En İyi 11

Eski okul kitaplarımı bulsak, herhalde sayfa boşluklarında ders notlarından ziyade; “Buffon, Cafu, Cannavaro, Nesta, Carlos” ile başlayan “en iyi 11’ler” silsilesiyle karşılaşırız. Bugünlerde de etrafta Euro 2012 grup maçları sonrası bu tip 11’ler görmeye başladım; canım çekti. Madem blog da var… Öncelikle şunu söylemeliyim ki; oyuncuları seçerken “nasıl oynadı?” sorusundan ziyade, “takımı ne kadar etkiledi?” sorusunun cevabı aranmıştır. O yüzden aşağıda, muhtemelen turnuva öncesi yapılmış “yıldızlar topluluğu geliyore!” manasındaki kartpostaldan bağımsızdır; sadece biri girmiştir oradan.
Kalede Casillas var. Çoğu kaleci kadar ona iş düşmese de; grupların en az gol yiyen kalecisi apoleti önemli. Ayrıca İtalya ve Hırvatistan maçlarında, o kadar da rahat edemedi aslında. Keza Rakitic’in kafa şutunu çıkarışı, dengeleri değiştirdi.

Sağbek Gebre Selassie. Debuchy ile arasında gidip geldim, takımına daha fazla etki etti diye bu kararı verdim. Takımının ciddi şekilde itici gücü oldu. Yunanistan maçında Pilar’a yaptığı asist, performansının tabelaya da yansımasını sağladı. Tandem Khacheridi ve Hummels’dan oluşuyor. Khacheridi için ayrı bir yazı mevcut, tekrara gerek yok sanırım. Hummels için de yine maç yazılarından bir alıntı yapayım: 5 numaraya neredeyse Beckenbauer kadar yakışıyor. Solbek: Coentrao. Dünya Kupası’ndan bu yana kendisine ayrı bir hayranlık beslerim. Bir bek, ancak bu kadar takım içersinde aktif rol oynar. Portekiz’in bulduğu en kritik golün de hazırlayıcısıydı.

Çek Cumhuriyeti bir üst tura kalırken, iki teşekkür borçlandı. İlki, ilk maçta yapılan yanlışları surata çarpan Rusya. İkincisi ise, o maçın skorunda büyük etkisi olan Çek orta sahasındaki “buradan ara pası atınız” boşluğunu dolduran adam: Hübschman. O girdikten sonra, bütün takım birbirine zincirlendi. Normalde rakibin pozisyon bulması gerektiği anlarda, top orta sahada geri kazanılınca bir anda karşı atağa çevrildi; Polonya'ya atılan gol de öyle gerçekleşti. 
Yunanistan’la birlikte rakiplerini hiç ofsayta düşürmeyen bir takım daha var turnuvada: İngiltere. Böylesine derinde savunma yapılan bir takımın orta sahası çok önemlidir. Gerrard ve Parker’ın emeği, savunmacılara nazaran çok daha büyüktür. Gerrard bununla kalmıyor; sırtına binen topsuz oyun yükünün üstüne, 3 de asist yapıyordu. "Bataklık gülü"nün İngilizcesi "Steven" olsa gerek...

İtalya çeyrek final için lazım gelen 4 gole ulaşırken, bunların üçünde ortak bir imza vardı: Andrea Pirlo. İki asist, bir gol… Oyun normal seyrederken, top ona ulaştığında farklı şeyler mutlaka yaşanır. Yan hakeme mavili forma giydirin, onu bile gol pozisyonuna sokabilir.

Polonya turnuvanın en büyük hayal kırıklığı oldu. Ama bir oyuncuyu ayırmak lazım: Blaszczykowski.  Her şeye rağmen, grup maçlarında en etkileyici sağ kanat performansını ondan gördük. Garip bir şekilde kendini frenlemeye çalışan takım içersinde, en fazla isyan eden oyuncuydu. Krohn-Dehli, geç ama sağlam parladı bu turnuvayla. Çok sert bir grupta ve o grup içinde en zayıf halka görünen takımında; iki gol ve bir asiste imza attı. Özellikle Hollanda’ya attığı golle, bütün ülkeye lotoda 6 bulma sevincini yaşatmıştır sanıyorum. Kendisinden turnuva boyunca iyi bir sol forvet performansı izledik.

