Topa dokunuşlarıyla
farkını belli eden oyuncuların kesin olarak başına gelecek bazı şeyler vardır:
Bolca alkış, hayran kitlesi, aynı oranda tekme ve her seferinde “öne atılma”
sevdası!
Hemen her futbolcunun hikâyesi, “Aslında ben küçükken
forvettim!” cümlesiyle başlar. Hatta bir kısım kaleciler de buna dâhildir,
örneğin Taffarel… Çoğunun altında gerçekle bağdaşmayan bir iç ses yatsa da,
hakikaten de durum böyledir. Çünkü eğer futbolcu olacaksanız, evvela hücum
oynayacak kadar yeteneğe sahip olmanız gerekir. Hele de Türkiye’de… Hiçbir
çocuk “benden mükemmel sağ bek olur” hayalleriyle bir kulübün seçmelerine katılmaz.
Önce seçilir, sonra mevkilere dağılırlar. Kimi orta saha, kim sol bek, kimi
stoper. Sadece içlerinden en yeteneklileri hücum hattında kalır. Oysa belki de
ilk önce onları geriye çekmek gerekir…
Futbola bakış açımızda garip bir reflekse sahibiz. Orta
sahada veya defansta oynayan bir oyuncuda biraz yetenek parıltısı gördüğümüz
anda, “Bu çocuk neden önde oynamıyor!” hayıflanmaları başlar. Örneğin fırtına
gibi esen bir bek görüldüğünde, hayallerdeki kadrolarda hemen sağ açığa
yazılır. Geriden hücuma katıldığında, o fırtına gibi esecek alanı daha rahat
bulması pek hesap edilmez. Oysa hikayesinde tam tersi bir senaryo yatan, yani
önceleri açıkta oynayan ama zamanla beke evirilenlerse, mevkilerinin en iyileri
olurlar. Gökhan Gönül, sol bek Caner Erkin hatta bir dönemde İsmail Köybaşı…
Beşiktaş’ın son iki sezondur oyun rengini değiştiren adam,
Oğuzhan Özyakup. Fernandes’le birlikte saha içinde karmaşıklaşan sistemde tam
olarak adı yazılan bir bölgesi yok. Onu bazen merkezde, bazen forvet arkasında
görebiliyoruz. Oğuzhan’a kalırsa “10 numara pozisyonunda daha rahat ediyorum”
diyor. Ancak o rahatlık, aynı zamanda kendisini tembelleştiren bir etken
olabilir mi? Çünkü o pozisyon, çoğunlukla oyun zekası işi. Sergen’in tabiriyle
“10 kilo versem çıkar oynarım” denilebilecek bir bölge. Gerçi Viktoria Plzen’li
Horvath, o kiloyu vermeye gerek duymadan da oynuyor.
Ancak böylesine oyuncular, sadece oyun zekasına bağımlı
kalmayıp, fiziki tempolarını orta sahanın merkezini kaldıracak şekilde
yükseltirse çok daha büyük oyuncu olurlar. Ve formasını giydiği takımların da
çıtasını çok daha yüksek noktalara koyarlar. Mütevazı takımlarımızdan Akhisar
Belediye’nin futboluna lezzet katan adam Bilal Kısa, o farkı yaratmıştı.
Halbuki geleceğin yıldızı denilen günlerini çoktan aşmış ve artık “olmayacak”
kıvamına gelmişti. O zamanlar çoğunlukla sol kanat pozisyonunda oynuyordu.
Hamza hocayla birlikte orta sahanın maestrosuna dönüştü. O dönüşümün kendisine
kattıklarını FourFourTwo’ya şöyle anlatıyordu:
“Diğer takımlarda hep sol dış tarafta
oynuyordum ama topla içeri girmeyi seviyordum. Hamza hoca bana burada özgürlük
verdi. Biraz daha ön libero, forvet arkası gibi oynamaya başladım. Benim için
yıllardan beri ‘Bilal yetenekli bir futbolcu ama koşmuyor, mücadele etmiyor’
diyorlardı. Burada Hamza hocanın sayesinde hiç de öyle olmadığımı gösterdim.
Maç sonu istatistiklerine bakanlar artık kimin koşmadığını görebilir. Eskiden
koşabileceğim alan yoktu. “
Artık bugünün futbolunda kimi zaman asistten, hatta golden
değerli bir şey var; asist öncesi pas. Zayıf, güçlü fark etmeksizin her takım
kendi alanını çok iyi savunuyor, aralarda boşluk bırakmıyor. İşte bu yüzden
kaleye yakın değil, orta sahanın çevresindeki yaratıcı paslara çok daha fazla
ihtiyaç doğabiliyor. Oğuzhan da kendi muadillerindeki oyuncularda olduğu gibi,
merkeze yakın oynadığı zaman çok daha fazla ufuk açıcı olabiliyor. Sadece pas
ve oyun zekasıyla değil, Oğuzhan “boş adam bulana kadar karşındaki adamı
çalımla” gibi bir özelliğe de sahip.
Avrupa’daki örnekler
Bonuslar dahil olmak üzere Mateo Kovacic’e 15 milyon Euro
ödeyen Inter, onu “yetenekli 10 numara” olarak gördüğü için değil, Andrea Pirlo
gibi derindeki oyun kurucu rolünü üstlendirmek için musluğu açmıştı. Bir başka
Hırvat, özellikle “10 numaranın merkez orta sahaya dönüşümü” konusunda ayrı bir
yeri olan Luca Modric’in de Real Madrid seviyesine yükselmesindeki etken,
Tottenham’ın ikili orta sahasında sergilediği büyük oyuncu aurasıydı.
