Aynı Baggio'suz İtalya





Beşiktaş, “evi olmayan evinde” 11 puan kaybetti. Hemen hepsi de birbirine yakın sebeplerden. Üretememek, üretilir gibi gözükse de bitirememek… Evet, bu sezon herhangi bir evi olmaması, Beşiktaş için güçlü bir bahane. Ama evinde oynarken de uzun zamandır rakiplerini bayıltan, daha soyunma odasından çıkarken korkutan bir takımdan uzaktı. Şampiyon olduğu sezonda bile iç saha performansı, 10 puan fark attığı Fenerbahçe’yle aynıydı, yine 10 puan fark attığı Galatasaray’dan bir beraberlik eksik…

Balıkçı Mehmet’e selam eden, ellerinden öpen Rasim Kara’nın takımı, iç sahanın en iyi Beşiktaş’ıydı. Şifo Mehmet, Amokachi, Sergen, Ertuğrul, Oktay… Hatta kenardan gelen, bir maçta yaptığı ortayla Sergen’in bütün tribünlerce duyulacak haykırışını sağlayan (“Senin yapacağın ortayı …!”) rüzgârın oğlu Sertan… Averaj farkıyla ikinci olan takımsa, Lucescu’nun 100’üncü yıl çocukları. İlhan Mansız, Ahmet Dursun, Pancu, Tümer, Sergen, Pascal Nouma… Galiba yazının ana fikri için yeterince spoiler verdik değil mi?

Slaven Bilic, Antalyaspor karşısında elindeki yaratıcı oyunculardan mahrum kalmış ve tek plan üzerinden gidebilecek bir seçim yapmıştı. Güçlü orta sahayla birlikte baskı yapıp, rakip çıkmaya teşebbüs ederken kapılacak toplarla fırsat yakalamak. Yetenek eksikliğini güçle, enerjiyle törpülemek… Holosko seçimi de bu yüzdendi, zira geçen sezon bu tip kaos maçlarında bir şekilde aradan sıyrılıp, golünü atıyordu. Bilic için haklı eleştiri noktası, planın tutmadığını görünce ikinci yarıda erkenden farklı bir plana geçmemesi, Kerim Frei seçeneğini dışarıda tutması. Ama kendi planında da “oluruna bıraktığı golü” atıp, kazanabilirdi. Neredeyse…
  
Ancak kalıcı çözüm için, Beşiktaş’ın o büyük resme bakıp hareket etmesi gerek. O büyük resimde görünen şu ki; Beşiktaş kendinden zayıf rakiplerine en başta o psikolojik üstünlüğü sağlayamıyor. “Buradan puan çıkmaz” dedirtemiyor. Derbi performansları genellikle silik, geriye kalanlar ise son Galatasaray maçında olduğu gibi “güzel oynadı ama kaybetti”lerle dolu… Sebeplerin büyüğü, hücumdaki tehditkarsızlık.

Beşiktaş’ın Schürrle’si Cenk Tosun

Şampiyonluk zor, ikincilik uzak değil, üçüncülük neredeyse garanti gibi. Yani Beşiktaş, bir şekilde Şampiyonlar Ligi’nin kıyısında dolanacak. FEDA yıllarında haklı olarak cebe giren akrebi, artık doğa bırakma zamanı. Yatırımın yapılacağı yer ise çok belli, rakip kalenin etrafı… Bu bağlamda Cenk Tosun çok değerli bir hamle oldu. Ancak onunla çok farklı bir projeye girişmek gerek.
Kağıt üzerinde tek forvet oynayan takımlarda, kanatlardan birinin forvet özellikli olması kaçınılmaz. Hele de zirveye oynayan takımsan. Olcay Şahan, o görevi beklentilerin çok üzerinde görüyor. Ancak bazı noktalarda noksan… Adam eksiltme, top sürme özelliği pek fazla olmadığı için “hücum etme yönü” her zaman ters tarafa kalıyor.

Karabük deplasmanında soldan içeriye çalımlarla dalıp, sıfırdan kafasını kaldırarak Traore’ye asist yapan Cenk Tosun’da o eksiklik de yok. Hem delici, aynı zamanda Andre Schürrle modelinde bitirici kenar forvet. Beşiktaş’ın santrforunda büyük oyuncu olma şansı az, ama o bölgeye evirilirse çok fazla…

“Peki Olcay gibi adam yedek mi kalacak?!” gerekirse evet. Zaten sende Olcay ve hatta Veli, Atiba gibi adamlar alternatif konuma düşerse büyük takım oluyorsun. “Şampiyonluğa oynuyoruz” sloganını gür sesle çıkarabiliyorsun. Ne diyorduk? Tümer, Sergen, İlhan, Ahmet, Pancu, Nouma… O takımda Tümer, Pascal Nouma hatta Ahmet Dursun ideal 11’e yazılamayan adamlardı. 

Posterlik golcü

Değeri, yokluğunda daha çok anlaşılan Gökhan Töre’nin zaten bonservisini almama gibi bir ihtimal kalmadı. Asıl ihtimal, yokluğunu daha az hissettirecek bir yerli kenar oyuncusu daha bulmak. Serdar Gürler? Hatta öteki Serdar, aklını başına devşiren eski çocuk? Holosko da bir başka yabancı ve daha yetenekli kenar forvetle değiştirilebilir.

Hakkını yememek gerek, Hugo Almeida yukarıda tam posterlik bir poz vermişti. Ama artık gidecek, seneye büyük ihtimalle yok... “İlle de kalsın” denilecek kadar güvenilir mi? Önünde Dünya Kupası ihtimali yokken de görmüştük zira, şu hallerini pek bir aratıyordu. Ayrıca Beşiktaş’ın “Güzel adam ama…” kısmındaki ama’yı atacak bir golcüye terfi etmesi gerekiyor. Yani posteri asılacak bir santrfora…

Yani, Oktay Derelioğlun’a “Eto’o bitmiş” suflesini veren Onur abinin “basıp gidecek forvet” tanımına uygun, aynı zamanda fizik olarak yıldıracak, yakaladığını naz yapmadan bitirecek bir 9 numara. Gomis? Uyar… Damba Ba? 2000’lerin başında genç olan bizlerin “gelmeyen Patrick Kluivert” hasretini dindirecek, Pascal Nouma’yı çocukluktan hatırlayan bugünün gençlerine anlatacakları anılar dinletecek adam, işte bu adam.

Gençlik, çocukluk demişken… Futbolla 90’lı yıllarda tanışan her çocuğun kaçınılmaz sonu, Roberto Baggio’ya hayran olmaktı. Ebeveynlerden para aşırıp, atari salona giderdik. Street Fighter’la işimiz olmazdı, amaç o zamanki futbol oyununda Baggio’yla bir iki gol atmaktı… Çünkü o, futbolcudan öte bir süper kahramandı bizim için. İtalya topu ona verir, gerisini o hallederdi…

İşte o seri şekilde puan kaybedilen, golün “oluruna” bırakıldığı maçlarda, hele ki forvet arkası mevkisi olan bir sistemle oynuyorsan minyatürü de olsa bir Baggio’ya sahip olmalısın. Manuel Fernandes meselesinde radikal karar alıp, sezona gerçek ve skorer bir 10 numarayla girilmiş olsaydı, şu anki resim çok farklı olabilirdi. Kabul etmek gerekir ki o modeldeki oyuncular, bu ligde çok ciddi şekilde fark yaratıyor. Pablo Martin Batalla ve bir benzerinin her hangi bir Anadolu takımından gelmesi mümkün olmayan başarıyı hatırlamak bile yeterli olabilir.  
 

Beşiktaş yakın dönemlerde, çok iyi savunmacıları olmadığı zamanlarda bile iyi bir “savunma takımı” olmayı başarıyor zaman zaman. Hakkını teslim etmek gerek, Slaven Bilic’in takımı da kaç maçtır rakiplerine ceza sahası içerisinden şut attırmıyor. Ama “ver topu o halletsin” diyeceği adamları eksik… Süper kahraman bulmak zor elbet, ama üçü, dördü bir araya gelince oluşacak voltran’ı bulmak o kadar uzak değil. Aksi halde bu güzelim takım, Osman abinin övgüsüne şu şekilde nail olmaya başlayacak: “Aslanım Beşiktaş be, aynı Baggio'suz İtalya!”

Mustafa Demirtaş 4.3.2014



17 yorum:

Övünç Şentürk dedi ki...

