Bana Bırak...


Bu sezon Beşiktaş’ın önünde bir şampiyonluk, bir de “mini şampiyonluk” şansı var. Şampiyonluk, bildiğimiz şampiyonluk. Mini şampiyonluk, birinci Fenerbahçe’nin arkasında ligi ikinci bitirme durumu. Çünkü öyle bir derece elde etmek direkt Şampiyonlar Ligi’ne gidiş bileti yani, iki sezondur transfer yapmak için sineğin yağını hesaplayan Beşiktaş’a “yeni stadı öncesinde” 15-20 milyon euroluk kazanç anlamını taşıyacak.

Kasımpaşa tekrar maçında Beşiktaş kazanırsa, hedeflerin büyüğüne 5, küçüğüne 1 puan kadar yaklaşacaktı. Ama başka kazanılacak, puanla hesap edilemeyecek kadar değerli anlamlar da vardı… Kasımpaşa başkanı ve yöneticilerin açıklaması, kaybedilmiş bir maçı tekrar kaybetmenin olası psikolojik yıkımı, önceki maçta cezalı olan Babel ve Adem’in bu kez sahada olması, onlardan birinin gol atması durumunda tekrardan düşülecek tartışma kuyusu, kaos…

Beşiktaşlı futbolcuların üzerinde ağır bir baskı vardı. Keza Slaven Bilic’in de… Beşiktaşlılar, hocalarına kalben de olsa elindeki menüden “Hocam, şu son Gaziantepspor maçındaki oyunu alabilir miyiz?” diye sormaya hazırdı ama “Bana bırak!” sesiyle karşılık alacaklardı. Çünkü onun çok farklı bir planı vardı.

Sahada herkesin “Veli Kavlaklaştığı” o sürekli önde pres futbolu göründüğü kadar kolay olmasa gerek. Sırf üzerine dinlenme zamanı için iki gün gerekli. Beşiktaş, üç gün sonra yeni ve belki de sezonun en kritik maçına çıkıyordu. Beşiktaş sahaya yine yüreğini koydu, ama enerjiden çok akılla süsleyerek. Takım birbirine çok yakın oynadı, herkes herkesin açığını kapatabilir, hücumda Almeida’nın orta sahaya gelerek attığı bir pas sonrası bile, ceza sahasına üç adamı itebilirdi. 


Ekran koruyucu yapılası goller!

Zaten bulunan goller de aklın ve yeteneğin ürünüydü. İlk gol, Hakan Altun dâhil bütün Beşiktaşlıların ayağına değerek hazırlanan bir pozisyon sonucu. Herkes olması gerektiği yerdeydi, herkes olması gereken kadarını yaptı. Veli Kavlak hariç! Artık futbolda kilidi gol, asist değil; asist öncesi paslar açıyor. Bu cümleyi tekrar etmekten sıkılmayacağım, ama öyle.

Üçüncü golde Almeida ekstra pası yapıyor, Oğuzhan 7:30’da gelen servisi kaçırmamak için 7’de kapının önüne inen öğrenci disiplininde Serdar’ın koşu atmasını bekliyor ve tam zamanında, tam ayarında bir pas atıyor, Serdar kendisini her şeye rağmen “fena topçu değil” kategorisinde tutan tek özelliğini konuşturarak net bir orta çıkarıyor, Olcay’ın olması gereken yerde olması bile yetiyor, sadece adam kovalamak zorunda kalmayınca o koşuları rakip kale önüne atan Veli Kavlak bitiriyor, ceza sahasındaki varlığıyla bile denge bozan Hugo Ağa’nın sevinci bile yetiyor.

Eskiden bilgisayarlarda ekran koruyucusu çok modaydı, akvaryum modeli özellikle. Kimi narsist kullanıcılar adını yazıp, ekranda kendi isminin rengârenk dönüp durmasını izlerdi. Böyle goller için jeneriklik denir ama eskisi kadar moda olması da Beşiktaşlılar için ekran koruyucu yapıp, bekleme süresini de bir dakikaya ayarlaması gereken güzellikte.

Kasımpaşa 0 - 3 Beşiktaş
11 Şubat 2014

12 yorum:

helldoradotcom dedi ki...

Sevgili Mustafa,
Yazilarini yillardir takip ederim, bugun ilk defa soyle bir detaya ihtiyac duydugumu farkettim. Muhtemelen yaslandigim icindir. Yazilarinin bir kosesine tarih (gg/aa/yyyy) atarsan, benim gibi bunaklar icin "acaba okumus muydum?" kuskusunu ortadan kaldirmis olursun. Ha zaten bir yerlede tarih varsa da bi isaret edersen sevinirim. Bugun bir yerlede "V for Veli" diye bir sey okudum cok hosuma gitti. Muhtemelen cok eski bir deyis de olabilir ama Veli cocuklarimiza ornek gosterecegimiz bir Besiktas'li. Nasil oynarsa oynasin :)

Cartalete dedi ki...

Aslında otomatikman gözükmesi gereken bir özellik, haklısın. Yazının sonuna eklerim artık öyle bir detay.

Unknown dedi ki...

Oncelikle futbolcular uzerlerine dusen "buyuk takim futbolcusu" gorevlerini yerine fazlasiyla getirdiler, bu tur kriz maclari sezonu etkileyebilecek oneme sahiptir o sebeple bu maclari kazanmaktan baska caren yok.

Baskanin mactan sonra soyunma odasina gidip futbolculari kutlamasi aslinda uzerlerindeki stresi bir nebze olsun gosteriyor.. Uzun bir diplomasi savasindan galip geldiler fakat sahada alinacak olumsuz bir sonuc kaosa neden olabilirdi.

Simdi buyuklugunu gosterme sirasi taraftarda, olimpiyat stadina en az 60 bin kisi gidip sampiyonlugu ne kadar istedigimizi gosterme zamani. Bu takim sampiyon olmasa da gosterdigi caba her seye deger.

Tum bu olanlardan sonra Inonu'nun anlamini bir kez daha anliyor insan, bu cocuklar evsiz yurtsuz sampiyonluk kovaliyor, helal olsun!

Övünç Şentürk dedi ki...

Beşiktaş kazandığında %100 futbolu biraz istem dışıda olsa oturup izliyorum.Genelde düz adam modunda yorum yapan Dilmen'i pek takmam ama dün ki 2 analizi ilgimi çekti.

Veli'ye golü attıran Atiba'dır.Veli o koşuları yanında Fernandes ve Oğuzhan varken yapmıyor , yapamıyordu ama bu adam bir ofansif orta saha olarak geldi bu takıma.Aslında kimyasında olan birşeyi yapıyor yani.Bununla birlikte yanındaki adama güvendiği için daha verimli yapabiliyor belki.

İşte bu noktada Rıdvan Dilmen'in ikinci doğrusu devreye giriyor.

Beşiktaş , Biliç'in Fernandes'i kazanmaya çalışması uğruna çok fazla puan kaybetti.Hatta ben şahsen biraz ileri gidip Fernandes Biliç'in güvenine yanıt verip oynamaya başlasaydı bile kompanse edebileceğinden fazlasını kaybetmişti diye düşünüyorum.Sezon başından beri Fernandes anti-tezimi burada sizlerin içini bayacak kadar vurguladığımı biliyorsunuz.

Olay buydu aslında.Belki kişişlik olarak seviliyordur , belki iyi insandır , Beşiktaş'ın direkt skora etki eden ana opsiyonudur ama artık saha içinde güvenmediğiniz bir adamla oynamak çok zordur hocam.Ne demek istediğimi az biraz içinde rekabet olan bir halı saha maçına çıkmış insan bile anlar.

Fernandes'ten vazgeçmek , Beşiktaş'ı kazanmak oldu.Beşiktaş'ın ona o kadar muhtaç olmadığını çok daha önce göstermesi gerekirdi.

İleride işler elbet sıkışıcak.Her şey şu dönemdeki gibi toz pembe olmayacak ama en azından o sorumluluğu paylaşan çocuklarla birlikte biz de büyüyeceğiz.İlk fırsatta arkasına bakmadan Rusya'ya kaçan bir loser ile birlikte dibe gitmeyeceğiz.

Köfteci dedi ki...

