Derken yeni teknik direktör Lucescu’dan bir Romen golcü
tavsiyesi gelir. Hayatın yazılı olmayan kuralları arasında şöyle bir şey vardır,
arada istisnalar olsa da pek değişmeyen. Arkadaşların ısrarıyla başlayan
birlikteliklerden, teknik direktörün tavsiyesiyle memleketten getirilen topçulardan
hayır gelmez. Ama o çocuk, yani Pancu, galiba istisnalar arasında yer alacaktı.
Bunu daha çıktığı ilk hazırlık maçında ispatladı.
Topun gelişine ayağının içiyle sert, falsolu, isabetli ve daha birçok
güzellemeyle cümlenin uzatılası plaseyle golünü atmıştı. Evet, tek bir golle
annemin çok yakıyor diye bakkaldan ısrarla istemediği 100’lük ampulden daha
fazla ışık saçmıştı.
Beşiktaş sezonu Bursa deplasmanında açacaktı. Daha sonra
ortalığı yıkaraktan gelen Pascal Nouma’nın hazır olmasına daha aylar vardı,
İlhan Mansız hala sakattı, Lucescu’nun forvet oynatmaktan bayıldığı Sergen de
sakattı… Ahmet Dursun, tam hatırlamıyorum ama o da ortalıkta yoktu. Muhtemelen
fazla kola içmekten midesini delmişti. Yani kısacası, forvette olay artık Pancu’da
bitecekti.
Orta sahadan topla ilerleyen Tayfur’u Pancu gördü ama Tayfur
Pancu’yu göremedi. İki üç kere çapraz koşu yaptı Pancu, en sonunda yerini belli
etti, pasını aldı ve topu kayarak üst ağlara yapıştırdı. Beşiktaş’a o gol
yetmese de Pancu, 9 numaranın emin ellerde olduğunu kanıtlamıştı.
Sonrasında İlhan Mansız iyileşti, Pascal Nouma toparladı, zaman zaman Sergen de forvete evirildi. Pancu’nun ise günden güne mevkisi değişiyordu. Önce forvet arkası, sonra forvetin daha da arkası… Orta sahaya kadar gelmişti. Yine de çok iyi oynuyor, çok kritik goller atıyor, 100. yıla damga vuranlardan oluyordu. Sonraki yıllar biraz formdan düşse de yine takımın kilit adamlarından biri olarak kaldı. Ama artık forvet değildi…
Yıllar geçti. Lucescu gitti, Del Bosque geldi. Bir Avrupa
maçından önce Beşiktaş’ta yine forvet sıkıntısı vardı. John Carew sakattı,
Veysel Cihan’a razıydık ama o da sakattı. Oysa Pancu vardı, üstelik sırtında
hala 9 numara yazıyordu. Ancak kimsenin aklına onun eskiden güzel bir forvet
olduğu gelmedi, en başta da Del Bosque’nin. Beşiktaş maça forvetsiz çıkmayı
tercih etti. Sonraki yıl Rıza hoca onu
stoper oynattı, hatta kaleye geçtiği oldu. Sonraki yıl numarası bile 1 olmuştu.
Bir gün sessiz sedasız Beşiktaş’tan gitti, en son kaleci olarak hatırlanıyordu.
100. yıl ve forvet denilse, akla İlhan, Pascal, Ahmet Dursun
hatta Sergen gelir ama kimse forvet Pancu’nun adını anmaz. Oysaki forvet Pancu’nun
daha takım toparlanmamışken o sezon başında Bursa’ya, Diyarbakır’a, Denizli’ye
attığı goller olmasaydı, Beşiktaş bir klasik olarak daha ilk yarı bitmeden şampiyonluktan
kopardı. Hatta Sarajevo’ya attığı goller olmasaydı, UEFA’da “sevdim seni bir
kere” sesleriyle noktalanan çeyrek final günleri hiç görülmezdi.
Hayat da Pancu’nun Beşiktaş serüvenine benzer aslında. Sen
de bir “sen” vardır, ancak bazen o çizgilerin dışına çıkarsın. Olmadık
arkadaşlıklar edinir, onların olmadık ortamlarına girersin. Sözlükte
karşılığını bile bilmediğin huylar edinirsin. Sevdiğin insana yaranmak için,
onun hoşuna gideceği bir rol çizersin kendine ve oynarsın. Sırf parası iyi diye
karakterinle, hayallerinde hiç uyuşmayacak işler yaparsın. Sonra “hayır” demeyi
unutur, her şeye “evet” demeye başlarsın. Bir gün bakmışsın ki sendeki o sen
pek kalmamış. Tekrardan 9 numarayı giymek istersin ama artık o forma oturmaz
üstüne.
O yüzden işler o raddeye gelmeden bir dur demek gerekiyor
hayatta bazı şeylere. En başta kendim, o sınırda çok dolandığım oldu ama
bendeki ben’i kaybetmedim. Ya da umarım öyledir. Mesela eskiden de kötü bir
forvettim, hala daha öyleyim. Eskiden de iki durumda kafam hiç çalışmazdı, hala
daha öyle. Oruçken ve âşıkken… Beni bu hallerde yakalarsanız, boğaz köprüsünü
satabilirsiniz. O yüzden içeriden odama doğru iftar hazırlığı kokusu buram
buram süzülürken, sözlerimi “eyorlamam bu kadar” diyerek noktalamamak için
burada keseyim.
Evet, Pancu çok güzel forvetti be…
7 yorum:
çok güzel bir yazıydı bee... tesekkurler dostum
Sevgili Mustafa;
Tanışmıyoruz ama nedense böyle başlayasım geldi. Aynı yaş grubunun, hayata benzer açıdan bakan, iki Beşiktaş aşıklısının empatisi belki de. Yokluğunda Ekşi Beşiktaş, besiktasliyiz.net, bir de çok sevmesem de transfer dönemlerinde #alberbah'ı takip ediyorum. Bir Cartalete olmasa da idare ediyoruz işte. Bencillik yapmak istemem ama daha sık yazmanı diliyorum. Yazılarını olumak için hep aşık ol, hep aç kal mı diyelim yani? :)
Şaka bir yana Pancu deyince Fenerbahçe maçından önce 2 şey gelir benim aklıma: Trabzon deplasmanında attığı gol ve ondan sonrasında pek göremediğim yerden, direk dibine giden çok sert şutları.
Arayı uzatmayalım, hemen bir sezon öncesi yazısı, transferler sonrası sezonun hemen öncesi yazısı yakışır. Selamlar.
Eyvallah, eksik olmayın :)
Yazmayı bence çok özledim, ancak yaptığım ve gizli tutmam istenilen bir iş nedeniyle çakışma olacağı için Türk futboluna dair güncel analiz yazamıyorum. Ancak bu tarzda nostaljik veya Avrupa'dan futbolla yürüyebilirim :)
Bu gizli görevin Beşiktaş yararınıysa, sen zaten Beşiktaş analizi yapıyor; biz de bunun yansımasını blog'unda düzyazı şeklinde olmasa da sahada görüyoruz demektir. Bence yeterince adil bir anlaşma :)
Güzel bir hayal ama öyle değil :)
kardeş nerelerdesin ya, sen de borges'inki gibi işlere mi giriştin :) twitterdan arada bakıyorum ama orayı da fazla update etmiyorsun. özledik velhasıl..
Eh biraz öyle sayılır :) Farkındayım ben de fazla sessizleştiğimin, ama bozacağız bir şekilde farklı konularla.
Bu arada gaza getirdiler kitap yazmaya başkayacağım sanırım, futboldan çok yukarıdakine benzer öykü kitabı
Yorum Gönder