İspanya’nın maçları alenen “10’a 10 pas çalışması” haline
getirebilmesini; genellikle “pas yeteneğine” bağlarlar. Oysa bir atak boyunca
gerçekleştirdikleri 35 pasın, 33’ünü yapmak için (hariç tutulanlar: asist ve asist öncesi pas.) Xavi, Iniesta, Fabregas olmaya
gerek yok. Çünkü takım halinde o kadar hareketli ve oyunun içindeler ki; pas
yapmak çok kolaylaşıyor. Topu ayağına alan bir İspanyol, hele de rakip iyi pres
yapamıyor ya da sıkı alan savunmasıyla pas yollarını tıkayamıyorsa; etrafında
pas verebileceği en az üç arkadaşını bulabiliyor. Bazen Arbeloa gibi akıl
tutulması yaşamadıktan sonra, o seçenekler sayesinde pas yapmak çok da güç
olmuyor.
Del Bosque’nin Xabi Alonso, Xavi olmasına rağmen Busquets’e,
kenarda safkan santraforlar olmasına rağmen Fabregas’a 11’de yer açması da;
takımda o pas opsiyonlarını arttıracak oyuncuları görme isteğindendir.
Bir ara Türkiye de, Hiddink’le bu “topa sahip olan taraf
olma” planını hayata geçirmişti hatırlarsanız. Selçuk Şahin, Selçuk İnan, Emre,
Mehmet Ekici gibi oyuncular aynı anda sahaya sürülüyordu. Bu oyuncuların her
biri, pas konusunda yetenekli oyunculardı. Ancak takım olarak İspanya’daki gibi
hareketli ve değişken yapıya sahip olamadığımızdan ve de “topu ayağından
çıkaran oyununun 5 dakikalık kafa iznine ayrılması” durumunun ortaya
çıkmasından dolayı, plan tutmamıştı. Topa sadece rakibin atıl bıraktığı alanda
sahip olabiliyorduk. Bunun üzerine klasikleşen agresif, “bilinmezli” yapımız da
çöpe atılmıştı; tam bir kimlik kaybı yaşamıştık.
Nasri'nin tek çaresi: Ninja gibi sis bombası atıp, aradan sıyrılmak. |
İspanya’nın topu eve götürmesinde bir diğer ana husus da;
rakibin olası pas oyununu, orta saha dolaylarında gerçekleştirdiği baskılı alan
savunmasıyla, pas yollarını tıkamalarıdır. Barcelona ile ayrıldıkları en
belirgin özellikleri budur. Barça, hücum presi daha da abartarak, topun
kaybedildiği yerde takımca baskı uyguluyor. Başkarı gibi topun iyice bir arkasına geçip, 3-5 dakika rakibin atağına odaklanma yerine; 10 saniyede kaybedilen yere odaklanıp, topu hemen geri alıyorlar. Hem zihinleri hem de güçleri taze kalıyor.
İtalya, İspanya’ya nasıl ters gelineceğinin ipuçlarını
vermişti. Tıpkı onların yaptığı gibi, kendileri atak eğilimindeyken kapılacak
toplarla, aniden hücuma çıkmak; İspanya’ya karşı gol bulmanın en ideal yolu.
Aksi takdirde yerleşmelerine izin verilirse, orta sahada yaptıkları alan
savunmasıyla; rakip santraforun ayağına top değdirmeden maçı bitirirler, dün akşam olduğu gibi.
Hem Portekiz, hem de olası Almanya finalinde, çok daha lezzetli
maçlar izleyeceğimizi düşünüyorum. Çünkü her iki takım da, İspanya’yı ön alanda
da rahatsız edip, çok hızlı şekilde hücuma kalkabilen takımlardır. Bilhassa iki
turnuvadır İspanya’ya takılan Almanya… Şeytanın bacağını kıracak gibi
gözüküyorlar, yarı finalde bir kazaya uğramazlarsa tabi. Ki İtalya, yarı
finallerde favori elemeyi sever.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder