Denizli maça "bir seçenek dışında" beklediğim gibi Old Trafford 11'ine benzer bir takımla çıktı. Farklı olan seçenek ise, kenar forvetlerinin uyumsuz tercihiydi. İsmail, çizgide kalan bir sol forvet, Tello içeride kalan bir sağ forvet gibi sahadaydı. Ortasahada ise yine sarkık Toraman'ı görüyorduk. Sahada topu taşıyabilecek tek oyuncu İsmail'in silik kalması, sağbekin hiç çıkmaması, ortasaha - forvet uyumsuzluğu ve defansı derinde kabullenme gibi sorunlarla Beşiktaş, ilk yarıda duran topların dışında rakip kaleye yanaşamadı bile...
Devre arasında arzuladığım iki değişiklik vardı. Birincisi; Toraman'ın sağbeke geçişi ve en azından hucüma katılabilecek ve pas yapacak bir ortasahanın eklenmesi nedeniyle, Kaş - Uğur değişimi idi. İkincisi ise; sarı kartı olan ve silik kalan İsmail'in yerine en azından top götürecek ve forvet gibi oynayabilecek bir oyuncu olan Serdar'ın girmesi idi. Ya da direkt bir Kaş - Serdar değişimiyle, ortasahayı 2 oyuncuya bırakıp, Tello'yu Bobo'nun arkasına alarak tam bir Old Trafford deplasman taktiğine dönülebilirdi.. Bunlardan biri gerçekleşti ikinci yarı başında; Kaş çıktı, Uğur girdi...
Toraman sağbeke geçip, müthiş kademeler yaptı. Her ne kadar kötü bitirse de, hücumlara katılarak ortasahaya bir pas opsiyonu sunmuş oldu. Ortasahada, en azından topa basıp, telaş yapmadan etrafına bakabilen bir Uğur'un girmesiyle, daha fazla pas yapma şansı oldu Beşiktaş'ın. Kapılan toplarla bilinçli çıkmaya başlandı. Kendisinden beklenen damgayı, ikinci yarıda vurmaya başlayan İsmail, Fenerbahçe adına "tehlike çanı çalan" bir görüntü çizmeye başladı. Solda aldığı her topta, feyklerine cevap aldı, topu cezasahasına itti... Verilen penaltı pozisyonu öncesinde de, ortasahada topu güzel tutup Bobo'nun önüne müthiş bıraktı... Penaltıya kadar, hakem dışında işler Beşiktaş adına iyi gitmeye başlamıştı. O penaltı gol olsa, daha çok basketbolda kullanılan momentum olayına Beşiktaş sahip olacak, belki de ikinciyi bulacaktı. Ama Ferrari'nin de deyimiyle; "hep kullandığı köşesini" değiştiren Bobo, penaltıyı kaçırdı ya da Volkan kurtardı... Bu kez momentum tersine döndü.
Bilica'yı ikinci sarıdan atmak yerine, eştiği çukuru doldurmakla uğraşan hakemin acziyet hikayesi başladı bu dakikadan sonra... İki metre yanında oluşan pozisyona kendi yorumunun "devam!" olmasına rağmen, 30 metre uzaklıktaki yan hakemine uyup, Ernst'i atmasıyla acizlik belgesini imzalamış oldu... Maçın son dakikalarında zombi kılıklı yan hakemine bir kez daha uyan Göçek, Wederson ve Toraman'ı da haybeden atmış oldu. 2007 yılından bu yana Forzabeşiktaş'tan başlayıp, askerlik dönüşü bloglardan devam eden amatör yazarlık geçmişimde ilk kez hakem içerikli bir başlık atma gereği duydum. Lugano'nun penaltısına vermemek gibi "hatalara" eyvallah diyebilirim de, gözünün önünde oluşan olaylara görmezden gelinmesine, derbilerde skoru belirleyen kart opsiyonlarına hakim olamamalara katlanamıyorum...
Umutların çöpe atıldığı bir derbi sonucu oldu Beşiktaş adına. Erken gole rağmen, kendilerine faul yapılıp yine kendilerine saldırılması, fırça atılmasına rağmen stresle başedebilen ve mücadelesini sonuna kadar gösteren Beşiktaşlı futbolculara bir şey söyleme hakkımız yok. Artık kafayı resetleyip, son maçlardan zevk almaya, gelecek planları kurmaya başlamak gerek. Tabi bu kez CL dışında kalmakla, bu planları "bonservis savurganlığını" düşünmeden yapacak Beşiktaş yönetimi... İbrahim Kızıl için de kötü haber.
Beşiktaş'ın futbolundan alamadığım tadı, maç sonunda basın açıklaması yapan bir yöneticiden aldım... Eski bir Paşa ve ardından DGM Savıcısı olan Engin Baltacı'nın konuşması, hedeflediği yere balta indirecek cinsten ve aynı zamanda da hukuki açık vermeyecek cinsten... Ayrıca, konuşma yaparken kullandığı ses tonu, kendine güveni ve basın mensuplarına karşın "baskınlığı" ile tam bir yönetici havası vardı. Bir açıklama olacaksa, bunu her zaman Engin Baltacı yapmalıdır bana göre...
Fenerbahçe 1 - Beşiktaş 0
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder