Sen Eskiden Güzel Forvettin Be Pancu

2002’nin yazı. Beşiktaş 100. yılına hazırlanıyor, pek fazla Beşiktaşlının inanmadığı şampiyonluk parolasıyla. Çünkü elde yıldız denilecek iki adam var biri Tümer, diğeri İlhan Mansız. Onlardan İlhan olanı Dünya Kupası’ndan sakat geliyor. Zaten elde forvet yok, transfer şart. Ama hiçbir Beşiktaşlının sabahları gazete alası gelmiyor. Çünkü 9 numarayı verecekleri golcü Radu Niculescu. Eyvallah, Liverpool’a gol atmış adam ama sonuç olarak Radu yani… Beşiktaş’ın 30. yılında transfer olsa ancak heyecanla karşılanır diyeceğim ama o zaman da Baba Hakkı falan var, yine esamesi okunmaz.

Derken yeni teknik direktör Lucescu’dan bir Romen golcü tavsiyesi gelir. Hayatın yazılı olmayan kuralları arasında şöyle bir şey vardır, arada istisnalar olsa da pek değişmeyen. Arkadaşların ısrarıyla başlayan birlikteliklerden, teknik direktörün tavsiyesiyle memleketten getirilen topçulardan hayır gelmez. Ama o çocuk, yani Pancu, galiba istisnalar arasında yer alacaktı.  Bunu daha çıktığı ilk hazırlık maçında ispatladı. Topun gelişine ayağının içiyle sert, falsolu, isabetli ve daha birçok güzellemeyle cümlenin uzatılası plaseyle golünü atmıştı. Evet, tek bir golle annemin çok yakıyor diye bakkaldan ısrarla istemediği 100’lük ampulden daha fazla ışık saçmıştı.
Beşiktaş sezonu Bursa deplasmanında açacaktı. Daha sonra ortalığı yıkaraktan gelen Pascal Nouma’nın hazır olmasına daha aylar vardı, İlhan Mansız hala sakattı, Lucescu’nun forvet oynatmaktan bayıldığı Sergen de sakattı… Ahmet Dursun, tam hatırlamıyorum ama o da ortalıkta yoktu. Muhtemelen fazla kola içmekten midesini delmişti. Yani kısacası, forvette olay artık Pancu’da bitecekti.

Orta sahadan topla ilerleyen Tayfur’u Pancu gördü ama Tayfur Pancu’yu göremedi. İki üç kere çapraz koşu yaptı Pancu, en sonunda yerini belli etti, pasını aldı ve topu kayarak üst ağlara yapıştırdı. Beşiktaş’a o gol yetmese de Pancu, 9 numaranın emin ellerde olduğunu kanıtlamıştı.

Sonrasında İlhan Mansız iyileşti, Pascal Nouma toparladı, zaman zaman Sergen de forvete evirildi. Pancu’nun ise günden güne mevkisi değişiyordu. Önce forvet arkası, sonra forvetin daha da arkası… Orta sahaya kadar gelmişti. Yine de çok iyi oynuyor, çok kritik goller atıyor, 100. yıla damga vuranlardan oluyordu. Sonraki yıllar biraz formdan düşse de yine takımın kilit adamlarından biri olarak kaldı. Ama artık forvet değildi…

Yıllar geçti. Lucescu gitti, Del Bosque geldi. Bir Avrupa maçından önce Beşiktaş’ta yine forvet sıkıntısı vardı. John Carew sakattı, Veysel Cihan’a razıydık ama o da sakattı. Oysa Pancu vardı, üstelik sırtında hala 9 numara yazıyordu. Ancak kimsenin aklına onun eskiden güzel bir forvet olduğu gelmedi, en başta da Del Bosque’nin. Beşiktaş maça forvetsiz çıkmayı tercih etti.  Sonraki yıl Rıza hoca onu stoper oynattı, hatta kaleye geçtiği oldu. Sonraki yıl numarası bile 1 olmuştu. Bir gün sessiz sedasız Beşiktaş’tan gitti, en son kaleci olarak hatırlanıyordu.