10 numaralar hala vardır. Ülkemizde, hele de Batalla, Alex
gibi golcülük özelliklerine de bürünmüşlerse fazlasıyla denge de bozlarlar. Ancak
merkez orta sahaya dönüşmüş halleri, onları bu oyunun en ışıltılı sahnesinde
çok daha değerli kılar. O yüzden Oğuzhan, 10 numarada rahat etme… Orta sahada
takımının can simidi ol, çok daha büyük oyuncu olarak anıl.
Hayatım Futbol 116. Sayısından
5 yorum:
Gene çok doğru bir şeyi çok nazik ifade etmişsin. Realist katkıyı da ben vereyim. 10 numara olmak için gole yönelik üstün bir özellik olması gerekir. İngilizler "have the edge" derler, yani herkesten bir çıt üstün bir yan. Tanımı karışıktır, ölçütü basittir. Gol sayısı. Bu golü yapacak oyuncu ya sergen gibi cool, üstün teknikli, gürbüz veya çok hızlı, ya da alex gibi, şutör, hırslı ve patlamalı performans koyacak biri olmalı. Oğuzhan o patlama özelliği, mücadele gücü veya şut kontrolüne sahip değil. Geçen yerde sekerken vurup gol attığına değil, yerde sabitken vurup atamadıklarına, kaleye doğru yöneltemediklerine bakmak önemli. Ancak her orta sahadan beklenecek kadar vasat bir şutör.
Bu yetenek pek öyle çalışarak sıçrama yaptıralabilecek bir şey de değil. Tıpkı Oğuzhan'ın sahip olduğu üstün pas yeteneği gibi.
Oğuzhan için tanımım şu takım atak yaparken etrafındaki oyuncuları kaleye doğru yöneltmeyi müthiş projelendirebiliyor, ama gol atmak için topu kaleye nasıl göndereceğini ezbere seçemiyor (hangi yoldan , ayağının neresiyle, nasıl, ne zaman, vb)
Arsenal rezerv 41 maç 6 gol, Beşiktaş 35 maç 5 gol. Değişen bir şey yok. Ful forvet arkası da oynasa bu 0.15 olan oran 0.20-25'e çıkar. Halbuki eli belinde 10 numara için 0.5 ve üzeri maç başı gol gerekir.
Son olarak konu dışı bir not Futbol Direktörümüzü eksiklerden dolayı eleştirirken bazı şeylerin de hakkını vermek lazım. Futbol Lisesi projesi hele akademik yanı zayıf bırakılmadan iyi yönetilirse akılsal gelişimi de sağlanmış bir altyapı oluşturmak için müthiş değerli bir girişim olacaktır.
Özen geldiğinden beri:
- Kaleci antrenörü grubu transferi ve kaleci performansının artması
- Pilot takımlar oluşturulması
- Futbol lisesi
- Performans merkezi
- Altyapı takımlarına yönelik yeni bir kompleks
projeleri ya gerçekleşti, ya ilerliyor. Tebrikler ve gelecek için peşinen teşekkürler.
oğuzhan'ın 10 numara özelliği de yok zaten. gol koşuları yapmaz, ne bileyim sağdan gelen ortaya çıkıp çat diye kafa vurmaz vs vs. ya bunları geç, hafızayı zorluyorum, oğuzhan'ın ceza sahasına girdiği anlar bile çok az. bir takım 10 numaradan sezonda 10-15 gol 10-15 asist ister. oğuzhan bu rakamların yanından bile geçemiyor. yani forvet arkası oğuzhan herkese zarar verir.
ama işin kötüsü oğuzhan'a orta ikili için de güvenemiyorum. tabi burada takımın ne oynayacağı da önemli, çevresinin nasıl doldurulacağı da... antep maçındaki gibi delicesine pres yapacaksak olur, çok da güzel olur. ya da atiba-jones-oğuzhan güzel üçlü. ama bunlardan bağımsız olarak bakacak isek oğuzhan'da bir modric azmi göremiyorum. hala 60. dakikalardan sonra yok. bu pek kabul edilebilir bir durum değil.
yani evet, yazıya sonuna kadar katılıyorum. oğuzhan büyük topçu olmak istiyorsa 6 numara olmalı ama oğuzhan büyük topçu olmak istiyor mu orasından emin değilim.
defansif oyuncuların yeteneklilerinin ofansa kaymasına en bariz örneklerden biri tello sanırım. Sol bek ihtiyacına çözüm bulmak için sporting'den alınan tello, bir kaç maçta o zamanki futbolcularımızın hiç birinde olmayan uzaktan şut, kaliteli paslar, hedefi bulan ortalar vs. özellikleriyle birden kendini forvet hattında buldu. Hatta Ertuğrul Sağlam Tello'yu bek oynattığı için "hoca değil" yaftası bile yedi :)
İnşallah Ramon'un başına da aynı şeyler gelmez :P
yazılarınızı beğeniyle takip ediyorum, her gün sayfanızı en az bir kere ziyaret edip var mı yeni bir şeyler diye gözatmaktan alıkoyamıyorum kendimi fakat geçtiğimiz yıllara göre özellikle maç öncesi yazılarını azalttığınızı görüyorum, kaldı ki bugün ki kasımpaşa maçının sonucu 3 puandan çok daha fazla sonuçlara gebe en azından bugünlük bir yazı :)
Teşekkürler.
Maç önü yazılarını, aslında önceden söylenenlerin tekrarı olduğu için biraz kestim galiba. Çünkü diyeceğimizi maç yazısında veya bu yazıda olduğu gibi ara sıcaklarla söylüyoruz, maç önü de derlemesi oluyor :)
Aslında yine de fena olmuyordu da her zaman fırsat bulamıyorum maalesef.
Yorum Gönder