Quaresmanizm

Şener Şen’in “Namuslu” adlı bir filmi vardır, izlemişsinizdir mutlaka. İzlemediyseniz izleyin ya da Quaresma meselesini başından beri aklınızdan bir geçirin, o filmin farklı bir sürümünü izlemiş kadar olursunuz. Çevrenin bir karakter yaratması ve kendi yarattığı karakterle çatışması durumu… Konu ne olursa olsun, memleketin her köşesinde rastlayabileceğiniz bir şeydir.

Bugün Quaresma istenmiyor. Bence de istenmeme nedenleri, istenme nedenlerinden daha fazladır. En başta maddi olarak Beşiktaş onu karşılayacak durumda değil. Daha birkaç ay önce Avrupa’dan men nedenlerini hatırlamak bile olayı büyütmemeye yeterlidir aslında. Simao’nun 1 milyon Euro’sunu, 8273 eşit taksite bölmek zorunda kalan bir Beşiktaş söz konusu.

Bir de “sahadaki Quaresma, aldığı para kadar fark yaratıyor mu?” sorusu var ki, onun cevabı da negatif. Zaten genelde senenin yarısında olmuyor. Olsa da taktiksel olarak doğru kullanılmıyor. Quaresma gibi oyuncuların doğru kullanımı, radikal taktisyenlerin işidir ki; onların da memleket futbolunda ömürleri kısadır. Schuster gibi… 

Elde kalan, gerçekçi ve bilindik senaryo da şöyle işler; Quaresma sezonu iyi açar, Kasım ayı gibi zirve yapar, o sıra sakatlanır ve sakatlık süresi üç ile çarpılır. Çünkü tedavi oluyorum der ve ülkesine gider, dönmek bilmez, ne yaptığı da bilinmez… Döndüğünde fizik olarak takımın gerisinde kalır.  Tekrar form tutana kadar iş işten geçer…

Canı sıkılır; kırmızı yer, en kritik maçta 1.7 km koşar, üzerine oyundan çıkarılınca hocaya bildiği tüm küfürleri dışından okur. Kaptanlık bandını istediğine (Simao’ya) ‘nişan kurdelesini kesen ailenin değerli büyüğü’ edasında takar… Bu ayrımcılık, takımın geri kalanında havayı bozar ve her şey sarpa sarar…

Ama Quaresma’yı böyle tanımlamak, doğru olduğu kadar yüzeyseldir; tam olarak gerçeği yansıtmaz. Çünkü bu karakteri yaratan yine bizleriz… Sonrasında o karakterle çatışan da bizleriz… O yaratılan karakterin ışığında “taraftarlık algısı” ile oynanan, yine bizleriz…

Filmi başa saralım. Quaresma, Beşiktaş ‘ı “en son gol atmıştım, ama güzel taraftarı vardı” cümlesiyle özetleyebilecek kadar tanırken; Beşiktaşlı şampiyonluk kutlamasında onun adını inletti ve 1 yıl boyunca bekledi.  Quaresma’yı tuttuğun takımın forması altında izlemek; mantık penceresinin biraz dışına bakıp, futbol romantizminin kokusunu alan herkesin isteyebileceği bir şeydi.  Ben de istedim ve bekledim de… 

Blogun ilk günleriydi o zamanlar, kendisiyle alakalı dilenme makaleleri de hala mevcuttur. Borsaya bildirildiği gün çocuk gibi şen olmuştum. Askerden yeni gelmiş, çarşı izninin dahi olmadığı bir yerden sıyrılmanın etkisiyle olanı biteni yemiş, neticesinde “tersoluğun” sözlük karşılığı halini almış olmama rağmen; Q7 baskılı tişörtün de beyaz olanını alarak, imza törenine de gitmişimdir. Maksadım o katkıyla vicdanımı rahatlatmaktı… Çünkü mantıklı tarafımda biliyordu ki; “Quaresma gibi oyuncuyu alıyorsan, gelirinin üzerinde transfer yapıyorsun demektir.”

Beşiktaş’taki ilk günlerinde, adıyla yaşattığı etki kadar, aldığı para kadar; sahada fark da yaratıyordu aslında… Çünkü doğru kullanılıyordu en başta. Quaresma’ya “geri gel” demek yerine, savunmaya “ileride bas!” diyen bir mantalite söz konusuydu. Böylece hem takım savunmasında kopmalar yaşanmıyor, hem de Quaresma topu kaleye yakın alıyor ve ezber bozuyordu. Kısacası; sistem Quaresma’yı kaldırmakla beraber, lezzetleniyordu…  

Sonrasında ise malum “uzay takımı” olma yolu ve Q7 Çetesi’nin oluşumu…  Quaresma’yı, Beşiktaş isminin de üstüne çıkarılma eylemi tam da o zamanlar başladı. Quaresma artık sade bir Beşiktaş futbolcusu değil, Beşiktaş acentesi olmuştu. Onun paralelinde, onun dilinden anlayacağı ön görülen futbolcular getiriliyordu. Hatta ve hatta gelecek sezon takımın başına, yine aynı mantıkla Portekizli, “söz dinleyen”, Quaresma isminin üzerine çıkmayacak bir hoca ile anlaşılıyordu. 

Tüm bunları yaşayan Quaresma değil de Ekrem Dağ olsa; o da bir müddet sonra sapıtırdı. Quaresma’ya da maalesef bu oldu; o büyü bozuldu… Neticesinde; Rapid Wien maçında sakat sakat sahada kalmaya çalışan, zaman kaybetmemek adına sahada martı kovalayan, formasına sadakat gösteren Quaresma’nın; bir derbi maçı öncesinde manasızca kırmızı kart gören, en önemli Avrupa maçında 1.7 km koşan bir Quaresma’ya dönüşünü seyreyledik...  

Oysa bizlerin yıldız manyaklığı, sahadan belli bir obje seçip putlaştırma yolumuz olmasaydı; Quaresma hala daha Beşiktaş’ın başarılı bir “futbolcusu” olarak kadrosuna duruyor olabilirdi… Şimdi gelinen noktada, meseleyi iki tarafın en kesin noktasından bakan; net şekilde ayrılmış iki taraf var. 

En başta, yönetim tarafında bu konu tutarlı şekilde yönetilemedi. “Quaresma neden kadro dışında?” sorusu, gayet net şekilde cevaplanabilirdi. Bunun net cevabı, en başından da dediğim gibi; maddiyat… Ama hala sorumluluk Samet Aybaba’nın sırtından alınmış değil. O nedenle taraftara, “Quaresma’yı isteyen, maaşını versin madem öyle” diyen Toraman; düşman ilan edilebiliyor. Çünkü insanlar, hala Beşiktaş’ın Quaresma’ya ödeyecek parasının olmadığını anlamış değil.

Toraman’ın sözü doğru oysaki; ama bunu diyecek olan kişi o değil. Zira kendisinin de maç başılarla 3 milyon TL’nin üzerine çıkan yıllık maaşı da; yerliler bazında, en az Quaresma’nın yabancılar bazında olduğu kadar “denge bozuyor”. Tabi, Toraman 300 bin alsa da o lafı etmemeli. Ama etmesi gereken de etmiyor, çünkü ortada bir tutarlılık yok. Çünkü diğer tarafta yine yüksek maaş alan Almeida, “hoca istiyor” maksadıyla kadroda kalabiliyor… En baştan denecekti; “Yabancı oyuncularda yıllık maaş sınırımız 1.5 milyon Euro’dur.  Çıkardığımız bilanço sonucunda tek çözüm yolu budur. Adı ne olursa olsun; fazlasını alan oyuncuyla yollarımız ayrılacak. Talibi olan bonservisiyle, olmayan fesihle…”

“Hiç bir şeyle değişilmez!”den, Quaresmanizm’e…

Bu mesele elbet çözülecek. Hatta bana göre yolun sonunda Quaresma tekrar İnönü’ye çıkacak… Yine bana göre Almeida’nın satılması durumunda; Batuhan, Pektemek gibi santraforlar varken, Quaresma’nın ‘serbest forvet’ rolüyle onların etrafında dolanacağı bir hücum hattı, bugünden iyi olabilir, bir başka santrafora ihtiyaç duyulmayabilir.

