmen en iyi maç olarak akıldı kaldı. Çünkü takım oyunu vardı sahada.

Şimdi yine aynı düzeni düşünün, sert bir ortasaha ve kenarda Holosko / Pektemek - Edu / Almeida.
Bu oyuncular topsuz oyun dengesini pekala şekilde sağlayabilir. Bursa maçında ortadaki adam Guti'ydi, aynı düzende Quaresma da sahte 9 oynayabilir.

Quaresma Gençler ve Konya maçında bu şekilde oynadı. Olgun gelişen ataklarda, kendisini kenarlara atma serbestliğini kullandı. Yani, stoperlerin kucağında kalacak diye birşey yok aslında.

Fark ne olacak? Topsuz oyunda Quaresma'dan geri koşu beklenmeyecek, oradaki kenar forvetler alan savunmasındaki yerini bilecekler. Ortasahada set baskıyla kazanılan toplarda ise, Quaresma daha önde ve cephede topla bulaşacak; bu durumda, ya kenardan içeriye koşu yapan adamı kaçıracak ya da kendisi akacak. Zaten Quaresma'nın anlamlı olması için, bu takımın ani top kazanması gerekir. Sıfırdan ataklarla, Messi gelse durum fazla değişmez. Karabük'e attığı golü hatırlayın mesela. Ortasahada top kazanıldı, rakip savunma dengesizdi ve Quaresma direk kalenin ağzına kadar aktı gitti.

Cartalete dedi ki...

Blog'daki o Bursaspor maçının yazısını buldum, taktik şöyleymiş;

http://1.bp.blogspot.com/_dMoj7O7E6sM/TPvCh_4A-uI/AAAAAAAABsY/jLhuS8mZTWI/s1600/bjk4312-kk.jpg

Yukardaki takıma benziyor aslında :) Guti de, şuanki görüntüsüyle ancak bu şekilde kullanılabilir (Edu'nun yerine, daha geride). 10 numara değil aslında, köprü gibi birşey. Kenardaki oyuncuların koşularını değerlendirecek; ortasahadaki pas oyununa katkı verecek insan, gibi bir mevki denebilir.

enorton dedi ki...

Sevgili cartalete sence geçen yıl ki en iyi oynadığımız iki maçın (İçerdeki Bursa - Deplasmandaki Porto) ortak özelliklerinin Q7 nin takımda olmayışı olması tesadüf mü? İçerdeki Bursa maçında sakatlıklar ve eksiler derken eldeki en iyi kadronun çıkması ve başarılı olması güzeldi ama şunu da es geçmeyelim Bursa 45 dk 10 kişi oynamıştı ve son dakikalrda bir topları da direkten dönmüştü.

Ancak deplasmandaki Porto maçında galibiyeti kaçıran bizdik, direkten dönen toplarımızın yanı sıra oyun olarak da harikaydık. 4-6-0 gibi klasik santraforsuz bir dizilişle oynamıştık, (Bursa maçında da klsaik santrafor yoktu) Schuster den bu denemeleri görmek güzeldi.

ikinci yarı simao, Almeida, Fernandes transferleriyle Schuster bu denemeleri de çöpe attı malesef. Aynı şekilde ligin ilk yarısında Gutinin olmadığı maçlarda denenen 4-4-2 baklava da vardı, Q7 yukarda bahsi geçen şekilde en uçta olmamasına rağmen ileri 2 liden birisiydi.

Bu yıl hocadan da böyle denemeler bekliyorum, daha doğrusu yapmalı artık. Çünkü bu diziliş ve anlayışla olmayacağı aşikar.

Bugün biraz baktım da işimiz geçen seneden daha zor. Kiev şuanda 13 maçta aldığı 33 puanla liderliği paylaşıyor Şakstar ile. 10 Galibiyet 3 beraberlik almışlar, daha malubiyetleri yok. 26 gol atıp sadece 6 gol yemişler. İşimiz çok zor. Senin bütün umutlarına rağmen ben hocanın Stoke deplasmanındaki takımla çıkacağını düşünüyorum ve malesef en az 2 farklı skorla kaybederiz :(

emocan10 dedi ki...

enorton;

teşekkürler. milli takımlar ve kulüp takımlarında şu anda avrupa'da yüzde 70 4-2-3-1 kullanılıyor. 2000'li yılların alan savunması anlayışına en uygun düzen olduğu ve taraftarın 10 numara sevgisine uyduğu için bu noktaya geldi. ancak kesinlikle 4-2-3-1 ile heba olan takım sayısı, başarılı olan mükemmel 10 numaralara sahip takım sayısını katlar geçer. zaten kazananlara, oyuncu seviyesini çok çok ilerilere taşıyan takımlara baktığımızda ya 4-3-3 ya da üstün oyuncularla 4-4-2 görülüyor. manchester united ve milan 4-4-2 varyasyonları kullanarak, lille 4-3-3 ile şampiyon oldu avrupada. herkes 4-2-3-1 oynarken, ispanya ve barcelona tüm kupaları topluyor. 4-2-3-1, 10 numaran kanatlanıp uçmadıkça takımın seviyesini sınırlayan bir sistem.
schuster kanatlarda yedeğimiz bulunmadığından, geçen sezon bazı maçlarda alan daraltan bir 4-1-2-1-2 oynatmıştı. Ali Küçik, Holosko gibi adamlar forvete kaymıştı, arkalarında Guti takılıyordu. çncak benim düşündüğüm sahte 9'lu bir sistem. bizim oynadığımız çift forvet arkasında 10 numara klasik düzeninin çözümü 90'lardan beri var. Ön liberolarla 10 numarayı kitlediğinde, kanattan da atak üretilmediği için forvetle bağlantıyı kesersin. Birçok maç böyle kitlenip puan kaybettik, forvetlere Guti'ye yüklendik.
Quaresma, Messi gibi verkaç yapmaz, bizim de topla oynama yüzdemiz 70'lerde gezinmez. Messi'yi Messi yapan verkaç yapabilmesi değil zaten, bütün ALman milli takımı kusursuz verkaç yapıyor. Messi'yi özel kılan 4'lü çizgi savunma anlayışını ya dripling ya da asist ile çaresiz bırakması. Quaresma'nın en sevdiği olay zaten ya savunmanın arasına dalmak ya da net asistler yapmak. rakibin 2 adamla kapattığı, arkasında ön liberoların beklediği, daha stoperlerin ufukta gözükmediği bir yerde topu quaresma'ya vermektense; çizgi halinde iki stoperin önünde vermek oyunumuzda çok büyük fark yaratır. messi'nin kanatta oynadığı rijkaard barcelona'sı ile guardiola barcelona'sı arasındaki fark kadar.

emocan10 dedi ki...

cartalete;

keşke öyle bi finansal mucizeler yaratacak başkan gelse. ama kulübün kendi gelirlerini giderlerin üstüne çıkartıp bir de 300 milyonluk borcu kapatacak adam varsa gitsin bi ara yunanistan'a da el atsın, dönünce bizde maliye bakanı olsun. mesele sadece kadro yapısı değil, oyuncu satabilmek. bursaspor bile sercan ve volkan'ı taraftar baskısından satamadı. biz de satamayız. oyuncu fabrikasına dönüştürmemiz bugünün şartlarında mümkün değil.
örnek verdiğin vasat kadroların olayı başlarında iyi bir teknik direktör olmasıydı. çok geçmişe gitmeden, tigana dönemine bakarsak da, allaha emanet defans, koray-serdar kurtuluş orta sahası ile bence vasat ötesi bir kadroyla 2. olmuştuk. doğru teknik direktör olsa zaten quaresma almayız. senin yazdığın çocuklar altyapıdan gelir, onlara quaresma muamelesi yaparız.

pres konusundaki serzenişine katılıyorum. ben de aynı nedenle kapattım maçı, döndüm yatağa. mesela fernandes bu presi yapmayanlardandı. ancak bence asla ruhsuz değildi, en az bizim kadar sinirleniyor sahada. ancak bu presi yapacak adam fernandes değil. koy edu'yu orta sahaya o yapsın presi. her oyuncuyu yeteneğine göre değerlendirecek bir sisteme ihtiyacımız var.