Gayet net özetlemişsin durumu Mustafa.

Olcay için geçerli olan konuların hepsi Veli için de geçerli , hatta bence Motta için de geçerli(AH o Holebas'ı alaydık ).Kesinlikle takımda olmalılar ama daha iyileriyle yer değiştirmemiz şart.

Ee sağ bek zaten şart.Almeida'nın yerine Gomis gelecek büyük ihtimalle.

10 numara mevzusu zaten teknik kadronun gündeminde.Kagawa'lar , Belhanda'lar geçiyor ama Önder Özen'den süpriz Brezilya'lı veya Biliç'ten Kranjcar hamlesi de gelebilir.

Ben ön elemeyi geçmemizin bu kadro ile imkansız olduğunu düşünüyorum şahsen.3.'lük bize birşey kazandırmaz.Paşa Paşa Uefa'ya gideriz CL paralarını GS'nin tek başına cukkalamasını seyrederiz.

Cartalete dedi ki...

Evet, zaten Olcay parantezinde "güzel ama dar zamanda fark yaratamayan" oyunculardan bahsediyordum.

Gökhan Töre, o grubun bir tık üstünde olduğunu kanıtladı bence mesela.

Basar dedi ki...

2.lik kaçmış değil. 3.lüğü kabul etmek de doğru değil. SOnuna kadar zorlamazsak 3.lük bile zora girer.

Verdiğin listeye Oğuzhan'ı da eklemek gerekiyor. O da beklenilen istenilen farkı yaratamıyor.

Hatta ve hatta hala milli takım yönetme reflekslerini üzerinde barındıran Biliç bile listeye eklenebilir. Yanlış anlaşılmasın, yolları ayıralım demiyorum ama seneye esneklik anlamında çok daha iyi bir performans göstermesi lazım.



Cartalete dedi ki...

İşte, işin Oğuzhan kısmındaki mevzuyu daha önce farklı bir yazıda değinmiştik. Forvet arkasında sıradan oyuncu olur, büyük oyuncu olma fırsatı merkezde...
Yanına tek başıan Jones'u, Atiba'yı ya da Veli'yi alarak orta sahayı domine edebilecek seviyeye gelmesi lazım. Selçuk'un Trabzon zamanındaki, Galatasaray'da Sneijder gelene kadarki hali gibi.

Övünç Şentürk dedi ki...

Oğuzhan'ın mayasında var.

Saha dışını bilemiyorum ama saha içinde tembel bir oyuncu değil.Hatta zaman zaman agresiflikte Necip ile yarışır hale de gelebiliyor.Yani mesaj veren faullerden filan kaçınmıyor.

Fernandes için geçerli olan sorun Oğuzhan için de mevcut.Kalabalıkta kayboluyor.Buna rağmen yarattığı tehdit Fernandes'ten fazla bence. Özellikle ceza sahası dışından yokluyor fırsat buldukça.

Orta ikili için de temposu yeterli değil.Aslen yeterli olmasına da gerek yok zaten.Oğuzhan'ın olduğu zaman diliminde Beşiktaş'ın farkı yaratıp biraz daha mücadeleci bir yapıya dönmesi şart.Mourinho'nun bu aralar Mikel'i sürekli skoru aldıktan sonra tempsosu düşen adamlardan birini çıkararak oyuna aldığı gibi.

beagle dedi ki...

Oğuzhan'ın merkez hali için bazı ünlü adamlara bakmak lazım: Jan Molby, Valderrama, bizim eski hoca Schuster, Türkiye'den Fenerli Oğuz Çetin vb. Bu adamların hiçbiri tempoları, savunmaları ile efsane kategorisinde değillerdi, hatta Schuster dışındakilerin şut yeteneği de sorgulanabilir. Peki bu adamlar nasıl büyük oyunculardı? Pas dağıtım yetenekleri takımın kalanına büyük toplam fayda sağlayabiliyordu.
Oğuzhan'da bu kategoriye yakın bir ayak var. Forvet arkasında sıradanlaşmadan parlatılması gereken bir yetenek ve en çok orta saha civarında takıma fayda verebiliyor, oradaki kıvrak bir çalım ve güzel bir 25-30 metrelik pas, forvet arkasında denenen ince işlerin hepsinden daha çok bütün takıma fayda sağlar.

Yazının bütünü çok nazikçe "vasat adamlarla buraya kadar" diyor. Gelecek sezon Beşiktaş hücum 3'lüsü + 10 numara grubunda Gökhan ve Cenk favori, Olcay iyi yedektir. Tempolu, tek oynayabilecek kadar güçlü ve yıllık 20-25 gol atabilecek bir forvet olmazsa olmaz şart. 10-15 gollük de bir 10 numara.

Bir konumuz da kontrat saçmalığı olmalı. Oğuzhan'ın 1,5 Milyon Euro gibi rakamlar almasına ağır karşıyım. Mevkisi belirsiz durumda. Kar realize edip 6-7 milyon Euro'ya satılması bile düşünülebilir. Her oyuncudan külliyen zarar etmeyelim artık. 5 yıllık kontrat 7.5 Milyon Euro eder ki daha ne işe yarayacağı netleşmedi.

assortique dedi ki...

Oğuzhan'a 1,5 milyon verilecekse ciddi sıkıntılar var kanaatindeyim.

Tamam Oğuzhan'ın bir seviyesi var, kabul. Lakin o seviyenin üstüne de hiç çıkamayacakmış gibi geliyor. Ben olacağım dedirtmiyor. Varsa yoksa cepten yiyor gibi. Yani bu yaptıkları gelişim sonucu değil de mevcut halinden ötürü gibi geliyor.

Halbuse önünde Muhammed ve Necip gibi süper örnekler var.

Belki de ben çok şey istiyorum ondan, bilmiyorum.

Necip'in iyi oynadığı dönemler oldu, ona da o zamanlar bu rakamlar ödenseydi işimiz yaştı.

Böyle maaş hesabı olmaz.

Bilic'i çok seviyorum, takımımıza çok yakışıyor gerek duruşuyla, gerek medyayla ilişkisiyle. Hatta Rakip takım taraftarlarının büyük bölümü bile Bilic'e sempati duyuyor.

Ama Bilic eleştirilmeli, hem de bolca.

Aksi halde S.Aybaba yönetiminden ve ısrarlarından bir farkı kalmayacak. Korkarım sonu da öyle olacak.

Hakikaten T.D'nin dik kafalısı çekilmiyor. Geçen sene S.Aybaba'da gördük bunları: 35. Dk. larda Emre'yi çıkarıp Gökhan Süzen'i almalar, Oğuzhan'ı lutfen sahaya sürmeler, Sinan Kurumuş'u rakip defans arasına atmalar, daha neler neler...

Bilic'inse,

Yahu hazırlık maçlarındaki prensleri Muhammed ve Kerim'e ligde güvenmemesine inanamıyorum.

Pedro'yu bu zamana kadar bekletmesine üzülüyorum.

Fernandes'e onca maç sabretmesini - üstüne iyi oynuyor beyanlarına - hatırladıkça geriliyorum.

İki haftadır formsuz Olcay'a alternatif yaratmamasına

İlk haftalardaki Pektemek değişikliklerine, Ömer Şişmanoğlu'nu oynaymamasına vs. vs.

Bilic'i eleştirmezsek ona en büyük kötülüğü yaparız.

Gerçi eleştiriyi, taşlamayla karıştıranları hatırladıkça insan "lanet gelsin" diyor ama. Neyse...

Sevgiler, saygılar.



gökhan dedi ki...

valla benim teknik ekibe dair en büyük hayalkırıklığımı bu mesele oluşturuyor. tee sezon başından beri sözlükte olsun, burada olsun defalarca kez yazdım. bu takımda gönül rahatlığıyla 5 golü geçer diyebileceğimiz iki adam var. biri olcay, diğeri de almeida. durum buyken teknik ekibin bu soruna çözüm üretmeye çalışmaması, hele de devre arasını pas geçmesini anlayamıyorum. hani jones için yeni ernst dedik, belki tarih tekerrür eder, 2009'daki gibi olabilir mi diye içten içe sevindik ama unttuğumuz birşey vardı. o yıl yusuf da gelmişti. 2-3 maçı sırf yusuf'un yetenekleri sayesinde kazanmıştık. hadi yusuf'u geç, tello vardı, çok yararlanamasak bile delgado var, nobre iyi kötü atıyordu, holosko böyle bitik değildi. yani gol opsiyonu çoktu. şu an olcay ve almeida işte. başkası yok. işin kötüsü almeida 60 dakikalık oyuncuyken olcay kötü olduğunda hiç çekilmiyor.

tabi hayalkırıklığı yaşarken bir yandan da teknik ekibin iyi analizcilerden oluşması insanın geleceğe dair umutlarını artırıyor. daha şimdiden kagawa ve belhanda isimleri geçmeye başladı. doğrudur yanlıştır bilemem ama dedikodular bile mantıklı. bunlar yalan haber olsa dahi teknik ekip kimin ne olduğunu, neye ihtiyacımızın olduğunu görüyordur. zaten çok ekstrem olaylar olmaz ise aynı ekip devam edecektir. dolayısı ile önümüzdeki dönem daha iyi olacağımıza inancım tam.

bir de şu var yalnız. keşkde enaramo'yu değil de mustafa kiralık verseydik diyorum. mustafa'nın kafayı toparlaması için düzenli bir şekilde oynaması ve gol atması şart. adamın yetenekleri ortada, kafayı toparlayıp geri dönse muazzam bir güç katabilirdi. fiziksel olarak toparlamış eneramo da 2. devre zaman zaman da olsa işimize yarayabilirdi. bence hata yapıldı bu konuda.

Coolio dedi ki...

Bence de Bilic eleştirilmeli ama bunu kim yapacak? Bunu yapacak tek kişi Önder Özen'dir. assortique'in yazdıklarına aynen katılıyorum ve bizim bu gördüklerimizi Önder Özen'de hayli hayli görüyordur diye düşünüyorum ve bunları söylüyordurda ama bence Bilic'in yapısında inatçılık var. Kendi inanmadıkça veya şartlar gerektirmedikçe kafasını değiştirmiyor. Franco'nun oynaması Sivok sakatlığı ile şansa oldu. Atiba'nın ortada oynaması Dany transferi ile oldu. Fernandes'in kesik yemesi kendi kendine oldu ama Ferdi en az 10 maç sattıktan sonra. Yani bir maç daha ilk 11'de çıksa taraftar sahaya inip dövücekti. Ve formsuz Olcay'ın hala kesik yememesne çözüm bulamayışı bunun kanıtı. Olurda Olcay, Uğur, Holosko aynı anda sakatlanırsa anca o zaman Kerim'e şans verecek.
Özet olarak Bilic çok inatçı. Karakter olarak çok iyi, oyuncusunu satmıyor, basınla arası iyi ama diğer olmayan özellikleri bize maç kaybettiriyor. Ama seneye bundan daha iyisini verecek diye de bir umudum var.

Transfer mevzusuna da değinmek isterim. İhtiyaç olan bölgelerde herkes hemfikir. Peki hiçbir trasnfer dönemini tam ihtiyaç duyulan bölgelere takviye yaparak kapattıkmı? 8 transfer yapıp bunların 2 tanesşni ihtiyaç bölgesine yapıldı ve onlardan da bir tanesi yeterli kalitede oldu. Geri kalanlar çöp. Çok güzel isimler geçiyor ama maddi olarak ve vizyon olarak onların gerçekleşmesi çok zor. Yani yine birşeyler eksik olarak sezona başlayacağız.
Cenk Tosun konusunda beklentiye girmemenizi tavsiye ederim yoksa hayal kırıklığı yaşarız.

Basar dedi ki...

Övünç,

Oğuzhan Fernandes'den tartışmasız daha iyi ama bizim ihtiyacımız olan seviyede değil veya henüz o seviyeye ulaşmadı. Orada oynayacak adamın en azından bir Tümer Metin etkisi yaratmasını bekliyorum.

Beagle'ın 20+ forvet, 10+ 10 numarasına ilaveten beklerden birinin de yırtıcı olması lazım. Böyle 3 transfer yaparsak seneye zirvede oluruz.

Övünç Şentürk dedi ki...

Oğuzhan Beşiktaş'ta kaldığı sürece kendini geliştiremez.

Çünkü rekabet yok.

Kendisini zorlayacak oyuncu yok.Ne yaparsa yapsın takım ona muhtaç.Kafa yapısı olarak hedefinin yukarılar olduğunu söylemişti ama bunu ifade ediş biçimiyle o özgüvene fazlasıyla sahip olduğunu göstermişti.

