Yıllardan 1999, aylardan Nisan… Beşiktaş, Dolmabahçe’de Samsunspor
ile karşılaşıyor. Ertuğrul, Oktay, Şifo, Amokachi… Hava hafif yağmurlu,
soğuk, sokaklar çamur. Ama Beşiktaşlıyı tribünlere çekmek için bolca
neden var. Zaten rivayetlere göre Beşiktaş severdi böyle havaları.
Çamura bulanınca o forma, başka bir güzel olurdu. Sahada Balıkçı
Mehmet’in Beşiktaş’ından izler vardı. Hani o maç boyunca bastırmaktan
‘Kartal’ lakabına alan Beşiktaş… Ama top bir türlü girmiyordu. Kaleci
Allum’u geçse, stoper Ercan uçup köşeden çıkarıyordu! Evet… Erol
Ersoy’un çizgide topun elle kesilmesini es geçtiği meşhur maç.
Samsunspor maçın çoğunluğunda sadece savunma yapmıştı, hele de takım
10 kişi kalınca… Son 15 dakikada bir genç girmişti oyuna, 17 numaralı
formasıyla. Amacı, ileride top tutup, pres yapıp, takıma biraz zaman
kazandırmaktı. Heyecanlıydı, istekliydi de… Ama rüzgârdan savruluyordu,
topu kapsa dahi birkaç saniye sonra çimlere yapışıyordu. Ve o genç,
bundan sadece üç yıl sonra yine aynı forma numarasıyla Dünya Kupası’nda
sahne alacaktı. Hatta Roberto Carlos’un üstünden topukla çalım atıp,
utancından faul yaptıracak; attığı altın golle ülkenin görüp
görebileceği en başarılı dereceye taşıyacaktı. Üç sene, bunca gelişim
için çok kısaydı hatta imkânsızdı. Çünkü o, her omuz yediğinde yer
çekimi kuvvetini ispatladığı dönemde 23 yaşındaydı. Geç kalmış gibiydi.
Ama atladığımız bir şey… O, sıradan biri değildi. İlhan Mansız’dı!
Çizgi roman santrforu
Bir
forvet düşünün. Hem güçlü olsun, topu aldığında stoperlerle
boğuşabilsin. Sırtı dönükken ona pası atan, topu tekrar geri alabilsin.
Ama aynı zamanda golcülüğünü de unutmasın. Hem ayak içini çalıştırsın
hem de yeri geldiği vakit, hareketli topla çok sert şutlar atabilsin.
Saha dışında marjinal olsun. Saha içinde karizma… O forma, onda başka
şekilde dursun. Kısacası, bir çizgi roman karakteri gibi santrfor olsun.
İlhan Mansız, böyle bir oyuncuydu. Dünya futbolunda çok kısa
görünmesine rağmen ikon olmayı başarmış, Uzak Doğu’dan uçak dolusu
turisti Beşiktaş maçlarına çekmişti. O zamanlar çok normal gözüküyordu.
Ama bunun pek olağan şey olmadığını, geçen yıllar gösterecekti.
Beşiktaş’a imza atarken, o kalem aynı zamanda ‘büyük takım sendromu,
uyum sorunu, baskı altında kalma’ ve benzeri klişelerin de üzerini
çiziyordu. Çünkü İlhan, büyük bir oyuncuydu. Yeteneklerinin bile çok
üzerinde, sağlam karaktere sahipti. Daha ilk yılında, takımda da ona
mermi değil pas atabilecek belki de tek oyuncunun Tümer olmasına rağmen
gol kralı oldu. Oysa Beşiktaş’ta krallık, pek ulaşılabilen bir şey
değildi. Daha önce bu forma altında bunu iki isim başarmıştı zaten:
Güven Önüt ve Feyyaz Uçar. Sonrasında Beşiktaş’ta ne yirmi golü geçen
oldu, ne de krallık yarışında adından söz ettiren.
Dört mevsimi yaşayan golcü
Aslında onun attığı gollerin altında yatan güzellik, sayısına nazaran
çok çeşitli hallerde atılmış olması. Sakatlıklarla boğuştuğu yıllarda
zaten adedi azalmıştı ama verdiği tat hep aynıydı. Her bir golü ayrı
incelik, ayrı yetenek kokardı. Senegal’e altın golü atarken bazen sadece
‘dokunması’ gerekirdi, onu yapardı. Bazen de 25-30 metreden öyle bir
füze çıkarırdı ki şut sesiyle topun filelerle buluştuğu andaki muhteşem
sesi aynı anda duyardık. O gol sevinçlerini, hırsıyla harmanlayıp dışarı
taşırırdı kimi zaman. Korner direğini tekmelediği bile olmuştu ama o
yapınca itici gözükmüyordu. Aksine, işin sonunda o direğe tekme atınca,
işte o zaman gol sayılması gerekiyordu sanki…
Biraz sakatlıkların etkisi, biraz da futbolun kapıya dayanan
‘pazarlamacı’ karakteri sebebiyle; geç ama çok hızlı tırmandığı
merdivenlerden, çok erken ve yine çok hızlı inmeye başladı. Ve bir gün,
kendi tabiriyle “Tekrardan Beşiktaş’ta forma giyemeyeceğini anlayınca”
futbolu bıraktı. Zamanla futbolu da, Beşiktaş’ı da çok özleyecek olsa da
İnönü’ye pek uğramadı. Katıldığı bir televizyon programında, ona bunun
nedenini sordular. İlhan’ın cevabı şuydu; “Bazen sahada takım kötü
oynar, taraftarlar da yüzünü bizim gibi eski oyunculara dönebilir.
Sahaya tepkilerini öyle gösterir. Ben o şekilde bir şeye sebebiyet
vermek istemiyorum.” Çok ince bir düşünce gibi geliyor değil mi? Evet,
öyleydi İlhan Mansız. Sırtında 26 yazan forması, onun şaşalı
oyunculuğunun bir sembolüydü. Ama bazen o formanın altından, hatalı gol
yiyen arkadaşının, Fevzi’nin adı da çıkabilirdi. Memleketin havalanmayı
en çok eden ama içindeki mütevazı çocuğun her zaman baskın çıktığı bir
yıldızıydı.
Mustafa Demirtaş / Hayatım Futbol Sayı 110 (Fotoğraflar için Eser Gökulu'ya teşekkürler)
30 yorum:
Arkadaşlar şunu söylemem lazım, takıma tepki olsun diye nostaljik tezahurattan giren Beşiktaşlı hamlesi değil bu. (Ki çok severim o eylemi)
Dergi yazısı, 5 gün önceden yazıldı.
Bizim idari ve bireysel problemlerimiz var senelerdir.
Quaresma'nın geldiği yıldan beri ben performansı sezon içerisinde artan bir tane adam hatırlamıyorum Olcay dışında.Bir kısmı düşüyor bir kısmı direkt çakılıyor.Anlamak mümkün değil.
İçeride ne gibi bir hava var neden sürekli düşüş içerisinde bu adamlar çok ciddi merak içerisindeyim.
Gaziantep'ten milli takıma giren adamın , senelerce İspanya'da oynamış Avrupa kupası kaldırmış Fransa Milli takımı forması giymiş adamın futbolculuğundan şüphe eder hale geliyoruz bu normal değil ...
diğer posta da yazdığım gibi bilic bana aybaba havasi vermeye başladı. Uğur istedigi kadar zorunluluktan olsun , niye sol beke atıldı. Uğur Geçen hafta önde başarılı olmuş, Gökhan son 15 dakika iyi sinyaller vermemiş. Istedigim cesaretten fazlası mı bilmiyorum ama a2den bir bek görmeyi tercih ederdim. Hatta ağırlığı tescilli ve kopuk oynayacağı belli orta sahanın arkasında siritacak escude yerine genç bir stoper.
Bütün genç orta saha adaylarımız sabah akşam fernandinho'yu izlemeli. Tabiki adam yetenekli ama futbolu doğru oynayarak nasıl büyük futbolcu olunacağını gösteriyor: https://www.youtube.com/watch?v=P6W9Pb_TzCQ
Mertcan Aktaş ve Oğuzhan Özyakup için hala umudum var.
Bir de Toivonen için fikri olan var mı? Uzak şutu ve kafaları iyi de savunması yok, ciddi kart adayı, mental problem riski yüksek biri diyorlar. Yıllardır başarılı olan bütün transferlerimiz koşma disiplini, doğru oynama bilgisi olan adamlar. Karhan, Yankov, Guinti, Ernst, Olcay vb. Acaba maceraya girmeden biraz ofansif yanı olan bir bundesliga veya italya ligi oyuncusu daha doğru olmaz mıydı?
Hele Kupada Gençlerbirlği'ne uzatmalarda elendiğimiz bir maçı vardıki umutmam alayına isyan modunda bir maç oynamıştı. El Saka'dan iki top kapıp ceza sahası sol çaprazından attığı gol. İlhan Beşiktaş'ın son isyankar kahramanıydı. Ne yazık ki ondan sonra Beşiktaş'ın savaşçısı kimliğini alabilecek bir oyuncu olmadı.
Tespit:
Fernandez ve Quaresma BJK kariyerlerinde 133 maçta 22 gol atmışlar(87-14 ve 46-8)
Holosko 137 maçta 42 gol atmış.
Yıldız(?) alırken, milyon eurolar harcarken dikkat!
Ronaldinho Brezilya´da ne kadar kazaniyor cok merak ediyorum, 6 milyon euro bu adama ödemek mantiksizlik degil midir? Bizim lige gelen adam neden birde 2-3 kat fazla para istiyor? Hirvat stoper diyorlar, hic tanimiyorum, nürnberg,mainze 500bin euro gider ama biz en az 3milyona falan aliriz. Daha nerde oynuyacagimiz belli degil ama gidip yillik 6 milyona oyuncu alacagiz!
Mustafa Kardes bir transfer basligi acsan da altina yazsak daha güzel olmaz mi? Birde su Veysel, Tarik ikilisi var, ne dusunuyorsunuz? Tarik hic dikkatimi cekmedi, Veysel ise Kurtulus´un bir level üstü ama bize sinif atlatacak oyuncular degil gibi geldi bana.
@beagle
Holosko ornegini anlamadim. Fernandes'den daha pahaliya gelmisti Holosko. Hatta ustune Burak Yilmaz'in verildigi dusunulurse Quaresma'dan da pahali.
Quaresma'nin Kupa ve Avrupa maclariyla birlikte 18 golu var Besiktas'ta. Holosko'nun sayilarinda hepsi dahil.
Yani eger Holosko transferi Fernandes ve Quaresma'dan iyidi diyorsan degil. Onlar kadar kotu/iyi.
@Kuzeyfo
Amaç fiyat karşılaştırması değildi. Amaca en son geçeceğim de:
Quaresma 7 küsür milyon Euro bonservis artı 3,5 milyon maaş olmak üzere 4-5 milyon yıllık maliyetliydi. Ülke çapında kutlamalarla geldi.
Gol sayılarına senin dediğin gibi bakınca 73 maçta 18 ediyor yalnız. Yani oran pek değişmiyor.
Fernandez kiralama bedeli +2.5 artı sözleşme sonunda ortaya çıkan 3 milyon Euro ile hiç ucuz değil.
Biz verdiğimizde Burak 300-500 binlik adamdı o yüzden bedava verdik.
Örnek şu açıdan çarpıcı, bir çoğumuzun maliyetinden bağımsız olarak "kazma" dediğimiz bir adam bir çok yorumcu ve taraftarın "evrensel yıldız" dedikleri adamların 2 katı skorer.
Başka bir deyişle bizim yıldız anlayışımız "sakat", yorumcularımız "popülist", hatta rakiplerimizin sempatizanı medya bir oranda bjk üzerinde "manupilatif".
Bu yaklaşımdan sonucum kuru gürültüye, yanlı yönlendirmelere kulak tıkayıp Beşiktaş'ın yıldızları bünyesine uygun iyi sporcu, takım oyuncusu, winner oyuncu modellerinde araması lazım. Ernst, Guinti, Şifo Mehmet hatta konu kahramanı İlhan Mansız gibi...
abi doğru nokta ama yanlış yaklaşım, farklı mevkinin oyuncularını hatta aynı mevkinin farklı özellikteki oyuncularını karşılaştırmak (çoğunlukla) doğru sonucu vermez.
Yeterince gol atmayan ofansif görevli "yıldız"lar (çoğunlukla) maç ve kupa kazandıramaz desek?
"Yeterince" yuvarlak bir kelime olduğu için, pozisyona ve takıma göre değişebildiği için olur :))
Taraftarımız hala akıllanmamış olacak ki hala sönmüş yıldızların peşinde koşmaya, buraya kıyak emeklilik yapmaya gelen futbolcu eskilerine prim veriyor.
Ronaldinho denilince akla sanırım Barcelona günleri geliyor. Milan'da kadroya giremeyen, Brezilya'da uzun sakatlık yaşayan, oldukça kilo alan, futbol oynama son tarihine yaklaşmış futbolcu akıllara gelmiyor.
Diyelim ki iyi bir performans sergiledi, bu ne işe yarayacak?
1) Bu sezon şampiyonluk mu yaşayacağız?
2) Geleceğe dönük kadro planına mı katkı sağlayacak?
3) Avrupa kupalarında üst turlara mı çıkacağız...?
Açıkcası ben Ronaldinho tarzı bir futbolcu yerine Fenerbahçe'nin yaptığı Musa Sow gibi bir transferi tercih ederim. Bu tarz bir futbolcu ile;
1) Birkaç yıl takıma üst düzey katkı sağlarsın.
2) Takım performansı futbolcunun havasına bağlı olarak değil, sürekli olarak yükselir.
3) Yıllık işletme maliyetin daha düşük olur (Ronaldinho'nun istediği paranın yarısına oynatırsın)
4) Futbolcuyu sattığın zaman hem transfer ücretini hem de futbolcunun takımda kaldığı sürece ona harcadığın işletme maliyetini (en azından bir kısmını) çıkarma şansın olur.
Tabi bütün bunlar için akıl & vizyon ve adını kısa yoldan duyurma sevdasında olmayan yöneticiler lazım. Bu aklı gösterecek olan kişi Önder Özen. Vizyon hem Özen'de hem de başkanda olacak. Sonuncusunun önüne de başkan set çekecek.
Aksi durumumda gidişatımızın Demirören yönetiminden hiçbir farkı kalmayacak.
Not: Gezmekten gezmeye koşan Fernandes, Oğuzhan, Gökhan Töre gibi futbolcuların sorunlarını çözemeyen, Toraman-Sezer kavgasından maksimum kayıpla ayrılan bir yönetimin, Ronaldinho'nun sorunlarını ve gece hayatını çözebileceğine iç inanmıyorum. Bu transfer gerçekleşirse, korkarım ki bizi gelecekte yine kan, ter ve gözyaşından başka birşey beklemiyor!
Bizim o coğrafyada yetişen, 6 yıl milli takımında futbolcu tarayan hocamız varken, Galatasaray eski Yugoslav ekolü bir futbolcuya yöneliyor...
Planlamamızı kim, nasıl yapıyor çok merak ediyorum... Bir sohbet etme fırsatımız olsaydı çok güzel olurdu.
bu günkü önder özen ropörtajını izledim. Zöö gayet güzel samimi konuşuyor da şu sorulara cevabını çok merak ediyorum
1. Beşiktaşın şu an son derece kısıtlı bütçesi varken franco ve kerim frei gibi sürekli söylediği potansiyelli futbolcuları mı alması rasyonel yoksa 11i tamamlayacak futbolcu alması mı.
2. Bilici kendinin getirdiğini ve çok güvendiğini söylüyor. Ama bilic onun neredeyse hiç bir transferini oynatmıyor(franco başta) benim burada anlayamadığım bir şey var. Kim kime güveniyor veya güvenmiyor.
3. Israrla sorulmasına rağmen 2. Yarılardaki düşüşe tam cevap veremedi ki verdiği maddeli cevapta kendisinin eksiği çok ( fiziki eksiklik, final oynayacak oyuncu olmaması, ben 3. Yü duyamadım. Kaçırdımsa arkadaşlar eklesin lütfen
Bunun dışında konuşmaları güven veriyor. Ama ortadaki gerçekte geçen seneden 1 milim bile önde değiliz
Önder Özen'i tv de izlerken şunu düşündüm sözlerinin %90'ına icraatlerinin %10'una katıldığım saygıdeğer bir insan. Bolca miktar hata ve eksikten bahsetmesi sanki henüz bu pozisyonda ne yapacağını tam çözemediği ve stres altında performans veremediğinin ifadeleri oldu. Tabi ifade edemediği şekilde yönetimin büyük yanlışları olduğunu tahmin ediyoruz.
Peki geçmişte onlar oldu da bugün ne oluyor? Eskişehir ile tarık ve veysel için bir flört ediyoruz halbuki ihtiyacımız olan oyuncu tipi Salih Dursun'u GS alacak gibi. Serdar varken Veysel ne katacak?
Önder Özen Gil'den bahsediyor ki süper olurdu, istedikleri iki brezilyalının birine 5 milyon istediler diyor. Tamam da Sezer ve Eneramo parasına birini alamaz mıydık?