yukarıda enorton'a olan yorumumda da bahsettim. schuster o düzene mecbur kalmıştı takımda kanat olmadığından. guti'nin forvet arkası rolünde asla oynayamayacağını düşünüyorum. 90'ların 4-4-2 anlayışıyla yetişmiş bir oyuncu. real madrid'in o yıldızlarını hep geriden besleyen adamdı. bugün forvet arkasına konduğu maçlarda bile dayanamayıp gelip geriden top alıyor. schuster de bunu bildiğinden onu daha geride kullanıyordu. guti'yi bizim xavi'miz olur. ancak önde edu, nobre gibi golü önüne top düşmedikçe asla düşünmeyen forvetler, kanatta quaresma ve simao gibi sıkışan, koşu yapamayan, kramponunun iç kılıfına pas bekleyen adamlar oldukça guti'nin paslarının bir anlamı kalmıyor. senin dediğin gibi çok önde ve kenarda oynayıp quaresma'yı direkt besleyebilir guti. yukarıda bahsettiğim düzende, pektemek'in olduğu kanat tarafında orta sahada oynar guti. pektemek'de geriye dönüp ona yardımcı olur. guti alan savunmasını da çok net bilen bir oyuncu. ve eminim ki o da istiyor kariyerinin son yıllarında asistler yapsın, tribünler ona beste söylesin. telegol muhabbetine meze edilecek adam değil guti.

enorton'un dediği "defans topu şişirir, forvete bidon koyayım" anlayışından kurtulması lazım tkenik direktörlerin. edu-nobre-almedia gibi adamları ilerde tek başına bırakacağıma, hiç oynatmayıp defansın arkasına bir libero atsan daha yararlı olur hücumsal anlamda. bu adamlar quaresmanın, simao'nun, holosko'nun alanından çalıyorlar. pas grafiğine baksan, rakibin stoperi ile birebir örtüşecek adamlar.

Cartalete dedi ki...

Zaten 2013'e kadar Beşiktaş'ın şahıslara ve kurumlara olan tüm borçlarını kapatması gerekecek, yoksa Uefa tanımaz. Artık YD hibe mi eder, adamların hepsi mi satılır, yetmezse böbrekleri mi verilir, Fulya mı gözden çıkartılır bilemem. Ben sadece Beşiktaş'ın parasını yönetecek adam istiyorum, kendi parasını koyup, kendine borçlandıran başkan değil. Ki, financial fair playle bu iş olmayacak zaten artık.

Kulüplerin gelirleri öyle yabana atılacak kadar kötü değil. Biraz kemer sıkmayla, zamanla kademe kademe eriyecektir. Mesela geçen sene 1 gram katkısı olmayan adamların aldığı maaşlarını toplamıştım; 15 milyon Euro gibi birşey çıktı yıllık. Üstelik, katkı sağlasa da haddinden fazla maaş alanları ise hiç katmıyorum.

Beşiktaş öncelikle bu işi düzeltmeli, her yıl -20 milyon Euro yazar mesela bu şekilde. Yine aynı yere geliyorum, pahalı kadro = başarı da olmamıştır zaten Beşiktaş'ta.

Az önce yanlış dedim, Ohen'le katılmadık ilk ŞL'ye. İlk önce Rasim Kara'nın takımıyla girdik. Bir sonraki yıl Ohen İzmir'de Trabzon'a iki gol attı, elemelerde İsrail takımını geçemedik. Sonrası Brigel; Halilagiç, Oliver Schafer, Nihat, Ertuğrul falan. Sonra 100. yıl ve Denizli'nin takımı, yazıda bahsedilen kadro. Diyeceğim o ki, Beşiktaş vasat kadrolarla başarılı oldu, iyi de maddi kaynak elde etti. Ama bir sonraki yıl, o maddi kaynak ekstralarıyla birlikte kayboldu. Üstelik borca girildi, takımın ağzına edildi, taraftarın kimyası bozuldu vesaire.