Ama konu kapansa da iz bırakacaktır bu yaşananlar… Quaresma, yine o büyü bozan sebeplerle birlikte dönmüş olacak en başta; bu kez taraftar sayesinde... Taktik veren hocasına, “ne konuşuyorsun, zaten beni taraftar döndürdü!” gözüyle bakabilecek. Yine bir oyuncu, kendini Beşiktaş üzerinde hissedebilecek. Çünkü daha ilk lig maçında Quaresma dendi, derbi maçı öncesi tesislere gidildi; yine Quaresma dendi…

Bir Beşiktaş vardı oysa eksiden, taraftarın derbi maçları öncesi tesislere gidip baklava yedirdiği, meşale ile uğurladığı… Hiçbir futbolcusunu ayırmadan, gözetmeden; sadece “Beşiktaş!” diye seslendiği, ne oldu ona? Hani “hiç bir şeyle değişilmez!”di? Bana Quaresma ile değiştiriliyormuş gibi geldi… 

Kızma… O gün tesislerde olan ya da olana saygı, sevgi gösteren arkadaşım. Sana “Quaresmasporlu” demeyeceğim, bu bence de ağır ve konuyu iyice bataklığa sürükleyen bir yaklaşım. Senin Beşiktaşlı olduğunu biliyorum. Zaten orada olanların üzerinde FEDA tişörtü olanı da vardı, küçücük formasını giymiş çocuğunu omzuna alıp gideni de vardı… Belliydi ki Beşiktaş gönüllerinde hala mevcuttu ama bunu unutmuşlardı. Çünkü algısıyla oynanmıştı…
Bunu kabul edelim artık, taraftarlık algımızla oynandı. Bunu en son Beşiktaşlı yaşar diye düşünüyordum bundan yıllar evvel, ama oldu… Quaresma bir sembol, ikon… Asıl mesele; “Quaresmanizm” diye bir akımın ortaya çıkmış olması. 2000’ler sonrası başlayan üçüncü sayfadan çıkma operasyonlarıyla, yıldızcı politikalarla… 

Quaresmanizm akımı şöyledir kısaca; “Ben mecbur muyum Mehmet Akyüz gibi kazmaları izlemeye, Quaresma gibi adamlar varken!?” Evet, Güntekin Onay gibi insanların da destek vermeye başladığı akım böyle özetlenebilir sanırım… 

Artık taraftarı mutlu etmek kolay olmuyor. Sahada Beşiktaş’ın var oluyor oluşu, mutlu olmaya yetmiyor… O yüzden; 19 yaşında Hasan Türk ilk maçına çıkmış, Giuinti’den sonra orta saha bölgesi; her iki sanatı da icra etmeye çalışan (savunma – hücum), pasını attıktan sonra yerinde durmayan bir solak görmüş; kimsenin umurunda değil…  O yüzden Necipler, Veliler “koşan kazma”, Pektemek en fazla leblebici çırağı, yetersiz… Onların "takım" olmasını beklemek, bireylerin değil takımın öne çıkmasını arzulamak; manasız...

Üstündeki forma değil, tozluğun altındaki ayakların ne kadar görsel efekt yaptığıdır artık önemli olan. O yüzden Quaresmanizm’e göre; “Quaresma çıksın oynasın, en azından iki trivela yapar; şenleniriz. Yoksa bu Beşiktaş izlenmez…”

Neyse çok uzattık. Ama ne yapalım; sussam olmuyor, susmasam olmaz… Dil dursa Hakim Bey…

38 yorum:

Fly like an eagle dedi ki...

Çok güzel yazı.. Eklenecek birşey bırakmamışsın ki.. Ellerine sağlık..

cakmaktas dedi ki...

helal olsun be hocam cok guzel yazmissin, hani su besiktas camiasinda akli basinda apoletine bir anda ulasivermis g.onay gibi adamlarin da, besiktas in 3.sayfadan 1.sayfaya tasinma surecini anca yildiz oyuncularla olabilme ihtimaline endekslemesi de ayri bir soru isareti.gercekten demiroren yonetiminin belki de ekonomik enkazindan daha onemlisi biraktigi bu manevi enkaz oldu. cok yazik oldu.

Totti dedi ki...

Bu işin buraya geleceğinin yönetim de farkındaydı bence. Acı reçeteden kasıt tam olarak buydu. Bugünkü eylem de beklenen bir hareket İBB maçı öncesi Gurejmaa diye bağırılmasından sonra. Pazar günü BJK taraftarının sınav günüdür bence. Sinan Engin pankart olayı ile başlayan, malum Denizlispor maçı ile yükselişe geçen bu süreç Pazar günü ya sonlanacak ya da biz ancak kendi romantizmimizde debeleniyor olarak kalacağız. Her halükarda bu Beşiktaş bizim ve gerçekten de sevgisi hiçbir şeye değişilmez.

helldoradotcom dedi ki...

aslinda ucreti disinda kizdigim bir yani yok bu herifin. takim sahada ezilirkenki isyanina da saygi duyuyorum, zaten tum sevenleri de o yonune vurgun. lakin puan anlaminda da cok zarar verdi takima gecen yil. yine olay donup dolasip hoca'da bitiyor. bu tip problem cocuklari kazananina Luce kazanamayanlarina da digerleri deniyor. bizim adam batuhan'i kazanmayi secti daha ucuz diye. allah akil fikir versin zira la paix'den bir akil sagligi yerinde olmayan fizikli bir genci alsan bence batuhan'dan daha faydali olurdu. besiktasli olmak cokca saglik olsun'dur.. pazara almeida da yokmus. begenmeyenleri elbet vardir ama elde daha iyisi olmadigina dair adim gibi eminim. umalim ki bir futbol mucizesi olsun...

Wruce Bills dedi ki...

Sevgili Mustafa,
Tek kelimeyle mükemmel bir yazı. Bir süreç bu kadar iyi anlatılabilirdi. Bugüne kadar bu konuda herkes bir tarafta durmak zorunda kaldı. Ya Quaresmasporlu olabildik ya da Veli, Necip, Ekrem gibi "kazma"ların taraftarı.

Emeğe değer verenler, güzel futbolu sevmiyor ilan edildi. Quaresma'yı izlemek isteyenler Beşiktaşlı değil damgası yedi.

Quaresma kalır gider pek bir önemi yok. 3.7 milyon euro koca kulübü batırmaz. Ama bu algının kulübe verdiği zarar kolay kolay gitmeyecek.

Aslında "Bir Beşiktaş vardı oysa eksiden, taraftarın derbi maçları öncesi tesislere gidip baklava yedirdiği, meşale ile uğurladığı… Hiçbir futbolcusunu ayırmadan, gözetmeden; sadece “Beşiktaş!” diye seslendiği, ne oldu ona? Hani “hiç bir şeyle değişilmez!”di? Bana Quaresma ile değiştiriliyormuş gibi geldi… " bölümü herşeyi özetliyor.

aisiklilar dedi ki...

Atladığın bazı şeyler var. Bir kere Cenk'in maaşına %100'den fazla zam yapan, kulubün milyar tl parasını menejerlere, iş bilmezlere, Tabata'ya, CAS davalarına kaptıran, Bjk üzerinden rant sağlayan (Demirören AVM) tüpçüden hesap sor(a)mayan yönetim; sırf maaşı çok yüksek diye 2 senedir öyle ya da böyle arma (para) için ter dökmüş bir futbolcuyu bu kadar kepaze duruma getiremez! Oyuncuyu satamıyorsun (kimse o maaşı ödeyemez) o zaman oynatacaksın. Türkiye liginde var mı daha iyi kanat oyuncusu? Yok! Bir gömlek altında aynı pozisyonda oynayan futbolcuya ezeli rakibin 9 milyon € bonservis vermiş. Oynat adamı, ama doğru şekilde (schuster dayı gb), devre arasında sat yine satabilirsen.
Bir de geçsinler artık Quaresma'yı affetme işini. Sen ona o maaşı vereni affetmişin. Quaresma seni affetsin o kalibrede bir futbolcuya 3. Sınıf topçu muamelesi yaptığın için.

