Yeni nesil Beşiktaşlılara “derbi” dediğimiz vakit, akıllarına önce Fenerbahçe maçları düşer sanırım. Ancak 90’lı yıllarda çocuk olanlar için durum böyle değildir. Bizler, Şifo Mehmet’in Galatasaray’a olan direnişini izleyerek büyümüş bir kuşağız…
Şampiyonluk maçı olur, Şifo ile geri dönüş yapar 4-3 kazanırız... Pek bir numaramızın olmadığı, Şekerspor’un gelip İnönü’de gider yaptığı duraklama döneminde; tarihinin en iyi takımına sahip Hagi’li Galatasaray karşısında “fark yemesek iyi” deriz ama yine kalkar Şifo iki gol atar, 17’lik Emre’nin hayatının golüyle güç bela kaybederiz... “Ne zamandır bir kupa yok, şampiyonluğu alamıyoruz bari şu adamlardan bir Türkiye Kupası’nı alsak…” der, ama kendimiz pek inanmayız. İlk önce Şifo inanır yine, kalkar bir rövaşata atar, sonrasında yeriz maç uzar, penaltılar derken Beşiktaş hakikaten kupayı alır… Arada şampiyonluğa oynarız; Şifo Ertuğrul’la verkaça girer, topu çatala gönderir ama maç 1-1 biter, pek anlam taşımaz. Şifo, Taffarel’in önünde kafayı vurur, ama Fevzi ıska geçer maç 1-1 biter, yine işe yaramaz. Hatta veda sezonunda, meşhur Pascal golünün asistini yapar, maç kazanılır ama sene sonunda elde yine bir şey yoktur vesaire…
Bana derbi denice, aklıma ilk önce Galatasaray maçları gelir; hemen sonra ise Şifo Mehmet… Son dönemdeki Fenerbahçe ile olan rekabet, ara-ara şampiyonluğa oynandığında sürekli rakibin Fenerbahçe olması; bu derbiyi 90’lı yıllara nazaran daha sönük kılmaya başlamıştı. Ancak Fatih Terim’in gelişi, Galatasaray’ın en azından geçen seneye göre daha değerli toplu bir takım oluşu ve de maçın her iki taraf için de kritik oluşu, bu derbiyi yeniden alevlendirecektir. Yalnız o alevi, sadece Beşiktaş tribününün yaşayacak olması üzücü. Başlatılan “Lütfen! Futboldan artık soğuyalım” kampanyası son sürat devam etmekte…
Aslına bakarsanız, geçmiş derbilerin heyecanıyla birlikte “Şifo Mehmet” gibi, derbi kahramanlarını da özlemiyor değilim. Beşiktaş’ın büyük sorunlarından biri de budur, büyük maçları sırtlayacak gerçekten büyük bir oyuncunun olmayışı… Bu hissi Feyyaz, Şifo, Sergen, Pancu hatta Nouma, hatta Bobo, hatta ve hatta derbi golü bulunmamasına rağmen İlhan Mansız gibi adamlar veriyordu. Şimdilerde rabona yaparken topa basıp, sinirini rakibe tekmeyle çıkaran Quaresma için “ne isyankar adam!” denilebiliyor… Benim bildiğim isyankârlık bu değildi…
Peşinen Quaresma’ya salladığımın farkındayım, zaten yarınki maçında ya en zayıf halkası olacak ya da kahramanı… Tek hücum yönü oluşuyla, “normal” bir maçı geride bırakması imkansız, yani bunun ortası yok… Quaresma’nın tek hücum yolu olma konusu, sadece onun suçu da değil tabi ki. Geçen yılın ilk maçlarında, takımın daha bir parçası gibi oynuyordu; ama bunun için daha bir bütün takım olmak gerek. Bu da, diğer kanatta Holosko’nun oluşuyla bir nebze gerçekleşebilir… En azından Quaresma’nın topla oynamaları, daha bir sonuç verici olur. Trivela ortalar, kaleye daha az paralel gider vesaire… Bu konuyu derinlemesine “Üçüncü Gol” başlıklı yazıda değinmiştik, tekrar etmeyelim… Ayrıca, Galatasaray maçları referansı da iyidir Holosko’nun.Amma velâkin, Simao’nun yeniden form tutması; Quaresma – Simao’suz bir 11’i olanaksız kıldı. Ki zaten olanaksızdı… Sonuç olarak; ya bu iki oyuncu bireysel olarak yardırazi bir gol atacak; ya da 2 stoperin kucağında, nadiren ofsayttan çıktığı anda Almeida’yı bulacak… Duran toplar haricinde, gol şansının büyük bir bölümünü bu iki senaryo oluşturuyor. Diğeri ise; son dönemde şaşırtıcı bir şekilde gelişme kaydedilen, ortasahaların sürpriz forvet koşuları. Veli, oynadığı dönemden beri bunu yapıyor zaten. Son maçlarda bu furyaya Ernst de katıldı…
Pektemek, Gençlerbirliği maçında bu takımdaki tek “tek forvetin” kendisi olduğunu ispatladı. Sürekli oyunun içinde olmasıyla; sırtı dönük aldığı topları hızlıca ve isabetli şekilde kanatlara aktarmaları ve hemen içeri hareketlenmeleriyle; kendini ofsayttan sakınıp, devamlı gol bölgesinde uyanık kalmasıyla vesaire… Ama Almeida oynayacaktır yine… “Beşiktaş istikrarsız skorlar alıyor, ama çok büyük yıldızları var…” trend cümle budur. Keşke çok büyük yıldızlar olmasaydı, o zaman skorlar istikrarlı olurdu diye düşünmüyor değilim.
Bir Portekizlilerden soğutma yazısına daha son vermeden önce, biraz da Galatasaray cephesinden bakınalım. Bu maçta Riera’nın yerine bir ortasahanın daha oynatılması bekleniyor. Muhtemelen o da Ayhan olacak… Beşiktaş, Galatasaray’ın klasik Selçuk – Melo ve Engin ile 2-1 şeklindeki ortasahasına karşı baskın olabilirdi. Aurelio’nun Engin’i almasıyla, birçok şey zincirleme olarak Beşiktaş’ın lehine işlerdi. Ancak şimdi Ayhan – Melo ile daha bir dirençli olabilir Galatasaray ortasahada, Selçuk da; fiziki hengameden uzak ama Elmander’e yakın pozisyon alabilir. Bu durumda da, muhtemelen sola yakın oyuncuyla genelde birebir kalacak olan Hilbert, formsuz ve çalım yönü belli olan Riera yerine, daha bilinmezli bir adam olan Engin’i alacak… Yani Terim’in bu seçim, maçın seyrini değiştiren etken olur…
Seyri değişir ama yine de "maçın kaderi Beşiktaş’ın galibiyetidir" diye düşünüyorum. Nedenlerim; Beşiktaş’ın son dönemde büyük maçlarda, sıkı oynaması. Hemen herkesin ciddiyeti eline alması… Ve Galatasaray’ın, çabuk dağılabilen defans yapısı… En büyük nedenim de Beşiktaşlı olmam sanırım, sonuçta Real Madrid gelse; ucundan kıyısından bir yol bulur, yine umutlanacak emareler çıkarttırdık herhalde… Ama sadece his değil, mantık olarak da Beşiktaş kazanır gibi geliyor. Çıkacak kadronun, tam olarak doğru bir kadro olmayacak olmasına rağmen…
Yukarıdaki Şifo Mehmet hikayesinin bir benzeri, ters açıdan Hakan Şükür için değerlenebilir... Şüphesiz bizim için Şifo neyse, Galatasaraylılar için de Hakan Şükür odur. Özellikle söz konusu Beşiktaş - Galatasaray derbilerinde... Yenilsen De Yensen De'de Murat Sıcakkanlı hatırlattı, hakikaten son birkaç yıldır Hakan Şükür'süz bir Galatasaray'la maç oynamak güzel... Adam mesaiye taa Bako zamanından başlamıştı arkadaş...
Son olarak; Hırvatistan bizlere gösterdi ki, bu milli ara sadece Beşiktaş için anlamlıymış. Güzel bir dinlenme olmuştur umarım, tabi aynı şeyler Egemen ve de İsmail için pek geçerli değil... Ben de blogdaki yazılara biraz ara vermiştim milli maçlar dışında; ancak Son Kartallar Blog ile gerçekleştirdiğimiz muhabbette, bol bol Beşiktaş vardı... Zamanınız olur da okumak isterseniz;
Son Kartallar'la Sohbet 1. Bölüm ve 2. Bölüm
6 yorum:
süper yazi :) Almeida konusunda katiliyorum, Abdullah Avci bile Musafanin cok özel bir futbolcu olup kendisini heyecenlandirdigini söylüyor, insallah CC heyecanlanir yakinda.
Su Fernandesin kadroda olmayisi canimi síkíyor, adami ucuza aldik diye seviniyorken göremez olduk artik, özledim yahuu...
Guti'yi resmen biktirip simdi sira Fernandesde herhalde, yazik cok yazik, insallah Tayfur yakinda geri dönerde islere el atar.
Bugün VATAN yine Erkut mevzusunu tazelemis, hatirladikca sinirleniyorum! Yetti artik ya, su cocuklari birde Inönü'de görsek...
@ilyas: bence yönetim carvalhal'i paravan olarak kullanıp bazı yüklerinden arınıyor. guti gitti. sıra fernandes'te. ha zaman zaman şiir gibi oynasa da benim ayılıp bayıldığım bir oyuncu değildi ama sürüp gidenler şeffaf değil.
bu maç önü yazısı en azından bana çok şey hatırlattı. şimdi sıralamak istemem ama kısaca maf döneminde yaşadığımız cennetten dünyaya düşmemize sebep olan gerçekten de galatasaray'dı. hem de elmayla bile kandırmamışlardı. polemik yaratacak cümleler kurmaktan imtina ediyorum ama vardı o işlerin içinde bir işler. neyse ki düştüğümüz soğuk ve acımasız dünyada şifo mehmet vardı ve yolumuzu aydınlatıyordu. eski sevda sarı fırtınaya ihanet etmiş olsak da şifo için değerdi. şifo'ya ihanet etmeyi sağlayacak biri çıkmadı o zamandan beri. sergen bile.
gençler faciasının ardından, ara vermenin de takıma motivasyon anlamında sorun yarattığını hesaba katarsak tablo çok aydınlık değil benim için. şu son yazdıklarıma ben bile inanmadım :) her zaman olduğu gibi galatasaray zaferini bekliyorum heyecanla.
@Cartalete
Emre denen şimdinin it'i o zamanın hepimizin kıskandığı yeteneği 3'üncü golü attığı maç sanıyorum Ali Sami Yen'deydi...
Ama derbi deyince benim aklıma Ali Sami Yen'de 15 dakikada 2-0 geriye düşüp, Ali-Feyyaz-Zeki ile 3'leyerek şampiyonluğu aldığımız maç gelir. Hiç unutmuyorum, bizim rahmetli pederin en sevdiği arkadaşlarından bir tanesinin yazlığında izliyorduk. Üçüncü golde duvara öyle bir tekme atmıştım ki ayakkabının izi çıkmıştı. Evin sahibi abim hala o bölgeyi boyatmaz. Geçen yaz oğluma "Bak babanın ayak izi" diye başlayıp o maçı ve Beşiktaşı anlattı.
Üç aşağı beş yukarı yaşı bizim gibi olanların aynıdır anıları. Teyzemin kızının nişanına gidiliyordu. Kız tarafı bizim evde toplanmıştı. Rambo Yusuf manyak bir gol atmıştı ben başlamıştım ağlamaya, ta ki Ziya'nın kafasıyla maçı 1-1'e bağlayana kadar. O golü beklerken nişana geç kalmıştık. Zira ne ben ne babam çıkamamıştık evden.
Sonra ne olduysa başta Fatih Terim-Mehmet Ağar ikilisi çok kirlettiler futbolu. Ahmet Çakar'ın Amokachi'yi oyundan atması, Vahap Beyaz'lar...
Rasim Kara'nın "Şerefli ikincilik" sözüyle futbol arenasından silinişi. Bence Galatasaray kadar futbolu kirleten, aziz yıldırımın fenerbahçesine yol açan, Seba'ya Ertuğrul'u aldıran hep GS'nin yaptıklarıdır.
Fener'i hiç sevmiyorum ama GS'ye karşı hakikaten taş kalpliyim. Onları hakikaten eze eze yenmek istiyorum. Ama çok zor.
Senin dediğin gibi isyan eden bir adam olmadığı için Q7'nin şımarıklığına, Simao'nun bilmece gibi oyununa kaldık.
olursa olur. Çok sevinirim, olmazsa da üzülürüm ama gözlerim her daim sahada bir kartal arayacak ki o da maalesef son yıllarda yok.
@Tannhauser
Sarı Fırtına ve Şifo'nun yanında Sergen mi Allah Korusun...
Adam Kartalcell reklamında bile umarsız, duyarsız bakıyor. Ferdinand'ın gözlerindeki ateş bile yok...
Ben bu kadar sevildiği bir yerde bu kadar duyarsız olan bir adam hayatımda görmedim.
Engin-Hİlbert, Kazım-İsmail eşleşmelerinde sorun yaşamayız.Fakat Eboue nin kanadında Simao yerine Holosko tercihi çok daha iyi olur.Quaresma-Hakan Balta üzerinden oynar, Holosko da terste Eboune nin bırakacağı boşluları değerlendirir.