Taktiksel konuya gelirsek. Guti bence de forvet arkası değil, hele 4-2-3-1 gibi bir sistemde hiç olmuyor. Ancak Bursa maçındaki rolü biraz daha farklıydı, dediğin gibi sistem yeni birşey değil; Milan yıllarca 4-3-1-2 oynadı. Ama o sistemin farkı, forvet oyuncularının çalışkanlığından daha maksimum faydalanıp, Guti ya da aynı sistemde oynayabilecek sahte 9 Quaresma'nın topsuz oyun yükünü düşürmesi.

Guti öyle bir düzende de oynar, dediğin gibi 4-3-3'ün Xavi'si de olur. Ama bunun için takımın belli bir noktada önde basıyor olması ve özellikle defans hattının derinde takılmaması gerekiyor. Guti'nin gireceği alan savunmasının, çok arkada kalmaması açısından.

Cartalete dedi ki...

Bu arada şunu atlamışım. Bahsettiğimiz düşük profilli takımla devam edip, bir yandan da para edecek adamları rahatlıkla satabilmek için başarı şart. Bunun için de dediğin gibi iyi bir teknik direktör gerekli; Şenol Güneş, Lucescu, Tigana gibi. Eldekini iyi kullanan, potansiyeli ortaya çıkaran adamlar bunlar.

Zaten Nihat'ın satılmasına tepki az sürdüyse, bunun nedeni bir sonraki yıl Luce'nin gelmesi ve takımın uçmasıydı. Ama şu da var, işler kötü gitmezse ve eldeki iyi oyuncular satılmamışsa, hala kadrodaysa değişen yine birşey olmuyor; onlar da ıslıklanıyor görüldüğü üzere. Bu kez para edecek adamların da gidişi, cebine gelecek yılların maaşını tazminat olarak ödeyerek gerçekleşiyor :)

BJK4EVER dedi ki...

Quaresma'nin false 9 olabilecegine gercekten inaniyormusunuz? Messi ornegi verilmis burada. Kalite karsilastirmasi yapacak kadar cahil degilim, ama oyuncu karakterleri cok cok farkli, aralarindaki tek benzerlik calim yetenegi, o kadar. False 9 olacak oyuncu en kisa yoldan kaleye gitmeli, verkac yapabilmeli, aralara dalabilmeli, mesela ceza sahasi disindan kesme vuruslar yapabilmeli (bkz Manu CL final maci), gol vurusu saglam olmali (bkz haftalik asirtma golleri). Q7 kanatta oynarken bile gereken kosulari yapamiyor, pozisyonlarda dogru seyi secip uygulayamiyor, kalabalik gobekte bunu nasil yapsin? Quaresma'nin gobekte oynamasinin tek faydasi kazandiracagi ekstra serbest vuruslar ve 10 macta 1 gelen guzel bir uzaktan sutu, onun disinda birsey yok. Kaldi ki ayni sekilde kaptiracagi toplar daha da tehlikeli olacaktir, bunu Delgado ile cokca gorduk. Bence Quaresma icin uygun rol yine klasik 4-3-3'te sagacik, dengeli bir takimda 4-4-2'de sagacik (cift santrfor bir kanat icin ruya'dir) ya da baklavali bir 4-4-2'de serbest sekilde oynayan 2. forvet rolunde. Bu sistem konusunda da dusundum ve gercekten uygulanabilir bir sistem bana gore. Orta saha kalabalikligi bizim icin pozitif olur, Guti gibi bir oyuncu en iyi yaptigini yapar ve orta saha ve forvet arasinda kopru olur (klasik 8 veya klasik 10'dan ziyade) ve arti olarak Quaresma her iki kanatta da oynar ve daha serbest sekilde takilir. Tabii buradaki sikinti tek kanat ile ne kadar savunma yapabilecegimiz, ama bu halimizle zaten kanatlar Allah'a emanet gibi birsey.

------------Rustu-------------

Hilbert--Sivok--Egemen--Ismail

------------Aurelio-----------

--------Fernandes-Necip---------

-----------------Guti--------------

------Quaresma---------------------

--------------Almeida-----------

BJK4EVER dedi ki...

Su da var birde arkadaslar. Bizim burada bu kadar taktik konusmamamiz lazim bile. Kulubun mantiksal olarak dogru bir kadrosu olur, oynayacagi sistem bellidir, ufak tefek detaylar konusulur. Hollanda'da yasadigim icin soyluyorum, burada bunlar konusulmaz bile. Hollanda'da her takimin taktigi bellidir, kimin ilk 11 oynadigi kimin yedek oldugu bellidir, takimlarin oyun kurgusu ve mentalitesi bellidir, sadece oyuncu tercihleri tartisilir genel anlamda. Bizde 4-2-3-1'den girip false 9'dan cikiyoruz, ki bu tamamen abuk subuk bir transfer politikasinin ve yanlislarin gostergesi zaten. Hos, ben transfer politikasinin o kadar da absurt olmadigini dusunuyorum, teknik direktor secimi bence ilk hata, ama ideal'den uzak oldugu da gercek. Belirli bir politika, vizyon, strateji eksikligi zaten bizi bu kisir donguye sokuyor.

Cartalete dedi ki...

Zaten kulübün, teknik direktörün, transferlerin, kısaca sistemin belli bir standardı olsa; taktik ne olursa olsun mutlaka belli bir zaman içersinde oturur. Napoli işte, çağ dışı diye kabul gören 3'lü sistemle oynuyorlar, ama aşama aşama üzerine koyup şuan hem Serie A'ya hem de Şampiyonlar Ligi'ne gider yapacak seviyeye ulaştılar.

Ama işte, 15 milyonu Lavezzi varken Tevez'e falan vermiyorlar, eksik olan parçaya; Gökhan İnler'e veriyorlar.

Ekrem Ph.D. dedi ki...

En basindan beri Carvalhal hoca degil, bu gidis iyi degil diye diye dilimizde tuy bitti, ama gec de olsa herkes bunu gormeye basladi...

Cartalete dedi ki...

Aslında hem yazının hem de buradaki yorumların, Carvalhal hoca değil gibi basit bir sonuca vardığını düşünmüyorum.
"Carvalhal iyi hoca mı değil mi?" sorusuna cevap bile bulamayız, çünkü hocalığının önüne geçen şeyler olduğu bariz. Maaş verilirken bile kayrılan bir kesimin (sadece basından değil bu haber) hoca tarafından da kayrılması doğal. Başka hoca gelse, adalet sağlar mı? Ya da bu adaletin sağlanması için illa bir hocaya ihtiyaç mı var?
O yüzden, ana çözüm bu değil. Keşke öyle olsa... Zaten geliş tarzıyla, görev şekliyle dünya üzerinde tek örnektir herhalde. Maaşı sebebiyle de göndermek kolay zaten. Carlos doğru işlemeyen çarklardan biri ama bozuk olan ana sigorta değil.

enorton dedi ki...

@Cartalete

Hocam çok güzel söylüyorsun 1 gram katkısı olmayan adamların maliyeti 15 milyon avro. Peki biz ne yapıyoruz bugün 15 BJK TV çalışanının işine son verilmiş. Ortalama 1000 Tl alsa bu adamlar aylık 15000 Tl kardayız, takım 2013 e kalmadan düze çıkar bu tasarruf hamlesiyle.

@BJK4EVER
Sen Hollanda'da mı yaşıyorsun :) Bir garip oldum, bu forum ve bloglar sayesinde inanın en yakın arkadaşımdan daha sık görüşüyorum sizinle...

Son olarak Cartalete 3 lü savunma demiş. Geçen yıl Noat'ın blogunda da yazmıştım, o gün de inanıyordum bugün de inanıyorum. Bence eldeki kadroya göre en uygun sistem 3-4-3 gibi duruyor. Elimizde sağ bek yok, sol bekin defansıf zaafiyetinden şikayetçiyiz. O zaman beksiz oynarız :)

Egemen - Sivok -Toraman

----------Ernst------

---Fernandes-----Necip----

---------Guti-------

Q7-----Almeida----Pektemek

biraz PES kadrosu gibi oldu ama idare edin :)

Cartalete dedi ki...

