Kenardaki Wolski, İçerideki Salpingidis

Turnuva, ev sahibi Polonya’nın yarım saatlik muhteşem oyunu ve lezzetli atak girişimleriyle başladı diyebiliriz. Bilhassa Yunanistan’ın her zamanki “Samaras kumarını” oynadığı bölgede, Real Madrid’in radarına giren sağbek Piszczek ve insanı adıyla copy-paste’e zorlayan Błaszczykowski ile çok etkili oldular. Bu iki oyuncu arasındaki “Lewandowski’ye asist yapma yarışı”nı Błaszczykowski kazandı…

İlk yarıdaki Yunanistan’ın; işi Samsunspor günlerinden daha zor olan Gekas’ın ayağına bakmaktan başka çaresi yok gibiydi. Santraforu ikilesin diye sahada tutulan soldaki Samaras ise, Ninis’in nadir bindirmeleri karşında ceza sahasına koşu yapamıyordu; böylelikle o tercih iyice anlamsızlaştı, bir bakıma “spor için sahadaydı”…
Yunanistan’ın hücumsal tıkanıklığı yetmiyormuş gibi üzerine kırmızı kart geldi. Bu durum, maçın iyice Polonya hakimiyetinde geçeceğine işaret etse de; ikinci yarı çok farklı bir maç oldu. O farkı yaratan ise; Ninis’in yerine oyuna dahil olan Salpingidis'den başkası değildi.

Salpingidis, Ninis kadar yetenekli değil; zaten yaşı ondan 10 yaş daha fazla olmasına rağmen, onun kadar da adını duyurmamış bir oyuncu. Kendi halinde PAOK’ta topunu oynuyor ama “doğru” oynuyor… Topla buluştuğunda belki üst üste çalım yapamaz, bugün olduğu gibi kısa ve basit oynar. Ama yaptığı öldürücü koşularıyla, bazen o topla kalenin ağzında buluşur ve bugün olduğu gibi denge değiştirir. Önce golü attı, sonra penaltı yaptırdı, bir golü de sayılmadı (haklı olarak)… Biz hala taç çizgisinde top bekleyen adamlara “istediği pası alamıyor” diyelim. Pas almak için, öncelikle Salpingidis gibi doğru yerde istemek gerekir. Aksi halde, salt yetenek olarak kalırsın. Bugün Ninis’e olduğu gibi…
Polonya hocası ise Yunanistan’ın maça ortak oluşuna sessiz kaldı. Tempoyu düşürmeyi yeğledi… Halbuki elinde Yunanistan’a göre çok daha genç ve tempolu bir takım vardı. Zira ilk yarı sonlanırken kendi takımında sadece 2 kişi 5 km altında koşmuşken (onlar da stoperlerdi), Yunanistan’da 5 km’yi geçen 2 oyuncu vardı…

Hazır Lewa gibi bir santraforu da yakalamışken, oyuna sürprizli bir oyuncuyu atması gerekiyordu. Bu bana göre, geçtiğimiz günlerde Dortmund kapısından dönen Rafal Wolski’ydi… Yeni Polonya’nın çok sağlam potansiyellerindendir kendisi. Legia Varşova’da son dönemde oldukça süre alıp, dikkat çekmişti. Ve bugün, pek atletik olmayan Yunan savunması karşısında tam zamanıydı…

Polonya oyuncu grubu olarak ciddi bir level atlamış durumda. Fakat aynı şey hem takım hem de teknik direktör bazında “kendine güven” konusunda işlememiş gözüküyor. Bugün bir galibiyet, işleri kolaylaştırırdı.

Euro 2012 A Grubu 
Polonya 1 - 1 Yunanistan

1 yorum:

Celal Abbas dedi ki...

polonyadan bir bundesliga takımı ve dolayısıyla temposu beklerken ilk yarım saat haricinde hayal kırıklığı idi. 2.yarı başladı dakika 60 oldu 70 oldu hala ben polonyadan tempo bekliyordum dakika 80 oldu hala bekliyorum. Maça bakıyorum diyorumki içimden ,şimdi bir oyuncu değişikliği ile tempo yapmaya başlarlar ama nerde.

Benim güvendiğim kadar polonya hocası kendi takımına özelliklede benchine güvenemedi. Merak ediyorum neden oyuncu değişikliği yapmadığını mesela. şaşırdım kaldım açıkçası.

Polonya benim için tam bir hayalkırıklığı oldu.

Rusyada yine 2008in devam filmini gösterir gibiydi.

portekizi yenince Biz diyoruz ya neden burda yokuz diye. Cevabı Biliçin roportajında görüyorsunuz. eğer uzun vadede başarı istiyorsanız kaos futbolu ile anarşi ile başarı elde edemiyorsunuz diyordu mealen. Anlık başarı elde edebilirsiniz ancak uzun vadede istikrarlı başarılar ede edemezsiniz. Ne güzel özetliyordu bizi.