Örümcek Korkusu: Mehmet Topal


Eğer çok üst düzey bir takım değilseniz, Mehmet Topal ve benzerleri orta sahalar takımınızın mutlaka vazgeçilmez oyuncularıdan bir tanesidir. Çünkü maçta uygulayacağınız her plan, evvela topu nasıl geri kazanacağınızla başlar. Topu bir şekilde geri alamıyorsanız, hücumda ne kadar yetenekli oyuncularınız olursa olsun, pek fazla anlam taşımazlar. O nedenle, defansif orta sahalar topla olan yeteneksizlikleriyle, “sahaya en yakışmayan adam” konumunda gözükseler de, aslında dolaylı yoldan sizin hücum gücünüzün de çok önemli bir parçasıdır.

Ancak, bu oyuncuların en güzeli, tek başına o “orta sahanın defansif yükünü” çekebilenleri. Eğer bu uğurda yanına bir ikinci defansif orta saha daha ihtiyaç göreni varsa, işte o zaman “sahaya yakışmayışını” hakeder.  Çünkü takımın hücum gücünü arttıracak bir oyuncu eksik oynamak demektir bu durum ve sahada kolay tahmin edilir bir takıma dönüş yaparsınız. Mehmet Topal, geçtiğimiz sezonun çoğunluğunda bu seviyeye düşmüştü. Kendisine dar bir alan belirliyor ve sadece o alan içersinde düşen toplara “örümcelik” yapıyordu. Bu durum, hem Fenerbahçe’yi hem de milli takımı daha hareketsiz, dönen topları almakta güçlük çeken ve haliyle “direkt hücum” şansını düşüren bir etkendi.

Bi’ sakin ol Mehmet!

Mehmet  Topal, aslında o huyunu İspanya’da edinmiş. Valencia’daki ilk dönemlerinde tıpkı o eski günlerinde olduğu gibi enerjisi yüksek şekilde, “her tarafa koşayım!” düşüncesindeydi. Ancak hocası Unai Emery bir gün kendisini kenara çekip, “Mehmet, bizim sistemde o kadar koşmana gerek yok. Kendi alanını kaybetme yeter!” diye telkinde bulunmuş. O dönemde 4-1-4-1 gibi bir sistemle sahne alan Valencia için aslında ideal bir Mehmet Topal yoluydu bu. Ama Türkiye’ye o düşünceyle birlikte gelmesi, sahadaki asıl fark yaratan özelliklerini yok sayması demek olacaktı.



 Bu sezon ise ciddi şekilde oyununa tekrar hareket katan, hücuma katılan ve en önemlisi sadece belirli bir alanda değil, agresif şekilde topun düşebileceği her bölgeye baskı yapan bir Mehmet Topal izliyoruz. “Top hırzılığı” sayesinde kazandığı “Örümcek” lakabına tekrar yakışıyor... Hatta vasat korku filmlerin Türkçe çevirisinde olduğu gibi “Örümcek Korkusu” saçabiliyor. Fenerbahçe’nin Ersun Yanal’la birlikte önde basan, topa sahip olunduğunda 5 orta saha 3 forvetle hücum eden takım yapısında çok değerli bir role büründü. Zaman zaman Busquets’in Barça ve İspanya’da yaptığı gibi, hem defansif orta saha rolünü üstlenebiliyor hem de bek oyuncuları öne çıktığında stoperlerin arasına girip, libero vazifesi görebiliyor.

Fatih Terim’le birlitke tekrar 4-4-2’ye dönen milli takımdaki rolü de aynı derecede kritik. Geçtiğimiz yılda sergilediği performansla, o ikili orta sahanın enerji yükünü kaldırabilecek bir oyuncu gibi gözükmüyordu. Ancak bugünlerde hücuma kıvrılarak oynayacak olan Selçuk’u pekala tamamlayabilecek, hatta bu konuda tekrardan memlekette tek geçilebilecek bir isim. Arda, Gökhan Töre, Umut, Burak’lı hatta biraz da Selçuk destekli hücum girişimlerinde, rakibin uzaklaştırdığı, sektirdiği topları her geri alışında, takımına yeni bir hücum şansı daha sunabilir. Ve Romanya maçında olduğu gibi alan savunmasına geçildiği anda, stoperlerinin arasına girerek savunma göbeğini üçleyebilir.

2 yorum:

beagle dedi ki...

Altyapı organizasyonumuz bu sene pilot takımsızlıktan acı bir reçete içti. Geçen yılın u 18 ve a2 takımları birleştiği yetmedi, a takımda oynayamayanlar da aynı takıma girdi. Geçen yıl taraftarların performanslarından umutlu olduğu Safa, Recep, Veysel gibi oyuncular başka takımlarda profesyonel oldular.
Gelelim yapılanlara:

- 1996'lı süper U17 takımımız 1995'lilere karşı oynuyor bu sene. U19 olarak. Biraz bocalasalarda yetişmeleri için büyük şans. Bu yazının konusu olan Mehmet Topal'ın etkisi yaratan bir Oğuz Aksoy'umuz var o takımda. Tayfun kadar yetenekli değilse de ihtiyaç olan özel bir oyuncu tipi olduğundan çok önemli. M.Raşit'e de dikkat etmek lazım. İki yönlü oynayan takımı ayakta tutan adamlar kategorisi adayıdır.

- 1987'den beri salim kafa ile ligi izliyorum. Uzun seneler istikrar ile gol atan yabancı santrafor pek hatırlamıyorum. (Bizim kuşak tanjuyu, feyyazı, hakanı canlı izledi. 10-12 gol atanlara saygı duymuyoruz onu peşinen söyleyeyim). Başarılı takımlar yerli santraforu olmadan kurulamıyor. (Ciddi şampiyonluklarımızda Feyyaz, Ertuğrul(eh), İlhan ı görürsünüz)
Bunun arkasında aidiyet, aile, havası, suyu, hedefler gibi kavramlar vardır mutlaka.
Sözün özü Fevzi Can Bozkuş bu sene A2 maçlarına başladı. Fiziken "olmuş", golcülüğünü ise ben 2 sene önce yaş kategorisindeki bir maçtan biliyorum. Sağ, sol, kafa, yakın, uzak 4-5 golü aynı maçta attı. Sinan Kurumuş'a verilen şansın fazlasını hakediyor, tabiki Terzic gibi adamların eğitimini, yakın ilgisini de. Ama "golcülük" dersi veren bir hocamız hala eksik sanıyorum.

- Normalde Furkan Yaman hastası grubundandım. Ancak geçen yıl sonu sahada "starlık" alametleri gösterdi. Bence bu sene ilk fırsatı Fevzi Can almalı. Furkan da ben A takıma çıkmıştım neyi yanlış yaptım diyebilmeli.

beagle dedi ki...

Bir de ek notum var. Bu babası eski Fbli efsane topçuydu sanırım, kendi az birinci lig deneyimli Batur Altıparmak diye bir menejer var. Alt liglerde beğendiğimiz oyuncuların çoğu onda.

Bu adam bir şeyleri doğru yapıyor. Ya örnek alalım ya da koordineli çalışalım derim.