Bu da mı Gol Değil?


Cezayir maçı sonrasında Belçika için söylenen ortak söz şuydu: Hayal kırıklığı. Oysaki atlanan bir şey vardı, Belçika artık üst turda bu kadar sert savunma yapmayı düşünecek takımlarla karşılaşmayacaktı. Ayrıca o maçta Martens’in attığı gol gösteriyordu ki hızlı hücum fırsatlarında “yok edici takım olma” hakları hala saklıydı. Biraz açık alan buldukları alda gol şansı yaratmaları, onlar için çok kolaydı. Amerika karşısında olduğu gibi… Tim Howard eğer bir dünya rekoru kırmasaydı (16 kurtarış) çeyrek final turlarının en net galibiyeti olacaktı.

Belçika için “çok iyi hücum takımı” denince akla gelecek isimler Hazard’ı, Januzaj’dı, Lukaku’ydu, De Bruyne’dü… Ancak Origi, Dünya Kupası’na asıl damga vuran isim oldu. Eksiği neredeyse yok. Atletik, yetenekli ve harika bir oyun zekasına sahip. Maçın en net gol pozisyonunu yaratırken, kendisine baskı yapacak adamı çalımlamak için “topu kötü kontrol etmiş” numarası yaptı, sonrasında saliselik pas attı. Gün gelecek, bu çocuk bir sezonun en pahalı transferi olacak…

Asla pes etme!

Uzatma dakikalarında bırakın 2 golü, tek gol yiyen takımın bile tekrar ayağa kalkması pek görülen şey değil. Ancak Amerika bunu iki gol yedikten sonra yaptı. Mağlubiyete de karşı durdular, girecek kramplara da… Üstelik, 2-1′den sonra o mucizevi golü ararken turnuvanın en akılcıl serbest vuruş organizasyonunu yaptılar. Almanya maçında Müller’in yuvarlandığı o sahneden sonra ilaç gibi geldi. Bu turnuvada neredeyse her kaybeden “güzel kaybetti”, Amerika da onlardan biri.

Hiç yorum yok: