Jeneriklik Penaltı!



Grup maçları düzeyinde harika bir turnurva izledik. Son 16′da da o maçları aratmayacak tempolu bir kapışmayla başladı. Ve yine bu turnuvanın bir başka özelliği olan “bilinmezliğin güzelliği” yine sahnedeydi. Brezilya maçta baskın gözükse de ilk golü atmış olsa da maçın kopmayacağını hissediyorduk. Öyle de oldu, çeyrek finale Şili en az Brezilya kadar yakın durdu.
Brezilya daha çok “Neymar’ın takımı”… Şili ise Alexis Sanchez’e sahip olmasına rağmen

Sanchez’in takımı değil, “Şili takımı” resmini verebiliyordu. Herkes daha fazla oynunun içinde ve daha uyumluydu. Brezilya’nın pozisyonları daha fazlaymış gibi gözükse de Şili’nin fırsatları daha bilinçli ataklarla geliştirilmişti. Onlardan birinde Aranguiz, neredeyse maçı 2-1′e getiriyordu. Aranguiz de Vidal’in Juventus’da yaptığı gibi, sürekli forvet koşuları atan bir orta saha. Sanki bu, Şili’de beden eğitimi derslerinde gösteriliyor. Hemen her Şili orta sahasının ortak özelliği. Elbette burada Bielsa’nın da hakkını vermek gerek. Ülkeye net bir futbol kimliği bırakmayı başardı ve onun izleri hala sürüyor.

Şili, 119′uncu dakikada bir “Semih Şentürk” golüyle adını çeyrek finale yazdırabilirdi. Pozisyonun kahramanı ise, Cagliari’li Mauricio Pinilla… O da Semih Şentürk klanından. Eğer 90′lı yıllarda futbol oynuyor olsaydı, değeri 15-20 milyondan başlardı. Takımlarında klasik santrfor kullanmayan herkese bir tepki olarak, finali yapabilirdi. Direkten döndü. Daha sonra penaltıyı kaçırdı, kaderde kırılma yaşattı… Penaltıların güzeli nadir olur. Ama Aranguiz öyle bir penaltı attı ki “turnuvanın en güzel golleri” klibine girse yeridir. “Kalecinin fotoğrafını çekmek” ne demek, bize uygulamalı olarak anlattı...

Güzel kaybetmek diye bir şey var, Şili'nin yaptığı gibi. Penaltılarla yenilmek pek "yenilmek" sayılmaz da zaten.

Hiç yorum yok: