Futbolseverliğim Beşiktaş’la, basketbolseverliğim ise
ilkokul bahçesine dikilen iki potayla başladı. İki sporu da çok sevmiştim ancak
birisi ‘tutku’ bazında çok daha ağır bastı. Bunda; temelin Beşiktaş’la atılmış
olması büyük etken olmuştu elbette... O Beşiktaş, bugünlerde basketbolseverlik
temelini de “Beşiktaşlılıkla” atabilir gözüktü Pazar akşamı. Ki aslında bu yeni
bir şey de değildi. ‘Sadece alt yapıdan çıkan oyuncular oynar’ mantığının biraz
değişip, yatırım yapıldığı; Kevin Thompson & Woolridge, Mustafa Abi, Şarapçı
Ayuso & El-Amin, Varda & El-Amin
gibi sinerjilerinin yakalandığı zaman da bu elektrik yaşanmış, salonlar dolmaya
başlamıştı…
Yatırımların süreklilik kazanmamasıyla, eldeki oyuncuları
tutmak yerine ‘daha ucuzlarıyla sil baştana’ yönelmelerin getirdiği kadro
istikrarsızlığı; başarı anlamında da belli bir çizgide tutamadı Beşiktaş
Basketbol Takımını. O ‘sil baştan’ durumu, benim gibi birçok Beşiktaşlıyı
“takıma konsantre olma” konusunda olumsuz etkilediğini düşünüyorum. Örneğin
2004’de Şarapçı Ayuso Darüşşafaka’ya 44 sayı atarken, içimde bir yerlerde onu bu
formayla son maçlarını izlediğimi bilmiyordum… Bu istikrarsızlık durumu,
otomatikman taraftarda da ‘basketbol takımına bağlılık’ konusuna yansıyordu.
Bugünlerde de; bench zenginliği anlamında geride olduğundan,
normal bir oyuncunun alması gereken play-off sürelerini fazlasıyla aşan, hem
kalite hem de yüreğiyle, takımını şampiyonluk yolunda yürüten bir oyuncu grubu
yakalanmış gözüküyor. Hem ne yaptığını bilen, her zorluğa bir çözüm bulabilen
müthiş bir özgüvene; hem de 1.85’lik Mehmet Yağmur’a iki hücum ribaundu aldıran
bir ‘takım hırsına’ sahip Beşiktaş. O nedenledir ki; play-off sürecinde
imkansız maçlar çevrildi, kimisine de ramak kaldı… Son Galatasaray maçında pota
altını domine edip, hem kalite hem de kontenjan anlamında ne denli bir artı
olduğunu kanıtlayan Ersin Dağlı’dan yoksunken bile, Fenerbahçe serisi geçildi…
Mücadele ettiği üç kupadan ikisini getirip, çok daha zorunu
da alma yolunda sağlam adımlarla yürüyen; kazanmayı unutan, unutturulan
Beşiktaşlıya “Oh be, Beşiktaş varmış!” dedirten bir takıma sahibiz. Sadece
ruhen değil, mantıken de hiç beklemesem de; Galatasaray buradan gelip, seriyi
de çevirebilir; çok önemli değil. Ancak bu hoca ve oyuncu grubu, “Beşiktaş
Basketbol Takımı” denince akla gelecek kadar uzun süre kalmalıdır. Bu durum,
bugün salona 17 binini çeken Beşiktaşlıyı zamanla “basketbolsever Beşiktaşlı”
konumuna getirebilir. Aslında bu çok büyük bir fırsattır… ‘Amatör sporlardan zarar
ediyoruz’ mantığını aşan, ekonomi üstü bir durumdur aslında bu. İnsanlara
başarıyı ve mücadeleyi hatırlatmak, diğer unsurlarda da eli kolaylaştırır…
Dün akşam; taraftar salonu doldurarak takımın, takım da dolu salonun hakkını verdi. Bir basketbol maçına 17 bini çekince; elbette futbol
taraftarı patentli gruplar da olacaktır ama genel olarak basketbolu bilen, güçlü ve kalabalık taraftara sahip olundu Sinan Erdem'de. Hem rakip, hem de hakemler baskı altına girdi.
Savunmayı basketbol, hücumu futbol taraftarı yönlendirdi de diyebililiriz. Bıraksan, 5 tane Bonsu ile çıkacak ağabeyler de yok değildi ama sportmenlik
dışı faulde kopan gürültü gösterdi ki; genel olarak bu iş biliniyordu… Pascal Nouma
heyecanı da mola sırasında, maça pek yansımadan atlatıldı nitekim. Umarım Salı
akşamı da aynı elektrik devam eder ve Beşiktaş, 2005’den daha güçlü şekilde
final yoluna girer… O zaman Varda – El Amin vardı biraz Nedim, Haluk
desteğiyle… Şimdi en azından yabancıların hepsi iyi ve fizik olarak daha uzun
süre işi götürebiliyorlar. En önemlisi de hemen hepsinin “winner” karaktere
sahip olması. Hani futbol takımına Portekiz dolaylarından gelmiş yıldızımsılarda
çok fazla görmediğimiz şey…
7 yorum:
Basketten pek anlamam hatta maçın ilk üç çeyreğini bile izlemem nasılsa son çeyrekte herşey belli oluyor diye ama dün uzun zaman sonra heyecanla maçı bekledim izledim.Bu sene 3 maçını izlediğim takımdaki oyuncular ile hemen bir bağ kurabiliyor insan o hırsı heyecanı görüyorsun bu da sanırım takıma olan dünkü desteğin sebebi.Kartallar gibi mücadele edilmesi. Sanırım Beşiktaş'a siyahi adamlar hele hırslı ise bir başka yakışıyor.
Takımların bir karakter kazanması gerekiyor. Bu karakteri nasıl verirsiniz. Ya kurumsal bir kimliğiniz vardır. yada bir kişi bu karakteri verir. Barcelona kurumsal kimliği olan bir takımdır. Fatih terim mesela galatasaraya yeni yönetimle birlikte hemen bir karakter kazandırdı. Morunhio her gittiği takıma bir karakter kazandırır. Morunhio Tabi gideceği doğru takımıda seçiyor. Bu karakter topluma güven ve mesaj veriyor. kolay kolay yıkılmayanda bir yapı oluşuyor.
Beşiktaş basket takımının bu başarısını ,galatasaray basket takımının bu başarısının bir karakter kazanmasına bağlıyorum. Karakter kazandıran yönetimmidir teknik kadromudur ikisininin belirli yüzde payı ile birlikteliğimidir. Basket takımlarının 5 kişiden oluşan daha az parametreli faktörler ve karakter kazanması başarıyıda getiriyor sanki.
uzun zamandır basketbola soğuktum. bu seri beni heyecanlandırdı ve uzun zaman sonra basketbol maçı izledim. mukemmel bir maçtı. her atılan basket bir mutluluk kaynağıydı. uzun zaman sonra beni heyecanlandırdığı için basket takımında ki herkese çok teşekkür ediyorum. inş futbol takımı da bir ders alır ve bu sezon olduğu gibi tüm maçı oturarak izlemek zorunda kalmam...
Abi herkesin gözden kaçırdığı bi nokta var. Maddi gelir :) Bu serideki bilet satışından 600.000 liraya yakın gelir elde edilmiş. Tükenen FEDA tişörtleri de cabası. Şimdi önümüzde garanti 2 maç daha var. Yine güzel bir maddi kaynak gelir. Basket takımı gelecek sezonun bütçesinin önemli bir bölümünü bu sezon çıkardı. Bu zor dönemde çok iyi oldu. Tabi herşeyiyle çok iyi oluyor.
Yazıda "İnsanlara başarıyı ve mücadeleyi hatırlatmak, diğer unsurlarda da eli kolaylaştırır…" derken bundan bahsediyordum aslında. Takım bu karakteri ortaya koyunca, FEDA tişörtlerine de otomatikman saldırı oldu, insanların Beşiktaşlılık heyecanı alevlendi.
Şampiyon olursak direkt Euroleague gruplarındayız. Orada da elbet gelir vardır herhalde. Yabancılara dokunmadan (bir tek Kemp değişebilir; Hawkins onun düşük performansı yüzünden insan üstü süre alıyor) yerli rotasyonunu arttırarak başarıyı kalıcı kılabiliriz. 1-2 oynayacak bir yerli lazım gibi mesela. Bir ara bizde de oynayan Sinan Güler, Engin Atsür'den birini yürütmek lazım.
Bu sene tüm branşlarda orda olmayı en çok istediğim Beşiktaş maçıydı galiba.Gerçi bu sezon gittiğim 3 maçtada yenildik.(zaten 3 maçta yenidik galiba içerde).Seneye yerli rotasyonuna Nedim Yücel de katılacaktır muhtemelen.Gülerlerden de biri gelirse yeterli.Engin gelişi Canı da sayarsak Kartalın süre almasını engeller.Mehmet Yağmur gitse belki ama o da sınırı bir yuncu olmasına rağmen elinden geleni yapıyor.Ama bu sene takım gerçekten inanılmaz karakterli oynuyor.Planlama oarak futbol takımından farklı olmasa da gelen oyunculardan mükemmel bir takım yaratmayı başardı Ergin Ataman.Umarım devamı gelir.
----
Akşama Toulon maçını Eurosport yayınayacakmış.Türkiye-Japnya 18.45.Furkan,Necip ve yeni transfer Berat kadroda.
Muratcan Güler 2001'de Ülker'e geçerken bize para kazandırmış (500 bin dolardı galiba), onu futbola harcamıştık. :) Hala iyi demek...
1/2 numaraya oynayan oyuncularda skor yükü fazlasıyla Arroyo'ya kalıyor; o yüzden aç gözlülük yaptım ama Güler, Atsür'den biri de yeterli olur gibi evet.
Yorum Gönder