Geçilemeyen Yasaklar

Hafta arasında sıkı bir Avrupa maçı oynamış ve iyi skor almış takımların, bir sonraki lig maçında sallanması olağandır aslında. Nitekim bu sene Serie A’ya giderli olan Udinese gibi bir takıma 4 atmış Atletico Madrid, Getafe deplasmanında duman oldu… O yüzden, bu tip puan kayıplarında hayıflanma derecesini düşürmek lazım. Ama bu kez durum farklıydı; maç 2-0’a gelmişken artık bi’zahmet kazanmak lazımdı. Olmadı… “Nedenlerin” en büyüğü de, yine bu senenin genel sorunuydu; bazı oyuncuların oyundan alınma yasağı(!)

Oysaki maç muhteşem başlamıştı Beşiktaş adına. Uzun zamandır yolunu gözlediğimiz “hücumda çoğalma” eylemini gördük daha maçın başında. Simao soldan ceza sahasını keserken, kırmızıların arasında bir beyaz forma aramıyordu; hem Pektemek, hem de iki ortasaha oyuncusu içerideydi… Böylelikle, topu istediği noktaya atma konusunda Avrupa’nın en iyi kanat oyuncularından birinin Beşiktaş’ta olduğu ortaya çıktı. Topun üstüne “Ernst’in kafası” tadında bir adres yazdı, öyle vurdu Simao…İkinci gol de gayet beklenen bir tarzda geldi. Pektemek 11’deyse, gol şansını kendisi yaratır. Çünkü bizim için Pektemek demek, Chicharito demektir… Attığı golde gözü topta, zihni ise hem topun düşeceği muhtemel yerde hem de ofsayt çizgisindeydi. Basit görünen, ama herkese pek nasip olmayan bir goldü o. Golcülük kanı lazımdır çünkü…

İlk yarıda her şey yolundaydı. Yorgun takım yine en doğrusunu yapıyordu; topu Gençlerbirliği, Beşiktaş ise istediğini alıyordu… Hele bir de Simao’nun şutla tamamladığı pozisyon vardı ki; taç çizgisi kenarında nefis bir üçgen yapıp, Hilbert’in kaçırılmasıyla başlanan atak… O ana kadar ev baklavası, çikolata komasına girmeme rağmen, böyle tat alamamıştım…

Ama işte bir Beşiktaş gerçeği… Rahat maç izleme lüksü, takriben Sergen'in slalom yaptığı Rizespor maçıyla sona ermiştir zaten Beşiktaşlı için. İlk yarıda tüm olumlu şeylere ve 2 gole rağmen; ikinci yarıda bizi bekleyen şey yeni bir gerilim & korku & gizem filmiydi… Pektemek’in kaçırdığı 3. golden sonra değil; ikinci yarıda yorgun takıma yardımcı olacak bir hamle yapılmamasıyla olmaya başladı bu durum aslında.

Dünyanın en iyi dripling yapan oyuncularından biri olmasına rağmen, Quaresma’nın kontratak oyuncusuyla uzaktan yakından alakası yoktur… Çünkü önüne değil, ayağına top isteyen bir adamdır kendisi. İsterse önünde 40 metre boşluk olsun, yine hareketlenmeden ayağına ister “ben nasıl olsa alır giderim” der, bundan zevk alıyor herhalde… O yüzden, henüz fizik olarak toparlanmamış takıma en iyi yardımı hücum oyuncularının yapması gerekiyorken, bu olmadı 2. yarıda. Ne topsuz, ne de toplu oyunda. Oysaki bir Holosko, Akyüz gibi hamleler gelseydi Pektemek de sahadayken; hem hücum tehditlerini sürdürecekti Beşiktaş, hem de geriye daha iyi yardım alacaktı…

Sadece bir kez güzel bir kontra fırsatı yakalandı 2-0’dan sonra. Veli, muhteşem vücut çalımıyla önünü açtı; sonra da Pektemek’in yolunu… Olsaydı, farklı olabilirdi. Olmadı, dönüşünda 2-1 oldu, hemen sonrasında 2-2… Fiziğin dışında, psikolojik gerçeklerin de Beşiktaş’ın maçı kaybettiğine işaretti o 2. gol. Hemen sonrasında gelen Pektemek – Almeida değişikliği de, “futbolun gerçekleri” ışığında maç kaybı olasılığına katkı oldu…

Neden Pektemek? sorusunun cevabı basit. Ya önde haldır haldır basan Gençlerbirliği karşısında ortasahadan adam eksilteceksin, ya da forvet değiştireceksin. İstediği zaman geri koşan; istediği zaman topu, frikiği, tacı, korneri veren; istediğine topu atan, istediğine pazıband takan çocuğu oyundan almak yasak çünkü. Sonucu ne olursa olsun…Cenk’in, bir solbek gibi kaçarak Egemen’i yanıltması sonucu; malumun ilanı oldu. Sonrasında, 3 metre ofsayttaki Almeida’nın el kaldırıp top istemesini falan izledik… Sonrasında Mehmet Akyüz girdi de, pozisyona benzer bir şey yaşandı. Ama sonuç olarak o da zılgıtı yedi Quaresma’dan. Her akında ofsaytta bekleyen kankasına ben hiç öyle tripler yaptığını görmedim mesela… Neyse kıvırmadan söyleyeyim; Beşiktaş’ın kangrenli bölgesi Portekizlilerdir. Şuan tek tahammül edeceğim adam Simao’dur o eşraftan… Zaten, geliş şekli farklı olan tek oyuncuydu. Kariyeri tartışılmazdı, İstanbul’a gelme nedeni sadece yaşıydı.

Kesilmedikçe de bu kangrenli bölge düzelmez, aksine bütün bünyeyi bitirir… İşte arada bazı Avrupa maçlarıyla ilaç tedavisi uygulanır da, sorun yine değişmez, kalıcıdır. “Ürkmeyen” teknik direktör gelse, bu kez de “bu adamlar niye yok” bayramı başlayacak… Ürken teknik direktör de böyle yapıyor işte. En temizi, hocanın rahatlıkla hamle yapacağı, 11 yazacağı denk bir kadro oluşturmak… Ocak’ta bu tip hamleler gelmezse, aynı filmi izler dururuz. Ama gelmesini de pek beklemiyorum, çok lazımmış gibi Almeida’nın diğer yarısı da alınmış falan. Bize kalsa futbolu bıraktıp, Pazartesi bir konfeksiyon atöylesine yazdıracağımız Edu'dan fazlası yok, eksiği var. Bundesliga'ysa, o da Bundesliga'dan gelme. Pektemek'le karşılaştırmıyorum bile... Üstelik kaça alındığını da bilmiyoruz.

Neyse, puan kaybı çok dert değil; play-off'a kafa attıktan sonra asıl mesele başlıyor zaten. Ama aynı nedenlerle kaybettiğini bilmek, bunu maç anında da tekrar tekrar yaşamak; Beşiktaş'ın birçok açıdan çiftliğe dönüştürülmesini görmek can sıkıcı oluyor işte. İyi bayramlar tekrar.

8 yorum:

tearkan dedi ki...

ikinci gol geldiğinde maçı verdiğimizi düşünen tek ben değildim sanırım.

benim kafama takılan almeida değişikliği. oyuncunun ısınma süresini, hazırlanmasını vs. düşününce muhtemelen maç 2-1'e gelmeden önce planlanmış bir değişiklikti o. fakat arka arkaya gelen gollerle maç 2-2 olmasına rağmen yine de yapıldı. benim anlamakta güçlük çektiğim nokta bu. 2-0'a göre hazırlanmış değişiklik maç 2-2'ye gelmiş olmasına rağmen yine de yapılıyor. hocanın gidişata göre plan ya da planları yok mu acaba? yani maçtan önce 60'ta pektemek'i çıkartırım, gidişata göre 80'de q7'yi alırım hem oyundan çıktım diye trip de yapmaz gibisinden mi düşünüyor acaba maç öncesinde. geriye düştüğümüz veya skor avantajını kaybettiğimiz maçlarda zaten daum misali direk orta sahadan adam çıkartıp forvete adam alıyor. (bkz. dün veli'nin çıkışı)

rotasyon yapmayışını bir derece anlayabiliyorum. sonunda işleyen bir düzen buldu gibi, bunu kaybetmek istemiyor. ayrıca kadroya almadıklarının da pek umrunda değil gibi gözüküyor zaten. reyiz mesela, şu sıralar ece vahapoğlu'yla beşiktaş'tan daha fazla ilgileniyordur muhtemelen. şu oyuncu değişiklikleri konusu hala sıkıntılı. misal dün almeida'yı kenarda görünce pektemek'in çıkacağına canlıdan bahis açsalar elde avuçta ne varsa koyardım.

son olarak cümleten iyi bayramlar.

Fly like an eagle dedi ki...

Büyük büyük laflara girebilir, dağları yerlerinden oynatacak cümleler kurabilirim!! Ama hiçbirine gerek kalmadan hepsinin özeti olarak sadece şu cümle benden bir türlü uzaklaşmıyor : " SEBEP NE OLURSA OLSUN 2-0 dan MAÇ VEREN TAKIM BÜYÜK TAKIM DEĞİLDİR."
SEVGİLERLE..

helldoradotcom dedi ki...

o degil de Necip de bir sabri olma yolunda ilerliyor. inanilmaz harcanan bir guc ve karsiliginda kapilan toplarin buyuk bolumu yanlis tercihlere kurban gitmesi.. Onun icin tren kacmak uzere bence.. Umarim oyunun ofansa yonelik kismi konusunda da biraz kafa yorar zira onu izlemek sinir bozucu olmaya basladi...
ha derseniz ki portekizlilerin gitmesi bunu da cozer orasini bilmem!

Cartalete dedi ki...

tearkan,

Aslında Carvalhal yanlış gittiğini gördüğü birşey olunca, ilk yarıdan da oyuncu değişikliği yaptığı olmuştu. Aklında geçeni uygulayamama sıkıntısı var bence kesinlikle, Kiev maçında da Quaresma 90 dakika sahada kalmamalıydı nitekim. 2-2'den sonra Pektemek'in oyundan alınışı da, tamamen abandone olmaktı bence. Artık o da bizim gibi, bu maçın döneceğine pek ihtimal vermedi herhalde.

BenYaptımOldu,

Aslında öyle, ama 2-1'den sonra çok çabuk 2-2'ye döndü maç. Biraz da şanssızlık var yani... Yeri geliyor, Barça da 2-0 öndeyken galibiyet alamıyor ama asıl sıkıntı, Beşiktaş'ta bu tip durumların, her zaman için karşılaşabilinir olma durumu. Her maç ip üstünde gidiyor...

helldoradotcom,
Ben hiç de öyle karamsar değilim Necip konusunda. Kaldı ki, büyük patlama yapmasa bile kadroda kendine her zaman yer bulabilecek bir oyuncu. Şöyle birşey de var, Necip gibi adamların durumu Beşiktaş'ın birinci meselesi olmamalı. Çıkış yaparsa ne ala, böyle kalırsa 18 adamı olur, asmak, kesmek kolaydır zaten onları. Beşiktaş'ın 1. problemi yabancı oyuncularından aldığı verim... Buna Beşiktaş'ın sistemi de dahildir yani. Kadrodaki kaliteli yabancı oyuncuların hemen hepsine göre ters bir oyun anlayışımız var.
Portekizliler temizlensin, Somali'deki açlık bile bitebilir.

Adsız dedi ki...

Cartalete uzun zamandan sonra ilk defa seninle bu kadar ayrı düşündüğümüz bir konu oldu ve cvp yazayım dedim.
Kulüpte kangren olmuş bir yer varsa, bu Portekizlilere gelene kadar başkandır öncelikle. Sen de farkındasındır bu durumun. Her ne kadar başkan ve yönetim kademesindeki olumsuzlukları bir kenara koyup sadece takıma bakmaya çalışsan da, yönetim kademesindeki plansızlığın takımı etkilediği aşikar. Quaresma'nın yaptığı gibi arkadaşını azarlamalar sadece bizde değil herhangi bir takımda da olabilir. Önemli olan bunların önüne takıma zarar vermeden geçebilmek. Daha da önemlisi plan yapabilmek. Quaresma gidebilir. Ama planın hazır olmalı. Quaresma'yı da değersizleştirmeden satabilmek lazım. Yerine de yavaş yavaş alt yapıdan birilerini koyabilirsin. Ya da quaresma'yla devam edersin. Ama onun için de ayrı bir plan yapman lazım. Bizim temeldeki sorunumuz bu zaten.
Önümüzdeki sürece bakınca elimizdeki değerleri yine yok ediyoruz yıllardır yaptığımız gibi. Delgado'dan ya da Tabata'dan da alınabilecek maksimumu alamadık. Şimdi quaresma, fernandes, guti vs. Bu anlayışla ilerleyen senelerde muhammed, erkut, mustafa pektemek vs vs diye uzayıp gidecek bu liste. Bunları senin de düşündüğünü biliyorum. Yalnız bunları gözardı ederek bir sonuca ulaşılamaz bence. Ulaşılırsa da sonuç yanlış olur. Saygılarımla...

altan

Cartalete dedi ki...

Zaten "Beşiktaş'ın en büyük sorunu nedir?" sorusu, en az lisede her sınav öncesi "istediğimiz sorudan başlayabilir miyiz hocam?" sorusu kadar cevabı belli olan, manasız bir soru cümlesidir. :)

Ben artık bunu es geçiyorum, o zaten bilindik. Yoksa, her yanlış yönetime yani başkana varıyor zaten. Quaresma meselesi de öyle... Portekiz kangrenliği, Quaresma transferiyle değil, o kapıdan girilip bu işin iyice ekonomik bağlantı haline gelmesi başladı. Ayrımcılık da öyle.

En başta kulağa sempatik geldi "Quaresma sayesinde kaliteli Portekizliler geliyor" gibisinden. Ama sonuç öyle olmadı maalesef. Başlarına sırf Portekizli diye bir hoca getirildi; kaptanlık pazubandının egemenlği verildi; yerliler beklerken daha yüksek miktar almalarına rağmen maaşları ödendi; oyundan çıkartılmada titrer davranıldı vesaire. Sonuç olarak suçun Quaresma'da olmamasıyla birlikte, Quaresma ve arkadaşları Beşiktaş'ın üzerine çıktı. Bu size çok klişe gelebilir, ben de sevmem böyle ağza sakız olan klasik söylemleri ama öyle...

Maya bozuldu yani, yeniden tutturma şansı da olmadığına göre mecburen halen değerleri varken elden çıkartmak gerek Quaresma ve Almeida'yı. Yoksa, zamanla değerleri hem bu nedenlerle hem de Beşiktaş futbol takımına kötü yansımalarıyla daha da düşecek.

Adsız dedi ki...

Bu noktada benim düşüncem de şu biz almeidayı quaresmayı gönderirsek yine plansız bir yola gireceğiz. Keşke planlı bir şekilde gönderebilseler. Örneğin; "Mustafa pektemek mehmet akyüz idare eder forvette. Alt yapıdan bir tane futbolcu çıkarsak tamamdır. Ya da muhammed demir oynamaya başlayınca antepte cenk tosunun değeri düşer onu da zorlayalım biraz. Quaresma'nın yerine de Holosko Simao vs var. Zaten erkut, kadir arı, muhammed geliyor." gibi. Ama olacaklar böyle değil. Örneğini seyrettik daha önceleri de. Quaresma'nın yerine yeni bir yıldız istenir ona da gidip en az 8 verilir vs. Zaten borç almış başını yürümüş. Keşke gidenlerin yerine alt yapıdan birileri gelse ama bu senin, benim, bizim gibi düşünenlerin iyi niyetli temennimiz olarak kalır :) Saygılarımla

altan

Cartalete dedi ki...

O konudaki tereddütlerinde kesinlikle haklısın. Mesela Carew satılırken insanlar kar ettik diye seviniyordu; ama plansızlıkla yeri doldurulamadı. Kazanılan paranın yarısıyla, 30'unu devirmiş ve forvet stili olarak Carew'le hiç alakası olmayan Ailton geldi.

Ancak şöyle birşey var Quaresma ve Almeida konusunda; zaten şuan onlarla giden doğru bir plan da yok... Hani olsa, gitmelerinin ardından "daha iyisi olur mu?" diye düşündürtür. Ama hissiyatım; yarın gitseler Beşiktaş'ın çok şey kaçırmayacağı.

Delici kanat olarak Simao oynar ve diğer tarafta mecburen forvet özellikli bir kanat oyuncusu yer alır. Simao'yu da yedekleyenler Erkut ve Muhammed olur. Fizik olarak geride olabilirler, ama delici kanat denilen bölge daha çok yetenek işi...
Forvet konusuna gelince, zaten şu halde de Pektemek Almeida'nın önünde bir tercih olurdu. Hele ki, bir başka forvet özellikli kanatla daha da anlamlı olurdu. Holosko, Mehmet Akyüz gibi...

Ocak'ta da Quaresma ve Almeida'dan gelecek parayla, gelecek vaadeden ve daha düşük maaş olan, üstelik sisteme daha yatkın olan oyuncular bulunabilir. Christian Benitez iyileşmiş, Doumbia gibi yardırıyor yine Meksika'da mesela. Kulağından tutup getirmek lazım.

Ama tabi bu yönetim olunca bu tip planlar ütopya. Ama mevcut düzenle de kalıcı başarı sağlayacak bir sistem kurmak da ütopya. :)