İlk Goller ve Di Vaio


Her şeyin ilki özeldir derler ya, söz konusu goller ve golcüler olunca da durum öyledir. Bir takımın ilk golü bulma şekli çok şey anlatır bazen. Mesela Beşiktaş; bu sezon oynadığı 8 lig maçının 5’inde puan alırken; bunlardan 4’ünde ilk golünü duran toplarla buldu. Yani oyun disiplini anlamında şartlar eşitken veya daha dezavantajlı durumdayken; belirgin şekilde tek çözüm yolu var: Duran top. Bu durum, Beşiktaş’ın ekstra bir silaha sahip olduğunu ortaya koyduğu kadar, aynı zamanda hücum anlamında yeterince iyi saha içi organizasyonuna, planına sahip olmadığını da gösterebilir.  


Aynı şey golcüler için de geçerlidir. Kimisi 2-0’ları 4-0’a taşır, krallığa yürür… Kiminin ise belki krallık listesinde esamesi okunmaz; ama attığı gollerin büyük bir çoğunluğu takımın ‘ilk golü’dür. Marco Di Vaio mesela… Bologna ile Serie A’daki son iki sezonunda 29 gol atmıştı ve bunların 20’si takımı adına ilk goldü. Eksi puanlarla başladıkları ve vasat bir takıma sahip oldukları dönemde onun varlığı; birçok puanı yoktan var ediyordu… 
Bir de “golcü değil ama güzel adam” yakıştırması yapılan santraforlar vardır. Golcü değillerdir sahiden, zira yakaladıkları pozisyon ne kadar net olursa olsun; topu filelerde görmeden önce bir hareketlenme yaşatmazlar. Ama atılan bir dolu serseri uzun toplara kafa vururlar, sırtı dönük oynarlar, sağa sola hareketlenirler ve iyi oynuyor gözükürler. Almeida gibi…

Ama aslında o iyi oyunun skora dönüşmesi için; söz konusu takımın sürekli rakibi zorlayan, ceza sahasına sık ve kalabalık adam sokan bir yapıya sahip olması gerekir. Aksi halde maçın kaderini birkaç pozisyonla sınırlayan bir takımsan ve onlardan da eli boş dönüyorsan; bol bol “iyi oynadık ama kazanamadık!” maçları yaşanır. Şu sıralar Beşiktaş'ta olduğu gibi…

“Feda derken yarışta da kalalım” düşüncesiyle ne olursa olsun satılmayacağı söylenen iki oyuncu: Fernandes ve Almeida…  4-2-3-1 sisteminin tek santraforu ve serbest roldeki oyuncusu… Her ikisi de normal oyun akışı içersinde ‘tabela değiştirmede’ eksik kalıyor. Oysaki bu sistemde santrafor sadece güzel adamsa; onun arkasındaki veya kenarındaki oyunculardan "skor katkısı vermekten kaçınmayacak" birileri çıkmalıdır. Ama ne Fernandes bir trequartista (Batalla, Alex, Jaja), ne de Holosko 2008-2009’daki Holosko… Ondan sonra ihale; normal şarlarda golü bulma opsiyonlarında 4. sırada olması gereken garibim Olcay’a kalıyor… 
Gayet açıkça kendimi ifade ederek sözlerimi noktalayayım. Her maçın yıldızı seçilen Fernandes, muhtemelen maç başına ortalama 38 adam geçiyordur. Ama “direkt etki” anlamında yeterince verimli değil ya da kullanılamıyor. Takımın 9 numarası; işler kötü gidiyorken gerekiyorsa fırsatı kendisi yaratan ve bulduğunda da gole dönüştüren yapıda bir oyuncu değil. Yani, bir Di Vaio değil… O yüzden Beşiktaş’ın mevcut sistemiyle iyi değil, çok iyi oynaması gerekiyor galibiyet için ve öncelikle bir adet duran top golüne ihtiyaç duyuyor...

Şu durumda oyuncular değiştirilemez ama sistem değiştirilebilir. Yeterki bir arayış, kadro içersinde "kaşiflik" olsun; elbet bir sonuç çıkacaktır. Beşiktaş'ın söylenildiği kadar acz içinde bir kadrosu yok. En azından zig-zaglı peformans sergilemeyen, "ne oynadığını bilen" bir takım olabilir.

Son not: Yarım dönem oynayan Ailton’u, biraz da Bobo’yu saymazsak; bu formanın gördüğü Son Leblebici Oktay Derelioğlu’ydu… İlk Şampiyonlar Ligi galibiyetlerinde o vardı nitekim: PSG, Göteborg… Şu sıralar Ferrari’nin takım arkadaşı olup, MLS Ligi’nde yazmaya devam eden ve “keşke 1 sezon Beşiktaş’ta oynasa…” dediğim Marco Di Vaio, Oktay’dan sadece 7 ay küçük...


2 yorum:

Celal Abbas dedi ki...

" dediğim Marco Di Vaio, Oktay’dan sadece 7 ay küçük.. " bu cümlene bayıldım.

mesela EURO 2008 de beni biraz rahatsız eden şeyde buna benzer birşeydi. Sergen EURO 2008 e doğru futbolu bırakmıştı ve EURO2008de tvde yorumculuk yaptı. mesela kendisine baksa EURO 2008 de tv de yorumcu olarak değil futbolcu olarakda yer alabilirdi. Sergenin TV de yorumculuğunu gördükçe o anlar aklıma geliyor. Yorumculuk yaparken biraz atıp tuutyor ya ,hep aklıma sen euro2008 de futbolcu olarakda katılabilirdin eğer kendine baksaydın. beni bu duurm rahatsız etmişti halada unutmadım.

Cartalete dedi ki...

Oktay'ın da sırf "Eto'o bitmiş" muhabbetinin üstüne 5 sene geçti. Adam 10 senedir ortada yok, daha 36 yaşında.