Ekrem35 dedi ki...

ellerine sağlık mustafa kardeşim. senin her yazını okuduktan sonra keşke yönetimde kendine bir yer bulsa, ya da basın sözcüsü falan olsa da ne hissetiğimizi doğru düzgün anlatan birileri var diyebilsek.

hasan türk'ü ilk onbirde görünce yaşadığım sevinci hiçbir quaresma trivelasında yaşamadım ben. sanırım taraftar olarak 2 gruba ayrılmış durumdayız ve o 2 grup arasında uçurum var.

benim dahil olduğum grup hasan türk'ün yanında muhammed'i sahada göreceği güne sabırsızlıkla beklerken ( bu süreçte sportif başrı gelmesi de önemli değil bu grup için) diğer grup quaresma'nın, yeni yıldızların takıma katılmasını beklemekte. ancak bu grup bunu beklerken gözleri yıldızlardan başka bir şey görmüyor armayı, renkleri, sevdayı unutuyorlar diye düşünüyorum. umarım tekrar tek aşkımız arma olur eski günlerdeki gibi.

Adsız dedi ki...

basarili olunacaksa taraftar Quaresma'yi da unutur, Fernandes'i de ve digerlerini de. ciddi ciddi Quaresmaspou olanlardan gayri herkesi makul bir "basari" veya "basari potansiyeli"yle memnun edebilirsiniz. ama su bi' gercek ki, zaman hizli geciyor ve Besiktas hem parasiz hem de basari adina cokca umit vermiyor. diger taraftan yildiz izlemek isteyen de ya kulube cidden katki saglasin veya acsin la liga'yi ucretsiz izlesin:)
ustteki yorumda @cakmaktas'in degindigi seyin yaninda bu da var. yani Demiroren'in esas hatasi dunya kulubu, yildizlar karmasi vs'den ziyade, taraftar-kulube katkisi oraninda cokca geride olan Besiktas'in taraftarina hayallerin bedavaya, kulube katki yapmadan, kendisinin cebinden karsilayarak ulasilabilecegi algisini birakmasi.ekmek YD'den su YD'den kazik da... birilerinden geldi iste, maalesef.

planck dedi ki...

Aybaba geldiğinden eski beşiktaş değerlerini geri getiricez diyordu. Bu açıklamaları onun yapması gerekiyor, taraftarı karşısına alacağını bile bile..

Ulas dedi ki...

Hatirlarsaniz gecen sene ankaradaki g.birligi macinda ilk yariyi guzel bir oyunla 2-0 onde bitirdiydik. Takim devre arasi soyunma odasina gittigi sirada Besiktas tezaruhatlari beklerken bir anda Quaresma diye bagirilmaya baslandiydi. Bu konunun sorun olacagini ciddi anlamda hissettigim ilk an oydu benim icin. Hatta maci 4-2 verince, (ustuste mac yükü vs bir sürü etken vardi tabiki ama) baska oyuncu olsam oynama istegim kalmaz tabii diye dusunmustum.

Hepimiz bekledik Quaresmayi. Özellikle Sergenden ve Tümerden sonra ciddi anlamda yildiz özlemi vardi takimda. Buyuk mac aldiran, sahada hem arkadaslarina hem taraftarlara guven veren oyuncu eksikligi vardi. 34lük Yusuf disinda en azindan bende o hissi kimse olusturmuyordu. Bu nedenle dogru bir transferdi bence. 26 yasinda boyle bir yetenege 7.3 milyon euro anormal degildi. Yuksek maasina ragmen, iyi kullanilsa bir iki yil oynatilip sonrasinda kazanc bile saglanilabilirdi. Keza bonservisi elinde Guti de dogru bir yatirimdi. Ama ne olduysa o devre arasi oldu. Guti ve Quaresma’nin oldugu takima Fernandes ve Simao alindi ve dogru yoldan sapildi, bir daha da girilemedi. Kisacasi tadinda birakamadik bu yildiz sevdasini. Yanlis yapilanmadan dolayi yildizlar da birer birer pert oldu ve olmaya devam ediyor. Bu surecte taraftarin onemli bir kisminin yapisi da degisti.

600 milyon borc, avrupaya gidememe insanlarin gozunu acar diye umuyordum. Acikcasi hayal kirikligi yasiyorum. Yeni yonetimin de politikasi cok dogru olmadi. Taraftarin quaresma hassasiyeti bu kadar asikarken, daha farkli bir yola gidilebilirdi. En azindan Egemendeki gibi mevcut sartlarda devam ediyoruz aciklamasi yapilip sonra elden cikarilmaya calisilabilirdi. Kadro disi birakma, tek basina idman, yok idmanda yarim saat bekletme derken tek suclu gibi gosterildi, daha cok sahip cikmaya basladi buyuk bir kesim. Oysa sahip cikilmasi gereken Besiktasimiz suanda. Yine de Besiktas hala umut demektir. Sampiyonluk iddiasi bittikten sonra Sivas maci oncesi taraftarin takima sahip cikmasini da buyuklerimizden dinlemedik sonucta. Cok eskiye gitmeye gerek yok. Yeter ki su gecis sureci daha iyi yonetilsin.

yilmaz dedi ki...

bence aslında sonunda yapılmak istenen yani q7'nin takımla ilişiğinin bir şekilde kesilmesi doğru bir karar. ama bu karar, bu kadar yanlış yöntemlerle alınabilirdi. yönetimin her demeci birbirinden facia

1. "Q7 teknik heyetin isteğiyle oynamıyor. sistemimize uymuyor." Arkadaş, hangi teknik direktörün hangi sistemi. daha bir tane hazırlık maçı yapılmadan söylendi bunlar. biz de keriz gibi inandık 4-3-3'den vazgeçilecek diye. ama ilk maça baktık, olcay sağda pektemek solda almeida ortada yine 4-3-3 sistemi

2. "Çok para alıyor, dengeleri bozuyor" Eyvallah, 100 kere kabul. Ama almeida'nın fiyat/performans oranının q7'den yüksek olduğunu söylemek imkansız. madem bu paraları ödeyemeyeceğiz. almeida'da fernandes'de gidecek.

3. "fernandes takıma faydalı o yüzden göndermeyi düşünmüyoruz." Bu da tam doğru bir önerme değil. Fernandes yıldız ve her takımda oynayacak bir oyuncu ama unutmamak lazım ki biz geçen seneyi neredeyse (-) averajda bitiriyoduk. Şampiyon takımın aynı mevkiideki oyuncusu 10 gol 15 asist yaparken, fernandes'in q7'den ekstra katkısı varmıydı sahiden? Üstelik o da q7 gibi en önemli maçlar öncesi cezalıydı. 4 derbinin 4'ünde de oynamadı mesela

Quaresma'nın putlaştırılması ne kadar yanlış ise geçen sezonun ihalesinin TEK BAŞINA ona çıkarılması da o kadar yanlış. Maalesef yönetim bu teşhis konusunda bir çok kez sınıfta kaldı.

box2boxMC dedi ki...

Kimse bahsetmemis ama bu Quaresma eyleminin taraftarin hür iradesiyle yapildigina inanmakta gücluk cekiyorum. Hadi diyelim 3 mac arka arkaya yenildin, rakiplerin aldi basini gidiyor o zaman az da olsa hak verebilirim bu isyana ama zaten 10 yildir yenemedigin İBB yi yine yenemiyorsun sadece. Bence bu umraniye baskininin arkasinda yine iki kupayi unutma vefasizlik yapma zihniyeti var. Eminim ki YD oturdugu yerden BJK nin basarisizligi icin elinden geleni yapacak ve ekonomik anlamda sular biraz durulunca 2-3 sene sonra kendine kurtarici rolunu üstlendirip tekrar BJK nin basina gececek.
Cok paranoyakca oldu belki ama YD nin oldugu yerde her turlu kotulugu bekleyebilirim.
Q7 olayinda da izlenebilecek en kotu yol izlendi. Bu saatten sonra Q7 nin ne kendine ne takima hayri olmaz.
Q7 nin talibinin cikmayacagi belliydi. Ben olsam sene basi Simao,Ernst, Fernandes i gonderip, Q7 etrafina kurardim takimi. Herkes simdi bu adam ustune takim kurulur mu diyecek ama bakin FB Alex uzerine 7-8 yildir takim kurup catir catir onuyor. Bu sene Aykut'un kaprisleri yuzunden Alex in uzerine kurmuyor takimi ve Alexin performansi hemen dusuyor. Aykut resmen Alex i taraftarin onune atti. Gecen sene Q7 nin kosmamasi tartisilirken kimse Q7 nin az kosup etkili oabilecegi bir sistemin olmamasini elestirmedi. Bu sene Aykut Alex in arkasini bos biraktigi icin performansi kotu gozuktu ve Alex i oynatmayacagi ortami hazirlamis oldu sinsi Aykut.
Neyse cok uzattim, ben olsam sene basindan soyle bir kadro kurardim.