Ortasahada dinamizm açısından başa çıkabiliriz fakat Selçuğa daha az top kullandırmamız gerek.Sağlam bir presle hem Ayhan ve Selçuğa engel olur hem de yapılacak ani çıkışlarla melo nun kart alma ihtimali artar.Bu yüzden Ernst-Necip-Veli ortasahası daha uygun bence.
Bence maçın kilidi çıkacak forvet olur.Semih ve Ujfalusi tandemi Gs de yeni uygulanmaya başladı.Bu yüzden Mustafanın fırsatçılığı da işe yarar.
Ilyas,
Teşekkürler :) Abdullah Avcı'nın Pektemek'le birlikte, Necip'i de çok tutmasını bekliyorum. İkisi de tam onun seveceği tarzda adam.
Fernandes olayı tuhaf gerçekten... Tamam, ben de şuanki ortasaha kurgusundan memnunum ama bir adamı tamamen taca atmak niye? Koz olarak dursun 18'de, sonradan sokar topa sahip olursun vesaire.
Erkut olayının sonu belli gibi maalesef, sözleşmesi bitiyor ve talibi yok. Beşiktaş'ta kalmak için de yeterli nedenleri yok...
tannhauser,
Cennetten dünyaya düşmek... Gerçekten 90'lı yıllar için en kestirme tanım bu.
Gençler maçının hemen ertesinde olsa daha mı iyi olurdu diyorsun? Olabilir aslında. Zaten sezonun en berbat maçını Kayseri karşısında oynadık, o da dinlenme sonrasında gelen bir maçtı.
Yine de kazanırız :)
maui,
Çok güzel bir anıymış... Benim tamamen futbola ve Beşiktaş'a olan odaklığım, takriben Stumpf'un ensesiyle gol attığı ve 48 maçlık serinin bittiği anla başlar. Ondan öncesini de hatırlıyorum, ama denk geldikçe Beşiktaş maçı izlerdim sanırım. Ya büyüklerim açtığı zaman, ya da tvyi heble hübele açıp "aa maç varmış" dediğim zaman. Ama galiba mevzu bahis maçtan sonra, direk ligde ve Beşiktaş'a odaklı oldum. O sene averaj hesaplarında bulunup, eni sonunda 8-0 ve Zalad'la tanıştım yani...
İşte o sezon, iş averaja kalmayabilirdi. İnönü'de son haftalarda bir Galatasaray maçı oynamıştık, bu Hakan Şükür yine atmıştı daha başlarda... Sonra Kral Feyyaz penaltıdan attı, Hayrettin kıpırdayamadı. Nası bir sevinçse; kalkıp salondaki duvar kağıdına "Beşiktaş 1 - Galatasaray 1 Gol Feyyaz dk 17. 1993" gibi bir not düşmüştüm :) Epey direndim ben de o kısmın kaldırılmamasını ama en sonunda kaldırıldı yeni kağıtlar döşenirken.
rivaldo,
Kesinlikle bahsettiğin ortasaha daha uygun olurdu. Aurelio'lu ortasaha belki topu rakibe verdikten sonra daha ideal, ama Necip ve Ernst'in birlikte oynadığı ortasaha "topu aldırmama" konusunda daha ideal.. Beşiktaş da bu maçta topu aldırmamalı zaten, hem Selçuk'u anlamsız kılmak hem de kendine güvensiz savunmaya sürekli ani hücumlar gerçekleştirmek için.
Fernandesin oyunu benim zihnimde şöyle yer etmiş. ayağından topu biraz yavaş çıkartan ve ne yapacağı belli olan bir oyuncu. süprizi olmadığından ne yapacağı belli olduğundan tedbir alması kolay bir oyuncu. Fernandes bence kararını vermeli. Dinamik çok çalışkan 4231 diizlişinde 2li göbekte topu emre belözoğlu tarzında çıkartan bir oyuncu olursa bence çok değerlenir. ama bunu önce kendisinin istemesi lazım.çok önde oynaması takımına zarar verir. o rolün bence oyuncusu değil.
Erkut gibi genç oyuncuların ne kadar yetenekli oyuncular olursa olsunlar yıldız transferlerinden hiçmi hiç fırsat bulamayacaklar. Hele Carlos Carvalhal buna cesaret bile edemez. Genç oyuncular için Shuster bence büyük şansdı. Van Gaal var mesela çok sever gençlerle çalışmayı ve onları istediği gibi evriltmeyi. Keşke Van Gaal gibi bir Hocayla 2 senemiz heba olsada 4 5 senelik uzun süreli çalışma yapılabilse. 3.senenin sonunda müthiş işler yapacak bir genç jenerasyon türk futboluna damga vururdu bence.
Yorum Gönder