Bizim için 2013 - 2014 sezonunun yeniden başlamasını sağlayan maç oldu Kasımpaşa maçı. Umutlanmamız en tabi hakkımız fakat sevinmek için çok erken. Oynanacak 14 maç var, o yüzden her maçtan sonra Bilic ve oyuncuların bugüne kadar yaptıkları gibi 'neyi doğru yaptık' ve 'nerede yanlış yaptık' muhasebesini devam ettirmeleri lazım. Bunları söylemek benim üzerime vazife değil biliyorum ama şampiyonluğa oynayan bir takım olarak o kadar çok dezavantajımız var ki rakiplerimizden çok daha az hata yapma lüksümüz var. Öncelikle stadımız yok, bu bile başlı başına büyük bir sorunken ekstradan takımın en önemli oyuncusu takımı sabote ediyor, evinde oynadığın derbi maçında binlerce kişi sahaya giriyor, hükmen kaybediyorsun, seyircisiz oynuyorsun, yeryüzündeki en berbat yönetici mevcut TFF başkanı ve o kişiyle davalısın, defansındaki en önemli oyuncun sakatlanıyor, istediğin transferleri yapamıyorsun, aldığın oyuncu da sakatlanıyor, kalecin ve santrforun sakat sakat oynuyor ve her maç 11 kişi + 5 hakeme karşı mücadele ediyorsun. Oldukça karamsar bir yazı oldu ama bunlar gerçekler ve ben erken havaya girip hayal kırıklığına uğramaktan çok korkuyorum. Ama burada da sorulması gereken şu soru var:"Beşiktaş gibi büyük bir takım havaya girmeyecek de kim girecek?". Şampiyonluk havasına girmek ve bunun sağladığı motivasyonla maçlara çıkmak büyük takımların bir özelliği kabul, fakat 26.-27. haftalardan sonra bunun olması gerektiğini düşünüyorum. En azından bu sene için ve bütün bu olumsuzlukları göz önünde bulundurarak.

assortique dedi ki...

Güzel maç oldu, üstüne yazı da güzel geldi. Teşekkürler.

Hatta 10 kişi kalınca "oh be!" dedim dersem dalga geçiyorum algılanmasın.

Saçmasapan kontra veya basit gol, goller yeriz diye stres olmuşken.

Serdar'ın çıkmasıyla ahan da savunmaya konsantre olacağız dedim. Çok şükür öyle de oldu.

Kırmızı kartın bendeki tek olumsuz tarafı Bursa maçında Bilic'in Atiba-Veli uyumunu bozmayı göze alarak Atiba'yı sag beke çekeceği korkusu.

Bence Jones riske edilmemeli ve halihazırda Atiba ve Veli'nin yakaladığı uyumda ısrar edilmeli.

Sağ bekte ise Necip'in stoper performanslarına dayanarak orada sırıtmaz diyorum.

Saygılar.

alper dedi ki...

Vodafone Arena olmuş olacaktı ki şimdi bu moral motivasyon ve gazla 41.903 kişi çöekelim Bursa'nın üzerine hakemide baskı altına alıp fazla kasmadan 2-3 atıp yenelim Bursayı ve haftayı bekleyelim.Düşününce stat büyük nimet hakketen.

beagle dedi ki...

Özlemişiz takımın sağlam maç oynamasını ya kimi öveceğimizi şaşırdık. Motta'yı da pas geçmeyelim diyorum. Takım kitlenmekte olduğunda hızlı bindirmeleri ile Hilbert etkisi yapmaya başladı. Opsiyonu kullanmazsak 2-3 milyon Euro'ya muadilini bulamayız.

planck dedi ki...

stad 10 numara görünüyor yanlız, öyle böyle değil.
https://www.bjk.com.tr/media/photos/1600X1200_1100155507.jpg
http://www.vodafonearena.com.tr/Default.aspx

lamhaltas dedi ki...

@cartalete

oğuzhanın serdarın önüne bıraktığı pas aslında fernandesin o pozisyonda neyi yapamadığını gösteriyor. Manu isterse %120 konsantrasyonla oynasın arkadaşının önünde "ölen" pas atabilen bir adam olmadı. 10 numarada bu sebeple çok tırmalıyor gözümü.

helldoradotcom dedi ki...

BU macta Jones'un saglam bir sekilde debut yapmasi cok onemli. Hem Serdar'in eksik olmasindan onemli, hem de GS maci oncesi takimla birlikte maca cikmis olmasi acisindan onemli. Kasimpasa macindan sonar Jones'un atmis oldugu tweet'lerden de anlasilacagi uzere, azicik bir ihtimal bile varsa adam oynayacak gibi anlasiliyor. Insallah oynar ve sakatlanmadan bitirir maci. Bu arada sag bek icin Necip veya Dany olabilir. Hem Dany hem jones girerse de kota sikintisi bas gosterir.

Atakanus dedi ki...

Sağ bekte Motta sol bekte İsmail olmaz mı acaba? Orta sahamız oturunca tüm oyuncularımızın randımanı arttı, demek en önemli mevkii burasıymış.