Almanya, en “ne yaptığını bilen” takımdı grup maçları süresince. Takımca savunma yapıp, takımca hücuma çıkabiliyorlar. Bunu Rusya da yapıyordu, Almanya’yı farklı kılan; yerleşik savunmalara karşı da etkili olabilmesiydi. Bunun da sebebi, hücumda anadan golcü doğma bir isme sahip olmaları: Mario Gomez. Almanya futbol adına diğer her şeyi yapabiliyor, esas mesele “golü” ise ona bırakmış durumda. O da bunu yaptı, voltran’ı tamamladı…

8 yorum:

ihsan dedi ki...

Diğer isimlerden de değiştirilecek isimler olsada makul bir 11. Ama kalede Buffon olmalıydı sanki.

Cartalete dedi ki...

Elbette, itiraz edilebilecek bölgeler mevcut; ama o kaçınılmaz zaten kim yazılırsa yazılsın, birilerinin hakkı yenecek. Bastian'ın hakkını yemiş olabilirim mesela. :)

Buffon'u düşündüm. Ama Casillas'ın daha az ama öz kurtarışlarını hatırladım.

yilmaz dedi ki...

selassie'yi ben de çok beğendim. çek takımında, çek cumhuriyetinde oynayan tek oyuncu olması çok şaşırtıcı. Ama bu devam etmeyecek gibi gözüküyor. daha da iş yapabilir belki bu turnuvada.
Ve evet Bastian'ın hakkımı yenmiş acaba? :))

Devam edebilselerdi, turnuvanın yıldızları mandzukic ve dzagoev olabilirlerdi.

yıldızlara gelince, Ibra bence fena değildi, RVP de öyle. Bence standartlarını ortaya kodular. Takımlarının yetersizliklerinin kurbanları oldular. Scheva da üzerine düşeni yaptı. Zaten kazandırabileceği bir maç vardı, onu da başardı. Robben etkisiz kaldı. Mesut da çok iyi değildi ama almanların hepsi tek oyuncuymuş gibi oynadıkları için onun performansı çok göze batmadı. CR de son maçtaki gibi bi maç daha oynasaydı, heralde cartele'nin tabelasına da girebilirdi :)

EC dedi ki...

Niye 4-3-3? moda oldugu icin mi? farkli formasyonda baska oyuncular da girebilirdi..

Cartalete dedi ki...

yilmaz,

Evet, Robben dışında yıldız oyuncular sönük kalmadı. Ama ne bileyim, kötü takım içersinde Krohn-Dehli, Blaszczykowski kadar parlayanı da yoktu sanki.
Ronaldo'yu düşündüm ama dediğin gibi sadece bir maça damga vurdu.
Almanya ve İspanya'dan daha fazla oyuncu girememesi, zaten takım olarak bir bütün gibi hareket etmelerinen dolayı olmuştur evet, haklısın.

EC,

Aklıma yatan forvet arkası olsaydı sistem değişirdi. Ama Hübschman'a yer açmak lazım geldi, o yüzden 4-3-3 oldu. Bir de bu sistemde daha dengeli dağılıyor mevkiler.

Mavera dedi ki...

Krohn-Dehli yerine Konoplanka olabilir miydi acaba ?

Cartalete dedi ki...

Konoplyanka da çok etkili oynadı evet. Ama etkisi, tabelaya pek yansımadı; sonuç bazında çok verimli olamadı. Krohn-Dehli direkt tabela da değiştirdi.

Celal Abbas dedi ki...

Ben iniesta hayranııyım. her türlü taktiği ve pozisyonu oynayabilen ,top kontrolü ,topa dokunuşu inanılmaz. İtalya maçında da müthişti.