Mcgregor

Hilbet - Sivok - Escude - İsmail

Toraman

Oguzhan - Veli

Q7

Almeida-Pektemek

beagle dedi ki...

Bu tartışma forumları(iyi yönetilenler) ve bloglar fikir paylaşımı, ortak algı, başka açıdan bakışları görme gibi sebeplerden çok yararlı. En umutsuz, yalnız hissettiğiniz anda sizin gibi düşünenleri görüyor, sayı arttıkça da yeniden umutlanıyorsunuz. Hasan Türk'ün Guinti'vari oyun ve ek olarak acemiliği geçer geçmez ortaya çıkacak müthiş şutları şu anda benim için Quaresma,Fernandes ve Almeida'nın topundan daha önemli. Bu umut tek damla olsa geleceği yeşertmezdi ama Oğuzhan, Mertcan Aktaş, Muhammed hatta Ümit Karaal, Kadir Arı, Mertcan demirer hazırlık maçı performansları neredeyse bir tam takımlık genç, formamızı yere atmayacak, karım buraları sevmedi demeyecek, ayak tırnağı acıyınca 3 ay memleketine gitmeyecek oyuncumuz olacak demektir. Ben bir çoğunuzdan şanslıyım ortaokul, lise yıllarımda derbileri heyecanlanmadan izlerdim. Fenerbahçe 10 senede bizi 1 kere zor yenmişt üstelik kadıköyde yaşıyor ve "yeni yıldız transferleri" ile bu sefer bize fark atacağını zanneden arkadaşlarıma gülerek dolaşıyordum. Formülü yaşadığımdan biliyorum, bir arada oynayan, takım olmuş, formasını seven, tabi sportif yetenekleri olan, idealen de ahlak ve eğitim sahibi kişiler "Yenilmez Armada" olabiliyor. Türkiye'de son 30 yılda bu kadar domine etmiş başka 11 yok. Fatih terim GS'si fiziken çok etkili Hakan şükür ve sonbaharındaki Hagi etrafına tecrübeliler ve koşan gençlerle kurulmuş, başarılı ama ömrü 3-5 sene olan ve hakan veya Hagi dişlilerinden biri gidince derhal çökeek bir modeldi. Keza Lucescu'nun defansif yenilmez Beşiktaş'ı da İlhan Mansız'ın ileride tekmelere tek başına insanüstü direnişine bağlıydı. O kadar yalnız bir santrafor İlhan gibi "Adam"sa o tekmelerden kaçmaz ve kazanılan 1-2 başarı spor hayatının sonu olurdu... Bu örnekler çok uzar ama Baba Hakkı'nın, Ahmet Fetgeri'nin, Şeref Bey'in Beşiktaş'ı, sahada bir takım gibi duran, bizimle beraber ruhu Dolmabahçe'ye, Akaretlere yerleşen oyunculardan kurulmalıdır. Bunların arasına Gordon, Walsh, Madida, Amokachi gibi gelen yabancılara da kapı açıktır. İlhan gibi, Yusuf gibi gecikmiş katılımlara da. Sanki 15 yıl forma giymiş gibi ukalalaşmadan şununla bitireyim; çocuklarıma anlatacağım en önemli anılarım arasında Üniversite'ye yürürken Akaretlerde Süleyman Seba ile birkaç dakika arka arka yürüyüşüm gelir. İçimden geçen 10 bin teşekkür ve saygı cümlesini, adamın sosyalleşmeyi sevmediğini bildiğimden arkasından sevgi ve hayranlıkla bakıp içimden geçirdim ve ayak izlerini takip ettim. O kişi Demirören olsa yolumu değiştirirdim...

yeronda dedi ki...

Öncelikle yine çok başarılı bir yazı olmuş.Quaresmanın geliş sürecinde pek olumlu bakmasamda heyecanlanmadım değil.Ama kendi futbol vizyonumda basit bir kuralım vardır.İkon olan, sahada yapacaklarından, motivasyonundan, hırsından ziyade saçlarıyla yada renkli kramponlarıyla ilgilenen, ben yıldızım edasıyla sahada olan futbolculardan hazzetmem.Mücadeleyi kazanmak için gereken inanca sahip olamayacaklarını düşünürüm.Zira onlar için ısınma esnasında taktıkları bir berenin rengi maçı hangi rakiple oynayacaklarından daha önemlidir.Bir savaşı kazanmak için yürekli askerlere ihtiyaç vardır, makyajlı mankenlere değil.Teknik direktör olsam bu nevi futbolcuların kadromda bulunmasına izin vermem.Fakat madem böyle bir futbolcu transfer edildi bu futbolcunun varlığını pozitif göstergelere çevirmeye çalışırım.Seninde bahsettiğin Schuster örneği gibi Quaresmayı pozitif kullanıp takıma bir yük olmaktan takımın en etkili silahı haline getiren yüksek defans çizgili modern bir taktiğe dönüş günleri hala hatırımızda.Arkasında durmak bilmeden maçın son dakikasına kadar bindirme yapan İbrahim Üzülmez ile Quaresma ne kadar ışıltılı görünmüştü gözüme.Aslında Quaresmanın performans ve mental olarak düşüşünde bence en önemli (ve bahsi geçmeyen) etken İbrahim Üzülmezin takımdan ayrılmasıdır.Çünkü İbrahim Üzülmez ile birlikte oynadığında Üzülmez hem onun defansif desteği olmayacağını bildiğinden iki kişilik (fotomaç tabiri gibi oldu) oynardı hemde atakta bindirmelerle onun kademesinde ki adamları eksilterek onun çalımlarını daha etkin hale getirirdi.Schustere sabredilememesi ile değişen taktik ve geriye çekilen defans hattı Quaresmayı daha geniş alanda ve daha çok defansif kademeye karşı oynamak zorunda bıraktı.Bunlar yetmezmiş gibi ligimizde defansif sertliğin oyun kuralları dışında kalan aşırı dozu onun gibi teknik bir oyuncuyu yıldırmaya yetti.Aynı döneme rastlayan ödemelerin düzensizleşmesi, milli takımda üçüncü hatta dördüncü tercih haline gelişi Onu Beşiktaş adına bir şeyler yapma fikrine uzaklaştırmaya başladı.Aynı dönemde takımın orta sahasında etkisinin iyiden iyiye belli eden Fernandese olan taraftar ilgisi kendisine olan ilginin azalmasına yol açtı.Aynı dönemde oynadığı maçlarda ki isteksizliği, disiplinsiz hareketleri takımı sabote etmeye varan ilgisizliği ve hatta cezaevinde bulunan Tayfur Havutçuyu ziyarete gidiş gelişleriyle birlikte iyi giden takımı sabote etmeye ve huzursuzluk çıkarmaya yetti.Carlos Carvalhalın ilk ağızdan söylemeyip ima ettiği aslında buydu.Sonrasında takımın nasıl tökezlediğini,Tayfurun cezaevinden çıkışından sonra takımın nasıl performans olarak düştüğü malumun ilanıydı.Sonrası malum Demirörenin futbol federasyonuna terfisi ile kulüp mali krizinin boyutları ortaya çıktı.Taşın altına elinin koyanların tecrübesizliği ile Quaresma sorunu büyüyerek çığ haline geldi.Öyle ki Samet aybaba ve yönetim çok kesin söylemlerini yumuşatmaya başladılar.Artan taraftar baskısı yakın gelecekte Quaresmanın takıma dönmesini sağlayacaktır.Çünkü yönetim her nekadar iyiniyetli olsa da bu süreci yönetecek tecrübeye ve bilgiye sahip değil.Şimdi irdelenmesi gereken taktiksel ve takım bütünlüğü açısından Quaresmanın takıma dönüşü neyi getirip neyi götüreceğidir.Seninde bahsettiğin gibi taktiksel anlamda pozitif etki yapabilir.Özellikle içeride ki bir çok maçta etkili olabilir ve hatta maç çevirebilir.Fakat takım gençleşme,safralarından kurtulma gibi hassas bir süreçte iken antreman ve soyunma odasında Quaresmanın yıldız tripleri,umursamaz tavırları hem takımı hemde Samet Aybabayı oldukça rahatsız eder ve huzuru bozar.Zira Schuster gibi bir hoca ile maç içinde kenarda taktik alışverişi yapan fakat aynı dili konuştuğu hemşehrisi Carvalhalin altını oyan “köşeleri kırpılmış bir yıldız müsveddesinden” bahsediyoruz.Samet Aybaba bu süreci ve Quaresmayı yönetmekte oldukça zayıf kalır.Bu yönetim zaafiyeti takımdaki herkese negatif yansır.Sürecin işleyişini ve sonunu hep birlikte görücez.

