Daha Alman Olanı Kazandı

Sadece adının telaffuzunu sık sık duymak için bile santrfor oynadığı dönemlerine yetişmek istediğim Gary Lineker’in sözüne ufak bir dokunuş yapmak istiyorum. Futbol,  40 adamın 90 dakika boyunca bir topun peşinden koştuğu ve sonunda Almanların kazandığı bir oyundur. Evet, bugün sahada 40 oyuncu var gibiydi. Zira her iki takım da savunmada ve hücumda aynı sayıyla hareket ediyordu. İnanılmaz bir güç, efor ve konsantrasyon gösterisi seyrettik…

Rocky Balboa – Apollo Creed maçını fazlasıyla andıran bir final oldu. Bir tarafın kolay kolay yıkılmayacağı çok beliydi. “Neden 44 değil de 40 adam?” sorusunun cevabı ise her iki takımın kalesinde birer insan değil, tel örgü olması… Neuer ve Wiedenfeller’den özellikle ilk yarıda “iyi bir kalecin olsun, stoperlerin San Marino’dan olsun” performansı geldi. Özellikle Mandzukic’in ‘kafayla attığı’ sert ve düzgün attığı şutun çıkması imkânsızdı. Demek ki daha imkansızı gerekirdi, Robben’in final sahnesinde yapacağı gibi…

 <Şampiyonlar Ligi Final Yazısı>


15 yorum:

Unknown dedi ki...

hocam bizimkilerin milli takım performansları hakkında bi yazı bekliyorum günlerdir, yazmamanıza şaşırdım.

Pheaglix dedi ki...

@furkan

hayat ne tuhaf, vapurlar filan?

Cartalete dedi ki...

Futbol ve Beşiktaş, her anda hayatımda oldu ancak şu günlerde pek konsantre değilim, haliyle ülke önemli bir dönem yaşıyor.

Unknown dedi ki...

olayların farkındayım ama maçlar olaylardan önceydi ve o aradaki dönemi kastetmiştim ben...

@pheaglix

üsluba dikkat edelim lütfen, çocuk yok karşınızda.

Cartalete dedi ki...

Evet, Oğuzhan Olcay Pektemek'li takımın olduğu ilk maçı seyretmiştim. Ayrıca o üçlüye Sefa Yılmaz'ın da katılması dikkatimi çekmişti.
Ancak yazıya dökmek için biraz konsantre olmak gerekiyor. Önümüzdeki haftalarda geniş olarak gelecek sezona bakış atmaya başlarız elbette.

Pheaglix dedi ki...

@furkan

üslupta ne sıkıntı var çözemedim onu? mesela hayatımız ne kadar da tuhaf efendim, bakınız vapurlar geçiyor falan mı deseydim?

ülke ayağa kalkmış, dışarıda insanlar öğle yemeği niyetine biber gazı yiyorken günlerdir milli maç hakkında yazı yazmamanıza şaşırdım diyen birisi değil çocuk, 110 yaşındaki japon nine olsa yine aynı sözü söylerim.

Unknown dedi ki...

açıklamamı yaptım. maçın olaylardan önce olduğunu ve benim o aradaki zamanda da yazı beklediğimi belirttim... olaylardan sonra yazılmamasını tabiki anlarım ki olmaz da zaten; ama kestettiğimin o olmadığını söyledim.

üslubunuza gelince... ciddiyetsizliğinizden ve alaycılığınızdan bahsediyorum. yaptığınız buydu ve bunun kabul edilebilir bi tarafı yok.

neyse uzatmayalım bunu. bize ait olmayan bi platformu kişisel bi tartışma nedeniyle kullanmak doğru olmaz. anlayış bekliyorum.

Pheaglix dedi ki...

maçlar hakkında bi yazıyı günlerdir beklemek benim bildiğim maçlar ile yorumun yazıldığı tarih (3 haziran) arasını kapsar.

ama haklısınız, burası böyle bi tartışmanın platformu değil. bundan dolayı blog sahibi cartalete'den özür dilerim.

Cartalete dedi ki...

Rica ederim, tartışmaya çevirmediğiniz için ikinize de teşekkürler.

beagle dedi ki...

Uzun vadeli direnişler, günlük yaşamla beraber sürdürülebilenlerdir. Bizimkiler sibirya'ya, gulag'a bu şekilde tahammül etmiş ve ülkelerinde geri dönebilmişlerdi. Öğrenciler okula, yetişkinler işlere gidecek ama birisinin ihtiyacı olduğunda hepsi gerekli yerde aynı kararlılıkla buluşmak üzere.

Ben Önder Özen'in dönüşüyle kontrollü günlük yaşama döndüm ve sizlerle Pedro Franco konusunu paylaşmak isterim. http://www.youtube.com/watch?v=g6JLvV2NbX4 .

Normalde videolara çok şüphe ile bakarım çünkü hatalar da başarılar kadar önemlidir ve videoda yoktur. Ancak Pedro konusu her boyutta çok ilginç. 1991'li ama 100 maç tecrübesinde. Kolunda kaptanlık pazubandı taşıyabiliyor. Sağ ayaklı, sol stoperde de başarılı. Ayaklara hakim, çapraz topları iyi gibi. Biraz Danivari fazla top bekletebilse de aynı zamanda bu güvenle orta sahaya iyi pas da aktarabiliyor.

Soru işaretleri, top ayağından çıktığında jog bile atmadan durmasının dinamikliğini kesmesi ve her şeye rağmen bizim eski tabirle libero fiziğinde olması. Yani tandemi oluşturmak için yanına Zagosunu, Uchesini, Luganosunu bulmamız gerekiyor.

Hangisini bulmak zor deyince asıl heyecan başlıyor. Türkiye'den bulunabilecek Yalçın dahil 5-10 tane sert adamla Franco birleştirilebilir. Yani zor olan parça Franco ve aldıysak inanılmaz buluş gibi. Henüz ingilizce medyada ünlü olmaması, hesaplı alınmasını sağlayabilir.
Franco'yu oraya koyarsak ve iyi oturursa, yakınında (bence sağbekte) Necip ile sağlam ve teknik bir arka oluşturabiliriz. Bu da derbi galibiyetleri ve kupalara dönüş sağlar.

Unknown dedi ki...

yaz artık bişeyler cartelete! life goes on..

Cartalete dedi ki...

Şu Gökhan Töre mevzusuna gireceğim kısa zamanda, merak etmeyiniz :)

Basar dedi ki...

Sevgili Mustafa,

Ufak bir Beşiktaş yazısı yazsan da yeni transferleri konuşup tartışsak. Yoksa sende seçimleri mi bekliyorsun? :)

Bugün Gökhan Töre'den sonra Ömer Şişmanoğlu haberi geldi. Eğer doğru ise iyi yoldayız diye düşünüyorum.

beagle dedi ki...

Sizi Samuel Etoo vizyonu zerre kadar heyecanlandırdı mı? Acaba iş işten geçmeden sağduyulu yönetim vizyonu açısından "neden Orman" konulu birşeyler yazılmalı mı?

Adalı ile geçen söylemler kemiklerimi titretti. Bir sene Avrupa'dan men aldık, bir diğerinin eli kulağında ve ortada 5-6 milyon Euro maaşla posası çıkmış adamların ismi geçiyor. Bence yerlerini doldurmak daha pahalı olacak, ve başarısızlık maliyeti eklenecek Egemen ve Ernst'i feda diye göndermek de hataydı Etoo Taiwo vizyonu da.

Tam da Önder Özen artı Bielsa veya Prosinecki üzerine Pedro Franco ile yeşeren doğru yaklaşım umudu varken o İtalyadaki görüşme fotoğrafı tüm tadımı kaçırdı. Etoo en iyi zamanında Drogba'nın bu halinin etkisini yaratamazdı ki.

Adsız dedi ki...

Talimat verenler, detaylı taktik verenler, taktiğin sadece kodunu söyleyenler... :)

Bence çok ama çok doğru yoldayız.