İmrenmek yerine, Necip'le övünmeye başlamak


Şimdilerde Barcelona'nın sahne aldığı, "Dünya futbolunun başrolü"nde Arsenal var, sene 2004... Bir avuç Arsenalli övünüyor haklı olarak, biz geriye kalan kısım ise imreniyoruz. Cruyf'un "en güzel gol, boş kaleye atılan goldür." sözünden anlatmak istediği vurgu gibi; çok kolay goller atıyor Arsenal. Şanslı olduğu için değil, iyi takım olduğu için, gol atmayı kolaylaştırdığı için bunu yapabiliyor Arsenal... Her ne kadar, neredeyse bizlere "benchten" maçı izlettirecek olan, Highbury'deki tv kamera açısı da bunda etkin olsa da; "bu ne yahu, halısahada mı oynuyo mu adamlar?" dedirtiyor bize Arsenal... Pires soldan yuvarlıyor, arka direkte Henry'e dokunmak kalıyor; Henry sağdan yuvarlıyor bu kez Reyes'e kalıyor o "zor" görev...
Ama asıl imrendiren nokta, Viera ve Gilberto'nun sakatlıkları sebebiyle forma şansı bulmuş, 17'lik bir çocuk oluyor. Fabregas adındaki bu İspanyol velet adeta "ezber bozuyor". Nasıl oluyor da, fiziki mücadelenin, temponun en yüksek olduğu bir ligte, hem de karşısındaki her rakibin çok sert oynadığı bir takımda şans buluyor ve hiç sırıtmıyor? Nasıl oluyor da ezilmiyor, hatta bırakın ezilmeyi, takımda işleyen düzene daha da katkı yapıyordu bu çocuk?

Sakat "as" ortasaha oyuncularının dönüşüne rağmen, formayı vermeyen Fabregas, yavaş yavaş bu soruları yanıtlıyordu... Sık pas ve yardımlaşma konusunda o dönemin en dikkat çekici takımı olan Arsenal için, oyun tarzıyla biçilmiş bir kaftan oluyordu Fabregas. Sürekli hareketliydi, pas alır - boşa kaçar ve tekrar pas alırdı. Böylece rakip ortasahanın presinden, markajından da sıyrılmış olurdu. Aradaki fizik-yaş handikapı da, Fabregas'ın bu futbol aklıyla kapanıyordu... Sahadaki boşluklara hareket edip, kısa pas alıp vermelerine, bir de dikine paslarla "yaratıcılık" ekleyince, Arsenal için rakip kaleye yaklaşma notkasında önemli bir rol oynuyordu. Belki 2-3 kişiyi üst üste çalıma dizmiyordu ya da 30 metreden sert ve düzgün vuruşlarla "klasik İngiliz ortasahası" gollerini atmıyordu ama farklı birşey ortaya koyuyordu bu çocuk. Ortasahada "oyunun iki yönünü de" kullanmaktı bu farkı, yazının başında "ezber bozuyor" deyimiyle anlatılmak istenildiği gibi...
Fabregas; 2004'de 17 yaşındayken, Community Shield'de Manchester karşısında giydiği formayı bugün halâ bırakmış değildir. Üstelik Fabregas, günümüzde "Türk futbol mantığına" göre henüz "kiralanası, pişmesi gereken" bir genç futbolcu yaşındadır...

2008 yazı... Ertuğrul Sağlam, içinde bir çok genç oyuncunun da adının yazıldığı kamp listesini açıklıyor. Necip Uysal adıyla tanışmamız ve biz "ÖzBeşiktaşçılar" olarak takibe başlamamız da o yıl oluyor. Necip, bir kaç hazırlık maçına çıkarak o seneyi paf takımda geçiriyor. BJK TV, tek ama "Highbury" açısı çekimiyle, bizlere paf maçlarını sunuyor o dönem... Gün geçtikçe bu maçları ister istemez "Necip için" izlemeye alıyoruz. Çünkü, yine ortaya koyan "farklı" bir şeyler, bir çeşit "ezber bozma" yaşanıyor...

Necip tek birşey yapmıyor, çok şey yapmaya çalışıyordu. Kimi zaman top dağıtan defansif bir ortasaha, kimi zaman tamamen pas dağıtımına odaklanmış, sürekli hareket eden bir ofansif ortasaha, kimi zaman tekniğini konuşturan, sol çizgide adam eksilterek içeri kat eden, şut atan, penaltı yaptıran bir kanat-forvet karışımı görüyorduk Necip'e bakınca... Bugünlerde dünyanın tam da aradığı stildeki bir "ortasaha"ydı Necip. Defansif yönüyle, sezgisiyle, yardımlaşmacı oyun tarzıyla, pas trafiğiyle tam bir ortasaha...

Derken bu sene kendisini A Takım'da da görür olduk. Yeteneklerini kısa süre içinde, profesyonel futbol düzeyinde de sergileyecebileceği fikrini uyandıran izlenimler bırakıyordu, bu maçlarda aldığı kısa sürelerle... Sahanın hiç bir yerinde saklanmıyor, topsuz oyunda her zaman topun gerisinde, top takımındayken; topu ayağında tutan arkadaşına "pas opsiyonu" sağlayacak kadar yakınındaydı hep Necip...
Kanat bindirmesi yapan oyuncuyu kendi kaderine bırakan, ilerde çoğalamayan, ortasahada sık pas yapamadığı için uzun topa yönelen Beşiktaş için, tam bir "çare" değil mi aslında Necip'in "yardımlaşmacı ve hareketli futbolu"? Sahada ne kadar çok Necip mentalinde oyuncu olursa, takım bir o kadar bir birine yakın oynamaz mı? Her zaman pas opsiyonu bulan bir takım hucüm ederken, forvetlerine daha sağlıklı toplar taşımaz mı?
Kayserispor maçıyla birlikte, gerçek 4-3-3 ortasahasına geçiş yapmış olan Beşiktaş için; sadece genç oyuncu oynatmak için değil, takımın futboluna katkı yapacağı için ve "iyi futbolcu" olduğu için önemli bir tercih olmaz mı artık Necip?

Muhammed'in A2 formasını giymesiyle bir "hoş" olduğumuz şu günlerde; artık "imrenmek" yerine, imrenilecek oyuncuları göz önününe çıkarma zamanının geldiğini düşünüyorum. Takımın durumu ve kendi yükselişini baz alırsak, başlangıç için Necip derim...
Necip'le "hemen yarından itibaren" övünmeye başlamak istiyor Beşiktaşlı duygularım... Türk model, Avrupai bir ortasahayı izlemek istiyor futbolsever tarafım...
Bugün Ernst'in yokluğunda, yarın Ernst'le, Fink'le birlikte. Tıpkı Fabregas gibi...

2 yorum:

Gökhan dedi ki...

daha devre arası hazırlık maçlarında seyrettikten sonra necip'i benim de aklıma fabregas gelmişti,yani sadece takıma giriş süreçleri değil bence stilleri de birbirine benziyor.yani yeni lampard yerine yeni fabregas demek daha doğru bence necip için.keşke ibb maçında toraman yerine necip oynasa fink'in yanında.

Unknown dedi ki...

Ya toramanla birlikte oynamali necip belediye macinda bence kayseri macindaki sistemi bozmadan necip bendede heyecan mutluluk yaratiyor oynat su cocugu be hocam yanina batuhan muhammed felan gelirse iyi yabanci transferleriyle aman aman aman!!!Hayal kurmak ne guzel!!!