Cartalete dedi ki...

Arkadaşlar, değerli fikir katkılarınız için teşekkürler.

Öncelikle, Quaresma için tesislere gidişin arkasında bir güç olduğunu düşünmüyorum. Twitter'dan bana gidenlerden ulaşanlar oldu, sebeplerini gayet sakin şekilde belirttiler. Kısaca; "biz ortada hesaptan bahseden birini görmüyoruz. Herkesin ayrı telden çaldığı bir ortamda, bir Quaresma mı suçlu?" gibi bir ana fikir söz konusu. Çok da haksız sayılmaz, yazıda da bahsettiğim gibi tutarsızlık ve çelişki, yönetimin karar alma gücünü zedeliyor.

Bir de bazı onaylamadığım yorumlar oldu; bir sonuca bağlanmayacağına, polemik olarak kalacağına inandığım ikili tartışmaların önüne geçmek adına.

Ve yine onay kısmına takılan yorumlar için söylüyorum; profesyonel olarak görev yapan insanların (bazı hoca, futbolcular) blog, hatta yorum bölümlerini takip ettiğini biliyorum. O yüzden usluba ve yakıştırmalara biraz daha dikkat etsek iyi olur. :)

Cartalete dedi ki...

Quaresma'nın diğer oyuncuların gözünde değer kaybı yaşaması; yeronda başta olmak üzere yukarıdaki bazı yorumlarda da bahsedildiği üzere, sisteme uyumsuzluk, sakatlık, parasızlık akabinde formaya eskisi kadar aidiyet duymamaya başlmasıdır sanırım. Bunun akabinde, maçı kendisinden daha az dert eden bir adamın hala taraftarın sevgilisi olması ve ortalamanın çok üzerinde bir maaş alması; kopukluk yaşatıyor.

Yoksa kaprisli biri değil duyduğum kadarıyla. Mesela geçen sene dinlediğim bazı genç futbolcular, kendisi hakkında olumlu konuşuyorlardı. Nitekim, aksi halde daha ilk antrenmanında kaval kemiğine giren Cumali'ye farklı davranırdı. Burnu havada bir tip değildi, biz bozduk işte. Ve kendimizi de bozduk, hala onu da kendisini de bozuyor taraftar. Sorun o.

Adsız dedi ki...

Pascal Quaresma konusunda güzel tespitlerde bulunmuş: http://www.haber1903.com/Besiktas-3592-yonetim_quaresma_konusunu_tekrar_degerlendirmeli.html

Zübeyir Baya, Lamine Diatta, Gordon Schildenfeld'lerden bugünlere gelmişiz, elimizde Quaresma gibi dünya çapında bir yıldız var ama maalesef sahip olduğumuz şeyin farkında değiliz. Ondan nasıl maximum zararı alırız diye uğraşıyoruz. 1 yıl önceki röportajında Carvalhal'in Quaresma'dan yeterince faydalanamadığını söyleyen hocamız, daha adamı bir antrenmana bile çıkarmadan kendisini düşünmediğini söylüyo. Yönetimin sürekli işine karıştığı bir düzende Samet Hoca'nın da başarılı olması mümkün değil. Beşiktaş şu an çok kötü yönetiliyor. Neresinden tutsan elinde kalıyor yönetimin icraatları. Allah'tan Quaresma GS'e gitmedi. O zaman Quaresma'nın kaç tane Baros edeceğini anlardınız.

Cartalete dedi ki...

Bugünler derken, nereye gelmişiz? Simao, Fernandes, Quaresma, Almeida gibi dünya çapında adamların aynı anda sahada oldukları zaman; takımın kaybetme ortalamasının kazanma ortalamasından fazla olduğu günlere mi mesela? Bunu sadece hoca ve taktiksel sebeplere bağlayamayız.

Zübeyir Baya'nın 2001/2002 sezonunda, Quaresma'nın her hangi bir sezonda ulaşamadığı asist sayısına imza attığını biliyor musun? Ya da Gordon'un, Türkiye milli takımına top göstermediği savunma içersinde olduğu unutuldu mu? Sonrasında İtalya, İspanya gibi takımlara karşı gayet ayakta kalan bir oyun sergilediğini?

İşte Quaresmanizm denen şey tam da budur; işin içinden çıkılmaz bir hal alma sebebi de budur. İsimli bir yada bir kaç futbolcunun herşeyi düzelteceğini, düzeltemiyorsa sorunun ancak dış sebepler olduğunu sanma durumu. Youtube'da görüntüsü olmayan bir oyuncunun, peşinen kötü transfer sayılması durumu gibi şeyler...

Bence yazı tam olarak okunmamış ya da ana fikir kapılmamış maalesef.

Basar dedi ki...

Bütün yaz yönetimi eleştirdim durdum, hala daha bu iş bilmezleri eleştiriyorum!

Sezon açılmış 3 aydır bu soruna çözüm bulamamışsan, atık mal gibi adamı kadro dışı bırakıp az kalan piyasasını dibe vurdurmuşsan ve hala daha tıkır tıkır eline parasını saymaya devam ediyorsan kusura bakma yonetmeyi bilmiyorsun demektir!

Yazıda nefis bir sekilde betimlenmis bir kısım taraftar profili de bu durumu sonuna kadar kullanacaktır. Halbuki bu gune kadar satılmış olsa 3 gun tepki olacakti ve hayat devam edecekti. Bu sebeple ben taraftara değil yönetime kızıyorum.

Adsız dedi ki...

''İstatistik mini etek gibidir, çok şey gösterir ama asıl görünmesi gerekeni göstermez.'' demiş Alex Ferguson. Nasıl tüm sonucu hoca ve taktiksel sebeplere bağlayamıyosak ki bana göre en büyük sebeptir; saydığın oyuncuların bir arada oynadıkları zaman alınan kaybetme oranlarını da sırf bu oyuncuların performansına bağlayamayız. Bir çok değişken var. Süper giden bir maçta bir kaleci veya stoper hatası ile puan kaybedebilirsin nitekim. Beşiktaş'tan bahsediyorsak üstelik... Ama istatistikler maçı bireysel hata sonucu kaybettiğini yazmaz. Almeida ve Fernandes dünya çapında adamlar değil. Sadece Simao ve Quaresma bu sınıfa girer. Ki ikisi de ilk geldikleri dönemde çok iyi performans sergilemiştir. Daha sonra performanslarının neden düştüğü ise tartışma konusudur. Gordon'un Türk Milli Takımı'na top göstermemesi bana göre ölçü olamaz. Şu an Avusturya gibi vasat altı bir takım bile Milli Takımımızı 2-0 gibi net bir skorla yenebiliyor. Ayrıca Corluka, Pranjiç, Srna gibi adamların arasına Toraman'ı koy o da sırıtmaz. Nartallo' da gol atıyordu, Ohen de gol atıyordu ama iyi futbolcu muydu? Zübeyir Baya asist yapsa ne olur? Biz isimli futbolcuların her şeyi düzelteceğini düşünmüyoruz, sadece faturanın bu adamlara kesilmesinden rahatsızlık duyuyoruz. Berat'ın transfer edilip daha 1 lig maçı bile oynamadan satılmasından rahatsızlık duyuyoruz. Yöneticilerin her fırsatta medyaya çıkıp mali durumdan bahsetmelerinden, yanlış demeçlerinden, izlenen yönetim stratejisinden rahatsızlık duyuyoruz.Daha yazacak çok şey var ama fazla uzatmak istemiyorum.

Basar dedi ki...

Birde şu Quaresmanın yıldız diye tabir edilişini hiç anlayamıyorum.

Yıldız dediğin adam Hagi gibi olur, "bir Alex değil" klişesi ile anılır, "Sergen attı şampiyonluk geldi" lafı ile hatırlanır, Şifo gibi 90larda tomarla gol atıp rakipte psikiloji filan bırakmaz.

Kusura bakmayın, kimilerimizin büyük yıldız olarak nitelendirdiği Quaresma, geçtiğimiz 2 sezonda yanılmıyorsam odun sopası ile kovaladığımız Delgado kadar katkı yaptı takıma.

Elimizde ise bir adet iade edilmiş kupa ile 2 sezonda da 4.lük var. Yukarıda saydığım adamların ise tomarla başarısı var ve hemen hemen hiçbirisi kolay karakterler değiller

Cartalete dedi ki...

Ferguson'un o sözü, benim için istatistiği düşük gözüken oyuncular için geçerli. Çünkü futbol istatistikleri, mesela teniste olduğu kadar sağlıklı ayrılmıyor.

"Top kaybı" diye bir şey var mesela, ama o topun nasıl kaybettiği belirtilmiyor. Dikine pasla mı, yoksa baskı altında olmadan topu taca vurmasıyla mı? Teniste "basit hata" diye bir kavram var mesela. Tenisçi sonuç için yaptığı hareket başarısız olursa, bu hata olarak kabul edilmiyor. Kleberson aklıma geldi. Lig TV çıkarmıştı 15 top kaybı diye bir istatistik, halbuki hiç biri basit pas hatası değildi.

Neyse. Ancak gol ve asist olarak yukarı çıkmış bir oyuncunun istatistiklerini, tamamen yok saymak anlamsız. Baya'nın asistte çift hanelere ulaşması onun çok iyi oyuncu olduğunu göstermez. Ama biraz düzgün işleyen takımda, vasat oyuncuların da etki sağlayabileceğini gösterir.

Nitekim Gordon meselesine gelirsek. Toraman'ı Cafu, Cannavaro, Bennarivo defansına koy yine sırıtır da; Gordon için "iyi bir takım savunmasında sırıtmıyor" tanılamasını yapabiliriz. İşte buna ulaşmak için de sadece görsel efekt sağlayan oyunculara değil de; bütünlük olarak takıma odaklanmak ve sabırlı olmak, belli bir sınıfı "Higuainler, Bayalar" diye ayırmamak gerekiyor.

Ayrıca yönetimin belki de yaptığı en doğal hareket mali politikalardan bahsetmesi ki; Beşiktaş geçen sezon 9. olduğu için Avrupa dışında kalmadı.

Takımdan ayrılan oyuncuların kalitesine ya da katkısına değil, maaşlarına fatura kesildi. O nedenle aralarında Ernst'le, Egemen de vardı.

Tabi burada ne kadar tutarlı olundu, doğru strateji mi uygulandı? Orada bana göre de sıkıntı vardı. Egemen'in maaşı sorunsa Toraman'ın da olmalıydı. Quaresma'nın maaşı sorunsa, Almeida'nın da hatta Fernandes'in de olmalıydı.

Adsız dedi ki...

Sorun mali politikalardan bahsetmeleri değil ki; ikide bir mali durumun ne kadar kötü olduğunu söylüyor olmaları. Papağan gibi aynı şeyi tekrar edip duruyorlar. Taraftar da biliyor sıkıntıyı, herkes biliyor. Her şeyin farkında olarak bu göreve talip olmadılar mı sonuçta? Silah zoruyla oturmadılar ki o koltuklara. Maaş konusundaki tutarsızlığı siz belirtmişsiniz o konuda bir şey söylemeye gerek bile duymuyorum. Cenk'e durduk yere niye zam yapıldı onu da anlamış değilim. Ki bana göre Atletico Madrid maçında yediği golden sonra takımda bile kalmaması gerekirdi.
Bknz:
http://www.vidivodo.com/video/besiktas-atletico-madrid-0-3-cenk-hatali-gol/878065

Quaresma tabi ki Hagi ile kıyaslanamaz. Ne Alex'i ne de Sergen'i Hagi ile kıyaslayabiliriz esasında. Çünkü Hagi GS'nin TR şampiyonlukları dışında, UEFA ve Süper Kupa kazanmasında büyük rol oynamıştır. Tıpkı Maradona'nın Napoli'yi şampiyon yapması gibi. Alex henüz FB ile Avrupa Kupası kaldıramadı. O yüzden Hagi'yi çok ayrı bir yere koymak lazım. İstatistiklerden bahsetmişken... Quaresma 40 süper lig maçında 8 gol 14 asistle oynamış. Avrupa Ligi'nde 12 maç 4 gol 3 asist. TR Kupası 9 maç 3 gol 4 asist. Avrupa Ligi Eleme Grubu 6 maç 3 gol 4 asist. Avrupa Ligi 12 maç 4 gol 3 asist.La Liga'da 114 maç 24 gol 41 asist.

Bir de Manchester United'lı Nani'ye bakalım. Premier Lig 124 maç 24 gol 53 asist. İşin içine Matematiği katarsak; 40 maçta 8 gol 14 asist yapan Quaresma 124 maçta ne yapar? = (40.3)/(8.3)/(14.3)= 120 maç 24 gol 42 asist. Neredeyse Nani ile aynı.

Hani Quaresma'nın istatistiklerini beğenmiyorsunuz ya; kariyer istatistiklerine bakacak olursak Quaresma ile Nani arasında çok fazla bir fark yok.

http://www.transfermarkt.com.tr/tr/ricardo-quaresma/leistungsdaten/spieler_4188.html

http://www.transfermarkt.com.tr/tr/luis-carlos-almeida-da-cunha/leistungsdaten/spieler_33706_gesamt.html

beagle dedi ki...