Toshack'ın takımına benzemiş :) Ben 3'lü oynamalıyız demedim, yanlış anlaşılmasın. Sabırla üzerine çalışıldıkça, sonunda işlemeyecek sistem yoktur manasında o örneği verdim. En kötü karar, kararsızlıktan iyidir misali.

julian-kerem dedi ki...

Eger uclu oynayacaksak ben baska bir takim onermek isterim:

Cenk
Sivok - Fernandes (Aurelio) - Egemen
Hilbert - Guti - Ismail
Quaresma (Fernandes) - Ernst (Necip) - Necip (Quaresma)
Almeida

Sili'nin oynadigi 3-3-3-1 sistemi gibi. SOylendigi gibi takimin ideal sagbeki yok, solbekin de defansif zaafi var. Ustelik takim boyunu bir turlu kisaltamadigi icin kopuk kopuk oynuyor, ve ne ileride ne geride cogalamiyor. Bu sistem bu sorunlari iyi kotu cozer. Geride Sivok (ya da Sidnei de kullanilabilir) ve Egemen - ikisi de saglam ve genis alan savunabilen adamlar. Aralarinda seken toplari alacak ve topu ondeki ucluye rahatca aktarabilecek Fernandes. Eger onun riskli futbolundan korkarsak Aurelio. Onlerinde takimin geriden organizatorlugunu ustlenecek Guti (Fernandes buraya da kayabilir). Yaninda dinamik adamlar Hilbert ve Ismail. Hem geriye kosacaklar defansi beslemek icin hem de ileriye gelip yardim edecekler. Onlarin onundeki hatta Quaresma, Ersnt ve Necip. Necip orayi kotaramazda Pektemek olabilir. Hatta o tarafa Quaresma gecip sahte 7 numara Fernandes oynayabilir (veya sag dis forvet Pektemek). Almeida tek forvet, ama genellikle Quaresma'nin olmadigi tarafa yaklasacak.
Bu sistemde gordugum problemler:
- Guti'nin etrafinda pas oyununu bilen yeterince adam olmamasi
- Orta one yazdigim adamlari cok golcu olmamasi
- Sivok ve Egemen'in zaman zaman topa odakli savunma yapmasi

Ne yapsak su andaki sistemden iyidir gerci.

forma-aşkı dedi ki...

Çok uzun bir yorum yazmıştım,yayınlanmadı.Sanırım bir sorun oluştu-benim netimle ilgili-..O cümleleri sanırım bir daha toparlayamıyacağım.Sadece bu konuşmalarınızdan önce hatta daha önceki yorumlarımda da belirttiğim gibi bu takım 4-3-3 oynayamaz,bu çok açık.Sadece bir maç 3-5-2 deneyelim..Bir hayal biliyorum ama içimden geçen kadro;

Cenk

Sivok

Sidnei-Egemen

Hilbert İsmail

Aurelio-Necip

Ernst

Queresma-Edu

Toraman iyileşirse Sidnei'nin yerine kullanılabilir.Almeida iyileşince Q7 ile -eğer bu sistemde de sahaya ağırlığını koyamazsa-,Edu ile oynar.Ernst'i duruma göre geride Toraman'ı kullanarak Aurelio'nun yerine kullanarak Guti'ye şans verilebilir vs vs.Ben eminim bu takım,şu şablonla bundan kötü olamaz,diyeceksiniz ki,sistem geçişleri bu kadar kolay olamaz ama kaybedecek hiçbirşeyimiz yok,ben 27 yaşındayım.Takımımı çok kere kötü oynarken izledim ama bu sene ki kadar kişiliksiz,kaleye gitmekten maçı çevirmekten bu kadar uzak görmedim.

Kiev maçında Mustafa ilk 11 de olmamalı,fizik durumu gerçekten kötü ve fizik gücümüzü en çok kullanacağımız maç olacak..İyi bir Mustafa her zaman lazım.

Bir de artık şu çok iyi anlaşılsın,ya da nasıl oluyor da görülemiyor anlayabilmiş değilim.ELDEKİ KADROYA göre,ilk 11'e yazılacak ilk isimler Hilbert-İsmail-Necip ve Ernst'dir..

Melih dedi ki...