100. yıl ve forvet denilse, akla İlhan, Pascal, Ahmet Dursun hatta Sergen gelir ama kimse forvet Pancu’nun adını anmaz. Oysaki forvet Pancu’nun daha takım toparlanmamışken o sezon başında Bursa’ya, Diyarbakır’a, Denizli’ye attığı goller olmasaydı, Beşiktaş bir klasik olarak daha ilk yarı bitmeden şampiyonluktan kopardı. Hatta Sarajevo’ya attığı goller olmasaydı, UEFA’da “sevdim seni bir kere” sesleriyle noktalanan çeyrek final günleri hiç görülmezdi.

Hayat da Pancu’nun Beşiktaş serüvenine benzer aslında. Sen de bir “sen” vardır, ancak bazen o çizgilerin dışına çıkarsın. Olmadık arkadaşlıklar edinir, onların olmadık ortamlarına girersin. Sözlükte karşılığını bile bilmediğin huylar edinirsin. Sevdiğin insana yaranmak için, onun hoşuna gideceği bir rol çizersin kendine ve oynarsın. Sırf parası iyi diye karakterinle, hayallerinde hiç uyuşmayacak işler yaparsın. Sonra “hayır” demeyi unutur, her şeye “evet” demeye başlarsın. Bir gün bakmışsın ki sendeki o sen pek kalmamış. Tekrardan 9 numarayı giymek istersin ama artık o forma oturmaz üstüne.

O yüzden işler o raddeye gelmeden bir dur demek gerekiyor hayatta bazı şeylere. En başta kendim, o sınırda çok dolandığım oldu ama bendeki ben’i kaybetmedim. Ya da umarım öyledir. Mesela eskiden de kötü bir forvettim, hala daha öyleyim. Eskiden de iki durumda kafam hiç çalışmazdı, hala daha öyle. Oruçken ve âşıkken… Beni bu hallerde yakalarsanız, boğaz köprüsünü satabilirsiniz. O yüzden içeriden odama doğru iftar hazırlığı kokusu buram buram süzülürken, sözlerimi “eyorlamam bu kadar” diyerek noktalamamak için burada keseyim.

Evet, Pancu çok güzel forvetti be…



7 yorum:

talipyeşiltepe dedi ki...

çok güzel bir yazıydı bee... tesekkurler dostum

emruli dedi ki...

Sevgili Mustafa;

Tanışmıyoruz ama nedense böyle başlayasım geldi. Aynı yaş grubunun, hayata benzer açıdan bakan, iki Beşiktaş aşıklısının empatisi belki de. Yokluğunda Ekşi Beşiktaş, besiktasliyiz.net, bir de çok sevmesem de transfer dönemlerinde #alberbah'ı takip ediyorum. Bir Cartalete olmasa da idare ediyoruz işte. Bencillik yapmak istemem ama daha sık yazmanı diliyorum. Yazılarını olumak için hep aşık ol, hep aç kal mı diyelim yani? :)

Şaka bir yana Pancu deyince Fenerbahçe maçından önce 2 şey gelir benim aklıma: Trabzon deplasmanında attığı gol ve ondan sonrasında pek göremediğim yerden, direk dibine giden çok sert şutları.

Arayı uzatmayalım, hemen bir sezon öncesi yazısı, transferler sonrası sezonun hemen öncesi yazısı yakışır. Selamlar.

Cartalete dedi ki...

Eyvallah, eksik olmayın :)

Yazmayı bence çok özledim, ancak yaptığım ve gizli tutmam istenilen bir iş nedeniyle çakışma olacağı için Türk futboluna dair güncel analiz yazamıyorum. Ancak bu tarzda nostaljik veya Avrupa'dan futbolla yürüyebilirim :)

emruli dedi ki...

Bu gizli görevin Beşiktaş yararınıysa, sen zaten Beşiktaş analizi yapıyor; biz de bunun yansımasını blog'unda düzyazı şeklinde olmasa da sahada görüyoruz demektir. Bence yeterince adil bir anlaşma :)

Cartalete dedi ki...

Güzel bir hayal ama öyle değil :)

planck dedi ki...

kardeş nerelerdesin ya, sen de borges'inki gibi işlere mi giriştin :) twitterdan arada bakıyorum ama orayı da fazla update etmiyorsun. özledik velhasıl..

Cartalete dedi ki...

Eh biraz öyle sayılır :) Farkındayım ben de fazla sessizleştiğimin, ama bozacağız bir şekilde farklı konularla.

Bu arada gaza getirdiler kitap yazmaya başkayacağım sanırım, futboldan çok yukarıdakine benzer öykü kitabı