Senle Ne De Sensiz




O altın yılları daha net hatırlayanlar, Ali Gültiken için şunu söylerler: “Valla ne yaptığını pek anlamıyorduk ama çıkıp golünü atıyordu!” Beşiktaş’ta modern zamanın Ali Gültiken’i Olcay Şahan için de aynı şeyler söylenebilir. “Anlayamazsınız” dediği 87 dakika vardır, ama geriye kalan üç beş dakikada yaptığı direkt sonuca yönelik işlerle bir şekilde maçı getirir.

Oyun içinde çok fazla gözükmemesinin nedeni, topla yeteneklerinin üst düzey olmaması. Dripling yapmayı, adam eksiltmeyi pek beceremez ve sınırının farkında olarak oynar. Tek pas, tek vuruş, topsuz koşu… Eğer ki sahadaki oyun, ondan daha fazla beklentiler yaratacak şekilde gelişirse; Olcay çekilmez bir adama dönüşüyor. Ancak ne var ki, yine de vaz geçilmez.

Çünkü Beşiktaş’ın 9 numaraları, tek başına ekmeğini taştan çıkarıp, skor yapacak kadar golcü değil. Sol kenardaki delici adam Töre, ilk gollerini Beşiktaş’la attı. Orta sahadakiler de genellikle gol bölgesinden uzak kalıyor. Haliyle, yine Beşiktaş’ta gole en yakın adam, aynı zamanda sahada en formsuz gözüken adamı oluyor: Olcay Şahan.


Beşiktaş’ın yakın tarihinde “hiç sol forvet oynatılmamış en iyi sol forveti” Matias Delgado, bir Rizespor maçında bu golü atmıştı. Çalım, topla içeri kat etme, verkaç ve kusursuz bir gol vuruşu… 

Olcay’da bu senaryonun sadece son kısmı var: Al, ver, şut. Zaten attığı gollere bakılacak olunursa; bütün gollerinin tek vuruş ya da kontrol sonrası şutla geldiği fark edilir. Savunmasında açık veren takımlara karşı bunu çok iyi yapıyor. Ancak moda tabirle otobüsü kale önüne parkeden, kapalı savunma yapan takımlara karşı Olcay kayboluyor.

Kaybolmaması için yapacağı bir şey yok, yetenekleri o kadar. Ancak etrafındaki oyuncular, onu tekrar hayata döndürebilir. Oğuzhan Özyakup ve bugün santrforda oynaması beklenen, en kötü gününde bile “oyuna katkısı olan santrfor” tabirine karşılık veren Pektemek; kısa paslı ve çabuk oyunuyla Olcay’ı yeniden online moduna alabilir. Galiba yine savunmada güçlü şekilde ayakta kalacak ve atacağı bir gole bakacak olan Beşiktaş’ın en büyük gol şansı bu…

17 yorum:

Adsız dedi ki...

Son 10 yılda değişmeyen bir gerçeği tekrar yaşadık, Beşiktaş bir ikramı daha yüzünün akıyla paşalar gibi geri çevirdi. Bu istatistikiyle sürpriz olmadı elbette.

- “Beşiktaş’ın birinci golcüsü olmalı mı” tadında sıkça eleştirsem de, mevcut kadroda pek alternatifi olmadığı için bu maça hazır olduğu halde Almeida ile başlamayan (Pektemek’in 2 golü sakın sizi şaşırtmasın, Rize’nin defansif kurgusu evlere şenlik ligin en çok gol yiyen 5. takımı sonuçta, Pektemek’in gollerden başka dişe dokunur hiçbir katkısı da yoktu zaten)

Kötü gününde olduğu belli Atiba yerine, en azından 60. Dakikadan sonra dahi Jones’u oyuna almayan

“Hala ve hala mı” dedirtecek şekilde kurtarıcı olarak Holosko’yu oyuna alan (takıma tempo kazandırmak için Holosko, golcü pozisyonuna Holosko, rakibe kontra için Holosko, son dakikalarda kurtarıcı olarak Holosko, evinizde ısıtma sorunu mu var Holosko, apartman görevlisi çöpleri toplamıyor mu Holosko, kırık bir kalbiniz mi var Holosko, vs vs. Bizim Casper yine yalancı okey olarak antrenmanlarda bolca koşup bilmem kaçıncı hocayı da kafaladı resmen. “Beşiktaş Holosko’dur” diyenlere sadece gülerim. Ha şu anki durumu söylüyorsanız orası başka).

Hücumda her topu Gökhan’a attırdığı bariz belli olan (Rizeli oyuncular bunu kendi kendine anladı, resmen gözlerimle gördüm; bu Olcay’ın son 4 haftadır yaşadığı formsuzluğundan dolayı ise ayrı bir komedi; zira adam bu maçın ilk çeyreğinde iyi olduğunu göstermişti zaten)

Gol atmak için oyuncu tercihinde orta alandan bir oyuncu yerine Olcay’ı oyundan alan (gören de rakip sanki orta alan baskısından geliyor sanacak; Rize’nin hücum taktiği bildiğin 80’lerden kalma topu hızla koşan adamın boşuna atma durumu. Ayrıca Veli gayet iyi oynadı ama Atiba dediğim gibi bariz formsuzdu -o kadar kredisi elbette var orası başka- Bitmedi: eğer ikili kıyaslama yapacak dahi olsak, bu Oğuzhan mı çıkmalıydı Olcay mı).

Bilic bu aralar su kaynatıyor. Asalım keselim tadında değilim elbette, ama Polyanna da değilim.

Adsız dedi ki...

Holosko demişten bir ayrıntıyı daha vereyim. Geçtiğimiz haftaki Es-Es maçındaki detayı herkes görememiş olabilir ama benim gözümden kaçmadı. Hazret oyuna girdikten dakikalar sonra rakip ceza alanı çizgisinde kendisine atılan topla buluştu. İçeride uygun durumda iki arkadaşı vardı ama ayağının dışıyla kaleye vurmayı tercih etti. Top auta giderken ceza alanında bulunan diğer ikisi tepki gösterdi. Holosko da onlara ayar şeklinde laflar etti. Hiçbir profesyonel futbolcu teknik yönetimden cesaret almadan bunu yap(a)maz.

Kerim kenarda çürüsün sen Holosko’ya gaz ver Bilic. Defansta über seviyede adam eksik olmasa Franco’yu da göremeyecektik.

Konu hakkında başka da bir şey demiyorum, demeyeceğim.

Cartalete dedi ki...

Valla, belki baskıyı kurmuşken Atiba sağ beke, Jones sahaya gibi bir hamle olur muydu derim; başka da bir şey diyemem bu maçta Bilic'e.
Holosko da 3 dakika oynadı zaten, tamamen ceza sahasına kalabılıklık hamlesi.

Her şeye rağmen ayakta kalan, reaksiyon gösteren takıma bravo.

Cartalete dedi ki...

Ama Kerim konusunda katılıyorum kesinlikle. Gökhan Töre'nin alternatifi Holosko değil Kerim'dir zaten. Onda düşme görürsen, ona sarılacaksın.

Adsız dedi ki...

Olcay’ı çıkarıp Almeida’yı alınca hücum anlamında oluşan manzara:

- 3-4 maç öncesine kadar 60. dakikadan, şimdilerde 70. dakikadan sonra oyundan düşen, ayrıca hücum iştahında bir miktar düşüşte olan Oğuzhan (ezbere verkaçlar dışında).
- Hasta şekilde maça çıktığını ancak son çeyrekte düşen eforuyla gösteren (bu fedakarlığını acayip takdir ettim) ama bunu bile profesyonelce alan küçültüp bu bölgede performansını ölçülü kullanarak oynamaya devam eden kısıtlı bir Töre (bir de aklıyla oynamıyor diyordum; demek ki bazen fazla şahsi oynamasıymış göze batan).
- Almeida-Pektemek (ilkinin pozisyonlara ısınması zaten 10 dakika, diğeri içinse en az 2 diri destek hücumcu lazım).

Eh sonuç olarak da kaçınılmaz şekilde son 20 dakika ciddi bir gol pozisyonu olmadı.

Oysa 60-70 arası Pektemek yerine Almeida, Atiba yerine Jones ve Töre yerine Kerim olsaydı, belki bir fark yaratılabilirdi. “Almeida-Pektemek veya Almeida-Ömer ikilisi bir arada oynamalı” diyenlere hiçbir zaman katılmamıştım. Bu maçta da görüldü zaten.

Huzeyfe dedi ki...

Benim icin futbol yorumu yapmak cok zor. Son bilmem kac haftada normal gol yemedik, sadece penaltilar.

Fikret Orman gozumde buyudu. Ben bu Besiktas'i futbolculari, hocasi ve baskaniyla cok sevdim.

beagle dedi ki...

Teknik yönetim facia stajı devam ediyor. Bizden kimi soktuğundan önce rakibin o an ne yaptığına bakmak lazım. Tevfik ve Sylvestreyi çıkarıp iki ofansif adam sürdüğü anda, oyun zaten bizim elimizdeyken, rakip orta saha zayıflarken, kendi oyunumuzu baltalyıp Almeida'yı oyuna sokmak saçmalığın daniskasıdır.

Son haftaların formsuzluk sıralamasında Oğuzhan ve Olcay başlardalar. Oğuzhan için gece hayatı ve kontrat üzerine sahip olmadığı özelliklerle forvet arkası oynarsa bunun olacağı belliydi. Muhammed'in yürüyen hali, şut çekebilmesi açısından Oğuzhan'ın en iyi halinden daha iyi forvet arkasıdır.

Şurada yorum yazan 10 adamdan 8-9 u ikinci yarıya sarı kartlı Necip'i çıkarıp Atiba beke, Jones ortaya çıkabilirdi. 60. dakidada da Oğuzhan yerine Kerim'i son duruma göre Almeida'yı alırdı. Kanat zayıfken Almeida anca bunu yapar işte. 0 şut.

Bu taktik idare ile takımın iyi olması mümkün değil. Mesela Gökhan Töre'nin içeri top çekmesi artık acayip ezberlenen ve çok kolay savunulan bir hal oldu. Biliç de bizle beraber izliyor. Kerim2le kavgalı herhalde.

Bir konu da Motta. Tamam hırslı ama topa düşman gibi vuruyor. İsmail oynayabilir durumda ise öncelikle kullanmak lazım. Motta'nın kısa düşen ya da auta giden dan dun ortaları bu tip maçları daha da zora sokuyor.

planck dedi ki...

bu sezonla ilgili söylenecek şey, sezon başlanmadan söylenmişti zaten: http://www.youtube.com/watch?v=J2nhMM7IOO4

mou gelse itin .ötü sokmadan göndermeyiz nasılsa, durmak yok eleştriye devam.

EC dedi ki...

Futbol disi konusacagim.. Terleyen, cabalayan tarfaftarina, aldigi paraya laik olmaya calisan bi futbolcu grubuylayiz... Bir cogu da yeni.
Sizin bizim gorduklerimizi onlarda goruyor. Beyler son 3 sezondur Besiktasi baltalamak icin muthis bir caba icerisinde olan bir TFF Komedyasi var.. Iktidar/Cemaat FB yi ele gecirme operasyonlari ile ugrasirken, mahallenin firlamalari gibi yerde yatana kimse bakmaziken tekme atan, yada ring de gong caldiktan sonra rakibi gardini indirmisken faullu vuran boksor misali, bu karmasa da Yildirim Demiroren de her firsatta BJK ye zarar vermektedir. Nasil vermesin ki 9 yilda borc, onlarca dava, para aklamak icin 1-2 mil$ lik adamlari 4-5 e almalar, mahalle bakkalina biile 300 mil/bin TL lik borc takmalar da cabasi.. Hepimiz unuttuk ama 32 tane dava cozuldu, borclar sisteme baglandi, yeni stad insaati yolunda ( yarin belki muhru de vururlar artik hic birsey supriz degil bizim ulke de insaatin kapisina) ve sampiyonlar ligine direk katilma hakki da neredeyse elimizde.. Ne oluyor hakemi, mhk si, tahkimi, tff si 1453 u vs hepsi karsimizda.. 2-3 yilda kulubu duzluge cikarmasin, basarili olmasin diye Fikret Orman i neredeyse kursuna dizdirtecek bir Yildirim Demiroren ve Sistem (=Iktidar, Cemaat, Yayinci Kurulus, Medya) bizim bu gorduklerimizi futbolcular da gormuyor mu? Duymuyor mu? Umutsuzluga kapilmamak elde mi?
Stad yok, seyirci baskisi ile hakemi de rakibi de etki altina alallim.. 3-5 kisi gidince bile stada ceza veriyorlar.. Bir sonraki mac seyircisiz.. FB bir butun olarak hareket ediyor, Medya destekleri de var.. Biz su an hala Yildirim Demiroren i isteyen yeni yetmelerle ugrasiyoruz..quaresma diye bagirmaya hazir bir nesil duruyor orada..
Neyse, bu takim, Bu Teknik yonetim Ozen de dahil ve bu futbolcu grubu olacak.. Ama icten dinamitlerle bozacaklar ki bu gidisat O nu gosteriyor..