Dehşet içinde paraları Lescott, Ronaldinho ve Eskişehir'in iki gülüne basmakta olduğumuzu izliyoruz. Lescott u çok tanımıyorum ama izlediğim kadarıyla bacak yapısı, müdaheleleri, hızı çok soru işareti, Ersan Lescott'u keser mi kesemez mi göreceğiz. Ronaldinho Rus ruleti. Veysel %10 farkla oynar, İsmail'in ölüsü ve Uğur Boral Tarık'ı 2-3 maça kesebilir.
Bu kadar riskli işler yapacağımıza 3-5 milyonluk 2 oyuncu alamaz mıydık? Misal Salih Dursun ve Gil.
Bu arada Salih Dursun'u henüz kısa saçlıyken keşfetmiş olan Mustafa'ya da selam. Sessizliğine bakmayın bizden 2 sene önden gidiyor.
ola toivonen hakkında ne düşünüyorsunuz? biraz sorunlu bir kişilik gibi görünüyor. tam bize göre gibi...
ronaldinho, bir transfer projesi olarak benim çok da onayladığım bir hamle değil esasında. (oyuncu olarak demiyorum elbet, allah taş yapar).
ama alınacaksa neden alındığını da anlamak lazım. sadece yöneticilerin kendi isimlerini duyurma çabalarıyla kısıtlı görmemek lazım. önünde sonunda transfer işi risktir. neymar barcelona'ya gelirken, pek çoğumuz "kesin patlar" gibi düşünmüşüzdür. ronaldinho gelip neymar'ın yaptığı katkıyı yapacak demiyorum.
bizim ekstra skor verecek, büyük maçlarda psikolojik sebeplerle ezilmeyecek, takıma liderlik yapacak bir oyuncuya ihtiyaç duyduğumuz açık. bir başka ihtiyacımız da ilk üçe girip (fenerbahçe'nin ilk üçte olacağı garanti sanırım) şampiyonlar bileti almak. şu anda biz tüm bu kalemlerde fernandes'in eline bakıyoruz. fakat hem fernandes tüm arzularımızı karşılayacak kadar büyük topçu değil hem de bu sene kendini fazla zorlamadan, olabildiğince sakatlık yaşamadan yeni kontratına doğru gitmek istiyor gibi görünüyor. takım içinde bu rolü üstlenebilecek kalibrede başka kim var? sanırım bu soruya verilecek yegane cevap: oğuzhan. onu çok sevsem ve yetenek olarak bu işleri başarabileceğine inansam da tecrübesi yetmiyor işte. örneğin bursa maçıyla ilgili verdiği detay çok açıklayıcıydı bu konuda.
bahsi geçen ihtiyacımızı takım içerisinden karşılayamadığımıza göre, devre arası bir transfer yapılacaksa bu başkası olacağına ronaldinho olsun. keşke kontratı da 0,5 + 1 gibi ilginç bir kontrat olsa. ikinci devre dünya kupası motivasyonu da varken sağlam oynayacaktır. bize şampiyonlar ligi'ne yetecek noktaya taşıyacak katkıyı sağlaması durumunda verilecek 3 miyo euro, sponsor desteği olmasa bile mühim bir para değil. +1 opsiyonu da yazın yeniden değerlendirirdik işte :)
hele hele 1/3 sponsor desteğiyle gelirse tadından yenmez. 6 miyo euro'ya 1.5 yıl ronaldinho oynatmak harikulade olur.
Toivonen'i fiyat/fayda açısından tercih edebiliriz. Pek sevilmeyen biri ve milli takım performansı bayağı kötü. Ama bunlarda Fin göçmeni bir aileden olması sebep olabilir.
Endişe veren tarafı Almeida yerine pivot oynamaz ve pres yapmaz gibi. Güzel yanları ise en başta ön direkçi olması ve sağ sol allah ne verdiyse kaleye gönderebilmesi. Doğrusu 4-4-1-1 oynayacaksak ilk 1 için bulabileceğimiz en iyi skorerlerden. Ceza alanına girmesini Fernandezden sonra çok yadırgayabiliriz :)))) Almeida arkada saklanırken ön direkten kafa gollerine de başlarsa üzerine takım kurulur.
G.Töre, olcaylı bir maçta yay etrafında şut için takılırken, holosko, uğur boral'lı bir maçta ikinci forvet olarak ceza alanını kullanabilir.
Özetle Nobre'den ucuz maaşa keşke gelse, sorunlu bile çıksa başımız üzerinde yeri olur.
Tekrar maçında oynatamayacağımız için mi ara transfer yapmıyoruz, bilen var mı?
Ya Ronaldinho ya hiç... Nasıl bir strateji anlayamıyorum, 2 hafta sonra lig başlayacak!
Bugünkü Gyeongnam maçının sonucu sahada 3 senede bir arpa boyu yol katetmediğimizdir. Carvalhal, Tayfur Havutçu, Samet Aybaba ve Biliç arasında sahadaki futbolu yönetme arasında pek bir fark yok. Hatta değişiklikler açısından en kötünün Biliç olduğu tartışılabilir.
Saha dışındaki duruş açısından en iyi olarak adlandırabileceğimiz hocamızın belki de en vahim özelliği gördüklerinden hiçbir anlam çıkaramaması!!!
Nedene gelelim Borussia maçının son on dakikasında bu bizim takım mı dedirten bir oyun oynadık. Evet süper değildik ama rakip yarı sahada top yapıyor, sağdan, soldan, ortadan hücum ediyorduk. Ofansif hareketli ve kollektif oynayabilen adamlar sahadaydı. Pektemek, Frei, Oğuzhan, Muhammed hatta Ömer bu etkiyi yaratmıştı.
Sevgili Biliç gördüğü bu etkili oyundan oldukça rahatsız olmuş olacak ki bu maçta bu grubu birbirinden maksimum şekilde ayırdı. Mesela geçen maçın gol atağını yapan Frei ve Pektemek 1 dk bile beraber oynamadılar. İkinci yarıya çıkarken de işlemi tamamladı gene porteziklere bel bağlamış keçiboynuzuspor olduk.
Rakip tsubasaspordu. 8 senelik futbol mazisiyle Kore ligi 11.si. Asya futbolunun normal temsilcisi olarak koşan, topa vuran ama hiçbir mevkide ağırlığı olmayan bir takımdı. Pektemek top sürmeye başlayınca yaklaşık 50 metre durduramayan bir futbolcu grubuydu. Bizim 30 yaş üstü 1. lig hatta 2. lig gediklisi abiler bu takımı 5'lik yapar gönderirlerdi. Ama bu Beşiktaş gönderemezdi, iki senedir 10 kişilik rakipleri yenemeyen acayip sistemli, şaşkın kadrosu sahadaydı. Fernandez, Almeida, Holosko, Veli grubundan bir cacık olacak olsaydı şimdiye kadar çoktan olurdu.
Hocaların ısrarla görmedikleri detaylar yaz yaz bitmiyor. Oğuzhan takımın en iyi pas dağıtan adamı, ama şutları vasat hatta daha altında. Bu adamı merkezde kullanmak yerine forvet arkası oynatmak nasıl bir basiretsizliktir? Oğuzhan sahadayken savunma arkası koşu yapan Olcay, Holosko gibi adamlar iş yapıyor. Ama biz napıyoruz, Oğuzhanı çıkarıp Olcay, holosko sokup iyice takımı kitliyoruz.
Muhammed bu takımın açık ara en iyi şutörü. Ofans arkasında niye oynamaz? İkinci yarı top yapacak kimse kalmayınca savunmanın önüne koyduk. 3 metre gerisinden hücum deneyen voleybolcu misali çocuk uğraşıp bir tane 25 belki 30 metreden şut çekebildi. Kaleciyi içeri sokuyordu.
Takımda kollektif hücum başladığında Pektemek en çok pozisyon yaratan forvet, Ömer ise en bitirici adam. Hala fernandez'in kendi sürdüğü topa basıp düşmesini, Almeida'nın akılsız futbolunu, kaçırdığı golleri izliyoruz. Maçın sonunda plaselik yerde frikiği muhammed'e bırakmayıp, barajın üstüne abandı. Bravo. Mahallenin delisi ben miyim, yoksa biri artık bu "vasat" portekizlilere yıldız falan olmadıklarını, efendi gibi işlerini yapmayacaklarsa defolup gitmelerini söyler mi.
Üslubu düzeltmek üzere üstünden geçemeyeceğim. Takım yıllardır bize bu eziyeti çektiriyorsa bizim de söylenme hakkımız vardır.
Net şekilde söylenebilir ki bu yönetim ve futbolun patronu Önder Özen hiçbir şekilde transfer yapmayı bilmiyor. Yıldırım Demirören'den sonra Beşiktaş'a ve Beşiktaş'ın ağırlığına zarar veriyorlar.
