Kaybetmeyenlerin Yolu



Yeni bir takımdan ilk sene bir şey beklememek, en bilindik futbol klişesidir belki de. Takımıyla, hocasıyla, sistemiyle hatta stadyumuyla; “yeni” tanımlamasına her köşesiyle uyan Juventus için de çok şey beklenmiyordu sene başında. Öyle ki en flaş transferi; Milan’ın kadro bolluğu sebebiyle bıraktığı Pirlo oluyordu Juventus’un… Bielsa’nın Şili’de sol stoper, Leverkuzen’in ise defansif orta saha oynattığı Arturo Vidal, Lazio’lu Lichtsteiner ve Roma’nın hiçbir zaman hak ettiği değeri görmeyen forveti Mirko Vucinic; son sezonu 7. bitiren takıma eklenmiş bir diğer önemli oyunculardı.

İsim isim bakıldığında; çok şey değiştirecek, Juventus’u başarı anlamında 90’lılara götürecek bir kadro değildi belki ama Antonio Conte’nin daha ilk günden ortaya koyduğu oyun felsefesi, çok şeyi değiştirecekti… Napoli’nin başarılı uygulamasıyla yeniden ilgi çeken 3-5-2 sistemi Juventus’a da uyarlandı Conte tarafından. Arada ufak bir nüans vardı; o nüans Juventus’u namağlup şampiyonluğa götürecekti…
Bana göre en ideal savunma şekli olan ‘topun kaybedildiği pres’ olayı, neredeyse Barça kadar başarıyla uygulandı. Bununla beraber mevkiler arası mesafe çok yakın tutulup, bir de oyun önde kabul edilince; hem rakibi domine eden bir futbol ortaya çıktı, hem de orta sahadaki oyuncuların koşu mesafesi kısaldığından, sahada hep diri tutuldular…  Hal böyle olunca temposu düştü gözüyle bakılan Pirlo, 38 lig maçının tam 37’sine çıktı ve bunlardan sadece 2’sinde 90 dakikayı tamamlamadı. Aynı zamanda bu ‘yakın oyun’ prensibiyle, orta saha oyuncuları sıklıkla rakip ceza sahası içersine koşu yapma fırsatını buldular, kaleden uzakta değillerdi çünkü… Özellikle Marchisio gibi bu işin erbabı bir orta saha, tamamen değerini buldu sistem içersinde. Zaten takımın en çok gol atan 2. oyuncusu oldu…

Juventus’ta tam 20 farklı oyuncunun ligde gol atması, ne denli bir takım oyununa sahip olduklarını kanıtlıyor aslında. ‘Yakın oyun ve topun kaybedildiği yerde pres’ felsefesi, Juventus’ta hem oyun içersinde sistem değiştirme esnekliğini, hem de oyuncuları çok farklı bölgelerde kullanma lüksünü sağladı. Pepe yeri geldi 3-5-2’nin kanadı, yeri geldi orta saha oldu mesela… Sağlam bir yapıya dönülmek istendiğinde sağ açık Caceres oldu; hücum düşünüldüğünde Giaccherini ile 3-3-4’e dönüldü kolayca… Şunu gösterdiler ki; bir takımın öncelikle sahip olması gereken şey iyi bir felsefe, oyun planı ve o güvenle ortaya çıkacak “winner” karakterdir. Gerisi (formasyon, oyuncu seçimi vs), günlük seçimlere kalır…

Juventus bildiğimiz Juventus değil. Juve denince akla bir Zidane, bir Davids, bir Nedved hatta maalesef bir Del Piero gelmiyor artık. Ama isimlerin ötesinde çok iyi bir ‘sistem takımı’ olmayı başardılar. Ve bence, Serie A’yı belli bir süre domine edebilirler tekrardan. Hele ki; kalitesi genel kabul görmüş bir santrafor bulunursa, eldeki sistemde oluşan tek bariz açık da kapanır. Ki o isim için de, tüm transfer bütçesiyle seferber olununmuş durumda: Edison Cavani.
Bir de kadro derindiği anlamında belli boşluklar var. Mesela orta sahada Pirlo ve Vidal’e çok yük biniyor, hiç alternatifleri yok. O bölgeye Pescara’dan Marco Verratti takviyesi geldi ki kendisi İtalya’nın en potansiyel orta sahalarından biri; zaten Euro 2012 kadrosuna da alındı. Bir başka alternatif olarak Asamoah da düşünülüyor. Bir de üçlü savunmada rotasyon sağlayacak bir isim gerekli gibi… Oraya da, İtalya milli takım stoperlerinden tek Juventus dışında kalmış oyuncu düşünülüyor: Ranocchia.

Şayet bu derinlik sağlanır, üzerine de gerçekten Cavani gelirse; Juventus namağlup unvanını da belli bir süre götürür Serie A’da… Şampiyonlar Ligi’nde de yoluna Barça, Real Madrid çıkana kadar devam eder; sonrasına bakılır...  Del Piero’ya yapılanın dışında, işler yolunda. Ancak o meseleye gönlüm razı değil. Yenilenmeler, efsanelerin üstünü çizmeyi gerektirmez… Kaç tane Del Piero var ki zaten?

