Torres, Villa, Evdeki Adrian ve İspanya

Hem Avrupa Şampiyonası 2004, hem de Dünya Kupası 2006; ‘savunmacıların turnuvası’ olmuş ve bunu en iyi başaran takımlar kupaya da sahip olmuşlardı: Yunanistan ve İtalya. Bu iki ekolun “derindeki alan savunması felsefesi” dışında bir diğer ortak yanı da, en uç bölgeyi Charisteas ve Luca Toni gibi net hedef santraforlara emanet edip, oldukça da verim almalarıydı. Fakat modern futbolda artık hiçbir “kazanan takım” bu yolu pek tercih etmeyecekti; ta ki 2012 Şampiyonlar Ligi şampiyonu Chelsea’ye kadar…
İspanya, Almanya 2006’da oynadığı daha ilk maçla Ukrayna’yı 4-0’la geçerken çok farklı bir takım olduğunu göstermiş; perdeyi kapatan Torres ise turnuvanın "en iyi organize golüne” imza atmıştı. O maç; hem İspanya’nın gelecek turnuvalarda daha fazla ses getireceğinin, hem genel kabul edilir oyun şeklinin “hücum futboluna” doğru biraz daha kayacağının, hem de artık “güzel santrafor” sıfatının Luca Toni’lerden, Torres’lere geçiş yapacağının habercisiydi…

O İspanya ve Fernando Torres, 2008’de kupayı aldı… Ancak İspanya, gün geçtikçe oyun felsefesini öyle bir noktaya getirdi ki; Torres bile takım içinde statik kalmaya başlamıştı. Zaman artık David Villa zamanıydı… Bosque Dünya Kupası 2010’da; Villa’yı tıpkı bir ‘vezir taşı’ gibi kullanarak, bu muhteşem oyuncu sayesinde kupayı kazandı. Oysa her ne kadar kupaya rahat ulaşmış gözükseler de; gruptan çıkma dönemi çok sancılı geçmişti. Rakiplerin alan savunmasını açmakta sıkıntı yaşayan İspanya, İsviçre’ye mağlup olarak başlamıştı turnuvaya. Bosque’nin Villa’yı 4-3-3’ün sol forvetine geçirişi, her şeyin anahtarı oldu. Aksi taktirde Honduras maçı bile çok zor geçiyordu. Kaldı ki, David Villa o maçta hak ettiği kırmızıyı almış olsaydı, bırakın kupayı gruptan bile çıkamayabilirdi İspanya…

Euro 2012’ye yine herkesin favorisi olarak gidiyorlar ancak David Villa’dan yoksunluk, çok büyük handikap. Gruptan çıktıları taktirde yine oyunu bir şekilde lehlerine çevirir, finale kadar yürürler ancak; İtalya ve Hırvatistan gibi alan sıkıştırmada çok uzman iki ülkeyi geride bırakıp, gruptan çıkmaları o kadar da kolay olmayacak; Villa’nın sol forvet seçeneği, bu sıkışan oyunlarda fazlasıyla aranacaktır… Kaldı ki Ada Futbolu ekolündeki İrlanda da; aynı sebeplerle ve sert savunmasıyla sorun çıkarabilir.

Aslında Del Bosque’nin elinde çok iyi bir seçenek vardı; bu sezon muhteşem bir futbol oynamış ve oyun şekli Villa’yla fazlasıyla örtüşen Atletico Madrid’li Adrian… Adrian, tıpkı At.Madrid’de yaptığı gibi kenar forvet rolüyle takımına hücumsal genişlik katabilirdi. Sırbistan karşısında attığı golle de, yaptığı ekstra koşuyla bunun bir örneğini vermişti. Ama kadro 23’e düşürülürken, bana göre çok büyük bir hatayla evde bırakıldı. Şimdi elde kalan hücum oyuncuların hepsi, dimdirekt stiker isimlerden oluşuyor: Torres, Llorente ve Negredo…

B Planı için Llorente’nin kenarda tutulması yeterdi; Negredo kadroda ‘fazlalık’ kaldı bana göre. Onun yerine; çok daha farklı tarza sahip olmasıyla takıma “çeşitlilik” katabilecek bir oyuncu olan Adrian kadroda olmalıydı. Ya da madem 3. bir santrafor isteniyorsa, bu Soldado olmalıydı… Yine de İspanya’nın elinde rakip ceza sahasını daha sık zorlamak adına bir seçeneği var. Katalanca’da “fırsatçılık, ummadığın zamanda gol atan” anlamını taşıyan:  Pedro Rodriguez…

Guardiola’nın onu fazla yok sayması, Barcelona’yı her iki büyük kupadan uzaklaşmasını sağlayan etkenlerden küçüğüydü. Büyüğü: David Villa’nın kırılan ayağı… Pedro, Kral Kupası finalinde eskiye dönüş sinyali vermişken, David Silva’nın yerine düşünülmelidir kesinlikle. Evet, Silva bu yıl muazzam işler yaptı fakat futbolda doğru bir 11 kurmak için “en formdalar” hatta “en kaliteliler” yerine “en uygunlar” gibi bir mantıkla yola çıkmak gerekir… Bu yol da: Pedro – Torres – Iniesta üçlüsünü işaret ediyor. Ama biliyoruz ki İspanya’nın sağ tarafında, asimetrik şekilde daha çok merkeze katkı verecek olan David Silva’yı göreceğiz… Bu durumda Torres’in mutlaka 2008 hallerini az biraz hatırlaması ve uygulaması gerekiyor. Aksi halde kenardan kalkacak tabelayla: "Llorente, Navas gir; Busquets, Silva çık” olayına şahit olabiliriz sıklıkla, tıpkı 2010’da olduğu gibi…
Son zamanlarda fazla oynamamasından dolayı dikkate alınmasa da; Puyol’un yokluğu da kritik. Pique’nin tek eksiği olan ‘hantallık sorununu’ Puyol ya da Mascherano hallediyordu Barça’da. İspanya’da bunun Albiol tarafından yapılması beklenecek ki; burada Sergio Ramos daha uygun bir seçenek olurdu. Çok daha atletik bir oyuncudur nihayetinde. Böylece, sağbeke geçtikten sonra hem kendini, hem de Atletico Madrid’i değiştiren Juanfran’a da yol açılırdı… Sırbistan’la oynanan hazırlık maçında Ramos stoperde, Juanfran bekteydi. Belki turnuvada da böyle olur…

İspanya mutlaka en büyük favorilerden biri ancak 2010’da olduğu kadar güçlü değiller bana göre. Sadece bek bölgesinde iki sene öncesine göre daha iyi durumdalar diyebiliriz; zira Capdevilla 49 yıllığına kiraladığı solbeki, ona nazaran çok daha farklı yeteneklere sahip olan Jordi Alba’ya bıraktı. Juanfran seçeneğini de düşünürsek, İspanya artık bek taraflarıyla da oyunu daha rahat domine edebilir.  Real Madrid’de fazla defansif oynatılan Xabi Alonso da, Busquets’in varlığıyla gerçek bir ‘merkez orta saha kalitesine’ sahip olduğunu milli takım içersinde kanıtlayabiliyor. Bu da bir artıdır elbette ama sırf David Villa’nın yokluğuyla bile “2010’daki kadar güçlü değiller” tanısını koymama yetiyor…

4 yorum:

Celal Abbas dedi ki...

Çok önyargılı olmak istemiyorum ,önyargıyı sevmiyorum ama Torresin bir iki maçını izledim. Torresdeki düşüşü net görüyorsunuz. Bazı şeyleri istesede yapamıyor artık. bir problemi var torresin. zihinsel olduğunuda düşünmüyorum. hava bükücü avatarın Ateş kralının Ateş bükme gücünü aldığı gibi Torresinde bişileri alınmış ve yerine konamıyor bir türlü.

İspanya kadrosunda en çok forvetleri merak ediyordum. soldado kesin olur diyordum. Torrese hiç şans tanımıyordum. Bence Soldadoyu arayacaklar bazı maçlarda.

İspanyanın işi daha bi zor. Gruplardan çıkamama ihtimalini yüksek görüyorum. ilk iki maçtan alınacak beraberlikler işleri iyice karıştıracaktır.

Bua rada İtalyada gene şike operasyonu yapılmış. Dünya kupasında işe yaramıştı bir önceki operasyon. Uğurmu yapıyorlar bu sefer ne.

Cartalete dedi ki...

Haklısın, Holosko'da da Torres'deki gibi bir durum oldu mesela. Moral falan bir kenara da; mevcut yeteneği de alındı sanki.

Torres bundan 3-4 yıl önce, belini her döndürüşünde topu istisnasız tavana, köşeye gönderen bir adamdı. Ürkütücü bir santrafordu, benim için en iyisiydi. Liverpoolluların bedduası mı tuttu nedir? :)

Torres neyse de, sonuç isim babında kolay vazgeçilir bir adam değil; bence de Soldado'nun en azından Negredo yerine yazılmayışı fiyasko. Ama asıl kilit nokta Adrian'dı bana göre.

gökhan dedi ki...

2002'nin fransası olacaklarmış gibi geliyor bana. işin teknik boyutu bir yana yorgunluk ve bezginlik var gibi. bu oyuncular 4-5 yıldır sürekli final oynuyorlar çünkü. ister istemez bir düşüş olacak. özellikle xavi, iniesta ve xabi alonso vasat bir sezon geçirdiler. hele sezonun sonlarına doğru baya düşmüşlerdi. eğer toparlamazlar ise ispanya gruplarda bile tıkanabilir. ha oldu da toparladılar, o ne orta sahadır arkadaş!

Basar dedi ki...

"Futbol 11 kişi ile oynana ve sonunda Almanların kazandığı bir oyundur"

İspanya hala en keyifli takım olmakla birlikte, bu turnuvayı Almanya kazanacak gibi duruyor.