Bir takımda bu kadar çok kiralık adam bulunması, ilk 11'de 3 adet kiralık oyuncunun oynaması normal değil. Yeni transferimiz Uruguaylı Nicolas, malesef yine ya tutarsa trasferinden başka birşey değil!
Stratejiniz ne olursa olsun - takımı gençleştirmek, alan daraltan bir takım yaratmak, pas oyunu oynayan bir takım yaratmak, defansif oynayan takım yaratmak, hızlı ve sert oynayan bir takım yaratmak- takımınıza 3 adet kiralık oyuncu almazsınız (Dentinho gitmediyse 4!) Bu, parasızlıkla, FEDA ile de anlatılabilir bir durum değil çünkü daha 2-3 hafta önce Ronaldinho'ya senelik 6 milyon ödeyecek paramız vardı.
Net bir şekilde gözüküyor ki teknik direktör de dahil futbolu yönetenlerde en ufak bir strateji yok!
Ne bitmez çilemiz varmış, biri geldi neredeyse kulübü bitiriyordu, diğeri geldi Beşiktaş'tan berbat bir Anadolu takımı yaratıyor...
Elde Muhammed, Burak kaplan'ın bonservisi, hatta fernandez varken hangisi en az katkıyı verir:
a- Toivonen (190 boy, ikinci forvet oynayabilir)
b- Aaron Hunt ( 183 ingiliz alman karması, fantastik vuruş kontrolu var ve iki ayakta dengeli. Chris Waddle'ı andırıyor derim de hatırlayan sayısı iyice düşer)
c- Lodeiro - alanzinho, ricardinho, erman kılıç türevi bir adam. Muhammed ile yetenek yarışına soksak kaybeder, hollandanın adam edemediği bir adamı biz mi edeceğiz? Alex etkisi için duaya yatılacak ama alexin bütün türk milli takımını ipe dizen bir tekniği, frikikleri ve türkiye'ye gelmeden önce oturmuş özgüveni vardı.
@beagle
abi artık eleştiriyi cebimize koyduk ne hamle yapılırsa eleştiriyoruz noktasına geldik; ben cevap veriyorum: a şıkkı.
Toivonen: daha önce buraya yazmıştım olabilir mi diye, daha sonra çok araştırdım: ona dair bilinen iyi şeylerin hepsi geçmişte kalmış son iki yılki hali berbat durumdaymış; ayrıca sorunlu ötesi sorunlu bi adammış. vs. ha silkininir milkinir yeniden eski günlerine döner o ayrı ama o adamı alsak bir araba eleştiri hazır.
Aaron Hunt: 1. tercih olması gerektiğini düşnüyorum ama aldık lafları dönerken başlamıştı eleştiriler: bu kadar çıtkırıldım adam alınır mı? her an sakatlanır bu. kariyer isakatlıklarla dolu vs.
Demem şu değil: Lodeiro en iyi tercihti iyi ki alıyoruz. tanımam etmem; youtube referansı sağlam ama tipine bakınca çelimsiz ve ligi kaldıramaz havada. Ama benim derdim olanın değerini azaltıp olmayanın değerini artırma eylemini fazlaca yapmaya başladık.
Benim şahsi fikrime gelince yıl sonu sözleşmesi bitecek tonla adam var; bu ara dönemi idare edecek transferler kiralık vs. geçip asıl transferi yaza bırakalım. Geçen sene ara dönem transferinin nerdeyse 0 katkısı oldu harcanan dünya para bir tarafa.
Zaten aradönem transferlerinin katkı verme oranı % 18-25 civarı (tamamen salıyorum rakamı ama tahminim öyle bir şeydir :) )
İşte bence uzun süren başarısızlığın bizde oluşturduğu hastalıklardan biri de eleştiri konusunda ikilemde kalmamız. Yani ne zaman "tam destek" ne zaman "yapma yönetim" diyeceğimiz.
Sezer transferine çok kızsam da arkada bir ışık bulmaya çalışmıştım. Sonuçta şu haliyle bile fernandezin iki katı gol atacak bir adamdı. Bir cacık olmayacak fernandezi 5-7 milyon euroya satmayan ama egemeni ernsti gönderen yönetime de epey sabrettik. şu anda da gitsinler demiyorum. stad işini bizim taraftarın bir kısmı hafife aldı. adamlar büyük iş yapıyor. türkiye karışık, borçlar boynumuzda, bu projeyi yapabiliyoruz. bravo.
ancak spor yönetimi, özellikle de futbol takımı hiç efektif gitmiyor. Önder özen acayip bir role büründü. İstediği adamları alamayan, yönetimle arada derede kalan, hatta bazı konularda hocanın inadını da kıramayan...
