Hemen her futbolsever gibi ben de, sahada iki türlü oyuncu
gördüğüm zaman ayrı bir heyecan duyarım: Yeni parlayan genç bir yıldız adayı ve
hala parıldayan eski bir yıldız… Shevchenko, benim lise yıllarımda klasik
“hacı, sence en iyi forvet kimdir?” sorusuna, henüz kendisi Dinamo Kiev’deyken
verdiğim yanıttı. Rebrov’la birlikte, Dinamo Kiev’in Şampiyonlar Ligi
seviyesinde ‘son gideri’ni yaptığı dönemler; gözüme çok farklı görünmüştü…
Klasik bir golcü olmasının dışında, sahanın her yerindeydi.
Top sürüyor, frikik atıyor, kafa vuruyor; gol için ne gerekiyorsa, onu
yapabiliyordu… Milan onu alarak, Weah sonrası muhtemel golcülük buhranını
yaşamamış oldu. Gelir gelmez Serie A kralı olarak, “adaptasyon dönemi; ligi
tanımıyor!” gibi klişeleri çöpe attı. Ama onlar, Premier League’deki günlerinde
lazım olacaktı…
Kendisinin bir özelliği de, Türk takımlarına olan ayrı bir
aboneliğidir elbet… O şakalarına; sonu UEFA şampiyonluğuyla bitecek olan, 3-2’likG.Saray – Milan maçında, Weah’a yaptığı asistle başladı. Evet, Weah’a yetişmiş
Shevchenko; Weah’ın Monaco’da parlamaya başladığı dönemlerde yeni doğmuş olan
Yarmolenko’yla oynuyor bugünlerde… Ve neredeyse, hiç değişmeden… Tamemen eski
Sheva olsa, dün ilk yarıda yakaladığı pozisyonda; ayağının üstüyle dibine
girdiği top, yakın direkten tavana göndererek hat-trick yapmıştı zaten. Ama
takımını kurtarmak için “bir tutam Sheva” olmak yetti; gol bölgesine sızmaları,
kafa topu timingleri, eskisi gibiydi…
Shevchenko, Husyev, Khacheridi, Mykhalyk, Yarmolenko üstüne
bir de Milevskiy gelince; sahada topun önüne atlayan Veli’yi, Ernst’i, Sivok’u
aradı gözlerim… Mellberg gözüme Egemen gibi görünmeye başladı… Malum; son
zamanda Beşiktaş’la epey karşılaştılar. Nihayet, tarafsız gözle bakacağımız bir
maçla karşımıza çıktılar ve açıkçası çok tat bıraktılar…
O tadın Sheva’dan sonra en büyük pay sahibi de, yeni yıldız
Yarmolenko’ydu. Merkez forvetten, yeteneklerini daha fazla sergilemesi adına 'kenar forvet'e devşirilen oyuncu; mükemmel bir karışım… Fizik var, oyun görüşü var,
pas var, şut var ve önemlisi nefis bir bilek var… Doğu Avrupa’nın disiplini,
fiziği; Güney Amerika yeteneğiyle birleşmiş resmen Yarmolenko’yla… Sheva
Milan’a ısrarla “bu çocuğu alın!” derken çok haklıymış…
Kontrollü futbolu “futbolsuzlukla” karıştıran İngiltere ve
Fransa’nın, kalbi olanı aşırı hareketsizlikten dolayı riske sokacakları maçın
üstüne; İsveç – Ukrayna ‘kapışması’, beklenmedik derecede tempolu ve lezzetli
geçti. Maçın en iyi hareketi, Ibrahimovic’in Elmander’e ayağının dışıyla attığı
pastı. Elmander, yeteri derecede soğukkanlı bir vuruş çıkaramayınca; o pas
asiste dönüşemedi. Ama bilhassa Kievliler, 90+da Beşiktaş’a ne yaşattıklarını
bir nebze anlamış oldular…
1 yorum:
kiev yarmolenko'yu sol forvet gibi kullaniyor. bize karsi oynarken de top hakimiyeti, topa vurus teknigi ust duzeyde. bize karsi da bu ozelliklerini farketmis fm tabiriyle shortlistime eklemistim sampiyona oncesinde.
turnuvada ise bambaska meziyetlerini gosterdi. sag kanatta ve iceriye girip sag beke koridor acmasi asgari savunma gorevlerini yerine getirmesiyle baska boyuta gecti gozumde. buyuk liglere fazlasiyla hazir bence.
Yorum Gönder