Cartalete'ye ful katıldığım güzel bir tartışma ortamı oluştu Quaresmanizm altında. Yeni yönetim ve "yıldız" oyuncu bakışlarında çok büyük hatalar var yeni taraftar jenerasyonumuzda. Havalimanında Almeida ve Q7 karşılamak, gazetelerin bize bol yer ayırması falan keyifliydi ama "averaj takımı" haline gelmek berbat bir duygu. Bu "başarıda küçülmenin" tedavisi ya gerçek yıldızlar alınacak bir model (Chelsa, Man City gibi) ya da futbol planlamasına, takım oluşturmaya dayalı bir modeldir. İlk konu şu bize gelen yıldız oyuncular "Amokachi,Kuntz,Aumann,Münch,Guinti,Nouma" falandır. Bu oyuncular ya milli seviyede ya da klüp seviyesinde üst düzey performansa sahiptir. Biraz da gazı kaçmış yıldızlar gördük "Lechkov,Guti, Adrian İllie" gibi. Quaresma enterasan yetenekleri ile yapılabilecek bir denemeydi. Ve aslında bir seviyede başarılı olmuştu. Ta ki yanına bal yapmayan sorunlu arılar eklenip takım arı kovanına dönene kadar. Almeida transferini duyan bir gurbetçi arkadaşın serzenişini unutamam "Ya arkadaş almanya'da yaşıyoruz. Bir sorun bari, gol kaçırma kralını Beşiktaş'a aldılar..." Bu arkadaşın haklı çıktğını artık hepimiz biliyoruz. Almeida bizde belki de kariyerinin en iyi istatistiklerini görüyor ama bu yıldız, bizim beklediğimiz yıldız değil. Hayatında istikrarla çok gol atmamış, şimdi de atamıyor. Simao'nun bize gelirken eşinden boşanıp çok güzel bir manken ile beraber yaşamaya başladığını kaçınız biliyorsunuz? Yönetim bilmeliydi bu transferin gereğinden fazla kolay olduğunu... Agassi'nin spor hayatına bakan eş yapısının adamı rezil ya da vezir ettiğini bilebilir. Fernandez eleştirilerimi daha önce yazmıştım. Futbolu sadece ortada sıçan oyununda oynaması makul bence. Ortada yıldız diye lanse edilen için bomboş koca bir çete oluştu ki en acı kısım hala bazı arkadaşlarımız bunlardan medet umuyor ve gittiklerine üzülüyor. Arkadaşlar Muhammed Demirci'nin hazırlık döneminde attığı iki golü Fernandezden 50 maçta gördünüz mü? Oğuzhan'ın Burak Kaplan'a attığı bir ters top gibisini bizde çok kısa süre oynayan Fuat Usta'dan sonra ilk defa görüyorum(o da hollanda menşeiliydi sanırım). Ya da Hasan Türk'ün 1 maçta çektiği şutu Fernandez 1 sezonda çekti mi? Almeida İBB maçında birkaç kere yan topta ofsayta düştü. Hepsi de gereksizdi, ofsaytta durmak ona bir şey kazandırmadı. İlginç kısmı ofsaytlar çalınmasa zaten gelen topları mahvetmişti. Maç boyunca 4-5 defa bulabileceğiniz pozisyonları daha başında öldüren "SAKAR" bir santraforla hiç bir istikrar ve başarı mümkün değil. Elimizde yıldız olmadığına göre en azından umut veren, sonuca etkisi olma ihtimali olan gençlerle(hasan,muhammed,olcay,batuhan ve keşke kısa sürede Fevzi Can ile Furkan Yaman) ve tamamlayıcı bazı iyi yönleri olan vasat oyuncularla(hilbert, veli, olcay, holosko,ismail vb) devam etmek %100 daha hayırlı bir stratejidir. Yeni yönetim neti 4 milyon euro'ya brütü 6-7'lere dayanmış YD'nin Nobre gibi adamlara 2,5 net verdiği bir maaş yapısını 1 milyon Euro'lara çekmiştir. Bunu yapmadı diyebilen var mı? Beşiktaş ileriki yıllarda yılda 15 milyon Euro maaş ödeyemez diyen var mı? Geçen seneki play off maçlarındaki zavallı, umutsuz futboldan daha mı kötü oynuyoruz? Kalede Mcgregor, sahada Necip,Hasan,Mertcan falan varken 8 gol yer miyiz? Tayfur ile Carvalhal en berbat sezonlarda hangi gençlere şans verdiler? Bence de futbolcu satmayı becerememeleri, Ericsonn, Rüştü, Baros vb konularında hep hataları var. hele Altınsay'ı elde tutamamak, İsmet Berkan'ı iletişim gücü yapamamak da büyük eksikler. Ama bu yönetim önce kanamayı durduruyor. Diğerleri gibi makyaja baksalardı, seneye 3. lig'de feda derdik. Biraz sabredin. Kupa kazanamasalar bile bu klübün finansını ayağa kaldırsalar bu adamlara ömür boyu minnettar kalmalıyız. 600 milyon borç kaleden kolay çıkmaz!!!

beagle dedi ki...

Skora etki umudu olan gençlerde Oğuzhan yerine Olcay yazmışım mazur görün. Skora etkisini de atacağı gollerden çok forvetlere denediği kaleye dik ara paslardan bekliyorum.

Cartalete dedi ki...

Kadir,

Birinin Premier League'de, diğerinin Süper Lig'de olduğu iki oyuncuyu karşılaştırmak adil oldu mu sence? :)Herve Tum da geçen sezon 30 maçta 15 gol atarken, Dzeko 30 maçta 14 golde kalmıştı mesela...

Bir de 114 maçlık asist, La Liga değil; SuperLiga Portekiz Ligi yani, zirve yaptığı dönem.
Ama işte Nani bu performansı kalkıp, İngiltere'de de gösterebildiği için Nani oldu. Aslında bu istatistiği gösterdiği için değil; takım oyunu içersinde de neredeyse bir Cafu kadar, taktiksel yapıya uyum sağlayabildiği için.

Aslında yine mevzu başa döndü. Oysa ana yazıda o kadar anlattık olayı ta en başından; sonuna ve o sonuçta taraftarlık algısının nereye vardığını...

Mesele Quaresma topçu mu, değil mi meselesi değil zaten. Bahsettiğin istatistiğin fazlasını da yapabilirdi hatta bana göre; daha farklı bir pozisyonda oynasaydı.

Adsız dedi ki...

Aslında mesele taraftarın ne kadar doğal davrandığından ötede bir yerde duruyor. Zira Quaresma'ya gönülden bağlananların söylemlerinin 10 tanesinde gerçekçi ve doğru olan 1 tane ya görmüşümdür ya da görmemişimdir.

Mesela Avrupa performansından bahsedilip kulübü kurtardığından söz edilir. 8 maç oynamış Avrupa Liginde. 6 maçta ne gol ne asisti yok. Gol olaraksa bir Tel Aviv maçında 2 golü var. İstatistik yalan bir bilimdir doğru, ama burada tersi bir durum işliyor. Çünkü elde var gibi gösterilen tek tutamaç istatistik, onda da başarı değil çuvallama var.

"Taraftarın heyecan duyacağı oyuncu" profili söylenmesi çok kolay ama bir o kadar da içi gayet tartışmaya açık bir konu. Bugün FB deplasmanda Spartak gibi bir takıma 2-1 yenilmesine rağmen gayet iyi bir sonuç aldığında kimse Alex demiyor. Fakat Beşiktaşlı ligi alsa hala Quaresma diye bağıranlar olacağına eminim, performans açısından Alex ve Quaresma karşılaştırılması abesle iştigalken.

İşte bu noktada bir zamanlar minibüsünün içini hiç dinlemediği CD lerle veya süslerle dolduran şoförlerimiz akla geliyor. Uzmanlar bunu çocukken fazla oyuncağın olmamasına bağlamıştı. Muhtemelen Beşiktaşlı da halı sahada top oynarken kendini özdeşleştirdiği bir oyuncuyu çok seviyor.

Bütün bu olan biten hengamede süreci en iyi yöneten isimse ortalıkta hiç görünmeyen bir başka Portekizli, orası kesin.

Adsız dedi ki...

Premier Lig ile bizim ligi kıyaslamak biraz acaip oldu buna katılıyorum :) Fakat buradaki ortam, medya ve taraftar baskısı da İngiltere'de yok. Yani İngiliz ligi saha içi faktörler bakımından daha zor olabilir fakat burası da dış etkenler sebebiyle Premier Lig'i aratmaz. Yani Nani burada Premier League istatistiklerini yapamayabilir :) Sonuçta Guti'leri, Ortega'ları, Kleberson'ları, Lucescu'ları, Del Bosque'leri, Low'leri harcamış bir lig burası. Hatta gösterişsiz oynuyor denilip kıymeti bilinmeyen ve bizden sonra 6 yıl Manchester'da oynayan Ronny Johnsen'i de harcamışızdır. Bu arada biraz önce Samet Hoca'yı izledim TRT Spor'da. İbrahim Toraman'ı Antep'te ilk oynatan kişiymiş. Neden bu kadar değer verdiğini anlamış olduk. Toraman'ın sağ kanatta oynamak istemediğini söylediğini de söyledi. Yani bu sezon kendisini gerek stoper gerekse de ön libero mevkiinde bol bol izleyeceğiz.

Cartalete dedi ki...

Evet haklısın gerçekten, Nani o istatistiğin yarısını burada yapamayabilir. Hatta 2 ay sonra "bunlardan bank asyada 500 tane var" mertebesine inebilir.

Ama işte o bahsettiğin dış etkenleri de biz kuvvetlendiriyoruz. Sabırsızlıkla, takımda kimisine mimlenip, kimisine tapmakla, yaratılan kaos ortamıyla basın da besleniyor; rayını oraya çeviriyor.

Mesela bugünkü programın adı "Seneye Quaresma var mı yok mu?" olarak belirlenebilirdi. Beşiktaş hocası gelmiş, konu %90 Quaresma. Bu mudur bizim özetimiz, bu kadar küçüldük mü? Küçülme Ernst'i gönderip, Hasan Türk'ü oynatmakla olmuyor; böyle oluyor işte.

Gerçi o %10'luk kısımda ben alacağımı aldım, hocanın futbolu bildiğini anladım açıkçası. Onu belki başka bir başlık altında konuşuruz.

Adsız dedi ki...

