Bir Portekiz Geleneği: Testudo

Hedef santrafora (Negredo) uzun bir top atılır; o da topu bir müddet ayağında tutar, hücuma genişlik katacak arkadaşlarına zaman kazandırır; zamanı gelince pasını verir; bir ekstra pas daha çıkar, Iniesta şutlar… İspanya’nın ilk yarıda bulduğu en net pozisyon böyle gelişmişti; pek tiki-taka ürünü değildi. Sivasspor’dan Chelsea’ye kadar herkesin denediği, klasik bir futbol hücumu…

Bu örnek, Portekiz’in orta saha dolaylarında uyguladığı baskılı alan savunmasıyla; İspanya oyununu ne kadar etkilediğini gösteriyor. Portekizlilerin son dönemde uygulamaya koyduğu ve genelde başarılı oldukları bir taktikti aslında bu. Keza Carvalhal’li Beşiktaş da, Aralık-Ocak sürecinde namağlup 15 resmi maçlık performansını sergilerken, böyle bir “testudo taktiğiyle” sahadaydı.
Kalkanlar arasından mızrak atma görevi; çoğunlukla Ronaldo’ya aitti. Beşiktaş’ta Quaresma’nın olduğu gibi… Aslında merkez forvette Almeida yerine, sahte 9 rolüyle Quaresma olsa daha mı iyi olurdu diye düşündüm maçı izlerken. Zira Portekiz pek kalabalık gelemediğinden, Almeida seçimi de anlamsızlaştı. Gerçi hücumda sıfır katkısı olsa bile, rakibin daha az hücum etmesini sağlıyor Almeida. Mesela içerideki Braga maçında onu oturtarak, Quaresma ilke 4-6-0 oynamıştı Beşiktaş; çok baskı yemişti. Ama yine de denemek lazımdı, yani Nelson yerine Quaresma bence daha sürprizli, kafa karıştıran bir hamle olurdu. Hatta bir ara ısınırken görüldü Quaresma, sonra kalkmamak üzere yerine oturtuldu sanırım. Kendisi, 10 numarayı sırtına geçirip de süre alamayan tek oyuncu oldu Euro 2012’de.

Del Bosque ise Negredo hamlesiyle; ne pas trafiğine, ne de “ara paslara” nitelik kazandırdı. Fabregas’la birlikte, en azından tekrar pas trafiği nitelik kazandı; ceza sahasını da Negredo’ya nazaran daha fazla zorladı.

İspanya’nın oyun tarzını (bilhassa bu turnuvadaki halini) ben de pek sevmiyorum, eğlenceli bulmuyorum. Ama işi yuhalayacak noktaya getirmek; onlara “tempo yapın!” gibi bir misyon yüklemek, anlamsız. Sirk takımı değil sonuçta bunlar; kazanmak için en iyi yaptıkları şey neyse, onu yapıyorlar: pas… Yunanistan’ın savunma, Almanya’nın hücum yapması gibi… Kaldı ki, ceza sahasına gömülmeyerek de çok iyi bir savunma takımı olunabileceğini gösteriyorlar. Evet, aslında onlar bir savunma takımı. Farkları; kalecinin önünde bekleyerek değil, rakibin ayağındaki topa basarak; topu şişirip yeni bir atak verme şansı yerine, pasla kendilerinde muhafaza ederek savunma yapmaları…

Gerçi Torres ve Pedro’yu aynı 11’de sahaya sürdükleri vakit; pas ve pres oyunları hiç de aksamadan, aynı zamanda hücumu daha fazla düşünen dolayısıyla daha “lezzetli” bir takıma dönüşebilirler. Ki Navas’ın Pedro’dan öncelikli tutulmasını hiç anlamıyorum. Pep de son döneminde onu unutup, çizgi hapsi yaşayan kanatlara dönünce; tüm kupalardan olmuştu. 
Velhasıl Portekiz bu maçta gol yemeyi hak etmedi oynadıkları nefis alan savunmasıyla. Ama atmayı da hak etmediler… Haliyle 0-0’la penaltılara gidilmesi; iki takımın da “ektiği” bir şeydi. Ronaldo’dan önce kağıda iki stoper yazılırsa biri elbet kaçırır, top Ronaldo’nun ayağına değmeden elenirsin… Ben takımın en iyi penaltıcısının 5. sıraya konmasını hiç anlamam. Zaten iş o raddeye gelince, yani “atamazsam yanarız” noktasında en klas adamlar bile kaçırabiliyor; Baggio’nun 94’de, Shevchenko’nun 2005’de yaptığı gibi.

Halbuki en iyi penaltıcılarına sırayla attır, stresi rakibine yaşat. Belki de onlar kaçırınca iş 5. penaltılara kalmayacak… Nitekim İtalya da Pirlo’yu 2 değil de 5. sıraya koymuş olsa; bugün İngiltere-Almanya yarı finalini izliyor olabilirdik. Sahi Ramos’un panenkası sonrası hemen “Pirlo gibi” dendi ama şöyle bir şey var; Ramos klastı, tamam. Ama Pirlo’nun penaltı vuruşuna söylenecek “klas” gibi bir tabir yok. Kaleci uçtu, düştü, kalktı, “yedik galiba” dedi, diğer penaltıcı olay yerine geldi; top hala havadaydı.

Dün bana göre dünyanın en iyi solbeki bir takımda (Coentrao), adayı da bir diğer takımdaydı (Jordi Alba). Coentrao’nun sırf bu maçla bile “hızlandırılmış sol bek dersi” için malzeme vermiştir. Beşiktaş kampa aldığı genç sol beklerine izletsin mesela… İspanya için turnuva öncesinde dediğim bir laf vardı: 2010’dan bu yana değişen en olumlu şey; sol beki 49 yıllığına kiralamış Capdevilla’nın yerine Alba’nın oluşu… İspanya’nın en net pozisyonu, onun ceza sahasına müthiş sızıp, zor pozisyonda Iniesta’ya çıkardığı topla gerçekleşti.

Cüneyt Çakır bana göre idare edebileceği en iyi şekilde götürdü maçı. Nani’yi bir pozisyonda fena kesmesine rağmen; uyguladığı avantaj standardının %40 tüm Türk hakemlerine yayılsa, ligimiz çok daha izlenir hale gelir. Mesela kaleciye giden bir top öncesi bayrak kalktı diye; ille de düdüğü çalıp, endirekt vuruşu yapacağı yeri itinayla göstermek için oyunu durduran hakemlerimiz var; maçtan çıkasım geliyor…

1 yorum:

Celal Abbas dedi ki...

almeidanın yada Almeida tipi oyuncuların nasıl etkisizleştirileceğininde dersi vardı onu kanada doğru sürüyorsun zaten orta yapamıyor geri dönüp pasda veremiyor dar açıdan tribünlere vurmak tek seçeneği kalıyor. ispanyollar bizimkilere Almeida nasıl etkisiz kılınır göstermiş oldu.

ispanyanın akşamki oyununda fiziksel yorgunluğun bence etkisi büyük. iyi bir oyunla finale çıkacağına böyle kötü oyunla çıkmak sanki ispanyanın finaldeki şansını artırdı gibi.yinede fiziksel yorgunluğun giderileceğine inanmıyorum. Son bir gayretle iyi bir performans gösterebilir ispanya ancak ispanyol oyuncular çok yorgunlar gibi.