Pascal Nouma belki de o sezon GS'ın ilerleyişi sayesinde izleyebildiğimiz Uefa maç özetlerinde en çok dikkatimi çeken oyuncuydu. Belki Lens finale çıkabilse Hakan Şükür yerine Inter'e giden o olurdu kim bilir. Nouma'nın o sezonki Uefa performansını düşününce aslında Beşiktaş'a gelmesi Quaresma transferinden bile zor bir işin başarılması anlamına gelir.

Ilyas dedi ki...

3ü savunma demisken bende birsey yazayim dedim.
Su aralar belki en iyi örnek Napoli'dir. Gecen Bayern Münih macini izledim ve acikcasi cok begendim sistemi, cok fazla uzun toplari kullanmasalar dahada güzel olur, sahsen kisa toplari tercih ediyorum.
Benim düsüncem söyleydi http://www.footballuser.com/formations/2011/10/253248_Besiktas_JK.jpg

Aurelio süpürücu orta saha olarak oynar, Necip biraz önünde U21 Milli Takimdaki üstlendigi görevi yapar, Hilbert'te bizim Maggio olur.
Karsi attakta Aurelio ve Hilbert defansa girer, 5'li defans kurgusu olusur, Quaresmanin geri gelmesi zor, orta cizgiye kadar gelse yeter, bu formasyonda yeterice rahat kalir ve belki Porto zamanini hatirlatir. Oyun kurucu olarak Guti'yi yazasim geliyor, ama cok yavas, Fernandes desen oda topu kaybettiginde kosmuyor, belkide en mantiklisi Onur olur, zaten son zamanlarda sürekli A takimla calisiyor, hatta gecen A2 takimin macina bile gitmeyip A takimla antrenmandaydi, vücüdunuda gelistirmis biraz. Mustafada orta saha ile Forvet arasindaki optimal baglanti olabilir, belki Bébé'de olur, ama Forvet kesinlikle Almeida olmalidir. yani 3-4-1-2 sistemi, sizce nasil bir düsünce?
Napoli gayet iyi oynuyor böyle...

Cartalete dedi ki...

Napoli'nin sistemi bana göre de uygulanabilir bir sistem ancak bu sistemin işlemesi için, oyuncuların yetenekten önce taktik disipline sahip olması gerekiyor. Çünkü herkesin görev dağarcığı açılıyor bu düzende. Sağ, sol stoperler pas oyuna girmeli mesela. Kanattaki adamlar da topsuz oyunda bek, toplu oyunda kanat olmak zorundalar. O yüzden Maggio, Yebda, Zuniga gibi 8 ciğerli adamlar tercih ediliyor, Quaresma olmaz yani :) İsmail'den başkası kaldıramaz bu sistemi, sağda da Hilbert işte.
Quaresma Lavezzi gibi 2. forvet olur en fazla.

forma-aşkı dedi ki...

Cartalete,İlyas'ın sistemiyle,benim kafamda oluşan sistem aynı aslında,o 3-4-1-2 demiş ben 3-5-2.Egemen ve Sidnei bana göre oyun kurabilecek stoperler,sence denemeye değmez mi?

Cartalete dedi ki...

Değer. Zaten diyorum, yeterki üzerinde mantıklık oyuncu seçimleri yapılsın. Yoksa her türlü sistemi oynayacak malzeme var elde.
Ayrıca 3-4-2-1'in, 4-3-3'den de fazla farkı yok. 4-3-3'de ortadaki ortasahayı defansın arasına sokuyorsun, yine aynı sayıyla hücum ediyorsun zaten.

tannhauser dedi ki...

öncebesiktas'ta dillendirilen, noat'ın ve eksibesiktas'ın da destekledikleri kampanya hakkında ne düşünüyorsunuz? adam başı 10 liraya kaos çıkarmak mümkün olur mu?

Cartalete dedi ki...

Onun da bir çözümünü bulur bunlar, bu adam kolay kolay kalkmaz koltuktan. Ama kaos çıkarabilir, bu da şimdilik yeterli olur bence denemeye değer gözüküyor.

Pamukk dedi ki...

q7 ve çetesi yolcu sanırım
bide ıslıklarla yuhlarla olacak gibi