Samet Aybaba politik cevaplar vermeyip daha çok dobra ve samimi konuştuğu için Hoca'yı sıkıştırmaya çalıştılar. Bazı sorular gerçekten çok saçmaydı. Türk medyası ve ülkemizdeki spor yazarlarının kalitesi bu maalesef. Saha içi olaylardan çok saha dışı işlerle uğraşıyorlar. Bu akşam orada Samet Aybaba değil de Fatih Terim olsa azarı yemişlerdi. Samet Aybaba gerçekten kibar ve samimi bir insana benziyor. Hocayla ilgili Toraman ve Almeida tercihleri dışında bir sıkıntımız yok gibi. Zaten yıllarca Beşiktaş'ın kaptanlığını yapmış biri için futboldan anlamadığını söylemek biraz saygısızlık olur. Ernst konusunda kızmıyorum zaten. Yaşından dolayı formunun düştüğü aşikar. Senin uzun zamandır, daha A takıma çıkmadan önce söylediğin Hasan Türkü de sayesinde izleme imkanı bulduk. Oyun stili Guti'yi andırıyor. İnşallah Necip gibi yerinde saymayıp kendisini geliştirir. Anladığım kadarıyla Fernandes takımdan ayrılmak istiyor. Muhtemelen o da gidecek.

beagle dedi ki...

Samet sorunsuz Hasan ve Oguzhani kullanip, Batuhani kontrol ve iyilestirme icin eski hocasi Haluk Duranoglunu kadroya alip, Muhammed i bu donemde oynatip bizi oyalamak yerine kosmasini, yildiz havasindan cikmasini istiyor. Emre belozoglu da boyle yanlis bir havadayken terim benzer sekilde davranmisti. Yaptigi cogu sey dogru gorunuyor. Savunma oyunculari seciminde suphem var ama orada da biraz daha teknik istedigini anliyorum. Biraz umutlanalim bakalim.

Ekrem35 dedi ki...

programda samet hoca'nın gençler ile ilgili yaptığı tespitler gerçekleri görmemizi sağlaması açısından şaşırtıcıydı. örneğin muhammed ile ilgili söylediği sözler çok çarpıcıydı. böylece neden hasan türk oynuyor da muhammed oynamıyor sorularını yanıtlamış oldu. necip için "bir hamle daha yapması lazım yoksa zor günler geçirir. necip'i ileri taşımak için elimizden geleni yapacağız" demesi de necip'teki düşüşün farkında olduğunu gösterdi.

veli için söyledikleri ise taraftarlarımız arasında veliyi beğenmeyen çoğunluğa izletilmesi gereken bölümdü bana göre.

özetle hoca gençlerimiz için bir şans ve bu şansı kullanmamız gerek.

son olrtak aklıma geldi hleb hocaya önerilmiş ve kabul etmemiş hoca neden olarak da " düşüşte olan oyuncuları almak istemiyorum" dedi. sonuna kadar arkasındayım bu görüşünün.

mustafa'nın dediği gibi hocanın konuşmasının %10luk kısmı için bir başlık açılabilir, uzun uzun konuşulabilir.

Batistuta35 dedi ki...

Samet hocayı dün izledim.Her ne kadar sorulan sorular çok salakça olsa da ve yorumcuların hepsi çocuk korosu gibi hep bir konuşup hocayı ve birbirlerini dinlemese de iyi programdı,hocanın açıklamalarını beğendim.Özellikle Veli ve necip ile ilgili olanlarını ki onlar da hocanın elindekilerinin farkında olduğunu gösterir.Tek sıkıntım Mustafayı kenarda oynatamaya devam etmesi olacak,ki konuşmalarından onu anladım ben

yeronda dedi ki...

Cartalete blogda Samet Aybaba'nın özellikle dünkü söyledikleri üzerine bir post görmek istiyorum şahsen.Quaresma postunun altında Samet Aybaba'nın vizyonu ve söyledikleri üzerine yorum yapmak hocaya saygısızlık olarak geldi sanki bana.Zaten programda sorular soran (ve aslında cevabı bile dinlemeyen) ne idüğü belirsiz kimselerin Beşiktaş kulübünün hocasına yaptıkları laubali,umarsız ve saygısız tavırları,konuşmalarından dolayı fazlasıyla rahatsız oldum bir de bu post altında Samet Hocanın futbol doğrularını konuşmayı etik ve aslında hoş bulmuyorum.Bu açıdan Mustafa Samet Hocayla ilgili yorumlarını aktaracağın bir postu okumak isterim.Gözlemlerimizin örtüşüp örtüşmediğini görmek istiyorum doğrusu.

Cartalete dedi ki...

Aynı şekilde düşündüğümden, yazı hazırlığına başlamıştım zaten. Taslak halinde, son dokunuşları yapmaktayım.

Maxim Tsigalko dedi ki...

Moneyball filmi her ne kadar beyzbolla ilgili de olsa anafikir futbola dair çok fazla gerçeği yüzümüze vurmuştu. Mesela oyuncunun dış görünüşü, günlük yaşantısının ilgi çekici olup olmaması gibi etkenler transferinde etkili olabiliyor. Tamamen irrasyonel bir düşünce şekli olsa da bu algı özellikle son yıllarda bizde de fazlasıyla mevcut.

Bu nedenle Baya denildiğinde, önce hangi takımlarda oynamış ki cevabını alıyorsunuz. Geliyor oynamaya başlıyor, çok gösterişsiz, Bank Asya'da bir sürü onun gibi topçu var deniliyor. Quaresma'dan fazla asist yapmış ama diyorsunuz, ama Quaresma dünya yıldızı(?) cevabını veriliyor bu sefer.

Sırf bu söylediğim "dış görünüş" olarak kısaca isimlendirebileceğimiz sebepten ötürü işini çok iyi yapan bir profesyonel olan, sakatlandığında doktorların öngördüğü tarihten önce iyileşmek için gece gündüz çalışan Hilbert, ufak bir sakatlanmada hemen ülkesine giden, kilo alıp dönen ve neticesinde 2 haftalık sakatlığı 2 ayda geçmeyen Quaresma'dan daha kötü futbolcu oluyor.

Bence yazıdan alabileceğimiz en güzel mesaj budur. Quaresma'ya yapılan belki şekil açısından çok doğru olmayabilir. Yönetim maaş konusunda çok tutarlı değil dersiniz, ona da katılırım. Ama Quaresma özelinde yukarıda anlatmaya çalıştığım, son yıllarda tavan yapan "yıldız, gösterişli" oyuncu fetişi her geçen gün takıma daha çok zarar veriyor.

Ayrıca bir not: Quaresma'nın piyasasını öldürdüler diyenler falan olmuş. Quaresma'nın piyasasının öldüğü falan yok arkadaşlar, kendimizi kandırmayı bırakalım. Zaten piyasası yoktu bu adamın. Gittiği her takımda aynı sorunu yaşayan bir adamı kim neden kadrosuna katmak istesin? Tabata'yı bile bonservisle Katar'a satabilmiştik. Onun çok mu iyi piyasası vardı sizce?

Basar dedi ki...

Q7 sorunu Demokles'in kılıcı gibi takımın üstünde duruyor. Eğer sorun çözümlenemezse, her yenilgi, her başarısızlıktan sonra hem medya hemde bir kısım taraftar tarafından önümüze getirilecektir. Hatta ve hatta olası senaryo dahilinde Samet gönderilip yeni gelen hoca ile tekrar kadroya katılması bile gerçekleşecektir.

Bu durumda, zaten birçok yönü zaten tartışmaya açık olan gençleşme, maaş indirimi ve yeni takım kurma vizyonu askıya alınacaktır...

Madem Q7 hiç mi hiç istenmiyor ve madem satılamıyor, o zaman mutlaka kiraya verilmesi gerekir. Makul bir fiyata hem Türkiye'de hem de yurt dışında illa ki alıcısı olacaktır. Arka planını bilemiyoruz ama keşke Gs ile takas yerine bu opsiyon konuşulsaydı.

Tekrar etmek istiyorum, bu sorun çözùlmedikçe ne başarı gelebilir, ne yeni vizyon uygulanabilir ne de hoca yılı tamamlayabilir. Sat, kirala ya da tekrar takıma al, ne yapılacaksa şimdi yapılmalıdır. Aksi durum çok hırpalayacak bizi.

planck dedi ki...

Rıdvan Abi'den güzel bir yazı, aslında bu konuyla genel tribün tavrı çok yakın birbirine..

http://www.tribundergi.com/haber/ridvan-akar-ne-olacak-bu-besiktas-in-hali