Zaten bu problem türk sporunun genel sıkıntısı.

Bugün aynı şekilde Türk basketbolcular yabancı sınırının serbest kalıp kısıtlı hiç geliştirmedikleri kabiliyetleriyle milyonlar kazanmaya devam etmek için isyan ediyorlar.Sonra Avrupa'da gidip tokatları yiyip geri geliyorlar.

Bu iş yabancı sınırının serbest kalması ile çözülecek ancak.

Yabancılar için sınır yerine yerliler için teşvik tek kurtuluşumuz.

Bir şey ancak rekabet ile gelişir.

Bu bir rekabet meselesi Ercan !

beagle dedi ki...

Ümit Milli rezaletinden sonra zaman td, hakem, yönetici vb yerine türk futbolcuları eleştirme zamanı. 75 dakika 9 kişi oynayan yunanistana 1-0'dan 2-1 maç vermişiz. Üstelik puan maçı, özel değil.

Kadroda Salih Uçan, Enes Ünal, Aytaç, Oğuzhan hatta 20 dakikalığına Muhammed de var. Salih ve Oğuzhan şu anda 1 milyon Euro yani yıllık net 3 küsür milyon Türk Lirası'na sözleşme imzalamayacak kadar uçmuş durumdalar.kalanları da almak istesen kulüpleri 5 milyon Euro'dan masaya zor otururlar.

Sözde üstün yetenekli bu gençlerin sahada çok bir işe yaramadıklarının bundan daha iyi göstergesi olamazdı. Reina'da idmandan çok zaman geçirmeye başlarlarsa aynen böyle olur.

Yabancı enflasyonunun, kulüplerin batışının, milli takımların sürünmesinin teknik direktörlerden daha çok sorumlusu biraz da bu gençler. İdman yapmıyor, iki topla hareket yapınca olduk sanıyorlar. İş işten göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor.

Ahmet Dursun Survivor'da, Sercan Yıldırım GAP turu sonrası bursa yedek kulubesinde, Batuhan Elazığ'da serdar özkanla beraber yedek kulubesinde. Tarık Daşcün(isminin annesinin otobüste gururla söylediği hali) Bingölspordan emekli.Azerbaycan liginde 10 maç sonrası Güneydoğu'dan sopa ile emekli olmak istemiyorlarsa bu jenerasyon bugün kendine çeki düzen vermeli.

Bizimle ilgili kısmı Oğuzhan. Şampiyonluk yaşayıp sahada uzun süreli bir mevki edinip performans göstermeden gece kuluplerinde birkaç kez daha görülürse, satış işlemlerine başlanmalı. Bkz Kemal Sunal ve İlyas Salman filmleri.

Coolio dedi ki...

@ beagle

bütün söylediklerine katılıyorum. En büyük sorunlardan biri bu. daha bu genç yaşlarında milyon euroları almaya başlayınca ben oldum diyorlar ve kendilerini geliştirmeyi bırakıyorlar, ha onları geliştirecek antranör de yok ayrı konu ama beyinlerindeki öğrenme merkezini kapatıyorlar ve de çalışmayı da kesiyorlar. Verilen bu ücretler bütün gençlerimizi katlediyor. Bu yüksek ücretlerin de sebeplerinden birisi yabancı sınırlaması. Yabancı sınırı Türk futboluna büyük darbe veriyor ve daha da fazla vericek. Diğer bir sebep de yöneticilerin rant sağlayıp kendi ceplerini ve egolarını doldurmak için oralarda görev almaya devam etmesi. Ya taraftar olarak yanlış politikalara tepki göstericez ve yönetici profilinin değişmesini sağlayacağız ki bu imkansız çünkü her taraftarı aynı şekilde düşündürüp örgütleyemessin, ya da kulüpler dernek vakıf statüsünden çıkacak özel şirket olacak. Bu da şu anda imkansız. Dolayısıyla Türk futbolundan bir cacık olmaz. Taraftarımız kötü, yöneticlerimiz kötü, sporcumuz kötü, medyamız kötü.

Cartalete dedi ki...

http://www.youtube.com/watch?v=cL4usEHwQCM

beagle güzel yorumlar, o günlerde olan bugünlerde eksik kaldığımız şeyleri :)

Oktay'ın direkt Aguero kaçmış içine.

Basar dedi ki...

Ertuğrul'un uzaktan attığı golü atacak bir tane adam yok şu andaki takımda!

Onun dışında, Toschack gelene kadar 3 sezonda 20 gol ortalaması ile oynamıştı. 20 gol ortalamasına çıkacak bir tane adam yok şu andaki takımda!

Gençler ile ilgli şunu söyleyeceğim. Benim şirketimin CEO'su bırakın Oğuzhan'ı, Muhammed kadar kazanmıyordur bir yılda! Emre Özkan'ın aldığı maaşı eleştiriyorduk, acaba ayda onun kadar kazananımız var mı? Alayımız üniversite mezunu, çoğumuz masterlı, deneyimli çalışanlarız... Koca bankaların CEO'ları da ortalama bir futbolcu kadar (mesela Cenk Tosun diyelim) kadar kazanmıyordur 1 senede! E şımarır arkadaş.

Bunlara para vermeyeceksin, başlarına Yılmaz Vural'ı dikeceksin her gün döve döve oyundan alacak bunları. İdmanlarda baldırlarına et bağlayıp arkalarından aç köpekleri salacaksın. İdmanlar Ümraniye değil Fulya'da olacak, gerekirse gençler taraftarın odun sopası ile tanışacak. Yazdıklarım şaka gibi geliyor ama gerçekten bu adamlara ters davranmak lazım. İşin kötüsü hadi altyapıyı Türkiye'de alan adam bozulmaya müsait, sana ne oluyor Hollanda'da İngiltere'de yaşamış adamsın?

beagle dedi ki...

Vallahi Başar 12'den vurmuş bana ekmek bırakmamış. Takım eskiden şehrin ortasında Fulya'da idman yapardı, okuldan kaçıp idmanı maç gibi izleyebilirdin. Tabi formsuz, gönülsüz oyunculara idman kenarındaki taraftar Biliç gibi entellektüel yaklaşmıyordu. Baklava ile tatlı veya sopa ile yarı-tatlı motivasyonlarımız mevcuttu :)

Ancak çok gereksiz yere kaybettiğimiz bir şey var, özgüven. Örnek maçta sahada Oktay, Ertuğrul, Sergen, Şifo Mehmet gibi adamlar eş zamanlı oynuyor, arkadaki önlibero da bir maçta iki gol atan Sverisson herhalde. Formül çok basitti, Alpay gibi bir caydırıcı stoper ile Gökhan,Johnsen vb gibi bir toparlayıcı, az buçuk oyun kurucu stoperler vardı arkada. Bunların açıklarını kapamak için 2 oyunculuk daha kontenjan harcamıyor, formayı top oynayan adamlara verebiliyordun. Son yıllarda Fb 3-4 santrafor, GS 2 santrafor-1 10 numara ile oynarken biz Olcay artı Almeida'ya yağmur duası bilimselliğiyle sarılmış durumdayız. Gene o forma çok güçlüymüş ki hala 2.lik namzetiyiz.

Bugün dışarıdan gelen beğenilen transferlere bakıyorum Veli,Olcay, Jones hatta Sivok ve Hilbert vb. Sonra eskiden pek beğenmediğimiz altyapıdan çıkan veya ünsüzken neredeyse bedavaya aldığımız, burun kıvırdığımız bazı oyuncuları düşünüyorum: Yasin Sülün, Metin Uzun, Mutlu Topçu, Serdar Topraktepe, Ali Günçar, Fani Madida... Bizim beğeni çapımız, çıtamız çok düşmüş diyorum. Altyapıdan Yasin'in ortalama futbolu Veli'nin en iyi halinin yanında Melo gibi kalıyordu.

Olumlu bir şey de söyleyeyim. Milli maç gösterdi ki biz Trabzon'un 2. değil 1. iyi kalecisini almışız. Onur, harika refleksleri olmakla beraber, yan toplarda Tolga'dan çok geride ve yan toplar derbilerin, avrupa maçlarının anahtarıdır. Bu adam için gösterdiğin Özen'e helal olsun Önder Hoca.

tannhauser dedi ki...

güzel oyuncu nasıl oluyordu :)