Şu ana kadar istediğini söylediği adamlar Gil, Toivonen, Cisse yüksek dozda itiraz edemeyeceğimiz nitelikteler. Toivoneni yok pahasına 2 milyon maaşla almış olsak, tutmasa ne olacaktı? Dentinho'nun ev kirası. Ama tutarsa 25 gol atan bir ikinci forvetle yıllar sonra büyük takım olabilirdik.
Ben de aynı fikirdeyim işte. Garanti veya büyük potansiyelli ama en önemlisi lige ve eksiklerimizi kapatmaya uygun(yani iyi fizikli, çok maç oynayan)adamlar bulamıyorsak almamalıyız. Kiralıklar ve a2 ile beraber herhalde 15 tane 170 lik adamımız vardır. 16.ya 8 milyon euro feda olmasın. Muhammed'e küfrediliyorsa Lodeiro hayatta tutunamaz.
@Cartalete
Bloga mı küstün?
Lig başlıyor, bi Trabzon maçının analizini konuşsaydık...
@cochise
Açıkcası bu yönetim de eski yönetim gibi birçok eleştiriyi hak ediyor.
Evet stadyum konusunda iyi adımlar atılıyor ama sportif anlamda bu yönetimden hiçbir beklentim kalmadı.
Çok net gözüküyor ki futbol takımı transferleri şu mantıkla yapılıyor:
1) Bir yöneticinin veya teknik direktörün aracılığı ile ihtiyaç-yetiler ve karakter analizine bakılmaksızın alınanlar (Sezer, Gökhan Süzen vb.)
2) Ya tutarsa mantığı ile kiralananlar.
3) Alınamayanlar
Bunun yanı sıra, elimizdeki futbolcular da disiplinsizlikten kopuyorlar. Takımda en az 5-6 tane gece kuşu var. Tamam gezip tozacaklar ama kamp dönemi sonrası dinlenmesi gereken 2 yıldız yabancı futbolcumuzun sabahın 05:30'unda barlarda ne işi var. Sonra gelsin sakatlıklar, 2. yarıda oyundan düşmeler, neden ilk yarı rakibi perişan ediyoruz da ikinci yarı bambaşka bir kimliğe brünüyoruzlar...
Futbolun başındaki tüm ekip;
1) Transfer stratejisini oturtamadı.
2) Futbolcu öz disiplinini oturtamadı (gece kuşları)
3) Takım içi disiplini sağlayamadı (Toraman-Sezer kavgası)
4) Kadro şişkinliğine çare bulamadı.
Kısaca, futbolun başında kim ya da kimler varsa takımı çapasız gemi konumuna soktu.
Biz yeni stadı bekliyoruz diye bir strateji de kabul edilir değil. 1 yıl sonra o stada geçeceğiz ama takım kurgusu 1 günde oturmuyor. Şimdiden taşları yerine oturtmak lazım.
Ne Biliç'te, Ne Özen'de ne de yöneticilerde bir ışık göremiyorum. Dedim ya, ne bitmez çilemiz varmış...
Yok abi, dergi yazıları çok zorladı bu ay.
Bugün genelden giriyorum bir değerlendirme.
@basar
söylediklerine itirazım yok
(ışık meselesi ayrı gerçi; ben o ışığı görüyorum ama ülkeye, ülkenin futbola bakışı o ışığı köreltiyo bende, özen-biliç ikilisi değil) sadece derdimi daha açık etmek için yazıyorum; benim demek istediğim birbiriyle tamamen zıt hamleler bile eleştiriliyor. Herkes yılların birikimiyle bir hayli dolu olduğu için -doğal olarak- sanıyorum somut başarı görmediği sürece bu devam edecek. Sakin kalarak ve hamleleri zayıf yan güçlü yan tadında değerlendirsek daha yerinde olacak.
Yoksa elbette bunların da eleştirilecek çok yanı var. Ama önceki yönetimlerle tabii karşılaştırılamaz; bunlarınki yanlış-hata öncekilerinki ise adeta sabotajdı.
Yorum Gönder