3 yorum:

gökhan dedi ki...

net bir şekilde 3-5-2 takımı diyemeyiz bence yav. bazı maçlarda böyle oynadılar, hatta bazen maç içerisinde de dizilişi değiştirdikleri oldu ama ana plan 4-3-3'tü sanki. ha, yazıda da dediğin gibi oyuncular birbirine o kadar yakındı ki, diziliş bir yerden sonra farketmiyordu(ki bence normalde de pek farketmiyor, diziliş tartışmaları overrated). hatta sezonun bir bölümünde öylesine kompakt bir yapıya büründüler ki neredeyse barcelona dominasyonuna yaklaştı adamlar. oturup incelemedim ama juve arenadaki bir çok maçta topla oynama yüzdesi, %65'ten yüksektir diye tahmin ediyorum. tabi ileri uçtaki yetenek sıkıntısı bir ara şampiyonluğa mal olacaktı ama barcelona-milan maçları kurtardı juveyi. yeniden yapılanma sürecinde avrupa kupalarına gitmemek bence avantaj. gs ve juve bunu çok iyi değerlendirdiler. ne yalan söyliyeyim, seneye avrupa liginde oynamamayı tercih ederdim. neyse ragnick gelsin dertler bitsin hehe.

kısaca yeni bir takım için muazzam bir iş çıkardı conte. taktisyenliği konusunda birşey söylemek erken. ki taktisyenlik ihtiyacı daha çok şampiyonlar liginde çıkıyor. (heynckes ve di matteo'lu finalden sonra bunu söylemek biraz abzürt oldu sanırım!) ama a planı ve uygulaması muazzam. genç teknik direktörler için "yeni bir guardiola mı doğuyor" söylemleri çok olur, ki bu tarz muhabbetlere de gıcığımdır ama gidişat çok benziyor yahu.

neyse artık, transfer dönemi çok önemli. cavani benim de hayalim ama ismi geçen van persie(sanırım vazgeçilmiş)ve higuain'e de yok demem. orta sahaya 1-2 takviye daha lazım bence. şöyle 5'li bir rotasyon şart şampiyonlar ligi için. adamlar sezonun tamamını marchisio-pirlo-vidal üçlüsü ile oynadılar. bir tane bile alternatif yoktu. şampiyonlar ligi kaldırmaz bunu. ayrıca giovinco'yu da tekrar bir denemek lazım. krasic, elia falan gidiyor, iki taraf içinde iyi bir fırsat.

beşiktaş'ın fazlasıyla üzdüğü yılda juve ile bol bol sevindik. bütün yıl büyük keyif verdiler. şampiyonluğu da hakettiler. bu gece kupa da gelsin tam olsun.

Cartalete dedi ki...

Evet 4'lü savunmayla başladılar önce Chiellini bekti. Ama takriben Napoli (3-3'lük) maçıyla birlikte daha çok 3'lü savunmaya dönüldü. Gelecek yılın planlamasını da bunun üzerine yapıyorlar.

Ama dediğin gibi; önemli olan takımın bütünlük içersinde oynaması. Zaten öyle olunca mesafelerde olduğu kadar mevkisel bazda da yakınlık, farketmezlik oluyor. Bugün, Aronica'nın saçma penaltısı olmasa Napoli'ye büyük ihtimalle elenmiş olması gereken Chelsea kazandığı için haklıdır belki ama bu "en doğruyu yaptı" sonucunu çıkartmaz. Kaleye yakın savunmak, hala en büyük risktir futbolda. Juventus, doğru yolda olanlar arasındadır. :)

gökhan dedi ki...

zaten chelsea asıl mucizeyi napoli karşısında yaptı bana göre. hani barcelona isim olarak daha etkileyici duruyor ama maçları izleyen için napoli turunda olanlar daha fantastik. ilk maç, abartmıyorum 5'e, 6'ya gidecek düzeydeydi. ikinci maçın ilk 20 dakikasında napoli'nin kaçırdığı golleri, holosko şeref bey'de kaçırsa stad aşağı inerdi. penaltı kadar chelsea'nin ilk golü de büyük şans mesela. tam pozisyon önce maggio sakatlandı, orta yapacak elemanın önünde duramadı, güzel orta da gol getirdi. üstüne penaltı falan derken chelsea geçti turu.

bu tarz turnuvalarda tecrübe ve oraları oynamayı bilmek çok daha önemli zaten. dortmund bayern'den çok daha iyi takım mesela. daha geçen hafta beşlediler zaten. ama gelipte real madrid'i yarı finalde eleyemezlerdi. napoli'de de biraz tecrübe ve buraları oynamışlık olsaydı, o turu vermezdi.