Selamlar

ECO-Kanada

Unknown dedi ki...

Bence takım kötü oynamamış, yediğimiz 2 gol de penaltıdan, üstelik bir tanesinin kesinlikle penaltı ile alakası yok diğeri ise tartışılır. Bu maça atanan hakem zaten enteresan. Ona rağmen son dakikada Atiba'nın şutu içeri girse yine galibeyet gelecekmiş.

yilmaz dedi ki...

ben bilic'ten artık, gol atmamız ve rakibin bizi fazlaca tehdit etmediği maçarda töre'yi beke almasını bekiyorum. dripling'i olan bir oyuncu, kolay kolay da ikili mücadeleleri kaybetmiyor. defansif zaaf'ı olur en fazla ama ben artık pozisyon vermeden kaybettiğimiz puanlardan sıkıldım.

beagle dedi ki...

Bilgisayar için yaşlı hayatta gençten bozma orta yaşlıyım. Futbol hastalığı doğuştan da 80lerin ikinci yarısında uydu antenleri üzerinden eurosportta futbol teknik öğretim programları ile mevzuya başka bakmaya başladım. Ama yaklaşımım futbolcu üzerine bilimsel, türkiye ligi üzerine ise durumsaldır.

80lerde arabacı takımı mevzusu vardı, bir sürü de şimdikinden beter hakem vardı. Eskişehir maçı vardı, Ankaragücü maçı vardı, Denizli vardı, Malatya vardı... 87-93 arası milleti ezdik de Sabri Çelik geldi, Ahmet çaktı, Erman baktı bizi gene bir yerlerde durdurdular.

Bütün bu dönemlerde şunu öğrendik. diğer iki istanbul takımı taraftarı alengirli galibiyetlerden utanmıyor, seviniyor, hatta övünüyorlar. Mevki sahibi olduklarında da bunu yapmak için çalışıyorlar. Aynen mahalle maçında el için, taç için yalan söyleyen arkadaşlarımız gibi. Sizce ilkokulda azınlıktalar mıydı?

Türkiye'de hakem kararları, federasyon kararları bizim için aşağı yukarı hep böyle olacak. Bizim 1 şampiyonluğumuz belki onların 2-3 şampiyonluğu değerindedir. Kendi içimizde "bu maç haksızlık var ama eleştiremezsin" demek yerine Rize maçında hakem hata yapsa da niye rahatça kazanamıyoruz diye sormamız gerekli. Biz eskiden böyleydik. Final maçlarındaki hatalara kızardık ama sıradan bir maçı takım domine edemiyorsa skordan bağımsız bir sorunumuz olurdu.

Kulüp sistemimiz eleştiriliyor ya, bakın u19 takımımız bir yaş küçük adamlarla ilk 3 sırada. Üstelik 3-4 aydır golcümüz arka çapraz bağ yırtığı ile maçlarda yok. O yaş kategorisinde şampiyon bir takım ve sahada net mevki sahibi yani profesyonelleşme şansı olan 5-6 adam var. U17 de 2. sırada galiba. Takımı pek tanımıyorum ama iyi gidiyorlar. Bu hafta 7-1 maç aldılar.
Bu iki takımımızdan yaş kategorilerinde milli olabilen oyuncu sayımız aynı anda 1-2 yi geçmiyor. Ama FB ve GS'den 3er 4er alıyorlar. Adımız gibi biliyoruz ki bu seçim futbol kaynaklı değil. u19dan 4-5 oyuncuyu özellikleri ile niye özeller diye ben sayarım, ama kategori milli teknik direktörlerinin umrunda değil.

Beşiktaşlı olmak böyle bir şey, oyuncuysan milli takıma zor seçilirsin, kolay kart görür, aleyhine penaltı çalınır, engellenirsin. Taraftarsan bu durumu bilip takımın hakemlerin eline kalmadan, yürüyen yıldızların ayağına bakmadan her maç üstün olmasını beklersin. Bazen skor iyi olmasa da sen bilirsin ki galiptir bu yolda mağlup.

Sahada karakartallar gibi saldıran takım olmadığı sürece eleştireceğim. Geçici sürelerle önce savunmayı kabul ederim ama "savunalım hele, belki kazanırız"ı destur edinen hocaları sevemem. O modelin bizim için geçerli olmadığını, diğer iki takım kadar iyi olduğumuzda çok zor kupa alacağımızı da 30 sezonun hikayelerini epey hatırlayan biri olarak garanti ederim.

Adsız dedi ki...

Sorun Bilic ve teknik heyeti sevip sevmemek değil. Tersine, kendisini ve başta Terzic olmak üzere ekibini sonuna kadar savundum, hala da savunuyorum. Ancak “kritik” kelimesini olumlu olduğunda neşeyle karşılayan, olumsuz olduğundaysa tukaka eden düşünce yapısından kurtulmamız lazım.

beagle’ın taktik düşünceleri benimkilerle yüzde 100 aynı değil. Ancak önemli bir konuya vurgu yapmış: “sahada karakartallar gibi saldıran takım olmadığı sürece eleştireceğim”. Bakınız, bu sadece bir görüş değil, en ergen yorumu yapıp hala Kuvarejmaaaa diye bağıranların dahi saygı göstereceği bir durum. Geçiş dönemidir, eldeki mali durumda oyuncuların bazılarını zart diye gönderip diğerlerini almak zordur, vs. Bunlar değil söz konusu olan. Ne dedik? Aybaba’nın dönemindeki hataya düşülmesin ve bir karar verilsin. Ya bu sezonu bırakıp geleceği kuralım ya da bu sezonu tercih ediyorsak doğru işler yapıp CL’den gelecek kazançları da hesap ederek ona göre davranalım.

Henüz Beşiktaş altyapısından gelen oyunculardan söz edemiyoruz. Öte yandan elde bulunan Franco 20 hafta sonra şans buluyor, Frei ise halen kenarda bekliyor (yerine Holosko oynuyor). Muhammed ise ne zaman oyuna gireceğinden emin değil. Bu bir eleştiri değil, bir yönü gösteriyor, yani yukarıda söz edilen 2. yönü. Soru: peki madem tercih bu yönde; gerçekten buna göre davranıyor muyuz, hem de eldeki kadro ve taktiksel anlamda. Bana göre yanıt: hayır.

Olay şu: yine beagle’ın dediği üzere, Beşiktaş hiçbir zaman saha harici etkilerin dışında olmadı. Yani en azından bizim bildiğimiz son 30 sene içinde, bu yeni bir konu değil. İşte herkesin malumudur, Metin orta hakeme der: “kendi tarafına geç de öyle başlayalım” diye. O halde Beşiktaş’ın futbol için herhangi bir yerinde görev alıyorsan, bunu bilerek gelip buna göre çalışacaksın. Oğuzhan son 20 dakika hayalet gibi dolanmayacak, kapasitesi belli Holosko kurtarıcı rolüne girmeyecek (Beşiktaş’a geldiğinden beri her TD bunu yaptı zaten ve çoğunlukla boşa attık, yeni bir şey mi bu), kanatlarının bir tarafı zaten hastalıktan son 20 dakika oyundan düşmüşken diğer kanadı da oyundan alıp golcüleri ikilemeyeceksin, üstelik oyuna aldığın golcün kadrodaki en verimli olanı olup maça hazırken yine o 20 dakikada oyuna dahil olurken. Jones konusuna girmiyorum bile. Takımı tanımadan çıktığı ve sonradan oyundan alındığı ilk maçta bile misal son maçtaki Oğuzhan’dan daha fazla hücuma katkı sağlamıştı.

Diyeceğim, Beşiktaş’ta futbolda kurulan sistem bakımından sorun yok. Fakat bir gerçek de göz ardı edilmemeli: lig maçları bir maratondur; bu çerçevede biraz daha geniş açıdan bakmak gerekiyor. Yoksa işte, yine ve yeniden, Aybaba döneminde olduğu gibi, ne yardan geçersin ne de serden, ama sonuçta bir sonuç olmaz.

Neyse, önümüzdeki maçlara bakacağız.

planck dedi ki...

beagle,
eyvallah, meramını yakıştığı gibi anlatmışsın. ben de otuzlarına yaklaşan biri olarak az buçuk dediğin dönemleri hatırlıyorum. ve evet, aslında ben de o mükemmelci taraftaydım. bizim herşeyimiz tam mı, herşeyi kusursuz yaptık mı ki hakeme laf atalımcılardaydım. fakat bunun da zamanı var kanımca. 2004de de mükemmel değildik ama bu mantıkla da düşünemezdik mesela. bu sezon bizim için başarılı olmak açısından değil ama bir yapı oluşturmak açısından çok önemli bir sezon malum. 30 - 40 yılda bir bulabildiğimiz fırsatın direniş ve stad yapımı ile aynı sezona denk gelmesi belki de büyük şanssızlık. bilmiyorum senin içinde futbol. ve futbol yönetimi adına güzel şeyler yapıldığına dair hiç umut yok mu, biliçin veya özenin 10 üzerinden 6nın altında adamlar olduğunu mu düşünüyosun ama ilk yorumunun ilk cümlesini okuyunca sanki alelade bir sezonda futbol adına bir gelişim göstermediğimiz maçlar oynuyormuşuz da ondan sonra yapılan bir yorummuş gibi geliyor. bence "taraftarsan" kısmında beklentilerden önce sahiplenmenin olması gerekiyor. stajyer faciası gibi anaakım medyanın kışkırtıcı yorumlarından imtina etmek gerekiyor. konjonktüre göre daha sakin veya daha sert yorumlar yapmak gerekiyor. nacizane.

raison dedi ki...

@beagle

Özellikle 88-89 sezonu, ligi maç maç yakından takip etmeye başladım. 25 sezonda çok fazla hakem hatasına, şaibeye şahit oldum ama hiçbir sezon bu sezon olduğu gibi hakem hatalarının ayyuka çıktığı bir sezon olmadı.

Hakem yönetimlerinin şaibeli olduğu şüphesi, kapalı kapılar arkasında nelerin döndüğü ile ilgili şüphe her zaman vardı. Haziran ayındaki olaylardan sonra stad inşaatı ve ligde başımıza geleceklerle ilgili kaygılar sosyal medyada yine gündeme gelmiş, lige şüpheyle başlamıştık. Ülkenin son zamanlarda yaşadığı durum, ortaya dökülen kirli çamaşırlar bizleri bundan sonra ne görsek, duysak şaşırtmayacak boyuta getirdi.

Bu durumda maçı kötü yöneten hakeme rağmen maçı kazanma arzusuna, belki taktiğe, yeteneğe sahip olarak ligde galibiyet serisi yakalamayı beklemek ile kuşkulu şekilde kötü yöneten hakem, hakemin arkasındaki sistemle galibiyet serisi yakalamayı beklemek arasında ince bir çizgi var. Birincisiyle karşılaşırsan hakemi de kaleye sokacaksın derler büyüğüm diyen takıma ama ikincisi için iyimser konuşmak polyanacılığın tanımı olur.

Her futbolcu kötü hakem yönetimine karşı tepki gösterir, bu yüzden puan kaybederlerse morali bozulur ama bunun bir sistem tarafından organize bir şekilde yapıldığını düşünürse o futbolcu grubundan randıman almanız, onları aksine ikna etmeniz mümkün değil.

Önder Özen delikanlı bir duruşla, geleneğimizde birilerinin ayağına kapanmak yok diyor fakat eleştirilen sistem ile onun gerektirdikleri ve bizlerin içimize sindiremeyeceğimiz davranış çelişiyor. Çözüm ya çok ama çok gürültü çıkarabilmek ya da futbolda geniş çaplı, art niyetsiz bir operasyon yapılmasını beklemek. Bu olmaz ise sahadaki mücadeleyle de bu sitem yıkılacak bir şey değil.

Hal durum bu iken deplasmanda iki gol atan bir takıma verilmeyen penaltıyı da geçelim neden üçüncüyü atamadın demek insanın kolay kolay içine sinen bir şey değil. Hatta bu acımasız bir eleştiri olur. Rakip takımı neden ceza sahasına soktun demek, bu oyun futbol ise hayalci bir eleştiri olur. 25 yıldır gördüğüm iyi savunma yapamayan bir takımın özellikle beşiktaşın asla şampiyon olamadığı, ama hücumda da yetenek zaafının olmadığıydı.

beagle dedi ki...

@planck
beni yanlış anlamanın sebebi biliç-özen ikilisini birlikte görmen olabilir. ben ayrı bakıyorum ve eleştirim biliç üzerine.
Özen vizyon ve projelerden 10, adamlıktan 10, transferden 5-6, tecrübeve karizmadan 5-6 alır, ileride yükselmek üzere 8 eder, yerine de şu anda başkası lazım değil. yalnız ali gültiken çok daha az yetki ile başarılı giderken görevden alınmıştı. ali,şifo, metin tekin gibi adamlar da farklı şekilde başarılı olabilir.

biliç bize uygun karakter, hırslı ve iyi adam ama maç yönetimi gibi olmazsa olmaz işleri kötü yapıyor. ağırlıklı teknik direktör notu gayet düşüktür, bizde adamlık değerli olduğundan biraz gideri var. yalnız pedro, kerim hatta pektemek işleri gösteriyor ki kendi başına kulübe işini götüremiyor.

kazanmasa da beklediğimiz karakterdeki takımı desteklerimi farklı şekilde yazmıştım. sahiplenmenin güçlü bir çesididir. ama takım karakteri aramızdaki kontrattır. aziz başkan, maçlar şaibeli, emre,volkan,melo oyuncumuz falan olursa, yada 1-9-1 oynarsak, kontrat bozulur. takımı bırakmam da yönetimde değişiklik isterim.

@raison
savunmanın iyi olması ile savunma ağırlıklı oyun arasında fark var. birincisi şart, ikincisi özel maçlar dışında red.

Çok net durdurulduğumuz seoznlar var.2004ün şaibesi daha yüksekti. 80lerde kalecimiz arkasından sarılan bir oyuncu tarafından çekilip, ortadan gol yediğimiz golle kaybettiğimiz şampiyonluk ağır şaibeliydi. rasim kara kadrosunun ahmet çakarca şampiyonluk maçında katledilmesi de. son adam kırmızı kart yerine bize kart sonra da penaltı... mafya destekli ulusoy ve özgener terbiyesizinin yönettiği her sezon da şaibeliydi. sadece bir sezon demirören akraba ricası ile adalet satın almıştı. Bu listeler kıyaslar bitmez ama sonuçta 2004 hep şampiyon olur.

@james
eyvallah. taktik konusu da winner olduğumuzda hallolur. 4-2-3-1 de oynasak kazanmamıza pek üzülemeyeceğim :)


raison dedi ki...

03-04 sezonunun ikinci yarısının başında yenmiş ağır bir yumruk ama yere düşen takımı yerden kaldırabilmekten yoksun devre arası dağılmış yönetim idaresi, son yıllarındaki en iyi forvet hattının yerini dolduramamış futbol aklı hakimken bu sezon neredeyse her maç belki tek maçta yere düşmeyecek sertlikte yumruk yiyen kendini kaybedip köşesine çekilen, kıvrak yönetim idaresiyle telkin edilip ringe sokulan ama yumrukları tekrar tekrar yiyip köşesine çekilen bir takım var. Maç sonu hangi sezonun elinin kaldırılacağı hakem takdiri.

Katenaçyo mu oynuyoruz, bir şey oynamıyor muyuz, kerim ronaldo da herkes görüyor biliç görmüyor vs. oyundaki sistem ilerleyen haftalarda tartışılır ama futboldaki sisteme karşı ne yapılır, özellikle bu sezon ondan bağımsız tartışılır mı muamma.